9786050305531
580272
https://www.turkishbooks.com/books/ruhumun-perdeleri-p580272.html
Ruhumun Perdeleri
2.88
Uzun zamandır yazıyordum, öyle profesyonel yazılar değildi bunlar birer kalem tecrübesi? Rahatlamak, kendimi satırlara anlatmak ve satırlarda kendimi dinlemek için yazdığım yazılardı bunlar. Bazen kimseyle paylaşmadan yaşamak istediğim sevinçlerim, acılarım kalemde dile geliyor; kelimelerde huzur buluyordum.
Kelimelerde dinleniyor, kelimelerle dertleşiyordum. Hülasa huzuru kelamda bulmuştum ve böyle olması da beni mutlu ediyordu. Bir gün, kıymetli bir dostumla sohbetimizin ardından dostum bence miladım olan Murathan Mungan?ın şu satırlarının fotoğrafını gönderdi bana. Bu satırları belki daha önce de okumuştum ama düşünmemiştim üzerinde ya da işime öyle gelmişti. Şimdi çok büyüleyiciydi bu satırlar ve beni çağırıyordu: "Herkes inanılmaz bir hikayesi olmasını ister şu hayatta; kendisini özel, önemli, değerli, seçilmiş biri gibi hissetmesine yarayacak inanılmaz tuhaflıkta çarpıcı, çeşitli anlamlarla yüklü, dolgun bir hikayenin sahibi olmak ister? Yolunun üstünde kendisini bekleyen bir hikaye... Oysa hikaye dediğin zamanın olgunlaşmasıdır insanın elinde. Elindekileri kullanmasını bildikçe. Hiçbir hikaye gelip seni bulmaz sen ona yürümedikçe. Sen göze alacaksın ki hayat senin hikayeni sersin gözler önüne.? Bu satırlar bir kıvılcım oldu bende. İlk defa ciddi anlamda yazılarımı bir araya toplama gereği duydum.
Kimi zaman saman kağıdı kokulu sayfalara dökmüştüm hissiyatımı, kimi zaman pembe kağıtlara, kimi zaman defterciklerin kenarına karalanıvermiş birkaç tatlı dize? Sayfa aralarında kalmış yazılar, kıyıya köşeye öylece yazılmış küçük küçük yazılar ve daha niceleri? Bir araya toplanırsa ruhumdan serpintiler olur diye düşündüm. Hem daha önce gazetelerde, haber portallarında, çıkartmış olduğum dergilerde de yayımlanmış yazılarım vardı.
Aşk ile koyuldum yola ama o da ne? Ruh sayfalarım sonsuzluğa karışmıştı! Kimi zaman şen bir kahkaha ile yazıya akseden kimi zaman da hüzün, acı, birikmiş hatıralarım ve yürek sızılarımın numunesi olan yazılar yoktu. Bulabildiğim üç beş yazıydı oysa. Söz vermiştim kendime, söz vermiştim dostuma. Yazacaktım, yazılar gizli kalmayacaktı. Taşan bardaktan, taşanlar toplanıp yerine konacaktı. Hak inayetiyle elde olan yazılar toplandı ve şu satırlar döküldü yürekten: Göze alacaksın ve korkmayacaksın yazmaktan. İşte o zaman çıkın elden ele dolanır ve bir Karun hazinesi olup göz sergisine, gönül perdesine açılır. Hu, sebatımı kalem eyle, Hu kalemimi dil eyle, Hu dilimi, nefesimi huzur, yazdıklarımı Nur bahçesi eyle... Yazayım ki sızılarım dine, gönlüm dinlene, kalemim insanlara merhem olup dertlere derman, ruha şifa eyleye...
Gurbet Duymuş
Kelimelerde dinleniyor, kelimelerle dertleşiyordum. Hülasa huzuru kelamda bulmuştum ve böyle olması da beni mutlu ediyordu. Bir gün, kıymetli bir dostumla sohbetimizin ardından dostum bence miladım olan Murathan Mungan?ın şu satırlarının fotoğrafını gönderdi bana. Bu satırları belki daha önce de okumuştum ama düşünmemiştim üzerinde ya da işime öyle gelmişti. Şimdi çok büyüleyiciydi bu satırlar ve beni çağırıyordu: "Herkes inanılmaz bir hikayesi olmasını ister şu hayatta; kendisini özel, önemli, değerli, seçilmiş biri gibi hissetmesine yarayacak inanılmaz tuhaflıkta çarpıcı, çeşitli anlamlarla yüklü, dolgun bir hikayenin sahibi olmak ister? Yolunun üstünde kendisini bekleyen bir hikaye... Oysa hikaye dediğin zamanın olgunlaşmasıdır insanın elinde. Elindekileri kullanmasını bildikçe. Hiçbir hikaye gelip seni bulmaz sen ona yürümedikçe. Sen göze alacaksın ki hayat senin hikayeni sersin gözler önüne.? Bu satırlar bir kıvılcım oldu bende. İlk defa ciddi anlamda yazılarımı bir araya toplama gereği duydum.
Kimi zaman saman kağıdı kokulu sayfalara dökmüştüm hissiyatımı, kimi zaman pembe kağıtlara, kimi zaman defterciklerin kenarına karalanıvermiş birkaç tatlı dize? Sayfa aralarında kalmış yazılar, kıyıya köşeye öylece yazılmış küçük küçük yazılar ve daha niceleri? Bir araya toplanırsa ruhumdan serpintiler olur diye düşündüm. Hem daha önce gazetelerde, haber portallarında, çıkartmış olduğum dergilerde de yayımlanmış yazılarım vardı.
Aşk ile koyuldum yola ama o da ne? Ruh sayfalarım sonsuzluğa karışmıştı! Kimi zaman şen bir kahkaha ile yazıya akseden kimi zaman da hüzün, acı, birikmiş hatıralarım ve yürek sızılarımın numunesi olan yazılar yoktu. Bulabildiğim üç beş yazıydı oysa. Söz vermiştim kendime, söz vermiştim dostuma. Yazacaktım, yazılar gizli kalmayacaktı. Taşan bardaktan, taşanlar toplanıp yerine konacaktı. Hak inayetiyle elde olan yazılar toplandı ve şu satırlar döküldü yürekten: Göze alacaksın ve korkmayacaksın yazmaktan. İşte o zaman çıkın elden ele dolanır ve bir Karun hazinesi olup göz sergisine, gönül perdesine açılır. Hu, sebatımı kalem eyle, Hu kalemimi dil eyle, Hu dilimi, nefesimi huzur, yazdıklarımı Nur bahçesi eyle... Yazayım ki sızılarım dine, gönlüm dinlene, kalemim insanlara merhem olup dertlere derman, ruha şifa eyleye...
Gurbet Duymuş
Uzun zamandır yazıyordum, öyle profesyonel yazılar değildi bunlar birer kalem tecrübesi? Rahatlamak, kendimi satırlara anlatmak ve satırlarda kendimi dinlemek için yazdığım yazılardı bunlar. Bazen kimseyle paylaşmadan yaşamak istediğim sevinçlerim, acılarım kalemde dile geliyor; kelimelerde huzur buluyordum.
Kelimelerde dinleniyor, kelimelerle dertleşiyordum. Hülasa huzuru kelamda bulmuştum ve böyle olması da beni mutlu ediyordu. Bir gün, kıymetli bir dostumla sohbetimizin ardından dostum bence miladım olan Murathan Mungan?ın şu satırlarının fotoğrafını gönderdi bana. Bu satırları belki daha önce de okumuştum ama düşünmemiştim üzerinde ya da işime öyle gelmişti. Şimdi çok büyüleyiciydi bu satırlar ve beni çağırıyordu: "Herkes inanılmaz bir hikayesi olmasını ister şu hayatta; kendisini özel, önemli, değerli, seçilmiş biri gibi hissetmesine yarayacak inanılmaz tuhaflıkta çarpıcı, çeşitli anlamlarla yüklü, dolgun bir hikayenin sahibi olmak ister? Yolunun üstünde kendisini bekleyen bir hikaye... Oysa hikaye dediğin zamanın olgunlaşmasıdır insanın elinde. Elindekileri kullanmasını bildikçe. Hiçbir hikaye gelip seni bulmaz sen ona yürümedikçe. Sen göze alacaksın ki hayat senin hikayeni sersin gözler önüne.? Bu satırlar bir kıvılcım oldu bende. İlk defa ciddi anlamda yazılarımı bir araya toplama gereği duydum.
Kimi zaman saman kağıdı kokulu sayfalara dökmüştüm hissiyatımı, kimi zaman pembe kağıtlara, kimi zaman defterciklerin kenarına karalanıvermiş birkaç tatlı dize? Sayfa aralarında kalmış yazılar, kıyıya köşeye öylece yazılmış küçük küçük yazılar ve daha niceleri? Bir araya toplanırsa ruhumdan serpintiler olur diye düşündüm. Hem daha önce gazetelerde, haber portallarında, çıkartmış olduğum dergilerde de yayımlanmış yazılarım vardı.
Aşk ile koyuldum yola ama o da ne? Ruh sayfalarım sonsuzluğa karışmıştı! Kimi zaman şen bir kahkaha ile yazıya akseden kimi zaman da hüzün, acı, birikmiş hatıralarım ve yürek sızılarımın numunesi olan yazılar yoktu. Bulabildiğim üç beş yazıydı oysa. Söz vermiştim kendime, söz vermiştim dostuma. Yazacaktım, yazılar gizli kalmayacaktı. Taşan bardaktan, taşanlar toplanıp yerine konacaktı. Hak inayetiyle elde olan yazılar toplandı ve şu satırlar döküldü yürekten: Göze alacaksın ve korkmayacaksın yazmaktan. İşte o zaman çıkın elden ele dolanır ve bir Karun hazinesi olup göz sergisine, gönül perdesine açılır. Hu, sebatımı kalem eyle, Hu kalemimi dil eyle, Hu dilimi, nefesimi huzur, yazdıklarımı Nur bahçesi eyle... Yazayım ki sızılarım dine, gönlüm dinlene, kalemim insanlara merhem olup dertlere derman, ruha şifa eyleye...
Gurbet Duymuş
Kelimelerde dinleniyor, kelimelerle dertleşiyordum. Hülasa huzuru kelamda bulmuştum ve böyle olması da beni mutlu ediyordu. Bir gün, kıymetli bir dostumla sohbetimizin ardından dostum bence miladım olan Murathan Mungan?ın şu satırlarının fotoğrafını gönderdi bana. Bu satırları belki daha önce de okumuştum ama düşünmemiştim üzerinde ya da işime öyle gelmişti. Şimdi çok büyüleyiciydi bu satırlar ve beni çağırıyordu: "Herkes inanılmaz bir hikayesi olmasını ister şu hayatta; kendisini özel, önemli, değerli, seçilmiş biri gibi hissetmesine yarayacak inanılmaz tuhaflıkta çarpıcı, çeşitli anlamlarla yüklü, dolgun bir hikayenin sahibi olmak ister? Yolunun üstünde kendisini bekleyen bir hikaye... Oysa hikaye dediğin zamanın olgunlaşmasıdır insanın elinde. Elindekileri kullanmasını bildikçe. Hiçbir hikaye gelip seni bulmaz sen ona yürümedikçe. Sen göze alacaksın ki hayat senin hikayeni sersin gözler önüne.? Bu satırlar bir kıvılcım oldu bende. İlk defa ciddi anlamda yazılarımı bir araya toplama gereği duydum.
Kimi zaman saman kağıdı kokulu sayfalara dökmüştüm hissiyatımı, kimi zaman pembe kağıtlara, kimi zaman defterciklerin kenarına karalanıvermiş birkaç tatlı dize? Sayfa aralarında kalmış yazılar, kıyıya köşeye öylece yazılmış küçük küçük yazılar ve daha niceleri? Bir araya toplanırsa ruhumdan serpintiler olur diye düşündüm. Hem daha önce gazetelerde, haber portallarında, çıkartmış olduğum dergilerde de yayımlanmış yazılarım vardı.
Aşk ile koyuldum yola ama o da ne? Ruh sayfalarım sonsuzluğa karışmıştı! Kimi zaman şen bir kahkaha ile yazıya akseden kimi zaman da hüzün, acı, birikmiş hatıralarım ve yürek sızılarımın numunesi olan yazılar yoktu. Bulabildiğim üç beş yazıydı oysa. Söz vermiştim kendime, söz vermiştim dostuma. Yazacaktım, yazılar gizli kalmayacaktı. Taşan bardaktan, taşanlar toplanıp yerine konacaktı. Hak inayetiyle elde olan yazılar toplandı ve şu satırlar döküldü yürekten: Göze alacaksın ve korkmayacaksın yazmaktan. İşte o zaman çıkın elden ele dolanır ve bir Karun hazinesi olup göz sergisine, gönül perdesine açılır. Hu, sebatımı kalem eyle, Hu kalemimi dil eyle, Hu dilimi, nefesimi huzur, yazdıklarımı Nur bahçesi eyle... Yazayım ki sızılarım dine, gönlüm dinlene, kalemim insanlara merhem olup dertlere derman, ruha şifa eyleye...
Gurbet Duymuş
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.