9786056501968
391532
https://www.turkishbooks.com/books/zihin-ve-evren-p391532.html
Zihin ve Evren
5.28
"Bilincin varlığı dünyayla ilgili hem en bildik hem de en şaşırtıcı şeylerden biridir. Onu beklenen bir şey olarak değerlendirmeyen hiçbir doğa düzeni açıklaması, eksiksiz bir çerçeve çizdiği iddiasında bile bulunamaz. Ve eğer fen bilimi, hayatın kaynağı hakkında ne söylerse söylesin, bizi bilinç konusunda aslında karanlıkta bırakıyorsa, dünya hakkında temel anlaşılabilirliği sağlayamamış olacaktır. Düzenin neden bu şekilde olduğunun akla uygun farklı bir resmi olmalıdır ve bu resim fiziksel dünyayı da içermelidir, çünkü problem zihinle sınırlandırılamaz."
Zihin felsefesinin yaşayan en büyük isimlerinden biri olmasının yanı sıra, farklı felsefi disiplinlerde de söz sahibi olan Thomas Nagel, şimdiden bir klasik haline gelen son kitabında zihin, bilinç ve bunlara bağlı olarak "değer" gibi kavramların tanımlanmasında Neo-Darwinci yaklaşımın açıklamalarıyla yetinip yetinemeyeceğimizi sorarken, diğer görüşlerin argümanlarını da cesurca işin içine sokarak zihin açıcı bir zihin sorgulamasına girişiyor.
1974 yılında yayımlanan ve zihin felsefesi alanında geçen yüzyılın en etkili metinlerinden sayılan "Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?" makalesinin de kitabın sonunda -ek olarak- yer aldığı Zihin ve Evren'i Özge Çağlar Aksoy çevirdi.
***
Düşüncenin her alanında en nihayetinde düşünceyle sınanan, başkalarının karşıt fikirleriyle düzeltmeye tabi tutulan, hayal gücüyle değiştirilen ve alternatiflerle karşılaştırılan yargılarımıza dayanmamız gerekir. Antirealizm her zaman varsayıma dayanan bir olasılıktır: Doğru hakkında belli bir alanda belli sonuçlara bu şekilde, belki de diğer alanlarla bir noktada birleşerek, ulaşma eğilimimizden daha fazlası olup olmadığı sorusu her zaman sorulabilir. Sorunun cevabı bazı durumlarda, dilbilgisi ya da görgü kurallarında olduğu gibi, hayır olabilir. Bu nedenle fiziksel dünya ya da matematik, ahlak, veya estetik gibi belirli bir alanın, onlardan bağımsız bir doğruya göre davranma yönündeki girişimler olduğu yönündeki sezgisel inancın kesin olarak kanıtlanması imkansız olabilir. Çok güç olmakla birlikte haksız da olmayabilir.
Elbette ahlaki ve başka değer yargılarındaki doğrunun zihinden bağımsız olması hakkında karşıt öznelci açıklamalar da vardır. Bir çocuğun öldürülmesinin yanlış olduğu yargısına vardığımızda sofistike öznelciliğin söylememize izin verdiği şeylerden biri de bunun hiçbirimiz yanlış olduğunu düşünmesek bile yanlış olacağıdır, bu ikinci yargının da sonuçta davranışlarımıza dayanıyor olmasına rağmen. Ne var ki ahlaki yargıların dayanağı hakkındaki bu yarı realist, dışa vurumcu açıklamaların daha basit değer yargıları hakkındaki öznelci açıklamalardan daha akla yatkın olduğunu düşünmüyorum. Bu dış çerçeveler başlangıçtaki önermeyle aynı türdendir: Değer yargılarının kendi içlerinde doğru olabileceğini reddederler ve benim değer hakkında en iyi genel anlayışın bu olduğu yönündeki inancımla ters düşerler.
Zihin felsefesinin yaşayan en büyük isimlerinden biri olmasının yanı sıra, farklı felsefi disiplinlerde de söz sahibi olan Thomas Nagel, şimdiden bir klasik haline gelen son kitabında zihin, bilinç ve bunlara bağlı olarak "değer" gibi kavramların tanımlanmasında Neo-Darwinci yaklaşımın açıklamalarıyla yetinip yetinemeyeceğimizi sorarken, diğer görüşlerin argümanlarını da cesurca işin içine sokarak zihin açıcı bir zihin sorgulamasına girişiyor.
1974 yılında yayımlanan ve zihin felsefesi alanında geçen yüzyılın en etkili metinlerinden sayılan "Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?" makalesinin de kitabın sonunda -ek olarak- yer aldığı Zihin ve Evren'i Özge Çağlar Aksoy çevirdi.
***
Düşüncenin her alanında en nihayetinde düşünceyle sınanan, başkalarının karşıt fikirleriyle düzeltmeye tabi tutulan, hayal gücüyle değiştirilen ve alternatiflerle karşılaştırılan yargılarımıza dayanmamız gerekir. Antirealizm her zaman varsayıma dayanan bir olasılıktır: Doğru hakkında belli bir alanda belli sonuçlara bu şekilde, belki de diğer alanlarla bir noktada birleşerek, ulaşma eğilimimizden daha fazlası olup olmadığı sorusu her zaman sorulabilir. Sorunun cevabı bazı durumlarda, dilbilgisi ya da görgü kurallarında olduğu gibi, hayır olabilir. Bu nedenle fiziksel dünya ya da matematik, ahlak, veya estetik gibi belirli bir alanın, onlardan bağımsız bir doğruya göre davranma yönündeki girişimler olduğu yönündeki sezgisel inancın kesin olarak kanıtlanması imkansız olabilir. Çok güç olmakla birlikte haksız da olmayabilir.
Elbette ahlaki ve başka değer yargılarındaki doğrunun zihinden bağımsız olması hakkında karşıt öznelci açıklamalar da vardır. Bir çocuğun öldürülmesinin yanlış olduğu yargısına vardığımızda sofistike öznelciliğin söylememize izin verdiği şeylerden biri de bunun hiçbirimiz yanlış olduğunu düşünmesek bile yanlış olacağıdır, bu ikinci yargının da sonuçta davranışlarımıza dayanıyor olmasına rağmen. Ne var ki ahlaki yargıların dayanağı hakkındaki bu yarı realist, dışa vurumcu açıklamaların daha basit değer yargıları hakkındaki öznelci açıklamalardan daha akla yatkın olduğunu düşünmüyorum. Bu dış çerçeveler başlangıçtaki önermeyle aynı türdendir: Değer yargılarının kendi içlerinde doğru olabileceğini reddederler ve benim değer hakkında en iyi genel anlayışın bu olduğu yönündeki inancımla ters düşerler.
"Bilincin varlığı dünyayla ilgili hem en bildik hem de en şaşırtıcı şeylerden biridir. Onu beklenen bir şey olarak değerlendirmeyen hiçbir doğa düzeni açıklaması, eksiksiz bir çerçeve çizdiği iddiasında bile bulunamaz. Ve eğer fen bilimi, hayatın kaynağı hakkında ne söylerse söylesin, bizi bilinç konusunda aslında karanlıkta bırakıyorsa, dünya hakkında temel anlaşılabilirliği sağlayamamış olacaktır. Düzenin neden bu şekilde olduğunun akla uygun farklı bir resmi olmalıdır ve bu resim fiziksel dünyayı da içermelidir, çünkü problem zihinle sınırlandırılamaz."
Zihin felsefesinin yaşayan en büyük isimlerinden biri olmasının yanı sıra, farklı felsefi disiplinlerde de söz sahibi olan Thomas Nagel, şimdiden bir klasik haline gelen son kitabında zihin, bilinç ve bunlara bağlı olarak "değer" gibi kavramların tanımlanmasında Neo-Darwinci yaklaşımın açıklamalarıyla yetinip yetinemeyeceğimizi sorarken, diğer görüşlerin argümanlarını da cesurca işin içine sokarak zihin açıcı bir zihin sorgulamasına girişiyor.
1974 yılında yayımlanan ve zihin felsefesi alanında geçen yüzyılın en etkili metinlerinden sayılan "Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?" makalesinin de kitabın sonunda -ek olarak- yer aldığı Zihin ve Evren'i Özge Çağlar Aksoy çevirdi.
***
Düşüncenin her alanında en nihayetinde düşünceyle sınanan, başkalarının karşıt fikirleriyle düzeltmeye tabi tutulan, hayal gücüyle değiştirilen ve alternatiflerle karşılaştırılan yargılarımıza dayanmamız gerekir. Antirealizm her zaman varsayıma dayanan bir olasılıktır: Doğru hakkında belli bir alanda belli sonuçlara bu şekilde, belki de diğer alanlarla bir noktada birleşerek, ulaşma eğilimimizden daha fazlası olup olmadığı sorusu her zaman sorulabilir. Sorunun cevabı bazı durumlarda, dilbilgisi ya da görgü kurallarında olduğu gibi, hayır olabilir. Bu nedenle fiziksel dünya ya da matematik, ahlak, veya estetik gibi belirli bir alanın, onlardan bağımsız bir doğruya göre davranma yönündeki girişimler olduğu yönündeki sezgisel inancın kesin olarak kanıtlanması imkansız olabilir. Çok güç olmakla birlikte haksız da olmayabilir.
Elbette ahlaki ve başka değer yargılarındaki doğrunun zihinden bağımsız olması hakkında karşıt öznelci açıklamalar da vardır. Bir çocuğun öldürülmesinin yanlış olduğu yargısına vardığımızda sofistike öznelciliğin söylememize izin verdiği şeylerden biri de bunun hiçbirimiz yanlış olduğunu düşünmesek bile yanlış olacağıdır, bu ikinci yargının da sonuçta davranışlarımıza dayanıyor olmasına rağmen. Ne var ki ahlaki yargıların dayanağı hakkındaki bu yarı realist, dışa vurumcu açıklamaların daha basit değer yargıları hakkındaki öznelci açıklamalardan daha akla yatkın olduğunu düşünmüyorum. Bu dış çerçeveler başlangıçtaki önermeyle aynı türdendir: Değer yargılarının kendi içlerinde doğru olabileceğini reddederler ve benim değer hakkında en iyi genel anlayışın bu olduğu yönündeki inancımla ters düşerler.
Zihin felsefesinin yaşayan en büyük isimlerinden biri olmasının yanı sıra, farklı felsefi disiplinlerde de söz sahibi olan Thomas Nagel, şimdiden bir klasik haline gelen son kitabında zihin, bilinç ve bunlara bağlı olarak "değer" gibi kavramların tanımlanmasında Neo-Darwinci yaklaşımın açıklamalarıyla yetinip yetinemeyeceğimizi sorarken, diğer görüşlerin argümanlarını da cesurca işin içine sokarak zihin açıcı bir zihin sorgulamasına girişiyor.
1974 yılında yayımlanan ve zihin felsefesi alanında geçen yüzyılın en etkili metinlerinden sayılan "Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?" makalesinin de kitabın sonunda -ek olarak- yer aldığı Zihin ve Evren'i Özge Çağlar Aksoy çevirdi.
***
Düşüncenin her alanında en nihayetinde düşünceyle sınanan, başkalarının karşıt fikirleriyle düzeltmeye tabi tutulan, hayal gücüyle değiştirilen ve alternatiflerle karşılaştırılan yargılarımıza dayanmamız gerekir. Antirealizm her zaman varsayıma dayanan bir olasılıktır: Doğru hakkında belli bir alanda belli sonuçlara bu şekilde, belki de diğer alanlarla bir noktada birleşerek, ulaşma eğilimimizden daha fazlası olup olmadığı sorusu her zaman sorulabilir. Sorunun cevabı bazı durumlarda, dilbilgisi ya da görgü kurallarında olduğu gibi, hayır olabilir. Bu nedenle fiziksel dünya ya da matematik, ahlak, veya estetik gibi belirli bir alanın, onlardan bağımsız bir doğruya göre davranma yönündeki girişimler olduğu yönündeki sezgisel inancın kesin olarak kanıtlanması imkansız olabilir. Çok güç olmakla birlikte haksız da olmayabilir.
Elbette ahlaki ve başka değer yargılarındaki doğrunun zihinden bağımsız olması hakkında karşıt öznelci açıklamalar da vardır. Bir çocuğun öldürülmesinin yanlış olduğu yargısına vardığımızda sofistike öznelciliğin söylememize izin verdiği şeylerden biri de bunun hiçbirimiz yanlış olduğunu düşünmesek bile yanlış olacağıdır, bu ikinci yargının da sonuçta davranışlarımıza dayanıyor olmasına rağmen. Ne var ki ahlaki yargıların dayanağı hakkındaki bu yarı realist, dışa vurumcu açıklamaların daha basit değer yargıları hakkındaki öznelci açıklamalardan daha akla yatkın olduğunu düşünmüyorum. Bu dış çerçeveler başlangıçtaki önermeyle aynı türdendir: Değer yargılarının kendi içlerinde doğru olabileceğini reddederler ve benim değer hakkında en iyi genel anlayışın bu olduğu yönündeki inancımla ters düşerler.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.