9786257420112
601306
https://www.turkishbooks.com/books/paris-seni-sevmiyorum-artik-p601306.html
Paris Seni Sevmiyorum Artık
7.2
Ekrem Sami Kızıltan, otobiyografik özellikler taşıyan bu ikinci kitabında, Bu da benim Paris'im, noktasından
sesleniyor. Belki de Charles Baudelaire'den bu yana modernitenin başkenti sayılan bu esrarengiz şehre ilişkin on
yıllara varan yaşanmışlığını, fotoğraf kareleri biçiminde yanıp sönen anekdotlarla önümüze seriyor. Şaşırtıcı
karşılaşmalar, kırık dökük hüsranlar, delip geçen aşklar, kopup dağılan yoldaşlıklar, siyasal kavgalar ve toplumsal
faaliyetler ile şekillenen bir gözlemler dosyası oluşturuyor.
Kızıltan'ın üslûbuna sinmiş olan o nüktedan ve pervasız karakteristiği, çoğu kere renkli bir tebessüm olarak yüzümüze
işleniyor. Özellikle de kente ve bir şekilde orada ikamet edenlere nüfuz eden turistik, kapitalistik ve endüstriyel
dinamiklere sataşırken açığa çıkıyor bu. Onu yaparken, Baron Haussmann'ın ruhunu enikonu sızlatacak bir göç ve
iltica hikâyesi armağan ediyor aynı zamanda. Bizlerin payına ise, sonuç olarak, kırk yıla uzanan içten bir muhasebeye
tanıklık etme fırsatı düşüyor.
sesleniyor. Belki de Charles Baudelaire'den bu yana modernitenin başkenti sayılan bu esrarengiz şehre ilişkin on
yıllara varan yaşanmışlığını, fotoğraf kareleri biçiminde yanıp sönen anekdotlarla önümüze seriyor. Şaşırtıcı
karşılaşmalar, kırık dökük hüsranlar, delip geçen aşklar, kopup dağılan yoldaşlıklar, siyasal kavgalar ve toplumsal
faaliyetler ile şekillenen bir gözlemler dosyası oluşturuyor.
Kızıltan'ın üslûbuna sinmiş olan o nüktedan ve pervasız karakteristiği, çoğu kere renkli bir tebessüm olarak yüzümüze
işleniyor. Özellikle de kente ve bir şekilde orada ikamet edenlere nüfuz eden turistik, kapitalistik ve endüstriyel
dinamiklere sataşırken açığa çıkıyor bu. Onu yaparken, Baron Haussmann'ın ruhunu enikonu sızlatacak bir göç ve
iltica hikâyesi armağan ediyor aynı zamanda. Bizlerin payına ise, sonuç olarak, kırk yıla uzanan içten bir muhasebeye
tanıklık etme fırsatı düşüyor.
Ekrem Sami Kızıltan, otobiyografik özellikler taşıyan bu ikinci kitabında, Bu da benim Paris'im, noktasından
sesleniyor. Belki de Charles Baudelaire'den bu yana modernitenin başkenti sayılan bu esrarengiz şehre ilişkin on
yıllara varan yaşanmışlığını, fotoğraf kareleri biçiminde yanıp sönen anekdotlarla önümüze seriyor. Şaşırtıcı
karşılaşmalar, kırık dökük hüsranlar, delip geçen aşklar, kopup dağılan yoldaşlıklar, siyasal kavgalar ve toplumsal
faaliyetler ile şekillenen bir gözlemler dosyası oluşturuyor.
Kızıltan'ın üslûbuna sinmiş olan o nüktedan ve pervasız karakteristiği, çoğu kere renkli bir tebessüm olarak yüzümüze
işleniyor. Özellikle de kente ve bir şekilde orada ikamet edenlere nüfuz eden turistik, kapitalistik ve endüstriyel
dinamiklere sataşırken açığa çıkıyor bu. Onu yaparken, Baron Haussmann'ın ruhunu enikonu sızlatacak bir göç ve
iltica hikâyesi armağan ediyor aynı zamanda. Bizlerin payına ise, sonuç olarak, kırk yıla uzanan içten bir muhasebeye
tanıklık etme fırsatı düşüyor.
sesleniyor. Belki de Charles Baudelaire'den bu yana modernitenin başkenti sayılan bu esrarengiz şehre ilişkin on
yıllara varan yaşanmışlığını, fotoğraf kareleri biçiminde yanıp sönen anekdotlarla önümüze seriyor. Şaşırtıcı
karşılaşmalar, kırık dökük hüsranlar, delip geçen aşklar, kopup dağılan yoldaşlıklar, siyasal kavgalar ve toplumsal
faaliyetler ile şekillenen bir gözlemler dosyası oluşturuyor.
Kızıltan'ın üslûbuna sinmiş olan o nüktedan ve pervasız karakteristiği, çoğu kere renkli bir tebessüm olarak yüzümüze
işleniyor. Özellikle de kente ve bir şekilde orada ikamet edenlere nüfuz eden turistik, kapitalistik ve endüstriyel
dinamiklere sataşırken açığa çıkıyor bu. Onu yaparken, Baron Haussmann'ın ruhunu enikonu sızlatacak bir göç ve
iltica hikâyesi armağan ediyor aynı zamanda. Bizlerin payına ise, sonuç olarak, kırk yıla uzanan içten bir muhasebeye
tanıklık etme fırsatı düşüyor.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.