9786059474696
493115
https://www.turkishbooks.com/books/omer-seyfettinin-anlatilarinda-kendilik-bilinci-ve-oteki-p493115.html
Ömer Seyfettin'in Anlatılarında Kendilik Bilinci ve Öteki (Ölümünün 100 Yılı Anısına)
10.8
İnsanın varlığı yorumlama ve varlık karşısında kendisini konumlandırma biçimi olan kendilik / kimlik, 20
yüzyılın da açar ifadesi konumundadır. Genel Türk tarihinin en uzun yüzyılı olan 20 yüzyıl, zamansal sürecini
21 yüzyılda tamamlamış olmakla birlikte algısal sürecini sonraki yüzyıllarda da devam ettirir. Bu yüzyıla
süreklilik kazandıran temel kavram ise "kimlik"/ "kendilik" ve "öteki" olur. Bireyin anlam kaynağı olan kimlik,
hem kendisini hem de ötekini belirginleştirirken kimlik ve öteki kavramlarının siyasal, edebi, askeri, dini,
mali..vb boyutta yoğunluğunu 20 yüzyılda artırmış olması tarihi akış içinde bireylerin olduğu gibi ulusların da
kendi üstüne bakışını harekete geçirmiştir.
Rönesans, Reform hareketleri ve devamında gelen Aydınlanma Çağı batı toplumlarını kendi üstüne
düşündürmede birkaç asır öncesine götürmüş, Fransız İhtilali ile de kimliksel bağlanmalar kesinlik kazanmaya
başlamıştır. Ancak dünyadaki gelişmelere ve siyasi-kültürel dalgalanmalara aşırı güven duygusu ile bakan
Osmanlı-Türk toplumunda ise kimliksel bağlanmaları ötelemeyi ve üstünü örtmeyi amaç edinen bir bakış
etkindir. Bu bakış bireyden topluma, toplumdan devlet aklına gelinceye değin etkinliğini yoğun bir şekilde
sürdürür. Bir yanda dini duyarlılıkların filogenetik bağlanmayı duraksatması, diğer yanda imparatorluk
bünyesinde bulunan unsurların kopmasının kaygısı, Türk aydın sınıfında kimlik kavramının filogenetik öz dışta
bırakılarak çeşitli boyutlarda tanımlanmasına sebep olur. Bu sebeple 20 yüzyıl Türk ulusu için en uzun yüzyıl
olur. Bu yüzyılın çözümlenmesi birikmiş zihinsel koşullanmaların çözümlenmesi anlamına gelecektir.
"Ben tesellisi mümkünsüz bir felâketin, intikamı alınamaz bir mağlûbiyetin şaşırttığı bir adamım. Ye'simi
tenvim için dimağımı tarih mütalâasıyla yoruyorum." diyen Ömer Seyfettin her ne kadar eserlerini 20 yüzyılda
vermiş olsa da 19 yüzyılda yoğunluğunu artıran kimliksel tanımlamaların bilinç eşiklerine 20 yüzyılda
sürüklediği sorunlar yumağı ile yüz yüzedir. Bir bakıma onun eser verdiği yıllara gelinceye değin biriken sorunlar
bütünü, savaşlar, dağılmalar, toprak kayıpları, devlet sistematiğinde görülen boşluklar dolayısıyla yazarı kuşatmış
durumdadır. Bu kuşatılmışlık psikozunu yıkmak, filogenetik ve ontik düzlemde kimliklenmek, ötekinin varlığını
görünürleştirmek çabasında olan yazar, şu üç kavramı önceler. Yanılsama, kopuntu ve yutulma.
Tarihsel süreç içinde yanılsamalı kimlik edinimlerinin, birey ve ulusu kendilik düzleminden kopardığını
düşünen yazar yutulma tehdit ve tehlikesi ile yüzleştiğinde eser vermeye başlayacaktır. Çalışmamızda Ömer
Seyfettin'in anlatılarına yansıyan yanılsama, kopuntu ve yutulma tehdidinin nasıl algılandığı ve bu algıya bağlı
olarak gelecek kuşaklara kendilik ve ötekilik olgusunun nasıl aktarılmak istendiği üzerinde durulmuştur.
Çalışma, 19 ve 20 yüzyılın genel görünümünü vermek üzere kaleme alınan 'Giriş' bölümü hariç üç bölüm
olarak düzenlenmiştir. Birinci bölümde Ömer Seyfettin'in yaşamından deneyimlediklerinin eserlerine nasıl
yansıdığı ve bu yansıma ile birlikte kendilik bilincinin ve öteki algısının nasıl şekillendiği üzerinde durularak
yaşamına ilişkin bilgilere yer verilmiştir.
İkinci bölümde, Ömer Seyfettin'in anlatılarında kendilik bilincini besleyen dil, soy, tarih, din, vatan ve
iktisat kavramlarının nasıl ele alındığı çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmayı okuyan her okurun Ömer
Seyfettin'in öykülerini okumuş olduğu düşünülerek metin aktarımlarına ve öykülerin olay örgülerine elden
geldiğince yer vermeden, paralel okumalar eşliğinde inceleme yapılmıştır. Anlatılara yansıyan izleksel tepki ve
karşı duruş biçimlerinin okur açısından anlaşılır kılınabilmesi için yukarıda vurgu yapılan yanılsama ve kopuntu
süreçlerinin neler olduğuna kendilik edinimlerinin arka fonunu oluşturması dolayısıyla incelemede yer
verilmiştir.
Üçüncü bölümde, kimliklerin yeniden tanımlandığı, tanımlanan kimliklerin yeryüzündeki
konumlanışlarını yeniden haritalandırdığı bir yüzyılda eser veren Ömer Seyfettin'in kendilik bilincini
oluştururken ötekini nasıl gördüğü ya da ötekisini yitirdiğini düşündüğü topluma onu nasıl yeniden görünür
kıldığı üzerine kurulmuştur. Ötekinin algılanışı ve konumlandırılmasında yabancı ve yabancılaşmanın da nasıl ele
alındığına dikkat çekilmek istenmiştir.
yüzyılın da açar ifadesi konumundadır. Genel Türk tarihinin en uzun yüzyılı olan 20 yüzyıl, zamansal sürecini
21 yüzyılda tamamlamış olmakla birlikte algısal sürecini sonraki yüzyıllarda da devam ettirir. Bu yüzyıla
süreklilik kazandıran temel kavram ise "kimlik"/ "kendilik" ve "öteki" olur. Bireyin anlam kaynağı olan kimlik,
hem kendisini hem de ötekini belirginleştirirken kimlik ve öteki kavramlarının siyasal, edebi, askeri, dini,
mali..vb boyutta yoğunluğunu 20 yüzyılda artırmış olması tarihi akış içinde bireylerin olduğu gibi ulusların da
kendi üstüne bakışını harekete geçirmiştir.
Rönesans, Reform hareketleri ve devamında gelen Aydınlanma Çağı batı toplumlarını kendi üstüne
düşündürmede birkaç asır öncesine götürmüş, Fransız İhtilali ile de kimliksel bağlanmalar kesinlik kazanmaya
başlamıştır. Ancak dünyadaki gelişmelere ve siyasi-kültürel dalgalanmalara aşırı güven duygusu ile bakan
Osmanlı-Türk toplumunda ise kimliksel bağlanmaları ötelemeyi ve üstünü örtmeyi amaç edinen bir bakış
etkindir. Bu bakış bireyden topluma, toplumdan devlet aklına gelinceye değin etkinliğini yoğun bir şekilde
sürdürür. Bir yanda dini duyarlılıkların filogenetik bağlanmayı duraksatması, diğer yanda imparatorluk
bünyesinde bulunan unsurların kopmasının kaygısı, Türk aydın sınıfında kimlik kavramının filogenetik öz dışta
bırakılarak çeşitli boyutlarda tanımlanmasına sebep olur. Bu sebeple 20 yüzyıl Türk ulusu için en uzun yüzyıl
olur. Bu yüzyılın çözümlenmesi birikmiş zihinsel koşullanmaların çözümlenmesi anlamına gelecektir.
"Ben tesellisi mümkünsüz bir felâketin, intikamı alınamaz bir mağlûbiyetin şaşırttığı bir adamım. Ye'simi
tenvim için dimağımı tarih mütalâasıyla yoruyorum." diyen Ömer Seyfettin her ne kadar eserlerini 20 yüzyılda
vermiş olsa da 19 yüzyılda yoğunluğunu artıran kimliksel tanımlamaların bilinç eşiklerine 20 yüzyılda
sürüklediği sorunlar yumağı ile yüz yüzedir. Bir bakıma onun eser verdiği yıllara gelinceye değin biriken sorunlar
bütünü, savaşlar, dağılmalar, toprak kayıpları, devlet sistematiğinde görülen boşluklar dolayısıyla yazarı kuşatmış
durumdadır. Bu kuşatılmışlık psikozunu yıkmak, filogenetik ve ontik düzlemde kimliklenmek, ötekinin varlığını
görünürleştirmek çabasında olan yazar, şu üç kavramı önceler. Yanılsama, kopuntu ve yutulma.
Tarihsel süreç içinde yanılsamalı kimlik edinimlerinin, birey ve ulusu kendilik düzleminden kopardığını
düşünen yazar yutulma tehdit ve tehlikesi ile yüzleştiğinde eser vermeye başlayacaktır. Çalışmamızda Ömer
Seyfettin'in anlatılarına yansıyan yanılsama, kopuntu ve yutulma tehdidinin nasıl algılandığı ve bu algıya bağlı
olarak gelecek kuşaklara kendilik ve ötekilik olgusunun nasıl aktarılmak istendiği üzerinde durulmuştur.
Çalışma, 19 ve 20 yüzyılın genel görünümünü vermek üzere kaleme alınan 'Giriş' bölümü hariç üç bölüm
olarak düzenlenmiştir. Birinci bölümde Ömer Seyfettin'in yaşamından deneyimlediklerinin eserlerine nasıl
yansıdığı ve bu yansıma ile birlikte kendilik bilincinin ve öteki algısının nasıl şekillendiği üzerinde durularak
yaşamına ilişkin bilgilere yer verilmiştir.
İkinci bölümde, Ömer Seyfettin'in anlatılarında kendilik bilincini besleyen dil, soy, tarih, din, vatan ve
iktisat kavramlarının nasıl ele alındığı çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmayı okuyan her okurun Ömer
Seyfettin'in öykülerini okumuş olduğu düşünülerek metin aktarımlarına ve öykülerin olay örgülerine elden
geldiğince yer vermeden, paralel okumalar eşliğinde inceleme yapılmıştır. Anlatılara yansıyan izleksel tepki ve
karşı duruş biçimlerinin okur açısından anlaşılır kılınabilmesi için yukarıda vurgu yapılan yanılsama ve kopuntu
süreçlerinin neler olduğuna kendilik edinimlerinin arka fonunu oluşturması dolayısıyla incelemede yer
verilmiştir.
Üçüncü bölümde, kimliklerin yeniden tanımlandığı, tanımlanan kimliklerin yeryüzündeki
konumlanışlarını yeniden haritalandırdığı bir yüzyılda eser veren Ömer Seyfettin'in kendilik bilincini
oluştururken ötekini nasıl gördüğü ya da ötekisini yitirdiğini düşündüğü topluma onu nasıl yeniden görünür
kıldığı üzerine kurulmuştur. Ötekinin algılanışı ve konumlandırılmasında yabancı ve yabancılaşmanın da nasıl ele
alındığına dikkat çekilmek istenmiştir.
İnsanın varlığı yorumlama ve varlık karşısında kendisini konumlandırma biçimi olan kendilik / kimlik, 20
yüzyılın da açar ifadesi konumundadır. Genel Türk tarihinin en uzun yüzyılı olan 20 yüzyıl, zamansal sürecini
21 yüzyılda tamamlamış olmakla birlikte algısal sürecini sonraki yüzyıllarda da devam ettirir. Bu yüzyıla
süreklilik kazandıran temel kavram ise "kimlik"/ "kendilik" ve "öteki" olur. Bireyin anlam kaynağı olan kimlik,
hem kendisini hem de ötekini belirginleştirirken kimlik ve öteki kavramlarının siyasal, edebi, askeri, dini,
mali..vb boyutta yoğunluğunu 20 yüzyılda artırmış olması tarihi akış içinde bireylerin olduğu gibi ulusların da
kendi üstüne bakışını harekete geçirmiştir.
Rönesans, Reform hareketleri ve devamında gelen Aydınlanma Çağı batı toplumlarını kendi üstüne
düşündürmede birkaç asır öncesine götürmüş, Fransız İhtilali ile de kimliksel bağlanmalar kesinlik kazanmaya
başlamıştır. Ancak dünyadaki gelişmelere ve siyasi-kültürel dalgalanmalara aşırı güven duygusu ile bakan
Osmanlı-Türk toplumunda ise kimliksel bağlanmaları ötelemeyi ve üstünü örtmeyi amaç edinen bir bakış
etkindir. Bu bakış bireyden topluma, toplumdan devlet aklına gelinceye değin etkinliğini yoğun bir şekilde
sürdürür. Bir yanda dini duyarlılıkların filogenetik bağlanmayı duraksatması, diğer yanda imparatorluk
bünyesinde bulunan unsurların kopmasının kaygısı, Türk aydın sınıfında kimlik kavramının filogenetik öz dışta
bırakılarak çeşitli boyutlarda tanımlanmasına sebep olur. Bu sebeple 20 yüzyıl Türk ulusu için en uzun yüzyıl
olur. Bu yüzyılın çözümlenmesi birikmiş zihinsel koşullanmaların çözümlenmesi anlamına gelecektir.
"Ben tesellisi mümkünsüz bir felâketin, intikamı alınamaz bir mağlûbiyetin şaşırttığı bir adamım. Ye'simi
tenvim için dimağımı tarih mütalâasıyla yoruyorum." diyen Ömer Seyfettin her ne kadar eserlerini 20 yüzyılda
vermiş olsa da 19 yüzyılda yoğunluğunu artıran kimliksel tanımlamaların bilinç eşiklerine 20 yüzyılda
sürüklediği sorunlar yumağı ile yüz yüzedir. Bir bakıma onun eser verdiği yıllara gelinceye değin biriken sorunlar
bütünü, savaşlar, dağılmalar, toprak kayıpları, devlet sistematiğinde görülen boşluklar dolayısıyla yazarı kuşatmış
durumdadır. Bu kuşatılmışlık psikozunu yıkmak, filogenetik ve ontik düzlemde kimliklenmek, ötekinin varlığını
görünürleştirmek çabasında olan yazar, şu üç kavramı önceler. Yanılsama, kopuntu ve yutulma.
Tarihsel süreç içinde yanılsamalı kimlik edinimlerinin, birey ve ulusu kendilik düzleminden kopardığını
düşünen yazar yutulma tehdit ve tehlikesi ile yüzleştiğinde eser vermeye başlayacaktır. Çalışmamızda Ömer
Seyfettin'in anlatılarına yansıyan yanılsama, kopuntu ve yutulma tehdidinin nasıl algılandığı ve bu algıya bağlı
olarak gelecek kuşaklara kendilik ve ötekilik olgusunun nasıl aktarılmak istendiği üzerinde durulmuştur.
Çalışma, 19 ve 20 yüzyılın genel görünümünü vermek üzere kaleme alınan 'Giriş' bölümü hariç üç bölüm
olarak düzenlenmiştir. Birinci bölümde Ömer Seyfettin'in yaşamından deneyimlediklerinin eserlerine nasıl
yansıdığı ve bu yansıma ile birlikte kendilik bilincinin ve öteki algısının nasıl şekillendiği üzerinde durularak
yaşamına ilişkin bilgilere yer verilmiştir.
İkinci bölümde, Ömer Seyfettin'in anlatılarında kendilik bilincini besleyen dil, soy, tarih, din, vatan ve
iktisat kavramlarının nasıl ele alındığı çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmayı okuyan her okurun Ömer
Seyfettin'in öykülerini okumuş olduğu düşünülerek metin aktarımlarına ve öykülerin olay örgülerine elden
geldiğince yer vermeden, paralel okumalar eşliğinde inceleme yapılmıştır. Anlatılara yansıyan izleksel tepki ve
karşı duruş biçimlerinin okur açısından anlaşılır kılınabilmesi için yukarıda vurgu yapılan yanılsama ve kopuntu
süreçlerinin neler olduğuna kendilik edinimlerinin arka fonunu oluşturması dolayısıyla incelemede yer
verilmiştir.
Üçüncü bölümde, kimliklerin yeniden tanımlandığı, tanımlanan kimliklerin yeryüzündeki
konumlanışlarını yeniden haritalandırdığı bir yüzyılda eser veren Ömer Seyfettin'in kendilik bilincini
oluştururken ötekini nasıl gördüğü ya da ötekisini yitirdiğini düşündüğü topluma onu nasıl yeniden görünür
kıldığı üzerine kurulmuştur. Ötekinin algılanışı ve konumlandırılmasında yabancı ve yabancılaşmanın da nasıl ele
alındığına dikkat çekilmek istenmiştir.
yüzyılın da açar ifadesi konumundadır. Genel Türk tarihinin en uzun yüzyılı olan 20 yüzyıl, zamansal sürecini
21 yüzyılda tamamlamış olmakla birlikte algısal sürecini sonraki yüzyıllarda da devam ettirir. Bu yüzyıla
süreklilik kazandıran temel kavram ise "kimlik"/ "kendilik" ve "öteki" olur. Bireyin anlam kaynağı olan kimlik,
hem kendisini hem de ötekini belirginleştirirken kimlik ve öteki kavramlarının siyasal, edebi, askeri, dini,
mali..vb boyutta yoğunluğunu 20 yüzyılda artırmış olması tarihi akış içinde bireylerin olduğu gibi ulusların da
kendi üstüne bakışını harekete geçirmiştir.
Rönesans, Reform hareketleri ve devamında gelen Aydınlanma Çağı batı toplumlarını kendi üstüne
düşündürmede birkaç asır öncesine götürmüş, Fransız İhtilali ile de kimliksel bağlanmalar kesinlik kazanmaya
başlamıştır. Ancak dünyadaki gelişmelere ve siyasi-kültürel dalgalanmalara aşırı güven duygusu ile bakan
Osmanlı-Türk toplumunda ise kimliksel bağlanmaları ötelemeyi ve üstünü örtmeyi amaç edinen bir bakış
etkindir. Bu bakış bireyden topluma, toplumdan devlet aklına gelinceye değin etkinliğini yoğun bir şekilde
sürdürür. Bir yanda dini duyarlılıkların filogenetik bağlanmayı duraksatması, diğer yanda imparatorluk
bünyesinde bulunan unsurların kopmasının kaygısı, Türk aydın sınıfında kimlik kavramının filogenetik öz dışta
bırakılarak çeşitli boyutlarda tanımlanmasına sebep olur. Bu sebeple 20 yüzyıl Türk ulusu için en uzun yüzyıl
olur. Bu yüzyılın çözümlenmesi birikmiş zihinsel koşullanmaların çözümlenmesi anlamına gelecektir.
"Ben tesellisi mümkünsüz bir felâketin, intikamı alınamaz bir mağlûbiyetin şaşırttığı bir adamım. Ye'simi
tenvim için dimağımı tarih mütalâasıyla yoruyorum." diyen Ömer Seyfettin her ne kadar eserlerini 20 yüzyılda
vermiş olsa da 19 yüzyılda yoğunluğunu artıran kimliksel tanımlamaların bilinç eşiklerine 20 yüzyılda
sürüklediği sorunlar yumağı ile yüz yüzedir. Bir bakıma onun eser verdiği yıllara gelinceye değin biriken sorunlar
bütünü, savaşlar, dağılmalar, toprak kayıpları, devlet sistematiğinde görülen boşluklar dolayısıyla yazarı kuşatmış
durumdadır. Bu kuşatılmışlık psikozunu yıkmak, filogenetik ve ontik düzlemde kimliklenmek, ötekinin varlığını
görünürleştirmek çabasında olan yazar, şu üç kavramı önceler. Yanılsama, kopuntu ve yutulma.
Tarihsel süreç içinde yanılsamalı kimlik edinimlerinin, birey ve ulusu kendilik düzleminden kopardığını
düşünen yazar yutulma tehdit ve tehlikesi ile yüzleştiğinde eser vermeye başlayacaktır. Çalışmamızda Ömer
Seyfettin'in anlatılarına yansıyan yanılsama, kopuntu ve yutulma tehdidinin nasıl algılandığı ve bu algıya bağlı
olarak gelecek kuşaklara kendilik ve ötekilik olgusunun nasıl aktarılmak istendiği üzerinde durulmuştur.
Çalışma, 19 ve 20 yüzyılın genel görünümünü vermek üzere kaleme alınan 'Giriş' bölümü hariç üç bölüm
olarak düzenlenmiştir. Birinci bölümde Ömer Seyfettin'in yaşamından deneyimlediklerinin eserlerine nasıl
yansıdığı ve bu yansıma ile birlikte kendilik bilincinin ve öteki algısının nasıl şekillendiği üzerinde durularak
yaşamına ilişkin bilgilere yer verilmiştir.
İkinci bölümde, Ömer Seyfettin'in anlatılarında kendilik bilincini besleyen dil, soy, tarih, din, vatan ve
iktisat kavramlarının nasıl ele alındığı çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmayı okuyan her okurun Ömer
Seyfettin'in öykülerini okumuş olduğu düşünülerek metin aktarımlarına ve öykülerin olay örgülerine elden
geldiğince yer vermeden, paralel okumalar eşliğinde inceleme yapılmıştır. Anlatılara yansıyan izleksel tepki ve
karşı duruş biçimlerinin okur açısından anlaşılır kılınabilmesi için yukarıda vurgu yapılan yanılsama ve kopuntu
süreçlerinin neler olduğuna kendilik edinimlerinin arka fonunu oluşturması dolayısıyla incelemede yer
verilmiştir.
Üçüncü bölümde, kimliklerin yeniden tanımlandığı, tanımlanan kimliklerin yeryüzündeki
konumlanışlarını yeniden haritalandırdığı bir yüzyılda eser veren Ömer Seyfettin'in kendilik bilincini
oluştururken ötekini nasıl gördüğü ya da ötekisini yitirdiğini düşündüğü topluma onu nasıl yeniden görünür
kıldığı üzerine kurulmuştur. Ötekinin algılanışı ve konumlandırılmasında yabancı ve yabancılaşmanın da nasıl ele
alındığına dikkat çekilmek istenmiştir.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.