2769008712206
470729
https://www.turkishbooks.com/books/orhan-yeniaras-seti-20-kitap-takim-p470729.html
Orhan Yeniaras Seti (20 Kitap Takım)
137.28
ALAMUT KALESİ
Hanlar hanı Hülagu, bir dağ kaplanı kadar keskin bakışlarını gözlerime dikip, bir süre öylece kaldıktan sonra şöyle dedi. "Alamut bir sonraki dolunayda düşecek. Kaledeki ilmi eserlerin dışındaki kitapları yaktır. Yaktır ki, insanlar onları okuyarak yollarını şaşırmasınlar." Sonuç dediği gibi oldu. Dolunaylı bir gecenin sabahında kale düştü.
Peki ben görevimi tam olarak yapabildim mi? Buna evet diyemem.
Çünkü yakmam gereken kitaplardan birini yakmamıştım. Dağ şeyhi Hasan Sabbah'ın günlükleri çantamdaydı! Aradan yıllar geçti. Herkesin her şeyi unuttuğu bir zaman dilimine girmiştik. Alamut Kalesi de, onun gizemli şeyhi de çoktan unutulmuştu.
...ve ben günlükleri yayınladım.
-Cüveyni-
Gerek Hasan Sabbah'ın günlüklerinden, gerekse Cüveyni'nin anlattıklarından yola çıkılarak yazılan bu roman, Hasan Sabbah'ın, Alamut Kalesi'nin ve fedailerin hikâyesidir...
ALP ER TUNGA
Tarih, M.Ö. yedinci yüzyıl...
Dönemin iki büyük gücü Medler ve Çinliler, Orta Asya'da egemenlik mücadelesi veriyorlardı. Bu süreçte Turan ili dağıtılmış; obalar, boylar ve budunlar tutsak edilmişti.
Egemen güçlerin tüm baskı ve şiddetine rağmen, Turan boylarından Sakalar, esarete boyun eğmeyerek Tanrı Dağları'na çekilip, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi başlattılar.
Fakat Sakaların başkaldırısını kimse ciddiye almıyordu. Turan ilinin yeniden kurulacağı umudu tamamen yok olmuşken, saygın bir kâhin; koyun yılının on yedinci günü, başbuğun bir oğlu olacağını ve bu çocuğun yirmi üç yaşına gelince Turan ilini yeniden kuracağı müjdesini verdi. Bu müjde insanlardaki kurtuluş beklentisini canlandırdı. Günler günleri, aylar ayları kovalarken sonunda beklenen kahraman doğdu. Soylayıp boylayıp Alp Er Tunga adını verdiler. Beklenen gün gelince de babası görevini ona devretti.
Alp Er Tunga, yalnızca kılıcından kan damlayan, attığını vuran, tuttuğunu koparan bir yiğit değildi. Aynı zamanda ileri görüşlü bir yöneticiydi. Askerlik mesleğinin ve savaş sanatının inceliklerini de çok iyi bilirdi.
Babasından görevi devralınca, işe Çin'den başladı. Doğu Türkistan'ı kurtardıktan sonra Medlerin üzerine yürüdü.
İran'ın efsanevi valisi Zaloğlu Rüstem'i kendisine bağlayıp, İran topraklarına girdi. Peş peşe kazandığı zaferlerden sonra Batı Türkistan'ı kurtardı.
Artık kehanet gerçekleşmiş, Turan ili yeniden kurulmuştu.
ATATÜRK'ÜN KURDURDUĞU TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ ve KURTULUŞ SAVAŞI'NDA SOL HAREKETLER
İşçi hareketlerinin Osmanlı'da algılanış şekli çok farklı olmuştu. Komünizmi, memleketin tek kurtuluş reçetesi olarak görenler, onu herkese sevdirmek zorunda idiler. Milliyetçiye de, dindara da, köylüye de, işçiye de. Kapitalist Avrupa karşısında yalnız olan Rusya için Osmanlı, -sadece ortak düşmandan dolayı olsa bile- iyi bir strateji ortağıydı. Yine kapitalist Avrupa'yla bütün imkânsızlıklara rağmen mücadele eden Türkler için de Rusya, tutunulacak tek dal durumundaydı. Milli Mücadele yıllarında Osmanlı-Rus yakınlaşmasını zarurî kılan haller vardı.
Bu eser, Osmanlı'da işçi sınıfının doğuşunu, ilk komünist şahsiyetleri ve komünist hareketleri, Atatürk'ün kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi'ni, komünizmin Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasındaki etkilerini ortaya koyuyor.
BABÜR ŞAH
Hindistan Fatihi
Emir Timur'un kurduğu devlet, Çin Denizi'nden Akdeniz'e kadar uzanıyordu. Bu görkemli imparatorluk, Timur'un ölümünden sonra oğulları ve torunları arasında parçalandı. Emir'in ülkesi kısa süre içinde yangın yerine dönmüştü. Timur'un torunu Babür, dedesinin ülkesinde dağılmayı önleyip, birlik ve beraberliği sağlamaya çalışıyordu. Bu süreçte amansız düşmanı Şeybani Mehmet ile yaptığı savaşı kaybetmiş ama yeniden devlet kurma ümidini kaybetmemişti.
Ordusu dağıtılmış, yanında sadece güvendiği beş kişi kalmıştı. Ona, "Amacın nedir?" diye sorduklarında; "Hindistan'ı fethetmek," diyordu. "Bunu beş kişiyle mi yapacaksın?" diyenlere; "Hayır, davasına inanmış beş kişiyle," diye cevap veriyordu.
***
Tarih, bu aşamada çok ilginç gelişmelere tanık oldu. Eğitilmiş boğa yılanları, bir görünüp bir kaybolan hayalet köyün insanları, ıslık çalan mağaralar, İç Asya'da o güne kadar bilinmeyen topun ve tüfeğin kullanılması, İran Şah'ı İsmail ile Babür'ün dostlukları ve davasına inanmış beş kişinin Babür Devleti'ni kurması...
BARBAROS'UN GÜNLÜĞÜ
Barbaros denince kimileri gerçekleşmiş bir efsaneyi, kimileri efsaneleşmiş bir gerçeği algılar. Kimileri de korsan sıfatını yakıştırır ona. Oysa o, kalıtımsal bir kahramanlığın vazgeçilmez yazgısında, kendisini ve yoldaşlarını derya abdalları olarak tanımlar. Onun hayatı, bir bakıma deryada abdallığa adanmış bir ömrün hikâyesidir.
On altıncı yüzyıla onun gözünden bakarsak görmediklerimizi bile görürüz. Görürüz de bazen utanırız insanlığımızdan. Bazen de gerçek insanları tanıyıp gururlanırız.
Gördüklerimizden bazıları:
- Kuzey Afrika'da on binlerce insana inançlarından dolayı uygulanan soykırım ve derya abdallarının onların imdadına yetişmesi,
- Ölümün gölgesinde yardım bekleyen Endülüs,
- Katolik kilisesinin Müslümanlar aleyhindeki inanılmaz entrikaları,
- Batının en ünlü denizcilerinden Kaptan Grando'nun
Barbaros'a teslim olması,
- Osmanlı'nın coğrafya keşiflerini ıskalaması,
- Osmanlı saray entrikaları ve Barbaros'a suikast,
- Suikastta Hürrem Sultan'ın parmağı,
- Piri Reis'in suikastla ilgili Barbaros'a anlattıkları,
- Barbaros'un bire bir çıkan rüyaları,
- Preveze Deniz Zaferi'nin şifreleri ve kodları,
- Osmanlı dünya gücünün sırları, sınırları ve daha nice ayrıntılar.
BAYBARS
Kölelikten Sultanlığa
On üçüncü yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyası, siyasal birliğini kaybetmiş, birbirlerine düşman emirliklere bölünmüştü.
Haçlılar doğudan gelen istilacı Moğol ordularının da desteğini alarak İslam dünyasına dehşet saçıyor, girdikleri yerde taş üstünde taş bırakmıyorlardı. Bağdat ve Şam'da yediden yetmişe herkesi kılıçtan geçirmişlerdi.
"Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez" derler.
Bu korku ve cinnet ortamı, sonunda efsanevi bir kahraman yarattı.
Sivas'ta satılan bir köle, Moğolları on sekiz, Haçlıları ise yirmi kez yenerek beklenmedik bir anda tüm İslam dünyasının umut kaynağı oldu.
BİLGE KAĞAN
Benzersiz bir Türk çağı...
Devleti yönetme görevinde iki kar
Hanlar hanı Hülagu, bir dağ kaplanı kadar keskin bakışlarını gözlerime dikip, bir süre öylece kaldıktan sonra şöyle dedi. "Alamut bir sonraki dolunayda düşecek. Kaledeki ilmi eserlerin dışındaki kitapları yaktır. Yaktır ki, insanlar onları okuyarak yollarını şaşırmasınlar." Sonuç dediği gibi oldu. Dolunaylı bir gecenin sabahında kale düştü.
Peki ben görevimi tam olarak yapabildim mi? Buna evet diyemem.
Çünkü yakmam gereken kitaplardan birini yakmamıştım. Dağ şeyhi Hasan Sabbah'ın günlükleri çantamdaydı! Aradan yıllar geçti. Herkesin her şeyi unuttuğu bir zaman dilimine girmiştik. Alamut Kalesi de, onun gizemli şeyhi de çoktan unutulmuştu.
...ve ben günlükleri yayınladım.
-Cüveyni-
Gerek Hasan Sabbah'ın günlüklerinden, gerekse Cüveyni'nin anlattıklarından yola çıkılarak yazılan bu roman, Hasan Sabbah'ın, Alamut Kalesi'nin ve fedailerin hikâyesidir...
ALP ER TUNGA
Tarih, M.Ö. yedinci yüzyıl...
Dönemin iki büyük gücü Medler ve Çinliler, Orta Asya'da egemenlik mücadelesi veriyorlardı. Bu süreçte Turan ili dağıtılmış; obalar, boylar ve budunlar tutsak edilmişti.
Egemen güçlerin tüm baskı ve şiddetine rağmen, Turan boylarından Sakalar, esarete boyun eğmeyerek Tanrı Dağları'na çekilip, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi başlattılar.
Fakat Sakaların başkaldırısını kimse ciddiye almıyordu. Turan ilinin yeniden kurulacağı umudu tamamen yok olmuşken, saygın bir kâhin; koyun yılının on yedinci günü, başbuğun bir oğlu olacağını ve bu çocuğun yirmi üç yaşına gelince Turan ilini yeniden kuracağı müjdesini verdi. Bu müjde insanlardaki kurtuluş beklentisini canlandırdı. Günler günleri, aylar ayları kovalarken sonunda beklenen kahraman doğdu. Soylayıp boylayıp Alp Er Tunga adını verdiler. Beklenen gün gelince de babası görevini ona devretti.
Alp Er Tunga, yalnızca kılıcından kan damlayan, attığını vuran, tuttuğunu koparan bir yiğit değildi. Aynı zamanda ileri görüşlü bir yöneticiydi. Askerlik mesleğinin ve savaş sanatının inceliklerini de çok iyi bilirdi.
Babasından görevi devralınca, işe Çin'den başladı. Doğu Türkistan'ı kurtardıktan sonra Medlerin üzerine yürüdü.
İran'ın efsanevi valisi Zaloğlu Rüstem'i kendisine bağlayıp, İran topraklarına girdi. Peş peşe kazandığı zaferlerden sonra Batı Türkistan'ı kurtardı.
Artık kehanet gerçekleşmiş, Turan ili yeniden kurulmuştu.
ATATÜRK'ÜN KURDURDUĞU TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ ve KURTULUŞ SAVAŞI'NDA SOL HAREKETLER
İşçi hareketlerinin Osmanlı'da algılanış şekli çok farklı olmuştu. Komünizmi, memleketin tek kurtuluş reçetesi olarak görenler, onu herkese sevdirmek zorunda idiler. Milliyetçiye de, dindara da, köylüye de, işçiye de. Kapitalist Avrupa karşısında yalnız olan Rusya için Osmanlı, -sadece ortak düşmandan dolayı olsa bile- iyi bir strateji ortağıydı. Yine kapitalist Avrupa'yla bütün imkânsızlıklara rağmen mücadele eden Türkler için de Rusya, tutunulacak tek dal durumundaydı. Milli Mücadele yıllarında Osmanlı-Rus yakınlaşmasını zarurî kılan haller vardı.
Bu eser, Osmanlı'da işçi sınıfının doğuşunu, ilk komünist şahsiyetleri ve komünist hareketleri, Atatürk'ün kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi'ni, komünizmin Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasındaki etkilerini ortaya koyuyor.
BABÜR ŞAH
Hindistan Fatihi
Emir Timur'un kurduğu devlet, Çin Denizi'nden Akdeniz'e kadar uzanıyordu. Bu görkemli imparatorluk, Timur'un ölümünden sonra oğulları ve torunları arasında parçalandı. Emir'in ülkesi kısa süre içinde yangın yerine dönmüştü. Timur'un torunu Babür, dedesinin ülkesinde dağılmayı önleyip, birlik ve beraberliği sağlamaya çalışıyordu. Bu süreçte amansız düşmanı Şeybani Mehmet ile yaptığı savaşı kaybetmiş ama yeniden devlet kurma ümidini kaybetmemişti.
Ordusu dağıtılmış, yanında sadece güvendiği beş kişi kalmıştı. Ona, "Amacın nedir?" diye sorduklarında; "Hindistan'ı fethetmek," diyordu. "Bunu beş kişiyle mi yapacaksın?" diyenlere; "Hayır, davasına inanmış beş kişiyle," diye cevap veriyordu.
***
Tarih, bu aşamada çok ilginç gelişmelere tanık oldu. Eğitilmiş boğa yılanları, bir görünüp bir kaybolan hayalet köyün insanları, ıslık çalan mağaralar, İç Asya'da o güne kadar bilinmeyen topun ve tüfeğin kullanılması, İran Şah'ı İsmail ile Babür'ün dostlukları ve davasına inanmış beş kişinin Babür Devleti'ni kurması...
BARBAROS'UN GÜNLÜĞÜ
Barbaros denince kimileri gerçekleşmiş bir efsaneyi, kimileri efsaneleşmiş bir gerçeği algılar. Kimileri de korsan sıfatını yakıştırır ona. Oysa o, kalıtımsal bir kahramanlığın vazgeçilmez yazgısında, kendisini ve yoldaşlarını derya abdalları olarak tanımlar. Onun hayatı, bir bakıma deryada abdallığa adanmış bir ömrün hikâyesidir.
On altıncı yüzyıla onun gözünden bakarsak görmediklerimizi bile görürüz. Görürüz de bazen utanırız insanlığımızdan. Bazen de gerçek insanları tanıyıp gururlanırız.
Gördüklerimizden bazıları:
- Kuzey Afrika'da on binlerce insana inançlarından dolayı uygulanan soykırım ve derya abdallarının onların imdadına yetişmesi,
- Ölümün gölgesinde yardım bekleyen Endülüs,
- Katolik kilisesinin Müslümanlar aleyhindeki inanılmaz entrikaları,
- Batının en ünlü denizcilerinden Kaptan Grando'nun
Barbaros'a teslim olması,
- Osmanlı'nın coğrafya keşiflerini ıskalaması,
- Osmanlı saray entrikaları ve Barbaros'a suikast,
- Suikastta Hürrem Sultan'ın parmağı,
- Piri Reis'in suikastla ilgili Barbaros'a anlattıkları,
- Barbaros'un bire bir çıkan rüyaları,
- Preveze Deniz Zaferi'nin şifreleri ve kodları,
- Osmanlı dünya gücünün sırları, sınırları ve daha nice ayrıntılar.
BAYBARS
Kölelikten Sultanlığa
On üçüncü yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyası, siyasal birliğini kaybetmiş, birbirlerine düşman emirliklere bölünmüştü.
Haçlılar doğudan gelen istilacı Moğol ordularının da desteğini alarak İslam dünyasına dehşet saçıyor, girdikleri yerde taş üstünde taş bırakmıyorlardı. Bağdat ve Şam'da yediden yetmişe herkesi kılıçtan geçirmişlerdi.
"Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez" derler.
Bu korku ve cinnet ortamı, sonunda efsanevi bir kahraman yarattı.
Sivas'ta satılan bir köle, Moğolları on sekiz, Haçlıları ise yirmi kez yenerek beklenmedik bir anda tüm İslam dünyasının umut kaynağı oldu.
BİLGE KAĞAN
Benzersiz bir Türk çağı...
Devleti yönetme görevinde iki kar
ALAMUT KALESİ
Hanlar hanı Hülagu, bir dağ kaplanı kadar keskin bakışlarını gözlerime dikip, bir süre öylece kaldıktan sonra şöyle dedi. "Alamut bir sonraki dolunayda düşecek. Kaledeki ilmi eserlerin dışındaki kitapları yaktır. Yaktır ki, insanlar onları okuyarak yollarını şaşırmasınlar." Sonuç dediği gibi oldu. Dolunaylı bir gecenin sabahında kale düştü.
Peki ben görevimi tam olarak yapabildim mi? Buna evet diyemem.
Çünkü yakmam gereken kitaplardan birini yakmamıştım. Dağ şeyhi Hasan Sabbah'ın günlükleri çantamdaydı! Aradan yıllar geçti. Herkesin her şeyi unuttuğu bir zaman dilimine girmiştik. Alamut Kalesi de, onun gizemli şeyhi de çoktan unutulmuştu.
...ve ben günlükleri yayınladım.
-Cüveyni-
Gerek Hasan Sabbah'ın günlüklerinden, gerekse Cüveyni'nin anlattıklarından yola çıkılarak yazılan bu roman, Hasan Sabbah'ın, Alamut Kalesi'nin ve fedailerin hikâyesidir...
ALP ER TUNGA
Tarih, M.Ö. yedinci yüzyıl...
Dönemin iki büyük gücü Medler ve Çinliler, Orta Asya'da egemenlik mücadelesi veriyorlardı. Bu süreçte Turan ili dağıtılmış; obalar, boylar ve budunlar tutsak edilmişti.
Egemen güçlerin tüm baskı ve şiddetine rağmen, Turan boylarından Sakalar, esarete boyun eğmeyerek Tanrı Dağları'na çekilip, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi başlattılar.
Fakat Sakaların başkaldırısını kimse ciddiye almıyordu. Turan ilinin yeniden kurulacağı umudu tamamen yok olmuşken, saygın bir kâhin; koyun yılının on yedinci günü, başbuğun bir oğlu olacağını ve bu çocuğun yirmi üç yaşına gelince Turan ilini yeniden kuracağı müjdesini verdi. Bu müjde insanlardaki kurtuluş beklentisini canlandırdı. Günler günleri, aylar ayları kovalarken sonunda beklenen kahraman doğdu. Soylayıp boylayıp Alp Er Tunga adını verdiler. Beklenen gün gelince de babası görevini ona devretti.
Alp Er Tunga, yalnızca kılıcından kan damlayan, attığını vuran, tuttuğunu koparan bir yiğit değildi. Aynı zamanda ileri görüşlü bir yöneticiydi. Askerlik mesleğinin ve savaş sanatının inceliklerini de çok iyi bilirdi.
Babasından görevi devralınca, işe Çin'den başladı. Doğu Türkistan'ı kurtardıktan sonra Medlerin üzerine yürüdü.
İran'ın efsanevi valisi Zaloğlu Rüstem'i kendisine bağlayıp, İran topraklarına girdi. Peş peşe kazandığı zaferlerden sonra Batı Türkistan'ı kurtardı.
Artık kehanet gerçekleşmiş, Turan ili yeniden kurulmuştu.
ATATÜRK'ÜN KURDURDUĞU TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ ve KURTULUŞ SAVAŞI'NDA SOL HAREKETLER
İşçi hareketlerinin Osmanlı'da algılanış şekli çok farklı olmuştu. Komünizmi, memleketin tek kurtuluş reçetesi olarak görenler, onu herkese sevdirmek zorunda idiler. Milliyetçiye de, dindara da, köylüye de, işçiye de. Kapitalist Avrupa karşısında yalnız olan Rusya için Osmanlı, -sadece ortak düşmandan dolayı olsa bile- iyi bir strateji ortağıydı. Yine kapitalist Avrupa'yla bütün imkânsızlıklara rağmen mücadele eden Türkler için de Rusya, tutunulacak tek dal durumundaydı. Milli Mücadele yıllarında Osmanlı-Rus yakınlaşmasını zarurî kılan haller vardı.
Bu eser, Osmanlı'da işçi sınıfının doğuşunu, ilk komünist şahsiyetleri ve komünist hareketleri, Atatürk'ün kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi'ni, komünizmin Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasındaki etkilerini ortaya koyuyor.
BABÜR ŞAH
Hindistan Fatihi
Emir Timur'un kurduğu devlet, Çin Denizi'nden Akdeniz'e kadar uzanıyordu. Bu görkemli imparatorluk, Timur'un ölümünden sonra oğulları ve torunları arasında parçalandı. Emir'in ülkesi kısa süre içinde yangın yerine dönmüştü. Timur'un torunu Babür, dedesinin ülkesinde dağılmayı önleyip, birlik ve beraberliği sağlamaya çalışıyordu. Bu süreçte amansız düşmanı Şeybani Mehmet ile yaptığı savaşı kaybetmiş ama yeniden devlet kurma ümidini kaybetmemişti.
Ordusu dağıtılmış, yanında sadece güvendiği beş kişi kalmıştı. Ona, "Amacın nedir?" diye sorduklarında; "Hindistan'ı fethetmek," diyordu. "Bunu beş kişiyle mi yapacaksın?" diyenlere; "Hayır, davasına inanmış beş kişiyle," diye cevap veriyordu.
***
Tarih, bu aşamada çok ilginç gelişmelere tanık oldu. Eğitilmiş boğa yılanları, bir görünüp bir kaybolan hayalet köyün insanları, ıslık çalan mağaralar, İç Asya'da o güne kadar bilinmeyen topun ve tüfeğin kullanılması, İran Şah'ı İsmail ile Babür'ün dostlukları ve davasına inanmış beş kişinin Babür Devleti'ni kurması...
BARBAROS'UN GÜNLÜĞÜ
Barbaros denince kimileri gerçekleşmiş bir efsaneyi, kimileri efsaneleşmiş bir gerçeği algılar. Kimileri de korsan sıfatını yakıştırır ona. Oysa o, kalıtımsal bir kahramanlığın vazgeçilmez yazgısında, kendisini ve yoldaşlarını derya abdalları olarak tanımlar. Onun hayatı, bir bakıma deryada abdallığa adanmış bir ömrün hikâyesidir.
On altıncı yüzyıla onun gözünden bakarsak görmediklerimizi bile görürüz. Görürüz de bazen utanırız insanlığımızdan. Bazen de gerçek insanları tanıyıp gururlanırız.
Gördüklerimizden bazıları:
- Kuzey Afrika'da on binlerce insana inançlarından dolayı uygulanan soykırım ve derya abdallarının onların imdadına yetişmesi,
- Ölümün gölgesinde yardım bekleyen Endülüs,
- Katolik kilisesinin Müslümanlar aleyhindeki inanılmaz entrikaları,
- Batının en ünlü denizcilerinden Kaptan Grando'nun
Barbaros'a teslim olması,
- Osmanlı'nın coğrafya keşiflerini ıskalaması,
- Osmanlı saray entrikaları ve Barbaros'a suikast,
- Suikastta Hürrem Sultan'ın parmağı,
- Piri Reis'in suikastla ilgili Barbaros'a anlattıkları,
- Barbaros'un bire bir çıkan rüyaları,
- Preveze Deniz Zaferi'nin şifreleri ve kodları,
- Osmanlı dünya gücünün sırları, sınırları ve daha nice ayrıntılar.
BAYBARS
Kölelikten Sultanlığa
On üçüncü yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyası, siyasal birliğini kaybetmiş, birbirlerine düşman emirliklere bölünmüştü.
Haçlılar doğudan gelen istilacı Moğol ordularının da desteğini alarak İslam dünyasına dehşet saçıyor, girdikleri yerde taş üstünde taş bırakmıyorlardı. Bağdat ve Şam'da yediden yetmişe herkesi kılıçtan geçirmişlerdi.
"Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez" derler.
Bu korku ve cinnet ortamı, sonunda efsanevi bir kahraman yarattı.
Sivas'ta satılan bir köle, Moğolları on sekiz, Haçlıları ise yirmi kez yenerek beklenmedik bir anda tüm İslam dünyasının umut kaynağı oldu.
BİLGE KAĞAN
Benzersiz bir Türk çağı...
Devleti yönetme görevinde iki kar
Hanlar hanı Hülagu, bir dağ kaplanı kadar keskin bakışlarını gözlerime dikip, bir süre öylece kaldıktan sonra şöyle dedi. "Alamut bir sonraki dolunayda düşecek. Kaledeki ilmi eserlerin dışındaki kitapları yaktır. Yaktır ki, insanlar onları okuyarak yollarını şaşırmasınlar." Sonuç dediği gibi oldu. Dolunaylı bir gecenin sabahında kale düştü.
Peki ben görevimi tam olarak yapabildim mi? Buna evet diyemem.
Çünkü yakmam gereken kitaplardan birini yakmamıştım. Dağ şeyhi Hasan Sabbah'ın günlükleri çantamdaydı! Aradan yıllar geçti. Herkesin her şeyi unuttuğu bir zaman dilimine girmiştik. Alamut Kalesi de, onun gizemli şeyhi de çoktan unutulmuştu.
...ve ben günlükleri yayınladım.
-Cüveyni-
Gerek Hasan Sabbah'ın günlüklerinden, gerekse Cüveyni'nin anlattıklarından yola çıkılarak yazılan bu roman, Hasan Sabbah'ın, Alamut Kalesi'nin ve fedailerin hikâyesidir...
ALP ER TUNGA
Tarih, M.Ö. yedinci yüzyıl...
Dönemin iki büyük gücü Medler ve Çinliler, Orta Asya'da egemenlik mücadelesi veriyorlardı. Bu süreçte Turan ili dağıtılmış; obalar, boylar ve budunlar tutsak edilmişti.
Egemen güçlerin tüm baskı ve şiddetine rağmen, Turan boylarından Sakalar, esarete boyun eğmeyerek Tanrı Dağları'na çekilip, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi başlattılar.
Fakat Sakaların başkaldırısını kimse ciddiye almıyordu. Turan ilinin yeniden kurulacağı umudu tamamen yok olmuşken, saygın bir kâhin; koyun yılının on yedinci günü, başbuğun bir oğlu olacağını ve bu çocuğun yirmi üç yaşına gelince Turan ilini yeniden kuracağı müjdesini verdi. Bu müjde insanlardaki kurtuluş beklentisini canlandırdı. Günler günleri, aylar ayları kovalarken sonunda beklenen kahraman doğdu. Soylayıp boylayıp Alp Er Tunga adını verdiler. Beklenen gün gelince de babası görevini ona devretti.
Alp Er Tunga, yalnızca kılıcından kan damlayan, attığını vuran, tuttuğunu koparan bir yiğit değildi. Aynı zamanda ileri görüşlü bir yöneticiydi. Askerlik mesleğinin ve savaş sanatının inceliklerini de çok iyi bilirdi.
Babasından görevi devralınca, işe Çin'den başladı. Doğu Türkistan'ı kurtardıktan sonra Medlerin üzerine yürüdü.
İran'ın efsanevi valisi Zaloğlu Rüstem'i kendisine bağlayıp, İran topraklarına girdi. Peş peşe kazandığı zaferlerden sonra Batı Türkistan'ı kurtardı.
Artık kehanet gerçekleşmiş, Turan ili yeniden kurulmuştu.
ATATÜRK'ÜN KURDURDUĞU TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ ve KURTULUŞ SAVAŞI'NDA SOL HAREKETLER
İşçi hareketlerinin Osmanlı'da algılanış şekli çok farklı olmuştu. Komünizmi, memleketin tek kurtuluş reçetesi olarak görenler, onu herkese sevdirmek zorunda idiler. Milliyetçiye de, dindara da, köylüye de, işçiye de. Kapitalist Avrupa karşısında yalnız olan Rusya için Osmanlı, -sadece ortak düşmandan dolayı olsa bile- iyi bir strateji ortağıydı. Yine kapitalist Avrupa'yla bütün imkânsızlıklara rağmen mücadele eden Türkler için de Rusya, tutunulacak tek dal durumundaydı. Milli Mücadele yıllarında Osmanlı-Rus yakınlaşmasını zarurî kılan haller vardı.
Bu eser, Osmanlı'da işçi sınıfının doğuşunu, ilk komünist şahsiyetleri ve komünist hareketleri, Atatürk'ün kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi'ni, komünizmin Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasındaki etkilerini ortaya koyuyor.
BABÜR ŞAH
Hindistan Fatihi
Emir Timur'un kurduğu devlet, Çin Denizi'nden Akdeniz'e kadar uzanıyordu. Bu görkemli imparatorluk, Timur'un ölümünden sonra oğulları ve torunları arasında parçalandı. Emir'in ülkesi kısa süre içinde yangın yerine dönmüştü. Timur'un torunu Babür, dedesinin ülkesinde dağılmayı önleyip, birlik ve beraberliği sağlamaya çalışıyordu. Bu süreçte amansız düşmanı Şeybani Mehmet ile yaptığı savaşı kaybetmiş ama yeniden devlet kurma ümidini kaybetmemişti.
Ordusu dağıtılmış, yanında sadece güvendiği beş kişi kalmıştı. Ona, "Amacın nedir?" diye sorduklarında; "Hindistan'ı fethetmek," diyordu. "Bunu beş kişiyle mi yapacaksın?" diyenlere; "Hayır, davasına inanmış beş kişiyle," diye cevap veriyordu.
***
Tarih, bu aşamada çok ilginç gelişmelere tanık oldu. Eğitilmiş boğa yılanları, bir görünüp bir kaybolan hayalet köyün insanları, ıslık çalan mağaralar, İç Asya'da o güne kadar bilinmeyen topun ve tüfeğin kullanılması, İran Şah'ı İsmail ile Babür'ün dostlukları ve davasına inanmış beş kişinin Babür Devleti'ni kurması...
BARBAROS'UN GÜNLÜĞÜ
Barbaros denince kimileri gerçekleşmiş bir efsaneyi, kimileri efsaneleşmiş bir gerçeği algılar. Kimileri de korsan sıfatını yakıştırır ona. Oysa o, kalıtımsal bir kahramanlığın vazgeçilmez yazgısında, kendisini ve yoldaşlarını derya abdalları olarak tanımlar. Onun hayatı, bir bakıma deryada abdallığa adanmış bir ömrün hikâyesidir.
On altıncı yüzyıla onun gözünden bakarsak görmediklerimizi bile görürüz. Görürüz de bazen utanırız insanlığımızdan. Bazen de gerçek insanları tanıyıp gururlanırız.
Gördüklerimizden bazıları:
- Kuzey Afrika'da on binlerce insana inançlarından dolayı uygulanan soykırım ve derya abdallarının onların imdadına yetişmesi,
- Ölümün gölgesinde yardım bekleyen Endülüs,
- Katolik kilisesinin Müslümanlar aleyhindeki inanılmaz entrikaları,
- Batının en ünlü denizcilerinden Kaptan Grando'nun
Barbaros'a teslim olması,
- Osmanlı'nın coğrafya keşiflerini ıskalaması,
- Osmanlı saray entrikaları ve Barbaros'a suikast,
- Suikastta Hürrem Sultan'ın parmağı,
- Piri Reis'in suikastla ilgili Barbaros'a anlattıkları,
- Barbaros'un bire bir çıkan rüyaları,
- Preveze Deniz Zaferi'nin şifreleri ve kodları,
- Osmanlı dünya gücünün sırları, sınırları ve daha nice ayrıntılar.
BAYBARS
Kölelikten Sultanlığa
On üçüncü yüzyılın ikinci yarısında İslam dünyası, siyasal birliğini kaybetmiş, birbirlerine düşman emirliklere bölünmüştü.
Haçlılar doğudan gelen istilacı Moğol ordularının da desteğini alarak İslam dünyasına dehşet saçıyor, girdikleri yerde taş üstünde taş bırakmıyorlardı. Bağdat ve Şam'da yediden yetmişe herkesi kılıçtan geçirmişlerdi.
"Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez" derler.
Bu korku ve cinnet ortamı, sonunda efsanevi bir kahraman yarattı.
Sivas'ta satılan bir köle, Moğolları on sekiz, Haçlıları ise yirmi kez yenerek beklenmedik bir anda tüm İslam dünyasının umut kaynağı oldu.
BİLGE KAĞAN
Benzersiz bir Türk çağı...
Devleti yönetme görevinde iki kar
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.