Öte-nazi Katliamın Tarihçesi

Stok Kodu:
9789757384939
Boyut:
120-195
Sayfa Sayısı:
192
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2000
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
3.33
2.67
9789757384939
68810
Öte-nazi
Öte-nazi Katliamın Tarihçesi
2.667
ÖNSÖZ Bir insan düşünün ki, tek başına iken yaptığı işten dolayı kınanırsa yüzü kızarıyor; yani utanıyor. Eğer bir kaç yandaş bulursa, bu kez onu kınayanların yüzü kızarıyor. Çünkü kınayanlar, o ve onlar adına utanıyorlar. Basit olaylar karşısında kızaran insan yüzü, büyük hatalar söz konusu olduğunda alışılan rengine geri dönüyor. Hata yapanların sayısı bir, üç, beş, on kişi derken binleri bulunca, insan egosu, açıklaması mümkün olmayan bir üstünlük duygusuyla gücün korkunç ifadesini taşımaya başlıyor bir süre sonra. Sözü edilen bu bir süre ise, zannedildiğinden daha anlık bir mesafe. İnsan egosunun yarattığı en büyük hata, güç gösterisi veya hakimiyet duygusu ile ortaya çıkmış olan savaşlar. Sonuçlarının vurduğu semer ise, insanlık kavgasının en büyük ayıbı. Konumuz II. Dünya Savaşı... Ve yer yer bugün. Savaşın insanları ne hale getirdiğinin kısa da olsa bir örneğini vermek için hazırlanan bu çalışmada amaç; insanların neyle karşı karşıya olduklarını bilmelerini, geri dönüşün olmadığı, olması için çok dua edildiği zamanların yaşandığını bir şekilde gösterebilmektir. Savaşın bir yandan doğal olduğunu, doğanın bir parçası olduğunu, bir yandan da doğayı nasıl yok ettiğini bir kez daha düşündürebilmek içindir. Dünyanın elbette savaşlara da ihtiyacı var; insanlar, konuşarak yenişemedikleri zaman savaşırlar. Aslında insanlar, hiç ölmeyeceklermiş gibi davranıyorlar. Böylece sonları çabuk geliyor. Benim tepkim aslında savaşlara değil, savaş başlığı altında yapılan katliamlara. İnsan hayatta birçok şeye karşı savaş vermek zorunda kalabiliyor; bazen bir hastalığa veya sahip olduklarını elinden almak isteyenlere karşı, bazen de kendine karşı... Bireysel savaşlar, ölüme neden olmadığı, egoist bir alt yapı içermediği veya ciddi zarar getirmediği müddetçe mazur karşılanabilir. Amacını aştığında ise adalet duygusuna sahip liderler veya duyarlı insanlar sayesinde engellenebilmelidir. Maalesef, kitleleri peşinden sürükleyen, büyük bir alan çerçevesinde kaos yaratan savaşlara karşı çıkarak felaketi engellemek ise dünyanın geçmişteki şeceresine bakıldığında mümkün değil gibi görünüyor. Ne de olsa çoğunluğun dediği oluyor. Çoğunluğu müspet yönde oluşturalım diyemiyorum, çünkü hayatta bazen menfiler de iyi olabilir. Bence doğru cevap, insanın kendi kendini yönetmesinden geçiyor. Dünyadan önce kendisini Bu çalışmanın çıkış noktası insanın kendi kendisini tanıması ve yönetmesi olsa da, kitlesel bir yok oluş veya ciddi buhranlarla neticelenecek mahşeri bir sona dair gidişe engel olmayı amaçlayan bir tez ve çözüm önerisine ulaşmayı hedeflemektedir.
ÖNSÖZ Bir insan düşünün ki, tek başına iken yaptığı işten dolayı kınanırsa yüzü kızarıyor; yani utanıyor. Eğer bir kaç yandaş bulursa, bu kez onu kınayanların yüzü kızarıyor. Çünkü kınayanlar, o ve onlar adına utanıyorlar. Basit olaylar karşısında kızaran insan yüzü, büyük hatalar söz konusu olduğunda alışılan rengine geri dönüyor. Hata yapanların sayısı bir, üç, beş, on kişi derken binleri bulunca, insan egosu, açıklaması mümkün olmayan bir üstünlük duygusuyla gücün korkunç ifadesini taşımaya başlıyor bir süre sonra. Sözü edilen bu bir süre ise, zannedildiğinden daha anlık bir mesafe. İnsan egosunun yarattığı en büyük hata, güç gösterisi veya hakimiyet duygusu ile ortaya çıkmış olan savaşlar. Sonuçlarının vurduğu semer ise, insanlık kavgasının en büyük ayıbı. Konumuz II. Dünya Savaşı... Ve yer yer bugün. Savaşın insanları ne hale getirdiğinin kısa da olsa bir örneğini vermek için hazırlanan bu çalışmada amaç; insanların neyle karşı karşıya olduklarını bilmelerini, geri dönüşün olmadığı, olması için çok dua edildiği zamanların yaşandığını bir şekilde gösterebilmektir. Savaşın bir yandan doğal olduğunu, doğanın bir parçası olduğunu, bir yandan da doğayı nasıl yok ettiğini bir kez daha düşündürebilmek içindir. Dünyanın elbette savaşlara da ihtiyacı var; insanlar, konuşarak yenişemedikleri zaman savaşırlar. Aslında insanlar, hiç ölmeyeceklermiş gibi davranıyorlar. Böylece sonları çabuk geliyor. Benim tepkim aslında savaşlara değil, savaş başlığı altında yapılan katliamlara. İnsan hayatta birçok şeye karşı savaş vermek zorunda kalabiliyor; bazen bir hastalığa veya sahip olduklarını elinden almak isteyenlere karşı, bazen de kendine karşı... Bireysel savaşlar, ölüme neden olmadığı, egoist bir alt yapı içermediği veya ciddi zarar getirmediği müddetçe mazur karşılanabilir. Amacını aştığında ise adalet duygusuna sahip liderler veya duyarlı insanlar sayesinde engellenebilmelidir. Maalesef, kitleleri peşinden sürükleyen, büyük bir alan çerçevesinde kaos yaratan savaşlara karşı çıkarak felaketi engellemek ise dünyanın geçmişteki şeceresine bakıldığında mümkün değil gibi görünüyor. Ne de olsa çoğunluğun dediği oluyor. Çoğunluğu müspet yönde oluşturalım diyemiyorum, çünkü hayatta bazen menfiler de iyi olabilir. Bence doğru cevap, insanın kendi kendini yönetmesinden geçiyor. Dünyadan önce kendisini Bu çalışmanın çıkış noktası insanın kendi kendisini tanıması ve yönetmesi olsa da, kitlesel bir yok oluş veya ciddi buhranlarla neticelenecek mahşeri bir sona dair gidişe engel olmayı amaçlayan bir tez ve çözüm önerisine ulaşmayı hedeflemektedir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat