9789756614129
113696
https://www.turkishbooks.com/books/rus-jeopolitigi-p113696.html
Rus Jeopolitiği Avrasyacı Yaklaşım
11.52
Ruslar ve Türkler imparatorluk kurucu iki millet olarak ortak jeostratejik alanlarda yüzlerce yıl boyunca rekabet ettiler. Bu rekabet ilişkisi çoğu kez iki farklı medeniyetin coğrafi ve kültürel alanda karşı karşıya gelmesi şeklinde olmuştur. Askeri çatışmalarla sınırlı olmayan bu ilişki biçimi, etkisini, iki imparatorluğun sınırlarını, hinterlandını aşan jeokültürel alanlara taşımıştır.
Tarihi Osmanlı-Rus veya Türk-Rus rekabetinin, bu iki imparatorluğun varisi siyasi yapılarca farklı yoğunluklarda da olsa sürdürüldüğü söylenebilir.
Osmanlının kuzey ve batı istikametinde stratejik genişlemesi, imparatorluk haline gelen Rus gücüyle karşılaşmakta gecikmeyecekti. Bu karşılaşma kuzey ve batı istikametinde olduğu kadar doğu ve kuzey doğu yönünde de cepheleşmeye dönüşecekti. Osmanlının aynı anda hem kuzey hem batı yönünde ilerleme stratejisi ile Rusların batı ve güney yönünde ilerleme stratejisinin bu iki gücün çatışmasına dönüşmemesi mümkün değildi.
Özellikle İstanbulun Osmanlıların eline geçmesinden sonra Ruslar, Ortodoksluğun merkezi olmak iddiasıyla Üçüncü Roma misyonunu üstlenmekte gecikmediler. Rusların Osmanlı karşısında Ortodoksluğun evrensel merkezi olma iddiası ile İstanbulun tarihi Ortodoks merkezi olma durumu iki güç arasındaki rekabetin askeri alanla sınırlanamayacağını gösterdi. Bu siyasal ideoloji arayışı Ruslarda emperyal iddialarına paralel olarak canlılığını korudu. Çarlık Rusyasında olduğu gibi Sovyetler Birliği döneminde de farklı ideolojiler adına olsa da, Rus stratejik zihniyetinin temel yönelimleri süreklilik arzetmiştir.
Rus yayılması, sadece Osmanlılar aleyhine yönelik bir strateji değildi şüphesiz. Ancak Asya ve Avrupanın önemli kısmına hükmeden, dünyanın jeostratejik hakimiyet alanlarının kilit bölgelerini elinde tutan bu iki gücün birbiriyle rekabeti çok değişik düzlemlerde ortaya çıkacaktı. Bu tarihi süreç anlaşılmadan bugün Rus stratejisini anlamlandırmak mümkün değildir.
Bu kitap şüphesiz Osmanlı-Rus ilişkileri üzerine yapılmış bir çalışma değil. Ancak yüzlerce yıl iki büyük imparatorluk arasında varolan ilişkiye rağmen bugünkü Türklerin Rusları yeterince tanıdığı söylenemez. Rus stratejik zihniyetini çözümleyebilmek için bu ulusun tarihi serüvenini, stratejik yönelimini, jeopolitiğini ve tüm bunları şekillendiren temelleri anlamak zorundayız.
Ruslar, bir imparatorluk olarak tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren doğu-batı ve güney ekseninde genişleyerek dünya kara hakimiyetinin önemli kısmını ellerinde tutmuşlardır. Rusların egemenlik kurdukları coğrafya ile Rus kimliği ve ulusal idealleri arasında doğrudan ve sürekliliği olan bir ilişki varolmuştur.
Rus kimliğinin en önemli yanını oluşturan imparatorluk düşüncesini besleyen, stratejik yönelimlerini belirleyen tarihi ve kültürel arka plan her zaman için değişik formlarda da olsa canlılığını korumuştur. Bu dinamizm anlaşılmadan geleceğin dünyasında Rusyanın nasıl bir rol alacağını anlamak/anlamlandırmak mümkün olamaz.
Aleksandr Dugin yaşayan önemli Rus jeopolitikçilerinden biri olmasının yanı sıra Uluslararası Avrasya Hareketinin lideri sıfatıyla ülke politikasının içinde bir isim olarak da bilinir. Ancak onu herhangi bir siyasi eylemciden ayıran yanı teorik birikimi ve bu özelliği ile Rus yönetici elitleri arasında oynadığı etkin roldür.
Dugin bu eserinde teorik temellerini oluşturmaya çalıştığı Avrasyacılık düşüncesiyle farklı siyasi rejimler altında değişmeyen, tutarlı bir süreklilik gösteren Rus stratejik zihniyetinin ipuçlarını vermektedir.
Kitabın bugünkü Rusya ile tarihi Rusya ve Rus kimliği arasında kurduğu ilişkiye vurgu yapması dikkat çekici. Rus kimliğini oluşturan tarihi ve kültürel unsurlarla mekan ilişkisinin kodlarını veren analizleri yarınki Rusyanın muhtemel yönelimlerini keşfetmek açısından son derece açıklayıcı
Rusça aslından Türkçeye kazandırdığımız bu eser, Duginin Jeopolitiğin Temelleri: Rusyanın Jeopolitik Geleceği başlıklı çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Belli başlı jeopolitik kuramların bir tekrarına ayrıldığı için birinci bölümden sarfınazar edilerek kitabın asıl metnini oluşturan ve Duginin temel tezlerini açıkladığı diğer bölümler tercüme edildi.
Bu anlamda yazarın, Sibiryadan Baltık Denizine, Atlantik ekseninden Avrasya jeopolitiğine uzanan değişik konulara ilişkin jeopolitik çözümlemeleri, eseri herhangi bir uzman çalışmasından farklı kılıyor. Bu kadar geniş zaman ve farklı coğrafyayı içine alan analiz ve öneriler, Duginin birikimini yansıttığı gibi Rus ulusal kimliğinin dayanaklarını da ortaya koyuyor.
Birbiriyle tarihin önemli kısmında yakın temas içinde olmuş bu iki imparatorluğun varisleri olarak bu iki ulus birbirini tanımak zorundadır. Rus stratejik zihniyetinin anlaşılması yönünde bu kitabın ülkemizde önemli bir boşluğu dolduracağından kuşku yok.
Küre Yayınları
Ruslar ve Türkler imparatorluk kurucu iki millet olarak ortak jeostratejik alanlarda yüzlerce yıl boyunca rekabet ettiler. Bu rekabet ilişkisi çoğu kez iki farklı medeniyetin coğrafi ve kültürel alanda karşı karşıya gelmesi şeklinde olmuştur. Askeri çatışmalarla sınırlı olmayan bu ilişki biçimi, etkisini, iki imparatorluğun sınırlarını, hinterlandını aşan jeokültürel alanlara taşımıştır.
Tarihi Osmanlı-Rus veya Türk-Rus rekabetinin, bu iki imparatorluğun varisi siyasi yapılarca farklı yoğunluklarda da olsa sürdürüldüğü söylenebilir.
Osmanlının kuzey ve batı istikametinde stratejik genişlemesi, imparatorluk haline gelen Rus gücüyle karşılaşmakta gecikmeyecekti. Bu karşılaşma kuzey ve batı istikametinde olduğu kadar doğu ve kuzey doğu yönünde de cepheleşmeye dönüşecekti. Osmanlının aynı anda hem kuzey hem batı yönünde ilerleme stratejisi ile Rusların batı ve güney yönünde ilerleme stratejisinin bu iki gücün çatışmasına dönüşmemesi mümkün değildi.
Özellikle İstanbulun Osmanlıların eline geçmesinden sonra Ruslar, Ortodoksluğun merkezi olmak iddiasıyla Üçüncü Roma misyonunu üstlenmekte gecikmediler. Rusların Osmanlı karşısında Ortodoksluğun evrensel merkezi olma iddiası ile İstanbulun tarihi Ortodoks merkezi olma durumu iki güç arasındaki rekabetin askeri alanla sınırlanamayacağını gösterdi. Bu siyasal ideoloji arayışı Ruslarda emperyal iddialarına paralel olarak canlılığını korudu. Çarlık Rusyasında olduğu gibi Sovyetler Birliği döneminde de farklı ideolojiler adına olsa da, Rus stratejik zihniyetinin temel yönelimleri süreklilik arzetmiştir.
Rus yayılması, sadece Osmanlılar aleyhine yönelik bir strateji değildi şüphesiz. Ancak Asya ve Avrupanın önemli kısmına hükmeden, dünyanın jeostratejik hakimiyet alanlarının kilit bölgelerini elinde tutan bu iki gücün birbiriyle rekabeti çok değişik düzlemlerde ortaya çıkacaktı. Bu tarihi süreç anlaşılmadan bugün Rus stratejisini anlamlandırmak mümkün değildir.
Bu kitap şüphesiz Osmanlı-Rus ilişkileri üzerine yapılmış bir çalışma değil. Ancak yüzlerce yıl iki büyük imparatorluk arasında varolan ilişkiye rağmen bugünkü Türklerin Rusları yeterince tanıdığı söylenemez. Rus stratejik zihniyetini çözümleyebilmek için bu ulusun tarihi serüvenini, stratejik yönelimini, jeopolitiğini ve tüm bunları şekillendiren temelleri anlamak zorundayız.
Ruslar, bir imparatorluk olarak tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren doğu-batı ve güney ekseninde genişleyerek dünya kara hakimiyetinin önemli kısmını ellerinde tutmuşlardır. Rusların egemenlik kurdukları coğrafya ile Rus kimliği ve ulusal idealleri arasında doğrudan ve sürekliliği olan bir ilişki varolmuştur.
Rus kimliğinin en önemli yanını oluşturan imparatorluk düşüncesini besleyen, stratejik yönelimlerini belirleyen tarihi ve kültürel arka plan her zaman için değişik formlarda da olsa canlılığını korumuştur. Bu dinamizm anlaşılmadan geleceğin dünyasında Rusyanın nasıl bir rol alacağını anlamak/anlamlandırmak mümkün olamaz.
Aleksandr Dugin yaşayan önemli Rus jeopolitikçilerinden biri olmasının yanı sıra Uluslararası Avrasya Hareketinin lideri sıfatıyla ülke politikasının içinde bir isim olarak da bilinir. Ancak onu herhangi bir siyasi eylemciden ayıran yanı teorik birikimi ve bu özelliği ile Rus yönetici elitleri arasında oynadığı etkin roldür.
Dugin bu eserinde teorik temellerini oluşturmaya çalıştığı Avrasyacılık düşüncesiyle farklı siyasi rejimler altında değişmeyen, tutarlı bir süreklilik gösteren Rus stratejik zihniyetinin ipuçlarını vermektedir.
Kitabın bugünkü Rusya ile tarihi Rusya ve Rus kimliği arasında kurduğu ilişkiye vurgu yapması dikkat çekici. Rus kimliğini oluşturan tarihi ve kültürel unsurlarla mekan ilişkisinin kodlarını veren analizleri yarınki Rusyanın muhtemel yönelimlerini keşfetmek açısından son derece açıklayıcı
Rusça aslından Türkçeye kazandırdığımız bu eser, Duginin Jeopolitiğin Temelleri: Rusyanın Jeopolitik Geleceği başlıklı çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Belli başlı jeopolitik kuramların bir tekrarına ayrıldığı için birinci bölümden sarfınazar edilerek kitabın asıl metnini oluşturan ve Duginin temel tezlerini açıkladığı diğer bölümler tercüme edildi.
Bu anlamda yazarın, Sibiryadan Baltık Denizine, Atlantik ekseninden Avrasya jeopolitiğine uzanan değişik konulara ilişkin jeopolitik çözümlemeleri, eseri herhangi bir uzman çalışmasından farklı kılıyor. Bu kadar geniş zaman ve farklı coğrafyayı içine alan analiz ve öneriler, Duginin birikimini yansıttığı gibi Rus ulusal kimliğinin dayanaklarını da ortaya koyuyor.
Birbiriyle tarihin önemli kısmında yakın temas içinde olmuş bu iki imparatorluğun varisleri olarak bu iki ulus birbirini tanımak zorundadır. Rus stratejik zihniyetinin anlaşılması yönünde bu kitabın ülkemizde önemli bir boşluğu dolduracağından kuşku yok.
Küre Yayınları
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.