9789758015436
492586
https://www.turkishbooks.com/books/nefs-i-istanbul-p492586.html
Nefs - i İstanbul
7.2
2)Nefs-i İstanbul
Bir zamanlar İstanbul'da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere
mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak
oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960'lı yılların sonlarına
kadar Suriçi'nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans'tan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan da Cumhuriyet'e miras kalan bir kültürel sürekliliğin
eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul denince
akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan
tarihi semtler gelirdi. İstanbul'a gelinir, İstanbul'dan gidilirdi. Suriçi'ndeki bu
tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı
olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az
miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet'ten Şehzadebaşı'na
kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul'un tek düz
aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı.
İstanbul'un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino
denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri
yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
....Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam
kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
Bir zamanlar İstanbul'da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere
mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak
oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960'lı yılların sonlarına
kadar Suriçi'nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans'tan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan da Cumhuriyet'e miras kalan bir kültürel sürekliliğin
eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul denince
akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan
tarihi semtler gelirdi. İstanbul'a gelinir, İstanbul'dan gidilirdi. Suriçi'ndeki bu
tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı
olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az
miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet'ten Şehzadebaşı'na
kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul'un tek düz
aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı.
İstanbul'un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino
denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri
yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
....Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam
kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
2)Nefs-i İstanbul
Bir zamanlar İstanbul'da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere
mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak
oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960'lı yılların sonlarına
kadar Suriçi'nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans'tan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan da Cumhuriyet'e miras kalan bir kültürel sürekliliğin
eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul denince
akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan
tarihi semtler gelirdi. İstanbul'a gelinir, İstanbul'dan gidilirdi. Suriçi'ndeki bu
tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı
olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az
miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet'ten Şehzadebaşı'na
kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul'un tek düz
aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı.
İstanbul'un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino
denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri
yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
....Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam
kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
Bir zamanlar İstanbul'da farklı diller konuşan, farklı dinlere ve etnik kökenlere
mensup kadim İstanbul cemaatlerinin yüzyıllarca birlikte yaşayarak
oluşturdukları kozmopolit bir yaşam kültürü hakimdi. 1960'lı yılların sonlarına
kadar Suriçi'nde varlığını sürdüren bu kozmopolit yaşam kültürü, Bizans'tan
Osmanlı'ya, Osmanlı'dan da Cumhuriyet'e miras kalan bir kültürel sürekliliğin
eseriydi.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği 1950'li 60'lı yıllarda İstanbul denince
akla Nefs-i İstanbul yani etrafı surlarla çevrili Tarihi Yarımada da yer alan
tarihi semtler gelirdi. İstanbul'a gelinir, İstanbul'dan gidilirdi. Suriçi'ndeki bu
tarihi semtlerin hepsinin kendine has bir kimliği vardı. Haliç kıyısında ağırlıklı
olarak Rumlar ve Yahudiler, Marmara kıyısında Ermeniler, Rumlar ile az
miktarda Bulgarlar, Süryaniler yerleşiktiler. Sultanahmet'ten Şehzadebaşı'na
kadar uzanan ve burada iki kola ayrılarak devam eden İstanbul'un tek düz
aksı üzerindeki tarihi semtlerde ise ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşardı.
İstanbul'un sokaklarında Türkçenin yanı sıra Ermenice, Rumca ve Ladino
denilen Yahudi İspanyolcası konuşulur, kimse bu dilleri ve dinleri
yadırgamazdı. Çünkü onlar bu kentin yerlileriydi, öteki değillerdi.
....Bugün hayal bile edilebilmesi mümkün olmayan bu kozmopolit yaşam
kültürü içinde yetişen son kuşak benim kuşağımdı.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.