9789758086313
30134
https://www.turkishbooks.com/books/remo-p30134.html
Remo bitmeyen Sorgu
4.002
"Ekmek aldık, ekmek verdik. Kız alıp kız vermiş gibi... Kör kuyuya taş attılar. Görünmez ki dibi başı..."
Artık can alıp can vermeye başladık... Bu tarih hepimizin değil mi? Öteyaka hep ağlarken diğer yerde şenlik mi var? Kızılırmak berrak mı..
Bir tas su içilebilir mi... Artık kan akıyor... Kan kırmızı... Tıpkı Diyarbakır karpuzu gibi... Diyarbakır karpuzu neden bu kadar kırmızı... Acılarımızı toprağa verdik.
Dicle, Fırat... Bütün kapıları kapandı Diyarbakır'ın. Bütün acılarımız birdir. Remo veya Uğur, Zeyna veya Aslı, Eno veya Ümit... Aynı sırat üzerinde yürüyoruz. Belki aynı sonu paylaşmıyoruz. Belki acılarımızın dermanı eczanelerde yok. Ama dişimizle de olsa kazacağız kuyuyu. Sözlü tarih belgelenecek.
"Oğlum Remezan!.. Remezan!.." dedi, sözlerinin devamını getiremedi. Boğazı düğüm düğüm oldu. Daha başlar başlamaz tıkanmıştı, ardından da gözyaşlarını tutamayarak ağlamaya başladı. Herkes, odadaki küçük çocuklar bile susmuş, çıt çıkarmıyorlardı. Zeyne'nin susmasının ardından, söze haberin kaynağı Remo'nun eniştesinin kardeşi Reco'ye Qut girdi.
"Sana ben söyleyeyim. Bugün övleye doğru bizim Yeniköy Kahvesi'ne gittim. Bilirsin hemen hemen her gün giderim. Bir kaç el domino oynadıktan sonra bizim oradaki bazi arkadaşlar kalkıp yanıma geldiler. Tek tek yavaşça 'Başın sağolsun!' dediler. Şaşırdım kaldım.'Ula daha yeni evden geldim. Ne olmiş bunlara diye? Acaba ben evden geldikten sonra, ben daha yoldayken bi şey mi oldi? / Ula söyleyin ne var, ne için başım sağolsun?' / 'Senin haberin yook?' / 'Hiç bir şeyden de xaberim yoktır! / Ne xeberi?' / 'E ya sızın Remo'yu vurmuşlar!' / 'Ula hangi Remo?' / 'Kardaşının kayni Remo?' / 'Ula demeyin!..' / 'He valla! Dün gece istasyonun orda!' / 'Nerden duydız? / Ben daha bı şey duymadım!..
Yazıya döken bizden biri... Öte yakadan farklı bir ses... Bu sesi tanıyoruz. Türkiye tanıyor. O, Kürt olduğu için meclisten sille tokat çıkarılanlardan biri... Ve kültürel düşüncelerinde hala ısrarlı... Romanında 1980 öncesi Diyarbakır'dan bir kesit veriyor."Ulusalcılar" kimdi, neyi amaçlıyorlardı? Nasıl örgütleniyorlardı? Karşılarındaki "Güç Birliği" kimlerden oluşuyordu.
Neden karşı çıkıyorlardı? Birbirlerine neden kurşun sıkıyorlardı...
Evet dişemizle kazdık bu kuyuyu. Şimdi biz yazacağız bu tarihin eğrisini, doğrusunu. Kuyuya taş atmayın... Suyunu Kızılırmaktan, Dicleden, Fırattan alıyor... Kuyuyu bulandırmayın ... Bırakın Pandora'nın cinleri saçılsın ortalığa. Hayat kendisini tarif etsin...
Sedat Yurtdaş, "malum" coğrafyayı, orada olup bitenleri anlamamızı sağlayacak bir anahtar uzatıyor bize... Bu bir barış çağrısıdır... Hep birlikte sahip çıkalım...
(Arka Kapak)
"Ekmek aldık, ekmek verdik. Kız alıp kız vermiş gibi... Kör kuyuya taş attılar. Görünmez ki dibi başı..."
Artık can alıp can vermeye başladık... Bu tarih hepimizin değil mi? Öteyaka hep ağlarken diğer yerde şenlik mi var? Kızılırmak berrak mı..
Bir tas su içilebilir mi... Artık kan akıyor... Kan kırmızı... Tıpkı Diyarbakır karpuzu gibi... Diyarbakır karpuzu neden bu kadar kırmızı... Acılarımızı toprağa verdik.
Dicle, Fırat... Bütün kapıları kapandı Diyarbakır'ın. Bütün acılarımız birdir. Remo veya Uğur, Zeyna veya Aslı, Eno veya Ümit... Aynı sırat üzerinde yürüyoruz. Belki aynı sonu paylaşmıyoruz. Belki acılarımızın dermanı eczanelerde yok. Ama dişimizle de olsa kazacağız kuyuyu. Sözlü tarih belgelenecek.
"Oğlum Remezan!.. Remezan!.." dedi, sözlerinin devamını getiremedi. Boğazı düğüm düğüm oldu. Daha başlar başlamaz tıkanmıştı, ardından da gözyaşlarını tutamayarak ağlamaya başladı. Herkes, odadaki küçük çocuklar bile susmuş, çıt çıkarmıyorlardı. Zeyne'nin susmasının ardından, söze haberin kaynağı Remo'nun eniştesinin kardeşi Reco'ye Qut girdi.
"Sana ben söyleyeyim. Bugün övleye doğru bizim Yeniköy Kahvesi'ne gittim. Bilirsin hemen hemen her gün giderim. Bir kaç el domino oynadıktan sonra bizim oradaki bazi arkadaşlar kalkıp yanıma geldiler. Tek tek yavaşça 'Başın sağolsun!' dediler. Şaşırdım kaldım.'Ula daha yeni evden geldim. Ne olmiş bunlara diye? Acaba ben evden geldikten sonra, ben daha yoldayken bi şey mi oldi? / Ula söyleyin ne var, ne için başım sağolsun?' / 'Senin haberin yook?' / 'Hiç bir şeyden de xaberim yoktır! / Ne xeberi?' / 'E ya sızın Remo'yu vurmuşlar!' / 'Ula hangi Remo?' / 'Kardaşının kayni Remo?' / 'Ula demeyin!..' / 'He valla! Dün gece istasyonun orda!' / 'Nerden duydız? / Ben daha bı şey duymadım!..
Yazıya döken bizden biri... Öte yakadan farklı bir ses... Bu sesi tanıyoruz. Türkiye tanıyor. O, Kürt olduğu için meclisten sille tokat çıkarılanlardan biri... Ve kültürel düşüncelerinde hala ısrarlı... Romanında 1980 öncesi Diyarbakır'dan bir kesit veriyor."Ulusalcılar" kimdi, neyi amaçlıyorlardı? Nasıl örgütleniyorlardı? Karşılarındaki "Güç Birliği" kimlerden oluşuyordu.
Neden karşı çıkıyorlardı? Birbirlerine neden kurşun sıkıyorlardı...
Evet dişemizle kazdık bu kuyuyu. Şimdi biz yazacağız bu tarihin eğrisini, doğrusunu. Kuyuya taş atmayın... Suyunu Kızılırmaktan, Dicleden, Fırattan alıyor... Kuyuyu bulandırmayın ... Bırakın Pandora'nın cinleri saçılsın ortalığa. Hayat kendisini tarif etsin...
Sedat Yurtdaş, "malum" coğrafyayı, orada olup bitenleri anlamamızı sağlayacak bir anahtar uzatıyor bize... Bu bir barış çağrısıdır... Hep birlikte sahip çıkalım...
(Arka Kapak)
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.