9786053007418
537652
https://www.turkishbooks.com/books/yeni-konkordato-hukuku-p537652.html
Yeni Konkordato Hukuku
43.2
Kitabımızın birinci baskısı kısa sürede tükenmiş ve uygulamada birçok avukat ve hakim kitabı bulamadığından yakındığı için, ikinci baskının yapılmasına karar verilmiştir. Ancak, bu arada 28/02/2018 kabul tarihli 7101 sayılı Kanunla getirilen yeni konkordato hükümlerinde bazı değişikliklerin yapılması gündeme gelmiş ve bu nedenle kitabın ikinci baskısının bu değişiklikler yapıldıktan sonra gerçekleştirilmesinin daha uygun olacağı sonucuna varılarak basım işlemi ertelenmiştir.
Nihayet 06/12/2018 kabul tarihli "Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun"un 13, 14, 15, 16.maddeleri ile İcra ve İflas Kanununun 286, 287, 290 ve 292. maddelerinde önemli değişiklikler yapılmış ve bu değişikliklerin yürürlüğe girmesi hakkında da İcra ve İflas Kanununa Geçici Madde 15 eklenmiştir.
Aslında, yürürlüğe girmesinden sonraki uygulama, 7101 sayılı Kanunla İcra ve İflas Kanununun konkordatoya ilişkin hükümlerinde yapılan önemli değişikliğin bazı eksiklikler içerdiğini göstermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu eksiklikler içtihat yoluyla giderilebilecek eksikliklerdir. Ama, halen, 7101 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra yapılmış olan konkordato başvurularında bile daha kesin mühletin henüz ilk aylarında bulunulmaktadır. Bunun anlamı; yeni düzenleme yönünden ilk derece mahkemeleri uygulamasında yeknesaklığı sağlayacak olan bölge adliye mahkemesi kararlarının çok az sayıda olması ve Yargıtay kararlarının ise hiç bulunmamasıdır. Tamamen yeni ve çağdaş bir görünüme kavuşturulmuş olan ve hakime büyük takdir hakkı tanıyan bir kurumun birkaç ay içinde yerleşik çözümlere kavuşması mümkün değildir. Kanun koyucunun uygulamada ortaya çıkabilecek her ihtimali gözetmesi ise kazüistik bir kanun yapılmasını gerektirir ve bu yöntem Türk (ve İsviçre) hukuk kültüründe ve kanun yapma tekniğinde kabul görmemiştir. Böyle olunca yeni konkordato kurumunun istikrarlı çözümlere kavuşturulması ancak birkaç yıl sonra mümkün olabilecektir.
Buna rağmen, nedendir bilinmez, 7101 sayılı Kanunla getirilen yeni hükümler kimi çevrelerin haksız saldırılarına maruz kalarak yıpratılmaya çalışılmış; hatta, bazı yazarların bir ağıt yakmadıkları kalmıştır. Bu çerçevede, ABD hukukunda yürürlükte olan Federal Bankruptcy Code'un Chapter Eleven'ının neden aynen benimsenmediği bile, ciddi ciddi sorgulanır ve eleştirilir olmuştur! ABD'de demiryolu şirketleri için geliştirilmiş olan1 ve apayrı bir hukuk kültürünün ürününü oluşturan bu düzenleme Kıta Avrupası hukuku ve dolayısıyla Türk hukukuna yabancı kavramlar ve uygulamalar içermektedir. Bu nedenledir ki, mali ve finansal güçlük içindeki şirketlerin kurtarılması konusunda Kıta Avrupası'nda yapılan bütün düzenlemeler Chapter Eleven'dan değişen ölçülerde yararlanmış2, ama bu yararlanma ve esinlenme - Almanya dışında3- daha ziyade mütevazi ölçekte olmuştur. Nitekim 7101 sayılı Kanun hazırlanırken bazı hükümlerinden yararlanılan İsviçre düzenlemesinde 2013 yılında gerçekleştirilen önemli değişikliklerin gerekçesinde de, Chapter Eleven'ın incelendiği ve bazı hususlara önem atfedilerek bu hususlardan yeni düzenleme hazırlanırken yararlanıldığı belirtilmiştir. 7101 sayılı Kanun hazırlanırken de Bilim Komisyonu Amerikan düzenlemesini tahlile tâbi tutmuş ve bu düzenlemeden, yerleşmiş kavramlara zarar vermeden ne ölçüde yararlanılabileceğini inceleyerek bu şartlar dahilinde, İsviçre konkordato hukukunda olduğu gibi, sadece belli bazı prensiplerin benimsenebileceği sonucuna varmıştır4. İşte 7101 sayılı Kanun hazırlanırken Chapter Eleven'a verilen yer ve önem bundan ibarettir.
7101 sayılı Kanunla getirilen yeni konkordato hukukunun ticari işletmelerin kurtarılması bakımından bütün sorunları çözdüğünü söylemek hiç kuşkusuz mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında, bir kere, bir erken uyarı sistemi kurulmalı ve tacirin, çok geç olmadan ve borca batıklık batağına bir daha geri dönüş mümkün olmayacak ölçüde saplanmadan önce konkordato prosedürüne başvurabilmesi sağlanmalıdır (aslında bunun nüvesi TTK m.378'de mevcuttur). İkinci olarak, sistem banka alacaklarının tahsili bakımından İstanbul Yaklaşımına benzer bir yöntemle takviye edilmelidir. Üçüncü olarak, gerçek bir "yeniden yapılandırma" hukuku ihdas etmek için çalışmalara gecikmeksizin başlanmalıdır. Bu konuda Kıta Avrupası hukuk ailesinde herkesçe kabul görmüş, üzerinde bu ailenin bütün mensuplarının mutabık kaldığı bir sistem bulunmamaktadır; onun için, bu sistemin ihdasına yönelik çalışma zor bir çalışma olacak ve çok zaman alabilecektir.
7155 sayılı Kanun hazırlanırken 7101 sayılı Kanun'u hazırlamış olan Bilim Komisyonunun görüşünü almaya gerek duyulmamıştır.
Aslında 7155 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler temelde haklı değişikliklerdir. Özellikle herkesin komiser olabildiği, para mukabili ve konkordato hukuku ve uygulaması hakkında hiçbir şey bilmeyen kişi ve kurumlarca komiserlik kursları açılarak komiserlik sertifikalarının cömertçe dağıtıldığı, bu sertifikaları alanların hakimleri kapı kapı dolaşarak komiserlik istedikleri bir ortamda bu rezaletin uzun süre devam edemeyeceği açıktır. Zaten bu soruna Bilim Komisyonumuz da Adalet Bakanlığı nezdinde teşebbüslerde bulunarak aylardır işaret etmekteydi.
Finansal analiz raporları bakımından da ivedi olarak bir ciddiyet getirilmesi gerektiğini tartışmak dahi mümkün değildir. 7101 sayılı Kanunla bağımsız denetim kuruluşlarına fazla güvenilmiş ve sonuçta bir başka rezalet de bu raporlar bakımından yaşanmaya başlanmıştır. Böyle olmakla birlikte, 7155 sayılı Kanunla 286. maddede bu konuda yapılan değişiklik hem konkordato kurumuna başvuruları ciddi şekilde engelleyecek ve hem de konkordato kurumunun ruhuna, sistematiğine ve yapısına uygun olmayan bir içerikte tasarlanmıştır. Halbuki bu konuyu disiplin altına almak için başka yöntemler de düşünülebilirdi; Bilim Komisyonuna sorulsaydı bu yöntemlerin neler olduğu ilgililere anlatılabilirdi. Anlaşılan odur ki, ülkemizde, çözülmeyi konkordato gibi çarelerle uzatmayıp borçlu tacirin işi uzatmadan hemen iflas etmesini ve piyasadan silinip gitmesini şiddetle isteyen bazı baskı grupları vardır. Bu önyargılı bakış, ülkemiz ve ekonom
Nihayet 06/12/2018 kabul tarihli "Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun"un 13, 14, 15, 16.maddeleri ile İcra ve İflas Kanununun 286, 287, 290 ve 292. maddelerinde önemli değişiklikler yapılmış ve bu değişikliklerin yürürlüğe girmesi hakkında da İcra ve İflas Kanununa Geçici Madde 15 eklenmiştir.
Aslında, yürürlüğe girmesinden sonraki uygulama, 7101 sayılı Kanunla İcra ve İflas Kanununun konkordatoya ilişkin hükümlerinde yapılan önemli değişikliğin bazı eksiklikler içerdiğini göstermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu eksiklikler içtihat yoluyla giderilebilecek eksikliklerdir. Ama, halen, 7101 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra yapılmış olan konkordato başvurularında bile daha kesin mühletin henüz ilk aylarında bulunulmaktadır. Bunun anlamı; yeni düzenleme yönünden ilk derece mahkemeleri uygulamasında yeknesaklığı sağlayacak olan bölge adliye mahkemesi kararlarının çok az sayıda olması ve Yargıtay kararlarının ise hiç bulunmamasıdır. Tamamen yeni ve çağdaş bir görünüme kavuşturulmuş olan ve hakime büyük takdir hakkı tanıyan bir kurumun birkaç ay içinde yerleşik çözümlere kavuşması mümkün değildir. Kanun koyucunun uygulamada ortaya çıkabilecek her ihtimali gözetmesi ise kazüistik bir kanun yapılmasını gerektirir ve bu yöntem Türk (ve İsviçre) hukuk kültüründe ve kanun yapma tekniğinde kabul görmemiştir. Böyle olunca yeni konkordato kurumunun istikrarlı çözümlere kavuşturulması ancak birkaç yıl sonra mümkün olabilecektir.
Buna rağmen, nedendir bilinmez, 7101 sayılı Kanunla getirilen yeni hükümler kimi çevrelerin haksız saldırılarına maruz kalarak yıpratılmaya çalışılmış; hatta, bazı yazarların bir ağıt yakmadıkları kalmıştır. Bu çerçevede, ABD hukukunda yürürlükte olan Federal Bankruptcy Code'un Chapter Eleven'ının neden aynen benimsenmediği bile, ciddi ciddi sorgulanır ve eleştirilir olmuştur! ABD'de demiryolu şirketleri için geliştirilmiş olan1 ve apayrı bir hukuk kültürünün ürününü oluşturan bu düzenleme Kıta Avrupası hukuku ve dolayısıyla Türk hukukuna yabancı kavramlar ve uygulamalar içermektedir. Bu nedenledir ki, mali ve finansal güçlük içindeki şirketlerin kurtarılması konusunda Kıta Avrupası'nda yapılan bütün düzenlemeler Chapter Eleven'dan değişen ölçülerde yararlanmış2, ama bu yararlanma ve esinlenme - Almanya dışında3- daha ziyade mütevazi ölçekte olmuştur. Nitekim 7101 sayılı Kanun hazırlanırken bazı hükümlerinden yararlanılan İsviçre düzenlemesinde 2013 yılında gerçekleştirilen önemli değişikliklerin gerekçesinde de, Chapter Eleven'ın incelendiği ve bazı hususlara önem atfedilerek bu hususlardan yeni düzenleme hazırlanırken yararlanıldığı belirtilmiştir. 7101 sayılı Kanun hazırlanırken de Bilim Komisyonu Amerikan düzenlemesini tahlile tâbi tutmuş ve bu düzenlemeden, yerleşmiş kavramlara zarar vermeden ne ölçüde yararlanılabileceğini inceleyerek bu şartlar dahilinde, İsviçre konkordato hukukunda olduğu gibi, sadece belli bazı prensiplerin benimsenebileceği sonucuna varmıştır4. İşte 7101 sayılı Kanun hazırlanırken Chapter Eleven'a verilen yer ve önem bundan ibarettir.
7101 sayılı Kanunla getirilen yeni konkordato hukukunun ticari işletmelerin kurtarılması bakımından bütün sorunları çözdüğünü söylemek hiç kuşkusuz mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında, bir kere, bir erken uyarı sistemi kurulmalı ve tacirin, çok geç olmadan ve borca batıklık batağına bir daha geri dönüş mümkün olmayacak ölçüde saplanmadan önce konkordato prosedürüne başvurabilmesi sağlanmalıdır (aslında bunun nüvesi TTK m.378'de mevcuttur). İkinci olarak, sistem banka alacaklarının tahsili bakımından İstanbul Yaklaşımına benzer bir yöntemle takviye edilmelidir. Üçüncü olarak, gerçek bir "yeniden yapılandırma" hukuku ihdas etmek için çalışmalara gecikmeksizin başlanmalıdır. Bu konuda Kıta Avrupası hukuk ailesinde herkesçe kabul görmüş, üzerinde bu ailenin bütün mensuplarının mutabık kaldığı bir sistem bulunmamaktadır; onun için, bu sistemin ihdasına yönelik çalışma zor bir çalışma olacak ve çok zaman alabilecektir.
7155 sayılı Kanun hazırlanırken 7101 sayılı Kanun'u hazırlamış olan Bilim Komisyonunun görüşünü almaya gerek duyulmamıştır.
Aslında 7155 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler temelde haklı değişikliklerdir. Özellikle herkesin komiser olabildiği, para mukabili ve konkordato hukuku ve uygulaması hakkında hiçbir şey bilmeyen kişi ve kurumlarca komiserlik kursları açılarak komiserlik sertifikalarının cömertçe dağıtıldığı, bu sertifikaları alanların hakimleri kapı kapı dolaşarak komiserlik istedikleri bir ortamda bu rezaletin uzun süre devam edemeyeceği açıktır. Zaten bu soruna Bilim Komisyonumuz da Adalet Bakanlığı nezdinde teşebbüslerde bulunarak aylardır işaret etmekteydi.
Finansal analiz raporları bakımından da ivedi olarak bir ciddiyet getirilmesi gerektiğini tartışmak dahi mümkün değildir. 7101 sayılı Kanunla bağımsız denetim kuruluşlarına fazla güvenilmiş ve sonuçta bir başka rezalet de bu raporlar bakımından yaşanmaya başlanmıştır. Böyle olmakla birlikte, 7155 sayılı Kanunla 286. maddede bu konuda yapılan değişiklik hem konkordato kurumuna başvuruları ciddi şekilde engelleyecek ve hem de konkordato kurumunun ruhuna, sistematiğine ve yapısına uygun olmayan bir içerikte tasarlanmıştır. Halbuki bu konuyu disiplin altına almak için başka yöntemler de düşünülebilirdi; Bilim Komisyonuna sorulsaydı bu yöntemlerin neler olduğu ilgililere anlatılabilirdi. Anlaşılan odur ki, ülkemizde, çözülmeyi konkordato gibi çarelerle uzatmayıp borçlu tacirin işi uzatmadan hemen iflas etmesini ve piyasadan silinip gitmesini şiddetle isteyen bazı baskı grupları vardır. Bu önyargılı bakış, ülkemiz ve ekonom
Kitabımızın birinci baskısı kısa sürede tükenmiş ve uygulamada birçok avukat ve hakim kitabı bulamadığından yakındığı için, ikinci baskının yapılmasına karar verilmiştir. Ancak, bu arada 28/02/2018 kabul tarihli 7101 sayılı Kanunla getirilen yeni konkordato hükümlerinde bazı değişikliklerin yapılması gündeme gelmiş ve bu nedenle kitabın ikinci baskısının bu değişiklikler yapıldıktan sonra gerçekleştirilmesinin daha uygun olacağı sonucuna varılarak basım işlemi ertelenmiştir.
Nihayet 06/12/2018 kabul tarihli "Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun"un 13, 14, 15, 16.maddeleri ile İcra ve İflas Kanununun 286, 287, 290 ve 292. maddelerinde önemli değişiklikler yapılmış ve bu değişikliklerin yürürlüğe girmesi hakkında da İcra ve İflas Kanununa Geçici Madde 15 eklenmiştir.
Aslında, yürürlüğe girmesinden sonraki uygulama, 7101 sayılı Kanunla İcra ve İflas Kanununun konkordatoya ilişkin hükümlerinde yapılan önemli değişikliğin bazı eksiklikler içerdiğini göstermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu eksiklikler içtihat yoluyla giderilebilecek eksikliklerdir. Ama, halen, 7101 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra yapılmış olan konkordato başvurularında bile daha kesin mühletin henüz ilk aylarında bulunulmaktadır. Bunun anlamı; yeni düzenleme yönünden ilk derece mahkemeleri uygulamasında yeknesaklığı sağlayacak olan bölge adliye mahkemesi kararlarının çok az sayıda olması ve Yargıtay kararlarının ise hiç bulunmamasıdır. Tamamen yeni ve çağdaş bir görünüme kavuşturulmuş olan ve hakime büyük takdir hakkı tanıyan bir kurumun birkaç ay içinde yerleşik çözümlere kavuşması mümkün değildir. Kanun koyucunun uygulamada ortaya çıkabilecek her ihtimali gözetmesi ise kazüistik bir kanun yapılmasını gerektirir ve bu yöntem Türk (ve İsviçre) hukuk kültüründe ve kanun yapma tekniğinde kabul görmemiştir. Böyle olunca yeni konkordato kurumunun istikrarlı çözümlere kavuşturulması ancak birkaç yıl sonra mümkün olabilecektir.
Buna rağmen, nedendir bilinmez, 7101 sayılı Kanunla getirilen yeni hükümler kimi çevrelerin haksız saldırılarına maruz kalarak yıpratılmaya çalışılmış; hatta, bazı yazarların bir ağıt yakmadıkları kalmıştır. Bu çerçevede, ABD hukukunda yürürlükte olan Federal Bankruptcy Code'un Chapter Eleven'ının neden aynen benimsenmediği bile, ciddi ciddi sorgulanır ve eleştirilir olmuştur! ABD'de demiryolu şirketleri için geliştirilmiş olan1 ve apayrı bir hukuk kültürünün ürününü oluşturan bu düzenleme Kıta Avrupası hukuku ve dolayısıyla Türk hukukuna yabancı kavramlar ve uygulamalar içermektedir. Bu nedenledir ki, mali ve finansal güçlük içindeki şirketlerin kurtarılması konusunda Kıta Avrupası'nda yapılan bütün düzenlemeler Chapter Eleven'dan değişen ölçülerde yararlanmış2, ama bu yararlanma ve esinlenme - Almanya dışında3- daha ziyade mütevazi ölçekte olmuştur. Nitekim 7101 sayılı Kanun hazırlanırken bazı hükümlerinden yararlanılan İsviçre düzenlemesinde 2013 yılında gerçekleştirilen önemli değişikliklerin gerekçesinde de, Chapter Eleven'ın incelendiği ve bazı hususlara önem atfedilerek bu hususlardan yeni düzenleme hazırlanırken yararlanıldığı belirtilmiştir. 7101 sayılı Kanun hazırlanırken de Bilim Komisyonu Amerikan düzenlemesini tahlile tâbi tutmuş ve bu düzenlemeden, yerleşmiş kavramlara zarar vermeden ne ölçüde yararlanılabileceğini inceleyerek bu şartlar dahilinde, İsviçre konkordato hukukunda olduğu gibi, sadece belli bazı prensiplerin benimsenebileceği sonucuna varmıştır4. İşte 7101 sayılı Kanun hazırlanırken Chapter Eleven'a verilen yer ve önem bundan ibarettir.
7101 sayılı Kanunla getirilen yeni konkordato hukukunun ticari işletmelerin kurtarılması bakımından bütün sorunları çözdüğünü söylemek hiç kuşkusuz mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında, bir kere, bir erken uyarı sistemi kurulmalı ve tacirin, çok geç olmadan ve borca batıklık batağına bir daha geri dönüş mümkün olmayacak ölçüde saplanmadan önce konkordato prosedürüne başvurabilmesi sağlanmalıdır (aslında bunun nüvesi TTK m.378'de mevcuttur). İkinci olarak, sistem banka alacaklarının tahsili bakımından İstanbul Yaklaşımına benzer bir yöntemle takviye edilmelidir. Üçüncü olarak, gerçek bir "yeniden yapılandırma" hukuku ihdas etmek için çalışmalara gecikmeksizin başlanmalıdır. Bu konuda Kıta Avrupası hukuk ailesinde herkesçe kabul görmüş, üzerinde bu ailenin bütün mensuplarının mutabık kaldığı bir sistem bulunmamaktadır; onun için, bu sistemin ihdasına yönelik çalışma zor bir çalışma olacak ve çok zaman alabilecektir.
7155 sayılı Kanun hazırlanırken 7101 sayılı Kanun'u hazırlamış olan Bilim Komisyonunun görüşünü almaya gerek duyulmamıştır.
Aslında 7155 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler temelde haklı değişikliklerdir. Özellikle herkesin komiser olabildiği, para mukabili ve konkordato hukuku ve uygulaması hakkında hiçbir şey bilmeyen kişi ve kurumlarca komiserlik kursları açılarak komiserlik sertifikalarının cömertçe dağıtıldığı, bu sertifikaları alanların hakimleri kapı kapı dolaşarak komiserlik istedikleri bir ortamda bu rezaletin uzun süre devam edemeyeceği açıktır. Zaten bu soruna Bilim Komisyonumuz da Adalet Bakanlığı nezdinde teşebbüslerde bulunarak aylardır işaret etmekteydi.
Finansal analiz raporları bakımından da ivedi olarak bir ciddiyet getirilmesi gerektiğini tartışmak dahi mümkün değildir. 7101 sayılı Kanunla bağımsız denetim kuruluşlarına fazla güvenilmiş ve sonuçta bir başka rezalet de bu raporlar bakımından yaşanmaya başlanmıştır. Böyle olmakla birlikte, 7155 sayılı Kanunla 286. maddede bu konuda yapılan değişiklik hem konkordato kurumuna başvuruları ciddi şekilde engelleyecek ve hem de konkordato kurumunun ruhuna, sistematiğine ve yapısına uygun olmayan bir içerikte tasarlanmıştır. Halbuki bu konuyu disiplin altına almak için başka yöntemler de düşünülebilirdi; Bilim Komisyonuna sorulsaydı bu yöntemlerin neler olduğu ilgililere anlatılabilirdi. Anlaşılan odur ki, ülkemizde, çözülmeyi konkordato gibi çarelerle uzatmayıp borçlu tacirin işi uzatmadan hemen iflas etmesini ve piyasadan silinip gitmesini şiddetle isteyen bazı baskı grupları vardır. Bu önyargılı bakış, ülkemiz ve ekonom
Nihayet 06/12/2018 kabul tarihli "Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun"un 13, 14, 15, 16.maddeleri ile İcra ve İflas Kanununun 286, 287, 290 ve 292. maddelerinde önemli değişiklikler yapılmış ve bu değişikliklerin yürürlüğe girmesi hakkında da İcra ve İflas Kanununa Geçici Madde 15 eklenmiştir.
Aslında, yürürlüğe girmesinden sonraki uygulama, 7101 sayılı Kanunla İcra ve İflas Kanununun konkordatoya ilişkin hükümlerinde yapılan önemli değişikliğin bazı eksiklikler içerdiğini göstermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu eksiklikler içtihat yoluyla giderilebilecek eksikliklerdir. Ama, halen, 7101 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra yapılmış olan konkordato başvurularında bile daha kesin mühletin henüz ilk aylarında bulunulmaktadır. Bunun anlamı; yeni düzenleme yönünden ilk derece mahkemeleri uygulamasında yeknesaklığı sağlayacak olan bölge adliye mahkemesi kararlarının çok az sayıda olması ve Yargıtay kararlarının ise hiç bulunmamasıdır. Tamamen yeni ve çağdaş bir görünüme kavuşturulmuş olan ve hakime büyük takdir hakkı tanıyan bir kurumun birkaç ay içinde yerleşik çözümlere kavuşması mümkün değildir. Kanun koyucunun uygulamada ortaya çıkabilecek her ihtimali gözetmesi ise kazüistik bir kanun yapılmasını gerektirir ve bu yöntem Türk (ve İsviçre) hukuk kültüründe ve kanun yapma tekniğinde kabul görmemiştir. Böyle olunca yeni konkordato kurumunun istikrarlı çözümlere kavuşturulması ancak birkaç yıl sonra mümkün olabilecektir.
Buna rağmen, nedendir bilinmez, 7101 sayılı Kanunla getirilen yeni hükümler kimi çevrelerin haksız saldırılarına maruz kalarak yıpratılmaya çalışılmış; hatta, bazı yazarların bir ağıt yakmadıkları kalmıştır. Bu çerçevede, ABD hukukunda yürürlükte olan Federal Bankruptcy Code'un Chapter Eleven'ının neden aynen benimsenmediği bile, ciddi ciddi sorgulanır ve eleştirilir olmuştur! ABD'de demiryolu şirketleri için geliştirilmiş olan1 ve apayrı bir hukuk kültürünün ürününü oluşturan bu düzenleme Kıta Avrupası hukuku ve dolayısıyla Türk hukukuna yabancı kavramlar ve uygulamalar içermektedir. Bu nedenledir ki, mali ve finansal güçlük içindeki şirketlerin kurtarılması konusunda Kıta Avrupası'nda yapılan bütün düzenlemeler Chapter Eleven'dan değişen ölçülerde yararlanmış2, ama bu yararlanma ve esinlenme - Almanya dışında3- daha ziyade mütevazi ölçekte olmuştur. Nitekim 7101 sayılı Kanun hazırlanırken bazı hükümlerinden yararlanılan İsviçre düzenlemesinde 2013 yılında gerçekleştirilen önemli değişikliklerin gerekçesinde de, Chapter Eleven'ın incelendiği ve bazı hususlara önem atfedilerek bu hususlardan yeni düzenleme hazırlanırken yararlanıldığı belirtilmiştir. 7101 sayılı Kanun hazırlanırken de Bilim Komisyonu Amerikan düzenlemesini tahlile tâbi tutmuş ve bu düzenlemeden, yerleşmiş kavramlara zarar vermeden ne ölçüde yararlanılabileceğini inceleyerek bu şartlar dahilinde, İsviçre konkordato hukukunda olduğu gibi, sadece belli bazı prensiplerin benimsenebileceği sonucuna varmıştır4. İşte 7101 sayılı Kanun hazırlanırken Chapter Eleven'a verilen yer ve önem bundan ibarettir.
7101 sayılı Kanunla getirilen yeni konkordato hukukunun ticari işletmelerin kurtarılması bakımından bütün sorunları çözdüğünü söylemek hiç kuşkusuz mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında, bir kere, bir erken uyarı sistemi kurulmalı ve tacirin, çok geç olmadan ve borca batıklık batağına bir daha geri dönüş mümkün olmayacak ölçüde saplanmadan önce konkordato prosedürüne başvurabilmesi sağlanmalıdır (aslında bunun nüvesi TTK m.378'de mevcuttur). İkinci olarak, sistem banka alacaklarının tahsili bakımından İstanbul Yaklaşımına benzer bir yöntemle takviye edilmelidir. Üçüncü olarak, gerçek bir "yeniden yapılandırma" hukuku ihdas etmek için çalışmalara gecikmeksizin başlanmalıdır. Bu konuda Kıta Avrupası hukuk ailesinde herkesçe kabul görmüş, üzerinde bu ailenin bütün mensuplarının mutabık kaldığı bir sistem bulunmamaktadır; onun için, bu sistemin ihdasına yönelik çalışma zor bir çalışma olacak ve çok zaman alabilecektir.
7155 sayılı Kanun hazırlanırken 7101 sayılı Kanun'u hazırlamış olan Bilim Komisyonunun görüşünü almaya gerek duyulmamıştır.
Aslında 7155 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler temelde haklı değişikliklerdir. Özellikle herkesin komiser olabildiği, para mukabili ve konkordato hukuku ve uygulaması hakkında hiçbir şey bilmeyen kişi ve kurumlarca komiserlik kursları açılarak komiserlik sertifikalarının cömertçe dağıtıldığı, bu sertifikaları alanların hakimleri kapı kapı dolaşarak komiserlik istedikleri bir ortamda bu rezaletin uzun süre devam edemeyeceği açıktır. Zaten bu soruna Bilim Komisyonumuz da Adalet Bakanlığı nezdinde teşebbüslerde bulunarak aylardır işaret etmekteydi.
Finansal analiz raporları bakımından da ivedi olarak bir ciddiyet getirilmesi gerektiğini tartışmak dahi mümkün değildir. 7101 sayılı Kanunla bağımsız denetim kuruluşlarına fazla güvenilmiş ve sonuçta bir başka rezalet de bu raporlar bakımından yaşanmaya başlanmıştır. Böyle olmakla birlikte, 7155 sayılı Kanunla 286. maddede bu konuda yapılan değişiklik hem konkordato kurumuna başvuruları ciddi şekilde engelleyecek ve hem de konkordato kurumunun ruhuna, sistematiğine ve yapısına uygun olmayan bir içerikte tasarlanmıştır. Halbuki bu konuyu disiplin altına almak için başka yöntemler de düşünülebilirdi; Bilim Komisyonuna sorulsaydı bu yöntemlerin neler olduğu ilgililere anlatılabilirdi. Anlaşılan odur ki, ülkemizde, çözülmeyi konkordato gibi çarelerle uzatmayıp borçlu tacirin işi uzatmadan hemen iflas etmesini ve piyasadan silinip gitmesini şiddetle isteyen bazı baskı grupları vardır. Bu önyargılı bakış, ülkemiz ve ekonom
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.