2789788617799
492584
https://www.turkishbooks.com/books/sur-icinde-kayip-zamanlar-p492584.html
Sur İçinde Kayıp Zamanlar
28.8
1) Kalimera Fener Şalom Balat
1950'li 1960'lı yıllarda Unkapanı'ndan Ayvansaray'a kadar uzanan Haliç
kıyısındaki tarihi semtlerde halen mahalle yaşamı hüküm sürüyordu. Ve de bu
semtlerin kadim Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerinin, Müslüman komşuları ile
birlikte yüzyıllarca yan yana yaşayarak yarattıkları Kozmopolit İstanbul
Kültürü son demlerini yaşıyordu. Bu kitap bu semtlerde artık kaybolan o
kozmopolit yaşamın son dönemlerine bir yolculuk kitabıdır.
Acı olan bir şey varsa, o da, bu şehrin kültüründe yüzyıllardan beri çok önemli
bir yer tutan gayrimüslimlerin yani Rum, Ermeni ve Yahudilerin, devletin
'Türkleştirme Politikası' neticesinde uğradıkları haksızlıklar ve yaşadıkları
korkular nedeniyle bu şehri terk etmeleri, daha doğrusu terk ettirilmeleriydi.
Onlar bu şehirde hâkim olan mahalle kültürünün ve kozmopolit yaşamın
ayrılmaz birer parçası ve şehrin renkleriydiler. Onların sayıları azalınca
İstanbul'un kozmopolit kültürü öksüz kalmıştı. Oysa bu kozmopolit kültür,
yüzlerce yıllık bir yaşam birlikteliğinin ürünüydü. Bu kültür İstanbul'a Doğu
Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan tarihi bir mirastı.
...ve benim kuşağım İstanbul'da ki bu kozmopolit kültürün ve mahalle
yaşamının son tanıklarıydı.
2)Nefs-i İstanbul
Bir zamanlar İstanbul'da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere
mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960'lı yılların sonlarına
kadar Suriçi'nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans'tan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan da Cumhuriyet'e miras kalan bir kültürel sürekliliğin
eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul denince
akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan
tarihi semtler gelirdi. İstanbul'a gelinir, İstanbul'dan gidilirdi. Suriçi'ndeki bu
tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı
olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az
miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet'ten Şehzadebaşı'na
kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul'un tek düz
aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı.
İstanbul'un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino
denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri
yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
....Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam
kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
3)Parev Kumkapı KalimeraSamatya
Dünyanın en eski ve en güzel kentlerinden birisi olan İstanbul'un geçmişine
damgasını vuran Hıristiyan ve İslam kültürü, bu tarihi kentte kültürel
devamlılık ve etkileşim içinde çok dilli, çok dinli ortak bir yaşam kültürü
yaratmıştı. Kent sakinlerinin yüz yıllar boyunca sürdürdükleri bu birlikte
yaşam kültüründe bir tek ibadet şekilleri ve dini gelenekler farklıydı.
İstanbul'un tarihi semtleri bu kozmopolit yaşam kültürünün bir ürünü olarak
ortaya çıkmıştı. Sur içinde üç farklı bölgede biçimlenen bu tarihi semtlerdeki
mahalle yaşamına dayalı kozmopolit yaşam kültürü, 1960'lı yılların sonlarına
kadar sürdü. Bu yaşam kültürünün son tanığı benim kuşağımdı. Bugün
tahayyül bile edilmesi zor olan o renkli dönemin bir tanığı olarak, sur içinde
artık kaybolan mahalle yaşamına dayalı kozmopolit kültürü anlatmak doğup
büyüdüğüm bu tarihi kente bir vefa borcuydu. İstanbul Üçlemesi olarak
hazırladığım Kalimera Fener Şalom Balat, Nefs-i İstanbul ve Parev Kumkapı
KalimeraSamatya kitaplarımla kent kültürüne küçük bir katkı yapabildiysem
ne mutlu bana.
4) Eugeniu'dan Eminönü'ne
Çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği 1950'lerde 60'larda İstanbul denince
akla Tarihi Yarımada yani sur içi gelirdi. Sur içindeki tarihi semtlerin hepsinin
kendine has bir kimliği vardı. Bir buçuk milyonluk bir nüfusa sahip olan İstanbul'un o masum yıllarında İstanbullular gündelik temel ihtiyaçlarını
mahalle bakkalından, semtin kasap, manav, balıkçı ve fırın gibi küçük
esnafından temin ederlerdi. Süpermarketlerin, AVM'lerin henüz hayatımıza
girmediği o yıllarda büyük ihtiyaçlar için Eminönü'ne gidilir,. Mısır Çarşısı'nda
Tahtakale'de, Mahmutpaşa ve Sultanhamam çarşılarında alış veriş yapılırdı.
Eminönü liman bölgesinin yer aldığı Sirkeci'den Unkapanı'na kadar uzanan ticari bölge yüz
yıllar boyunca İstanbul halkının ihtiyaç duyduğu iaşenin, temel tüketim mallarının, yaş ve kuru
gıda maddelerinin dışardan getirildiği, depolandığı, satıldığı, pazarlandığı bölgeydi. İstanbul
ticaretinin kalbi yüz yıllar boyunca burada atmıştı. Eminönü'ndeki çarşılarda
1950'li 1960'lı yıllarda Unkapanı'ndan Ayvansaray'a kadar uzanan Haliç
kıyısındaki tarihi semtlerde halen mahalle yaşamı hüküm sürüyordu. Ve de bu
semtlerin kadim Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerinin, Müslüman komşuları ile
birlikte yüzyıllarca yan yana yaşayarak yarattıkları Kozmopolit İstanbul
Kültürü son demlerini yaşıyordu. Bu kitap bu semtlerde artık kaybolan o
kozmopolit yaşamın son dönemlerine bir yolculuk kitabıdır.
Acı olan bir şey varsa, o da, bu şehrin kültüründe yüzyıllardan beri çok önemli
bir yer tutan gayrimüslimlerin yani Rum, Ermeni ve Yahudilerin, devletin
'Türkleştirme Politikası' neticesinde uğradıkları haksızlıklar ve yaşadıkları
korkular nedeniyle bu şehri terk etmeleri, daha doğrusu terk ettirilmeleriydi.
Onlar bu şehirde hâkim olan mahalle kültürünün ve kozmopolit yaşamın
ayrılmaz birer parçası ve şehrin renkleriydiler. Onların sayıları azalınca
İstanbul'un kozmopolit kültürü öksüz kalmıştı. Oysa bu kozmopolit kültür,
yüzlerce yıllık bir yaşam birlikteliğinin ürünüydü. Bu kültür İstanbul'a Doğu
Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan tarihi bir mirastı.
...ve benim kuşağım İstanbul'da ki bu kozmopolit kültürün ve mahalle
yaşamının son tanıklarıydı.
2)Nefs-i İstanbul
Bir zamanlar İstanbul'da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere
mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960'lı yılların sonlarına
kadar Suriçi'nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans'tan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan da Cumhuriyet'e miras kalan bir kültürel sürekliliğin
eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul denince
akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan
tarihi semtler gelirdi. İstanbul'a gelinir, İstanbul'dan gidilirdi. Suriçi'ndeki bu
tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı
olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az
miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet'ten Şehzadebaşı'na
kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul'un tek düz
aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı.
İstanbul'un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino
denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri
yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
....Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam
kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
3)Parev Kumkapı KalimeraSamatya
Dünyanın en eski ve en güzel kentlerinden birisi olan İstanbul'un geçmişine
damgasını vuran Hıristiyan ve İslam kültürü, bu tarihi kentte kültürel
devamlılık ve etkileşim içinde çok dilli, çok dinli ortak bir yaşam kültürü
yaratmıştı. Kent sakinlerinin yüz yıllar boyunca sürdürdükleri bu birlikte
yaşam kültüründe bir tek ibadet şekilleri ve dini gelenekler farklıydı.
İstanbul'un tarihi semtleri bu kozmopolit yaşam kültürünün bir ürünü olarak
ortaya çıkmıştı. Sur içinde üç farklı bölgede biçimlenen bu tarihi semtlerdeki
mahalle yaşamına dayalı kozmopolit yaşam kültürü, 1960'lı yılların sonlarına
kadar sürdü. Bu yaşam kültürünün son tanığı benim kuşağımdı. Bugün
tahayyül bile edilmesi zor olan o renkli dönemin bir tanığı olarak, sur içinde
artık kaybolan mahalle yaşamına dayalı kozmopolit kültürü anlatmak doğup
büyüdüğüm bu tarihi kente bir vefa borcuydu. İstanbul Üçlemesi olarak
hazırladığım Kalimera Fener Şalom Balat, Nefs-i İstanbul ve Parev Kumkapı
KalimeraSamatya kitaplarımla kent kültürüne küçük bir katkı yapabildiysem
ne mutlu bana.
4) Eugeniu'dan Eminönü'ne
Çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği 1950'lerde 60'larda İstanbul denince
akla Tarihi Yarımada yani sur içi gelirdi. Sur içindeki tarihi semtlerin hepsinin
kendine has bir kimliği vardı. Bir buçuk milyonluk bir nüfusa sahip olan İstanbul'un o masum yıllarında İstanbullular gündelik temel ihtiyaçlarını
mahalle bakkalından, semtin kasap, manav, balıkçı ve fırın gibi küçük
esnafından temin ederlerdi. Süpermarketlerin, AVM'lerin henüz hayatımıza
girmediği o yıllarda büyük ihtiyaçlar için Eminönü'ne gidilir,. Mısır Çarşısı'nda
Tahtakale'de, Mahmutpaşa ve Sultanhamam çarşılarında alış veriş yapılırdı.
Eminönü liman bölgesinin yer aldığı Sirkeci'den Unkapanı'na kadar uzanan ticari bölge yüz
yıllar boyunca İstanbul halkının ihtiyaç duyduğu iaşenin, temel tüketim mallarının, yaş ve kuru
gıda maddelerinin dışardan getirildiği, depolandığı, satıldığı, pazarlandığı bölgeydi. İstanbul
ticaretinin kalbi yüz yıllar boyunca burada atmıştı. Eminönü'ndeki çarşılarda
1) Kalimera Fener Şalom Balat
1950'li 1960'lı yıllarda Unkapanı'ndan Ayvansaray'a kadar uzanan Haliç
kıyısındaki tarihi semtlerde halen mahalle yaşamı hüküm sürüyordu. Ve de bu
semtlerin kadim Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerinin, Müslüman komşuları ile
birlikte yüzyıllarca yan yana yaşayarak yarattıkları Kozmopolit İstanbul
Kültürü son demlerini yaşıyordu. Bu kitap bu semtlerde artık kaybolan o
kozmopolit yaşamın son dönemlerine bir yolculuk kitabıdır.
Acı olan bir şey varsa, o da, bu şehrin kültüründe yüzyıllardan beri çok önemli
bir yer tutan gayrimüslimlerin yani Rum, Ermeni ve Yahudilerin, devletin
'Türkleştirme Politikası' neticesinde uğradıkları haksızlıklar ve yaşadıkları
korkular nedeniyle bu şehri terk etmeleri, daha doğrusu terk ettirilmeleriydi.
Onlar bu şehirde hâkim olan mahalle kültürünün ve kozmopolit yaşamın
ayrılmaz birer parçası ve şehrin renkleriydiler. Onların sayıları azalınca
İstanbul'un kozmopolit kültürü öksüz kalmıştı. Oysa bu kozmopolit kültür,
yüzlerce yıllık bir yaşam birlikteliğinin ürünüydü. Bu kültür İstanbul'a Doğu
Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan tarihi bir mirastı.
...ve benim kuşağım İstanbul'da ki bu kozmopolit kültürün ve mahalle
yaşamının son tanıklarıydı.
2)Nefs-i İstanbul
Bir zamanlar İstanbul'da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere
mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960'lı yılların sonlarına
kadar Suriçi'nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans'tan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan da Cumhuriyet'e miras kalan bir kültürel sürekliliğin
eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul denince
akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan
tarihi semtler gelirdi. İstanbul'a gelinir, İstanbul'dan gidilirdi. Suriçi'ndeki bu
tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı
olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az
miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet'ten Şehzadebaşı'na
kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul'un tek düz
aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı.
İstanbul'un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino
denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri
yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
....Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam
kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
3)Parev Kumkapı KalimeraSamatya
Dünyanın en eski ve en güzel kentlerinden birisi olan İstanbul'un geçmişine
damgasını vuran Hıristiyan ve İslam kültürü, bu tarihi kentte kültürel
devamlılık ve etkileşim içinde çok dilli, çok dinli ortak bir yaşam kültürü
yaratmıştı. Kent sakinlerinin yüz yıllar boyunca sürdürdükleri bu birlikte
yaşam kültüründe bir tek ibadet şekilleri ve dini gelenekler farklıydı.
İstanbul'un tarihi semtleri bu kozmopolit yaşam kültürünün bir ürünü olarak
ortaya çıkmıştı. Sur içinde üç farklı bölgede biçimlenen bu tarihi semtlerdeki
mahalle yaşamına dayalı kozmopolit yaşam kültürü, 1960'lı yılların sonlarına
kadar sürdü. Bu yaşam kültürünün son tanığı benim kuşağımdı. Bugün
tahayyül bile edilmesi zor olan o renkli dönemin bir tanığı olarak, sur içinde
artık kaybolan mahalle yaşamına dayalı kozmopolit kültürü anlatmak doğup
büyüdüğüm bu tarihi kente bir vefa borcuydu. İstanbul Üçlemesi olarak
hazırladığım Kalimera Fener Şalom Balat, Nefs-i İstanbul ve Parev Kumkapı
KalimeraSamatya kitaplarımla kent kültürüne küçük bir katkı yapabildiysem
ne mutlu bana.
4) Eugeniu'dan Eminönü'ne
Çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği 1950'lerde 60'larda İstanbul denince
akla Tarihi Yarımada yani sur içi gelirdi. Sur içindeki tarihi semtlerin hepsinin
kendine has bir kimliği vardı. Bir buçuk milyonluk bir nüfusa sahip olan İstanbul'un o masum yıllarında İstanbullular gündelik temel ihtiyaçlarını
mahalle bakkalından, semtin kasap, manav, balıkçı ve fırın gibi küçük
esnafından temin ederlerdi. Süpermarketlerin, AVM'lerin henüz hayatımıza
girmediği o yıllarda büyük ihtiyaçlar için Eminönü'ne gidilir,. Mısır Çarşısı'nda
Tahtakale'de, Mahmutpaşa ve Sultanhamam çarşılarında alış veriş yapılırdı.
Eminönü liman bölgesinin yer aldığı Sirkeci'den Unkapanı'na kadar uzanan ticari bölge yüz
yıllar boyunca İstanbul halkının ihtiyaç duyduğu iaşenin, temel tüketim mallarının, yaş ve kuru
gıda maddelerinin dışardan getirildiği, depolandığı, satıldığı, pazarlandığı bölgeydi. İstanbul
ticaretinin kalbi yüz yıllar boyunca burada atmıştı. Eminönü'ndeki çarşılarda
1950'li 1960'lı yıllarda Unkapanı'ndan Ayvansaray'a kadar uzanan Haliç
kıyısındaki tarihi semtlerde halen mahalle yaşamı hüküm sürüyordu. Ve de bu
semtlerin kadim Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerinin, Müslüman komşuları ile
birlikte yüzyıllarca yan yana yaşayarak yarattıkları Kozmopolit İstanbul
Kültürü son demlerini yaşıyordu. Bu kitap bu semtlerde artık kaybolan o
kozmopolit yaşamın son dönemlerine bir yolculuk kitabıdır.
Acı olan bir şey varsa, o da, bu şehrin kültüründe yüzyıllardan beri çok önemli
bir yer tutan gayrimüslimlerin yani Rum, Ermeni ve Yahudilerin, devletin
'Türkleştirme Politikası' neticesinde uğradıkları haksızlıklar ve yaşadıkları
korkular nedeniyle bu şehri terk etmeleri, daha doğrusu terk ettirilmeleriydi.
Onlar bu şehirde hâkim olan mahalle kültürünün ve kozmopolit yaşamın
ayrılmaz birer parçası ve şehrin renkleriydiler. Onların sayıları azalınca
İstanbul'un kozmopolit kültürü öksüz kalmıştı. Oysa bu kozmopolit kültür,
yüzlerce yıllık bir yaşam birlikteliğinin ürünüydü. Bu kültür İstanbul'a Doğu
Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalan tarihi bir mirastı.
...ve benim kuşağım İstanbul'da ki bu kozmopolit kültürün ve mahalle
yaşamının son tanıklarıydı.
2)Nefs-i İstanbul
Bir zamanlar İstanbul'da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere
mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960'lı yılların sonlarına
kadar Suriçi'nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans'tan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan da Cumhuriyet'e miras kalan bir kültürel sürekliliğin
eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul denince
akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan
tarihi semtler gelirdi. İstanbul'a gelinir, İstanbul'dan gidilirdi. Suriçi'ndeki bu
tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı
olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az
miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet'ten Şehzadebaşı'na
kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul'un tek düz
aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı.
İstanbul'un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino
denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri
yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
....Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam
kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
3)Parev Kumkapı KalimeraSamatya
Dünyanın en eski ve en güzel kentlerinden birisi olan İstanbul'un geçmişine
damgasını vuran Hıristiyan ve İslam kültürü, bu tarihi kentte kültürel
devamlılık ve etkileşim içinde çok dilli, çok dinli ortak bir yaşam kültürü
yaratmıştı. Kent sakinlerinin yüz yıllar boyunca sürdürdükleri bu birlikte
yaşam kültüründe bir tek ibadet şekilleri ve dini gelenekler farklıydı.
İstanbul'un tarihi semtleri bu kozmopolit yaşam kültürünün bir ürünü olarak
ortaya çıkmıştı. Sur içinde üç farklı bölgede biçimlenen bu tarihi semtlerdeki
mahalle yaşamına dayalı kozmopolit yaşam kültürü, 1960'lı yılların sonlarına
kadar sürdü. Bu yaşam kültürünün son tanığı benim kuşağımdı. Bugün
tahayyül bile edilmesi zor olan o renkli dönemin bir tanığı olarak, sur içinde
artık kaybolan mahalle yaşamına dayalı kozmopolit kültürü anlatmak doğup
büyüdüğüm bu tarihi kente bir vefa borcuydu. İstanbul Üçlemesi olarak
hazırladığım Kalimera Fener Şalom Balat, Nefs-i İstanbul ve Parev Kumkapı
KalimeraSamatya kitaplarımla kent kültürüne küçük bir katkı yapabildiysem
ne mutlu bana.
4) Eugeniu'dan Eminönü'ne
Çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği 1950'lerde 60'larda İstanbul denince
akla Tarihi Yarımada yani sur içi gelirdi. Sur içindeki tarihi semtlerin hepsinin
kendine has bir kimliği vardı. Bir buçuk milyonluk bir nüfusa sahip olan İstanbul'un o masum yıllarında İstanbullular gündelik temel ihtiyaçlarını
mahalle bakkalından, semtin kasap, manav, balıkçı ve fırın gibi küçük
esnafından temin ederlerdi. Süpermarketlerin, AVM'lerin henüz hayatımıza
girmediği o yıllarda büyük ihtiyaçlar için Eminönü'ne gidilir,. Mısır Çarşısı'nda
Tahtakale'de, Mahmutpaşa ve Sultanhamam çarşılarında alış veriş yapılırdı.
Eminönü liman bölgesinin yer aldığı Sirkeci'den Unkapanı'na kadar uzanan ticari bölge yüz
yıllar boyunca İstanbul halkının ihtiyaç duyduğu iaşenin, temel tüketim mallarının, yaş ve kuru
gıda maddelerinin dışardan getirildiği, depolandığı, satıldığı, pazarlandığı bölgeydi. İstanbul
ticaretinin kalbi yüz yıllar boyunca burada atmıştı. Eminönü'ndeki çarşılarda
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.