9789750521072
535547
https://www.turkishbooks.com/books/sosyalizm-fikri-p535547.html
Sosyalizm Fikri Bir Güncelleme Denemesi
1.44
"Temel fikrini, kökleri erken sanayi çağına dayanan düşünsel kalıptan yeterince kararlı biçimde sıyırarak yeni toplumsal teorik çerçevelere taşıyabilmesi halinde, sosyalizmde hâlâ canlı bir kıvılcımın saklı olduğunu kanıtlamaya çalışacağım."
Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle sosyalizmin tarihsel olarak "bittiği" iddialarının dillendirilmesinin üzerinden çeyrek yüzyılı aşkın zaman geçti; sosyalizmin en azından fikri, hâlâ yaşıyor. Frankfurt Okulu/Eleştirel Teori geleneğinin son kuşağının temsilcisi Axel Honneth, bu kitapta sosyalizm fikrini canlandırmanın yolunu tartışıyor. Günümüzde sosyalizm seçeneğini yeniden gündeme getirme çabasının bir kolunu, "sıcakkanlı" bir arayış oluşturuyor. Bu arayış, yenilenmenin kaynağını, son yılların anti-kapitalist protesto ve ayaklanma hareketlerinin dinamiğinde görüyor. Axel Honneth ise bu arayışta "serinkanlı" kolu temsil ediyor. O, sosyalizmin teorik öncüllerini temelden sorgulamaktan yana. Bunun için, geleneksel sosyalizmin sanayi toplumunun gerçekliğine bağlı paradigmasından çıkması gerektiğini düşünüyor. Honneth'in arayışı, liberalizmi ?içinden- aşma perspektifiyle birleşiyor.
"Mirası kurtarma" değil, yeniden tarif etme çabası...
Önsöz:
Sosyalizm, çok değil, bir yüzyıldan daha kısa bir süre önce modern toplum içerisinde öylesine güçlü bir hareketti ki, dönemin büyük sosyal teorisyenlerinin neredeyse hiçbiri, onu ayrıntılarıyla, bazen eleştirel, bazen güçlü bir sempati duyarak ama her zaman önemseyerek analiz etmekten kaçınamamıştır. Henüz 19. yüzyılda bunun ilk adımını atan John Stuart Mill'i, Emile Durkheim, Max Weber ve Joseph Schumpeter izlemiştir. Sadece en önemlilerini sıraladığımız bu düşünürler, aralarındaki kişisel tutum ve teorik anlayış farklarına karşın, sosyalizmi kapitalizme uzun süre
eşlik edecek bir entelektüel meydan okuma olarak görmekte hemfikirdirler. Günümüzde bu kökten değişmiştir. Sosyalizm, sosyal teorik bağlamlar içerisinde sözkonusu edildiğinde
bile, miadını doldurduğu üzerinde anlaşmaya varılmış gibidir. Ne kitleler üzerinde yarattığı coşkuyu bir daha tekrar alevlendirebileceğine ihtimal verilmekte, ne de günümüz kapitalizmine karşı yol gösterici bir alternatif olarak görülmektedir. 19. yüzyılın iki büyük hasmı adeta bir gecede
rollerini değiştirdiler.
Max Weber görse hayretle gözleri ni ovuştururdu?: Din, ahlâk gücü olarak geleceğe ait görü-
lürken, sosyalizm bunun aksine geçmişe dair bir fikri varlık olarak olarak algılanmaya başladı. Bu değişimin çok hızlı oluşu, bu nedenle gerçeği tam olarak yansıtamayacağı inancı, beni bu kitabı yazmaya yönlendiren iki nedenden biri oldu. İzleyen sayfalarda, temel fikrini, kökleri erken sanayi çağına dayanan düşünsel kalıptan yeterince kararlı biçimde sıyırarak yeni toplumsal teorik çerçevelere taşıyabilmesi halinde sosyalizmde hâlâ canlı bir kıvılcımın saklı olduğunu kanıtlamaya çalışacağım.
İzleyen sayfalarda okuyacağınız düşüncelerimi kaleme almaya beni yönlendiren ikinci neden ise, son kapsamlı çalışmam Özgürlüğün Hukuku'nun aldığı tepkilerle yakından ilişkilidir.1
Bu konuda gerçekleştirilen pek çok tartışmada, modernliğin normatif ufkundan hareket eden yöntemsel çıkış noktamın, verili toplumsal düzenin dönüşümüne dair eleştirel bir perspektife artık dahil olmama niyetimi açıkça belli ettiği yorumunu nadir olmayan bir biçimde işitmek zorunda kaldım.
Bunun, bilinçli tercih ettiğim bir yöntemsel sınırlandırmanın yanlış anlaşılmasına dayandığını göstermek üzere, gerekli ve mümkün olan noktalarda bu itirazla yazılı olarak yüzleştim.3
Yine de Özgürlüğün Hukuku'nda ortaya konan perspektifin, ileriye doğru kurumsal olarak tümüyle farklı biçimde oluşturulmuş bir toplum düzenine açılabilmesi için, sadece hafifçe başka bir yöne bükülmesi gerektiğini hissediyordum. Bu durum esas niyetimin aksine, küçük bir çalışmanın ardından,
daha önce içsel bir perspektifle bulguladığım gelişim çizgilerinin hangi vizyona doğru uzanması gerektiğini ortaya koyan daha büyük bir çalışmayı hazırlamama vesile oldu.
Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle sosyalizmin tarihsel olarak "bittiği" iddialarının dillendirilmesinin üzerinden çeyrek yüzyılı aşkın zaman geçti; sosyalizmin en azından fikri, hâlâ yaşıyor. Frankfurt Okulu/Eleştirel Teori geleneğinin son kuşağının temsilcisi Axel Honneth, bu kitapta sosyalizm fikrini canlandırmanın yolunu tartışıyor. Günümüzde sosyalizm seçeneğini yeniden gündeme getirme çabasının bir kolunu, "sıcakkanlı" bir arayış oluşturuyor. Bu arayış, yenilenmenin kaynağını, son yılların anti-kapitalist protesto ve ayaklanma hareketlerinin dinamiğinde görüyor. Axel Honneth ise bu arayışta "serinkanlı" kolu temsil ediyor. O, sosyalizmin teorik öncüllerini temelden sorgulamaktan yana. Bunun için, geleneksel sosyalizmin sanayi toplumunun gerçekliğine bağlı paradigmasından çıkması gerektiğini düşünüyor. Honneth'in arayışı, liberalizmi ?içinden- aşma perspektifiyle birleşiyor.
"Mirası kurtarma" değil, yeniden tarif etme çabası...
Önsöz:
Sosyalizm, çok değil, bir yüzyıldan daha kısa bir süre önce modern toplum içerisinde öylesine güçlü bir hareketti ki, dönemin büyük sosyal teorisyenlerinin neredeyse hiçbiri, onu ayrıntılarıyla, bazen eleştirel, bazen güçlü bir sempati duyarak ama her zaman önemseyerek analiz etmekten kaçınamamıştır. Henüz 19. yüzyılda bunun ilk adımını atan John Stuart Mill'i, Emile Durkheim, Max Weber ve Joseph Schumpeter izlemiştir. Sadece en önemlilerini sıraladığımız bu düşünürler, aralarındaki kişisel tutum ve teorik anlayış farklarına karşın, sosyalizmi kapitalizme uzun süre
eşlik edecek bir entelektüel meydan okuma olarak görmekte hemfikirdirler. Günümüzde bu kökten değişmiştir. Sosyalizm, sosyal teorik bağlamlar içerisinde sözkonusu edildiğinde
bile, miadını doldurduğu üzerinde anlaşmaya varılmış gibidir. Ne kitleler üzerinde yarattığı coşkuyu bir daha tekrar alevlendirebileceğine ihtimal verilmekte, ne de günümüz kapitalizmine karşı yol gösterici bir alternatif olarak görülmektedir. 19. yüzyılın iki büyük hasmı adeta bir gecede
rollerini değiştirdiler.
Max Weber görse hayretle gözleri ni ovuştururdu?: Din, ahlâk gücü olarak geleceğe ait görü-
lürken, sosyalizm bunun aksine geçmişe dair bir fikri varlık olarak olarak algılanmaya başladı. Bu değişimin çok hızlı oluşu, bu nedenle gerçeği tam olarak yansıtamayacağı inancı, beni bu kitabı yazmaya yönlendiren iki nedenden biri oldu. İzleyen sayfalarda, temel fikrini, kökleri erken sanayi çağına dayanan düşünsel kalıptan yeterince kararlı biçimde sıyırarak yeni toplumsal teorik çerçevelere taşıyabilmesi halinde sosyalizmde hâlâ canlı bir kıvılcımın saklı olduğunu kanıtlamaya çalışacağım.
İzleyen sayfalarda okuyacağınız düşüncelerimi kaleme almaya beni yönlendiren ikinci neden ise, son kapsamlı çalışmam Özgürlüğün Hukuku'nun aldığı tepkilerle yakından ilişkilidir.1
Bu konuda gerçekleştirilen pek çok tartışmada, modernliğin normatif ufkundan hareket eden yöntemsel çıkış noktamın, verili toplumsal düzenin dönüşümüne dair eleştirel bir perspektife artık dahil olmama niyetimi açıkça belli ettiği yorumunu nadir olmayan bir biçimde işitmek zorunda kaldım.
Bunun, bilinçli tercih ettiğim bir yöntemsel sınırlandırmanın yanlış anlaşılmasına dayandığını göstermek üzere, gerekli ve mümkün olan noktalarda bu itirazla yazılı olarak yüzleştim.3
Yine de Özgürlüğün Hukuku'nda ortaya konan perspektifin, ileriye doğru kurumsal olarak tümüyle farklı biçimde oluşturulmuş bir toplum düzenine açılabilmesi için, sadece hafifçe başka bir yöne bükülmesi gerektiğini hissediyordum. Bu durum esas niyetimin aksine, küçük bir çalışmanın ardından,
daha önce içsel bir perspektifle bulguladığım gelişim çizgilerinin hangi vizyona doğru uzanması gerektiğini ortaya koyan daha büyük bir çalışmayı hazırlamama vesile oldu.
"Temel fikrini, kökleri erken sanayi çağına dayanan düşünsel kalıptan yeterince kararlı biçimde sıyırarak yeni toplumsal teorik çerçevelere taşıyabilmesi halinde, sosyalizmde hâlâ canlı bir kıvılcımın saklı olduğunu kanıtlamaya çalışacağım."
Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle sosyalizmin tarihsel olarak "bittiği" iddialarının dillendirilmesinin üzerinden çeyrek yüzyılı aşkın zaman geçti; sosyalizmin en azından fikri, hâlâ yaşıyor. Frankfurt Okulu/Eleştirel Teori geleneğinin son kuşağının temsilcisi Axel Honneth, bu kitapta sosyalizm fikrini canlandırmanın yolunu tartışıyor. Günümüzde sosyalizm seçeneğini yeniden gündeme getirme çabasının bir kolunu, "sıcakkanlı" bir arayış oluşturuyor. Bu arayış, yenilenmenin kaynağını, son yılların anti-kapitalist protesto ve ayaklanma hareketlerinin dinamiğinde görüyor. Axel Honneth ise bu arayışta "serinkanlı" kolu temsil ediyor. O, sosyalizmin teorik öncüllerini temelden sorgulamaktan yana. Bunun için, geleneksel sosyalizmin sanayi toplumunun gerçekliğine bağlı paradigmasından çıkması gerektiğini düşünüyor. Honneth'in arayışı, liberalizmi ?içinden- aşma perspektifiyle birleşiyor.
"Mirası kurtarma" değil, yeniden tarif etme çabası...
Önsöz:
Sosyalizm, çok değil, bir yüzyıldan daha kısa bir süre önce modern toplum içerisinde öylesine güçlü bir hareketti ki, dönemin büyük sosyal teorisyenlerinin neredeyse hiçbiri, onu ayrıntılarıyla, bazen eleştirel, bazen güçlü bir sempati duyarak ama her zaman önemseyerek analiz etmekten kaçınamamıştır. Henüz 19. yüzyılda bunun ilk adımını atan John Stuart Mill'i, Emile Durkheim, Max Weber ve Joseph Schumpeter izlemiştir. Sadece en önemlilerini sıraladığımız bu düşünürler, aralarındaki kişisel tutum ve teorik anlayış farklarına karşın, sosyalizmi kapitalizme uzun süre
eşlik edecek bir entelektüel meydan okuma olarak görmekte hemfikirdirler. Günümüzde bu kökten değişmiştir. Sosyalizm, sosyal teorik bağlamlar içerisinde sözkonusu edildiğinde
bile, miadını doldurduğu üzerinde anlaşmaya varılmış gibidir. Ne kitleler üzerinde yarattığı coşkuyu bir daha tekrar alevlendirebileceğine ihtimal verilmekte, ne de günümüz kapitalizmine karşı yol gösterici bir alternatif olarak görülmektedir. 19. yüzyılın iki büyük hasmı adeta bir gecede
rollerini değiştirdiler.
Max Weber görse hayretle gözleri ni ovuştururdu?: Din, ahlâk gücü olarak geleceğe ait görü-
lürken, sosyalizm bunun aksine geçmişe dair bir fikri varlık olarak olarak algılanmaya başladı. Bu değişimin çok hızlı oluşu, bu nedenle gerçeği tam olarak yansıtamayacağı inancı, beni bu kitabı yazmaya yönlendiren iki nedenden biri oldu. İzleyen sayfalarda, temel fikrini, kökleri erken sanayi çağına dayanan düşünsel kalıptan yeterince kararlı biçimde sıyırarak yeni toplumsal teorik çerçevelere taşıyabilmesi halinde sosyalizmde hâlâ canlı bir kıvılcımın saklı olduğunu kanıtlamaya çalışacağım.
İzleyen sayfalarda okuyacağınız düşüncelerimi kaleme almaya beni yönlendiren ikinci neden ise, son kapsamlı çalışmam Özgürlüğün Hukuku'nun aldığı tepkilerle yakından ilişkilidir.1
Bu konuda gerçekleştirilen pek çok tartışmada, modernliğin normatif ufkundan hareket eden yöntemsel çıkış noktamın, verili toplumsal düzenin dönüşümüne dair eleştirel bir perspektife artık dahil olmama niyetimi açıkça belli ettiği yorumunu nadir olmayan bir biçimde işitmek zorunda kaldım.
Bunun, bilinçli tercih ettiğim bir yöntemsel sınırlandırmanın yanlış anlaşılmasına dayandığını göstermek üzere, gerekli ve mümkün olan noktalarda bu itirazla yazılı olarak yüzleştim.3
Yine de Özgürlüğün Hukuku'nda ortaya konan perspektifin, ileriye doğru kurumsal olarak tümüyle farklı biçimde oluşturulmuş bir toplum düzenine açılabilmesi için, sadece hafifçe başka bir yöne bükülmesi gerektiğini hissediyordum. Bu durum esas niyetimin aksine, küçük bir çalışmanın ardından,
daha önce içsel bir perspektifle bulguladığım gelişim çizgilerinin hangi vizyona doğru uzanması gerektiğini ortaya koyan daha büyük bir çalışmayı hazırlamama vesile oldu.
Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle sosyalizmin tarihsel olarak "bittiği" iddialarının dillendirilmesinin üzerinden çeyrek yüzyılı aşkın zaman geçti; sosyalizmin en azından fikri, hâlâ yaşıyor. Frankfurt Okulu/Eleştirel Teori geleneğinin son kuşağının temsilcisi Axel Honneth, bu kitapta sosyalizm fikrini canlandırmanın yolunu tartışıyor. Günümüzde sosyalizm seçeneğini yeniden gündeme getirme çabasının bir kolunu, "sıcakkanlı" bir arayış oluşturuyor. Bu arayış, yenilenmenin kaynağını, son yılların anti-kapitalist protesto ve ayaklanma hareketlerinin dinamiğinde görüyor. Axel Honneth ise bu arayışta "serinkanlı" kolu temsil ediyor. O, sosyalizmin teorik öncüllerini temelden sorgulamaktan yana. Bunun için, geleneksel sosyalizmin sanayi toplumunun gerçekliğine bağlı paradigmasından çıkması gerektiğini düşünüyor. Honneth'in arayışı, liberalizmi ?içinden- aşma perspektifiyle birleşiyor.
"Mirası kurtarma" değil, yeniden tarif etme çabası...
Önsöz:
Sosyalizm, çok değil, bir yüzyıldan daha kısa bir süre önce modern toplum içerisinde öylesine güçlü bir hareketti ki, dönemin büyük sosyal teorisyenlerinin neredeyse hiçbiri, onu ayrıntılarıyla, bazen eleştirel, bazen güçlü bir sempati duyarak ama her zaman önemseyerek analiz etmekten kaçınamamıştır. Henüz 19. yüzyılda bunun ilk adımını atan John Stuart Mill'i, Emile Durkheim, Max Weber ve Joseph Schumpeter izlemiştir. Sadece en önemlilerini sıraladığımız bu düşünürler, aralarındaki kişisel tutum ve teorik anlayış farklarına karşın, sosyalizmi kapitalizme uzun süre
eşlik edecek bir entelektüel meydan okuma olarak görmekte hemfikirdirler. Günümüzde bu kökten değişmiştir. Sosyalizm, sosyal teorik bağlamlar içerisinde sözkonusu edildiğinde
bile, miadını doldurduğu üzerinde anlaşmaya varılmış gibidir. Ne kitleler üzerinde yarattığı coşkuyu bir daha tekrar alevlendirebileceğine ihtimal verilmekte, ne de günümüz kapitalizmine karşı yol gösterici bir alternatif olarak görülmektedir. 19. yüzyılın iki büyük hasmı adeta bir gecede
rollerini değiştirdiler.
Max Weber görse hayretle gözleri ni ovuştururdu?: Din, ahlâk gücü olarak geleceğe ait görü-
lürken, sosyalizm bunun aksine geçmişe dair bir fikri varlık olarak olarak algılanmaya başladı. Bu değişimin çok hızlı oluşu, bu nedenle gerçeği tam olarak yansıtamayacağı inancı, beni bu kitabı yazmaya yönlendiren iki nedenden biri oldu. İzleyen sayfalarda, temel fikrini, kökleri erken sanayi çağına dayanan düşünsel kalıptan yeterince kararlı biçimde sıyırarak yeni toplumsal teorik çerçevelere taşıyabilmesi halinde sosyalizmde hâlâ canlı bir kıvılcımın saklı olduğunu kanıtlamaya çalışacağım.
İzleyen sayfalarda okuyacağınız düşüncelerimi kaleme almaya beni yönlendiren ikinci neden ise, son kapsamlı çalışmam Özgürlüğün Hukuku'nun aldığı tepkilerle yakından ilişkilidir.1
Bu konuda gerçekleştirilen pek çok tartışmada, modernliğin normatif ufkundan hareket eden yöntemsel çıkış noktamın, verili toplumsal düzenin dönüşümüne dair eleştirel bir perspektife artık dahil olmama niyetimi açıkça belli ettiği yorumunu nadir olmayan bir biçimde işitmek zorunda kaldım.
Bunun, bilinçli tercih ettiğim bir yöntemsel sınırlandırmanın yanlış anlaşılmasına dayandığını göstermek üzere, gerekli ve mümkün olan noktalarda bu itirazla yazılı olarak yüzleştim.3
Yine de Özgürlüğün Hukuku'nda ortaya konan perspektifin, ileriye doğru kurumsal olarak tümüyle farklı biçimde oluşturulmuş bir toplum düzenine açılabilmesi için, sadece hafifçe başka bir yöne bükülmesi gerektiğini hissediyordum. Bu durum esas niyetimin aksine, küçük bir çalışmanın ardından,
daha önce içsel bir perspektifle bulguladığım gelişim çizgilerinin hangi vizyona doğru uzanması gerektiğini ortaya koyan daha büyük bir çalışmayı hazırlamama vesile oldu.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.