9786055295547
588556
https://www.turkishbooks.com/books/yavuz-p588556.html
Yavuz
6
Gidiyorsun işte ağır ağır. Limanda duran bir koca gemi. Eski gemilerden, Cumhuriyetin ilk dönemlerinden kalma, mağrur ve tüm geçmişin ihtişamını taşırcasına. O Atatürk'ün ümit bağladığı gelecek Türkiye'sinin ilk tohumlarından. Borçların, kredilerin, ahlaksızlıkların çok uzaklarından bir eser o. Onur, gurur ve kuvvetin adı o. Bu koca limandan demir almaya hazırlanıyorsun. Yine mağrur, bildik halinle. Sende ne çok şey yaşandı. Sen bana ne çok şey verdin. Önce yaşamı, sonra insan olmanın yollarını. Seninle ilgili ilk hatıralarımda yaptığın tepsi börekleri var. Bol ıspanaklı yuvarlak tepsi börekleri. Biliyorum bir daha yiyemeyeceğim o lezzeti. Akşamları elinde filelerin eve gelişini, "Et, peynir, marul" cevabını. Benim beklentilerimin çok dışında olan sağlıklı erzakları. Beni ısrarla yazdırdığın mandolin, resim, bale kurslarını. Hiçbirinde dikiş tutturamadığım halde hiçbir sitemde bulunmayışını. Bana her zaman başarabileceğimi söylemeni ve hep beni desteklemeni. İşimi her zaman ciddiye almamı ve elimden geleni yapmam gerektiğini söylemeni hatırlıyorum. Sorunlarımı dinlemeni, bana yol göstermeni...
"Haydi, bir neskafe yapalım" diyen sözlerini. Çayı çok demli içtiğini hatırlıyorum. Zamanı iyi kullanmam gerektiğini, en değerli şeyin zaman olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Belki buydu bendeki eksikliğin. Yıllar sonra biliyorum ve anlıyorum ki sen her şeyi, belki de yaşamın kendisini sevdin. Sevgi senin adındı, ama hiç söylemedin. Şimdi sana bakarken eski güvertelerine, paslanmış dişlilerine el sallamaya hazırlanıyorum çaresiz, acemi, ne yapılacağını bilemeden. Sen bıraktıklarınla hatırlanacaksın, özellikle Akbük'te. O beyaz evinde. Aynen dediğin gibi: "Kızım bu evi hiçbir zaman satmayın. Bu ev ve diktiğim meyve ağaçlarımla beni hatırlayın."
Sessizce dinledi. Bitirince, "Kızım sen bunu bastır," dedi. Sonra biraz düşündü, fersiz gözlerini bana çevirerek, "Sen bir kitap yaz" dedi. "Olur," dedim. Hem son sohbetimiz hem de son yemeğimizdi bu...
"Haydi, bir neskafe yapalım" diyen sözlerini. Çayı çok demli içtiğini hatırlıyorum. Zamanı iyi kullanmam gerektiğini, en değerli şeyin zaman olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Belki buydu bendeki eksikliğin. Yıllar sonra biliyorum ve anlıyorum ki sen her şeyi, belki de yaşamın kendisini sevdin. Sevgi senin adındı, ama hiç söylemedin. Şimdi sana bakarken eski güvertelerine, paslanmış dişlilerine el sallamaya hazırlanıyorum çaresiz, acemi, ne yapılacağını bilemeden. Sen bıraktıklarınla hatırlanacaksın, özellikle Akbük'te. O beyaz evinde. Aynen dediğin gibi: "Kızım bu evi hiçbir zaman satmayın. Bu ev ve diktiğim meyve ağaçlarımla beni hatırlayın."
Sessizce dinledi. Bitirince, "Kızım sen bunu bastır," dedi. Sonra biraz düşündü, fersiz gözlerini bana çevirerek, "Sen bir kitap yaz" dedi. "Olur," dedim. Hem son sohbetimiz hem de son yemeğimizdi bu...
Gidiyorsun işte ağır ağır. Limanda duran bir koca gemi. Eski gemilerden, Cumhuriyetin ilk dönemlerinden kalma, mağrur ve tüm geçmişin ihtişamını taşırcasına. O Atatürk'ün ümit bağladığı gelecek Türkiye'sinin ilk tohumlarından. Borçların, kredilerin, ahlaksızlıkların çok uzaklarından bir eser o. Onur, gurur ve kuvvetin adı o. Bu koca limandan demir almaya hazırlanıyorsun. Yine mağrur, bildik halinle. Sende ne çok şey yaşandı. Sen bana ne çok şey verdin. Önce yaşamı, sonra insan olmanın yollarını. Seninle ilgili ilk hatıralarımda yaptığın tepsi börekleri var. Bol ıspanaklı yuvarlak tepsi börekleri. Biliyorum bir daha yiyemeyeceğim o lezzeti. Akşamları elinde filelerin eve gelişini, "Et, peynir, marul" cevabını. Benim beklentilerimin çok dışında olan sağlıklı erzakları. Beni ısrarla yazdırdığın mandolin, resim, bale kurslarını. Hiçbirinde dikiş tutturamadığım halde hiçbir sitemde bulunmayışını. Bana her zaman başarabileceğimi söylemeni ve hep beni desteklemeni. İşimi her zaman ciddiye almamı ve elimden geleni yapmam gerektiğini söylemeni hatırlıyorum. Sorunlarımı dinlemeni, bana yol göstermeni...
"Haydi, bir neskafe yapalım" diyen sözlerini. Çayı çok demli içtiğini hatırlıyorum. Zamanı iyi kullanmam gerektiğini, en değerli şeyin zaman olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Belki buydu bendeki eksikliğin. Yıllar sonra biliyorum ve anlıyorum ki sen her şeyi, belki de yaşamın kendisini sevdin. Sevgi senin adındı, ama hiç söylemedin. Şimdi sana bakarken eski güvertelerine, paslanmış dişlilerine el sallamaya hazırlanıyorum çaresiz, acemi, ne yapılacağını bilemeden. Sen bıraktıklarınla hatırlanacaksın, özellikle Akbük'te. O beyaz evinde. Aynen dediğin gibi: "Kızım bu evi hiçbir zaman satmayın. Bu ev ve diktiğim meyve ağaçlarımla beni hatırlayın."
Sessizce dinledi. Bitirince, "Kızım sen bunu bastır," dedi. Sonra biraz düşündü, fersiz gözlerini bana çevirerek, "Sen bir kitap yaz" dedi. "Olur," dedim. Hem son sohbetimiz hem de son yemeğimizdi bu...
"Haydi, bir neskafe yapalım" diyen sözlerini. Çayı çok demli içtiğini hatırlıyorum. Zamanı iyi kullanmam gerektiğini, en değerli şeyin zaman olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Belki buydu bendeki eksikliğin. Yıllar sonra biliyorum ve anlıyorum ki sen her şeyi, belki de yaşamın kendisini sevdin. Sevgi senin adındı, ama hiç söylemedin. Şimdi sana bakarken eski güvertelerine, paslanmış dişlilerine el sallamaya hazırlanıyorum çaresiz, acemi, ne yapılacağını bilemeden. Sen bıraktıklarınla hatırlanacaksın, özellikle Akbük'te. O beyaz evinde. Aynen dediğin gibi: "Kızım bu evi hiçbir zaman satmayın. Bu ev ve diktiğim meyve ağaçlarımla beni hatırlayın."
Sessizce dinledi. Bitirince, "Kızım sen bunu bastır," dedi. Sonra biraz düşündü, fersiz gözlerini bana çevirerek, "Sen bir kitap yaz" dedi. "Olur," dedim. Hem son sohbetimiz hem de son yemeğimizdi bu...
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.