9786058842731
168330
https://www.turkishbooks.com/books/model-sehirler-ciltli-p168330.html
Model Şehirler (Ciltli) Avrupa - Amerika
36
Hayatının önemli bir kısmını gayrimenkul geliştirme, konut sektörü ve yerleşim birimleri üretimine adamış bir mühendis olarak önce KİPTAŞ'ta, daha sonra TOKİ'de ve son olarak da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda mesai arkadaşlarımla beraber kaliteli altyapıya sahip, sosyal donatı açısından zengin, temiz ve sağlıklı yerleşimler kurulması için özverili ve uzun soluklu birçok çalışma yaptık. Vatanımızın insanları için ülkemizin her şehrine kafa yorduk; her biri için ayrı ayrı planlar, projeler geliştirdik. Yeri geldi gecekondularla, çürük binalarla, afetlerle boğuştuk; yeri geldi çöplükleri park alanına çevirdik. Vatandaşlarımızın aileleriyle zaman geçirebilecekleri açık alanların kurulması ve artırılması için ülkemizin her köşesinde mesai harcadık.
Ve sevgili dostlarım; bu gayretli çalışma içindeyken asla sırtımızı dünyaya dönmedik. Aksine, bir yandan projeler üretiyorken öte yandan dünya şehirlerindeki uygulamaları araştırdık, oradaki tecrübelerden istifadeyi kendimize bir borç, bir görev bildik. Bulunduğumuz yurtdışı temaslarda dahi yeni bir şeyler öğrenmenin derdindeydik. Her zaman daha iyisini yapabilmek adına ilimi Çin'de bile aradık. Bu bakımdan dünya şehirleri, her zaman bizim için incelenip çalışılması, dersler çıkarılması açısından önemli yapıtaşları oldu.
Kitap boyunca Model Şehir ifadesini, kendine has özellikleriyle sivrilmiş; iyi ya da kötü örnek teşkil edecek uygulamalarıyla adından söz ettiren şehirler için kullandım. Bu şehirlere baktığınızda bazen radikal bir kentsel dönüşüm uygulaması, bazen akılcı bir sürdürülebilirlik projesi, bazen yanlış kararların yol açtığı sorunlar yumağıylakarşılaşırsınız. Trafik sıkışıklığıyla mücadeleden, kentsel altyapının güçlendirilmesine; çevre kirliliğini azaltıcı tedbirlerden engelsiz yaşam alanlarının teşkiline kadar, şehri daha yaşanabilir kılacak her çözümün masada olduğunu görürsünüz. Bazen de baktığınızda sadece tarihi ve doğal güzellikleri titizlikle muhafaza etmenin bile ne kadar kıymetli ve takdire şayan olduğunu görürsünüz. Bir kere görmek isteyip azmettikten sonra, insanoğlu için öğrenmenin ne yaşı, ne sınırı vardır.
Model Şehirleri irdelemeden önce, neden ülkelere değil de şehirlere yöneldiğimizi açıklamak isterim. Ne yazık ki birçok insan, bir ülkenin gelişmişliğini sadece o ülkenin ulusal performansıyla ilişkilendirme hatasına düşüyor. Ulusal gelişmişlik ve kalkınma sayısal verilerle hesaplanmaya çalışılırken şehirlerin bireysel katkılarından ziyade ülkenin toplam performansı ölçülendiriliyor. Hâlbuki, ulusal planlar ne kadar bütüncül olursa olsun, kalkınma noktasında yapılacak her plan ile atılacak her adım, şehirden ibaret ve ona bağımlı olmak zorundadır. Şehir olgusunu görmezden gelen, tepeden inme kaideler temelinde uygulanan hiçbir politika sağlıklı ve sürdürülebilir olamaz.
Gerekli hammaddeye çok uzak bir şehrin, ulusal politika kapsamında sanayi merkezine dönüştürülmesi mümkün müdür? Ülkenin mevcut finansal temelleri ve altyapısı değerlendirme dışı bırakılarak bir finans merkezi kurulabilir mi? Veya şu şekilde soralım; tarihi yapıları korunmamış, yeşil ve açık alanları yetersiz ve bakımsız, tarihi şehir merkezi düzensiz, yapılaşmaya açılmış bir Paris günümüzde turizmin gözdesi olabilir miydi?
Sorduğumuz bu soruların tümünün cevabı, karşımıza şehrin kıymetini çıkarmaktadır. Artık dünyada ulusal stratejiler değil, bu stratejilerin benimsendiği ve beslediği şehirler yarışmaktadır.
Şehrin önemine yaptığımız vurgunun bir adım ötesine geçmeden önce, asla aklımızdan çıkarmamamız gereken önemli bir husus da; hiçbir şehrin, bir diğer şehrin bire bir kopyasıymış gibi değerlendirilemeyeceğidir. Zira her şehir bulunduğu coğrafyayla, halkının kültürüyle ve hayat tarzıyla iç içe geçmiş, kendine has bir karaktere sahiptir; dışarıdan gelen, alışık olmadığı dayatmaları benimsemez. Sıcaktan kavrulan bir çöl şehrinde binalar, sokakların gölgeden istifade etmesi için birbirine yakın mesafede teşkil edilirken, bu durum gene başka bir sıcak şehirde mahremiyetin ihlali olarak değerlendirilebilir. Benzer şekilde, kentin nüfus dinamiklerine uymayan, üzerinde kafa yorulmamış bir toplu taşıma düzenlemesi, trafiği çok daha içinden çıkılmaz hale getirebilir. Bu neviden ezbere dayalı, düz kalıp şehirciliğin yanlışlığını vurgulayan ünlü Fransız tarihçi Marcel Poete'ye göre "Şehircilikte düşülebilecek en büyük hata, mükemmel şehirciliğin el kitabını hayata geçirmeye çalışmak"tır. Dolayısıyla, model şehirlerdeki uygulamaları değerlendirirken, her ülkede, her şehirde başarıya ulaşacağı gibi bir yanılgıya düşmemek gerekir. Netice itibarıyla, yurtdışında birçok referansı olsa da çağdaş şehircilik temelli mekânsal politikalar, katılımcı, uzun soluklu ve çok yönlü çalışmalarla şekillenmek durumundadır. Şehir sakinleri, planlama ve projelendirme süreçlerinin her zaman odak noktasında bulunmalıdır.
2013 yılında başladığımız "Model Şehirler" çalışmasında, dünya üzerinde önde gelen şehirlerin bu noktaya nasıl geldiğini, bu şehirlerde hangi etkenlerin öne çıktığını, şehircilik anlamında ne tür sorunlar yaşandığını görmek ve göstermek istedik. Mesai arkadaşlarımla beraber, çoğunu bizzat görme şansı bulduğumuz bu şehirler üzerinde kafa yorarken sadece kişisel gözlem ve tespitlerimizle yetinmedik. Ağırlıklı olarak internet temelli veri bankalarından, araştırma raporu ve makalelerden faydalandığımız çalışmada günümüz şehir olgusunu daha iyi anlayabilmek adına yeri geldiğinde binlerce yıl öncesine yolculuklar yaptık. Geçmişten günümüze gelirken Avrupa'nın kültür ve sanat yaşantısını, ticaret geçmişini, Endülüs'ü, Rönesans'ı, sanayi devrimini, siyasi ve ekonomik buhranları, yıkıcı savaşları gördük. Amerika Birleşik Devletleri'ni süper güç yapan şehirlerin kuruluşuna, Doğu Bloku ülkelerin sosyal şehircilik politikalarına, Latin Amerika'daki çarpık kentleşme ve konut sıkıntılarına göz atma şansı bulduk. Başarı hikâyelerinden de, hayal kırıklıklarından da derslerimizi çıkardık.
Çalışma arkadaşlarım Mehmet Ali Kahraman, Erdoğan Salihoğlu ve Saldıray Günal ile birlikte yoğun çalışmalarımız sonucu elde ettiğimiz bulguları, elinizdeki kitaparacılığıyla sizlerle paylaşmanın mutluluğu içindeyim. İncelediğimiz her şehri koyma şansımız olmadığı için, sıkı ve öznel bir eleme yapmak zorunda kaldık. Şehir sayısı ve şehir başına düşen sayfa sayısı kısıtlı olsa da bu kitabın, Dünya'daki Model Şehirler hakkında genel bir fikir vermesi açısından faydalı olacağını düşünüyorum. Kitabı, dimağlarda güzel bir tat bırakması ve okuduğunuz şehirlerin zihninizde canlanmasını arzulayarak teknik detaylara boğulmamış bir anlatım ve yorumu size bırakacak zengin görsellerle sunmak istedim. İlk ciltte Avrupa ve Amerika kıtalarındaki model şehirler mercek altına alındı. Kısa zaman sonra çıkaracağım ikinci ciltte de Asya, Afrika ve Okyanusya şehirlerini inceleyeceğim. Daha önce yayımladığım Gecekondu ve Kentsel Yenileme (2006), Bir İnsanlık Hakkı - Konut (2007) ve Şehirlerin Dönüşümü (2013) kitaplarımdan sonra bu eserimi de, beğeneceğiniz ümidiyle, takdirlerinize sunuyorum.
Ve sevgili dostlarım; bu gayretli çalışma içindeyken asla sırtımızı dünyaya dönmedik. Aksine, bir yandan projeler üretiyorken öte yandan dünya şehirlerindeki uygulamaları araştırdık, oradaki tecrübelerden istifadeyi kendimize bir borç, bir görev bildik. Bulunduğumuz yurtdışı temaslarda dahi yeni bir şeyler öğrenmenin derdindeydik. Her zaman daha iyisini yapabilmek adına ilimi Çin'de bile aradık. Bu bakımdan dünya şehirleri, her zaman bizim için incelenip çalışılması, dersler çıkarılması açısından önemli yapıtaşları oldu.
Kitap boyunca Model Şehir ifadesini, kendine has özellikleriyle sivrilmiş; iyi ya da kötü örnek teşkil edecek uygulamalarıyla adından söz ettiren şehirler için kullandım. Bu şehirlere baktığınızda bazen radikal bir kentsel dönüşüm uygulaması, bazen akılcı bir sürdürülebilirlik projesi, bazen yanlış kararların yol açtığı sorunlar yumağıylakarşılaşırsınız. Trafik sıkışıklığıyla mücadeleden, kentsel altyapının güçlendirilmesine; çevre kirliliğini azaltıcı tedbirlerden engelsiz yaşam alanlarının teşkiline kadar, şehri daha yaşanabilir kılacak her çözümün masada olduğunu görürsünüz. Bazen de baktığınızda sadece tarihi ve doğal güzellikleri titizlikle muhafaza etmenin bile ne kadar kıymetli ve takdire şayan olduğunu görürsünüz. Bir kere görmek isteyip azmettikten sonra, insanoğlu için öğrenmenin ne yaşı, ne sınırı vardır.
Model Şehirleri irdelemeden önce, neden ülkelere değil de şehirlere yöneldiğimizi açıklamak isterim. Ne yazık ki birçok insan, bir ülkenin gelişmişliğini sadece o ülkenin ulusal performansıyla ilişkilendirme hatasına düşüyor. Ulusal gelişmişlik ve kalkınma sayısal verilerle hesaplanmaya çalışılırken şehirlerin bireysel katkılarından ziyade ülkenin toplam performansı ölçülendiriliyor. Hâlbuki, ulusal planlar ne kadar bütüncül olursa olsun, kalkınma noktasında yapılacak her plan ile atılacak her adım, şehirden ibaret ve ona bağımlı olmak zorundadır. Şehir olgusunu görmezden gelen, tepeden inme kaideler temelinde uygulanan hiçbir politika sağlıklı ve sürdürülebilir olamaz.
Gerekli hammaddeye çok uzak bir şehrin, ulusal politika kapsamında sanayi merkezine dönüştürülmesi mümkün müdür? Ülkenin mevcut finansal temelleri ve altyapısı değerlendirme dışı bırakılarak bir finans merkezi kurulabilir mi? Veya şu şekilde soralım; tarihi yapıları korunmamış, yeşil ve açık alanları yetersiz ve bakımsız, tarihi şehir merkezi düzensiz, yapılaşmaya açılmış bir Paris günümüzde turizmin gözdesi olabilir miydi?
Sorduğumuz bu soruların tümünün cevabı, karşımıza şehrin kıymetini çıkarmaktadır. Artık dünyada ulusal stratejiler değil, bu stratejilerin benimsendiği ve beslediği şehirler yarışmaktadır.
Şehrin önemine yaptığımız vurgunun bir adım ötesine geçmeden önce, asla aklımızdan çıkarmamamız gereken önemli bir husus da; hiçbir şehrin, bir diğer şehrin bire bir kopyasıymış gibi değerlendirilemeyeceğidir. Zira her şehir bulunduğu coğrafyayla, halkının kültürüyle ve hayat tarzıyla iç içe geçmiş, kendine has bir karaktere sahiptir; dışarıdan gelen, alışık olmadığı dayatmaları benimsemez. Sıcaktan kavrulan bir çöl şehrinde binalar, sokakların gölgeden istifade etmesi için birbirine yakın mesafede teşkil edilirken, bu durum gene başka bir sıcak şehirde mahremiyetin ihlali olarak değerlendirilebilir. Benzer şekilde, kentin nüfus dinamiklerine uymayan, üzerinde kafa yorulmamış bir toplu taşıma düzenlemesi, trafiği çok daha içinden çıkılmaz hale getirebilir. Bu neviden ezbere dayalı, düz kalıp şehirciliğin yanlışlığını vurgulayan ünlü Fransız tarihçi Marcel Poete'ye göre "Şehircilikte düşülebilecek en büyük hata, mükemmel şehirciliğin el kitabını hayata geçirmeye çalışmak"tır. Dolayısıyla, model şehirlerdeki uygulamaları değerlendirirken, her ülkede, her şehirde başarıya ulaşacağı gibi bir yanılgıya düşmemek gerekir. Netice itibarıyla, yurtdışında birçok referansı olsa da çağdaş şehircilik temelli mekânsal politikalar, katılımcı, uzun soluklu ve çok yönlü çalışmalarla şekillenmek durumundadır. Şehir sakinleri, planlama ve projelendirme süreçlerinin her zaman odak noktasında bulunmalıdır.
2013 yılında başladığımız "Model Şehirler" çalışmasında, dünya üzerinde önde gelen şehirlerin bu noktaya nasıl geldiğini, bu şehirlerde hangi etkenlerin öne çıktığını, şehircilik anlamında ne tür sorunlar yaşandığını görmek ve göstermek istedik. Mesai arkadaşlarımla beraber, çoğunu bizzat görme şansı bulduğumuz bu şehirler üzerinde kafa yorarken sadece kişisel gözlem ve tespitlerimizle yetinmedik. Ağırlıklı olarak internet temelli veri bankalarından, araştırma raporu ve makalelerden faydalandığımız çalışmada günümüz şehir olgusunu daha iyi anlayabilmek adına yeri geldiğinde binlerce yıl öncesine yolculuklar yaptık. Geçmişten günümüze gelirken Avrupa'nın kültür ve sanat yaşantısını, ticaret geçmişini, Endülüs'ü, Rönesans'ı, sanayi devrimini, siyasi ve ekonomik buhranları, yıkıcı savaşları gördük. Amerika Birleşik Devletleri'ni süper güç yapan şehirlerin kuruluşuna, Doğu Bloku ülkelerin sosyal şehircilik politikalarına, Latin Amerika'daki çarpık kentleşme ve konut sıkıntılarına göz atma şansı bulduk. Başarı hikâyelerinden de, hayal kırıklıklarından da derslerimizi çıkardık.
Çalışma arkadaşlarım Mehmet Ali Kahraman, Erdoğan Salihoğlu ve Saldıray Günal ile birlikte yoğun çalışmalarımız sonucu elde ettiğimiz bulguları, elinizdeki kitaparacılığıyla sizlerle paylaşmanın mutluluğu içindeyim. İncelediğimiz her şehri koyma şansımız olmadığı için, sıkı ve öznel bir eleme yapmak zorunda kaldık. Şehir sayısı ve şehir başına düşen sayfa sayısı kısıtlı olsa da bu kitabın, Dünya'daki Model Şehirler hakkında genel bir fikir vermesi açısından faydalı olacağını düşünüyorum. Kitabı, dimağlarda güzel bir tat bırakması ve okuduğunuz şehirlerin zihninizde canlanmasını arzulayarak teknik detaylara boğulmamış bir anlatım ve yorumu size bırakacak zengin görsellerle sunmak istedim. İlk ciltte Avrupa ve Amerika kıtalarındaki model şehirler mercek altına alındı. Kısa zaman sonra çıkaracağım ikinci ciltte de Asya, Afrika ve Okyanusya şehirlerini inceleyeceğim. Daha önce yayımladığım Gecekondu ve Kentsel Yenileme (2006), Bir İnsanlık Hakkı - Konut (2007) ve Şehirlerin Dönüşümü (2013) kitaplarımdan sonra bu eserimi de, beğeneceğiniz ümidiyle, takdirlerinize sunuyorum.
Hayatının önemli bir kısmını gayrimenkul geliştirme, konut sektörü ve yerleşim birimleri üretimine adamış bir mühendis olarak önce KİPTAŞ'ta, daha sonra TOKİ'de ve son olarak da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda mesai arkadaşlarımla beraber kaliteli altyapıya sahip, sosyal donatı açısından zengin, temiz ve sağlıklı yerleşimler kurulması için özverili ve uzun soluklu birçok çalışma yaptık. Vatanımızın insanları için ülkemizin her şehrine kafa yorduk; her biri için ayrı ayrı planlar, projeler geliştirdik. Yeri geldi gecekondularla, çürük binalarla, afetlerle boğuştuk; yeri geldi çöplükleri park alanına çevirdik. Vatandaşlarımızın aileleriyle zaman geçirebilecekleri açık alanların kurulması ve artırılması için ülkemizin her köşesinde mesai harcadık.
Ve sevgili dostlarım; bu gayretli çalışma içindeyken asla sırtımızı dünyaya dönmedik. Aksine, bir yandan projeler üretiyorken öte yandan dünya şehirlerindeki uygulamaları araştırdık, oradaki tecrübelerden istifadeyi kendimize bir borç, bir görev bildik. Bulunduğumuz yurtdışı temaslarda dahi yeni bir şeyler öğrenmenin derdindeydik. Her zaman daha iyisini yapabilmek adına ilimi Çin'de bile aradık. Bu bakımdan dünya şehirleri, her zaman bizim için incelenip çalışılması, dersler çıkarılması açısından önemli yapıtaşları oldu.
Kitap boyunca Model Şehir ifadesini, kendine has özellikleriyle sivrilmiş; iyi ya da kötü örnek teşkil edecek uygulamalarıyla adından söz ettiren şehirler için kullandım. Bu şehirlere baktığınızda bazen radikal bir kentsel dönüşüm uygulaması, bazen akılcı bir sürdürülebilirlik projesi, bazen yanlış kararların yol açtığı sorunlar yumağıylakarşılaşırsınız. Trafik sıkışıklığıyla mücadeleden, kentsel altyapının güçlendirilmesine; çevre kirliliğini azaltıcı tedbirlerden engelsiz yaşam alanlarının teşkiline kadar, şehri daha yaşanabilir kılacak her çözümün masada olduğunu görürsünüz. Bazen de baktığınızda sadece tarihi ve doğal güzellikleri titizlikle muhafaza etmenin bile ne kadar kıymetli ve takdire şayan olduğunu görürsünüz. Bir kere görmek isteyip azmettikten sonra, insanoğlu için öğrenmenin ne yaşı, ne sınırı vardır.
Model Şehirleri irdelemeden önce, neden ülkelere değil de şehirlere yöneldiğimizi açıklamak isterim. Ne yazık ki birçok insan, bir ülkenin gelişmişliğini sadece o ülkenin ulusal performansıyla ilişkilendirme hatasına düşüyor. Ulusal gelişmişlik ve kalkınma sayısal verilerle hesaplanmaya çalışılırken şehirlerin bireysel katkılarından ziyade ülkenin toplam performansı ölçülendiriliyor. Hâlbuki, ulusal planlar ne kadar bütüncül olursa olsun, kalkınma noktasında yapılacak her plan ile atılacak her adım, şehirden ibaret ve ona bağımlı olmak zorundadır. Şehir olgusunu görmezden gelen, tepeden inme kaideler temelinde uygulanan hiçbir politika sağlıklı ve sürdürülebilir olamaz.
Gerekli hammaddeye çok uzak bir şehrin, ulusal politika kapsamında sanayi merkezine dönüştürülmesi mümkün müdür? Ülkenin mevcut finansal temelleri ve altyapısı değerlendirme dışı bırakılarak bir finans merkezi kurulabilir mi? Veya şu şekilde soralım; tarihi yapıları korunmamış, yeşil ve açık alanları yetersiz ve bakımsız, tarihi şehir merkezi düzensiz, yapılaşmaya açılmış bir Paris günümüzde turizmin gözdesi olabilir miydi?
Sorduğumuz bu soruların tümünün cevabı, karşımıza şehrin kıymetini çıkarmaktadır. Artık dünyada ulusal stratejiler değil, bu stratejilerin benimsendiği ve beslediği şehirler yarışmaktadır.
Şehrin önemine yaptığımız vurgunun bir adım ötesine geçmeden önce, asla aklımızdan çıkarmamamız gereken önemli bir husus da; hiçbir şehrin, bir diğer şehrin bire bir kopyasıymış gibi değerlendirilemeyeceğidir. Zira her şehir bulunduğu coğrafyayla, halkının kültürüyle ve hayat tarzıyla iç içe geçmiş, kendine has bir karaktere sahiptir; dışarıdan gelen, alışık olmadığı dayatmaları benimsemez. Sıcaktan kavrulan bir çöl şehrinde binalar, sokakların gölgeden istifade etmesi için birbirine yakın mesafede teşkil edilirken, bu durum gene başka bir sıcak şehirde mahremiyetin ihlali olarak değerlendirilebilir. Benzer şekilde, kentin nüfus dinamiklerine uymayan, üzerinde kafa yorulmamış bir toplu taşıma düzenlemesi, trafiği çok daha içinden çıkılmaz hale getirebilir. Bu neviden ezbere dayalı, düz kalıp şehirciliğin yanlışlığını vurgulayan ünlü Fransız tarihçi Marcel Poete'ye göre "Şehircilikte düşülebilecek en büyük hata, mükemmel şehirciliğin el kitabını hayata geçirmeye çalışmak"tır. Dolayısıyla, model şehirlerdeki uygulamaları değerlendirirken, her ülkede, her şehirde başarıya ulaşacağı gibi bir yanılgıya düşmemek gerekir. Netice itibarıyla, yurtdışında birçok referansı olsa da çağdaş şehircilik temelli mekânsal politikalar, katılımcı, uzun soluklu ve çok yönlü çalışmalarla şekillenmek durumundadır. Şehir sakinleri, planlama ve projelendirme süreçlerinin her zaman odak noktasında bulunmalıdır.
2013 yılında başladığımız "Model Şehirler" çalışmasında, dünya üzerinde önde gelen şehirlerin bu noktaya nasıl geldiğini, bu şehirlerde hangi etkenlerin öne çıktığını, şehircilik anlamında ne tür sorunlar yaşandığını görmek ve göstermek istedik. Mesai arkadaşlarımla beraber, çoğunu bizzat görme şansı bulduğumuz bu şehirler üzerinde kafa yorarken sadece kişisel gözlem ve tespitlerimizle yetinmedik. Ağırlıklı olarak internet temelli veri bankalarından, araştırma raporu ve makalelerden faydalandığımız çalışmada günümüz şehir olgusunu daha iyi anlayabilmek adına yeri geldiğinde binlerce yıl öncesine yolculuklar yaptık. Geçmişten günümüze gelirken Avrupa'nın kültür ve sanat yaşantısını, ticaret geçmişini, Endülüs'ü, Rönesans'ı, sanayi devrimini, siyasi ve ekonomik buhranları, yıkıcı savaşları gördük. Amerika Birleşik Devletleri'ni süper güç yapan şehirlerin kuruluşuna, Doğu Bloku ülkelerin sosyal şehircilik politikalarına, Latin Amerika'daki çarpık kentleşme ve konut sıkıntılarına göz atma şansı bulduk. Başarı hikâyelerinden de, hayal kırıklıklarından da derslerimizi çıkardık.
Çalışma arkadaşlarım Mehmet Ali Kahraman, Erdoğan Salihoğlu ve Saldıray Günal ile birlikte yoğun çalışmalarımız sonucu elde ettiğimiz bulguları, elinizdeki kitaparacılığıyla sizlerle paylaşmanın mutluluğu içindeyim. İncelediğimiz her şehri koyma şansımız olmadığı için, sıkı ve öznel bir eleme yapmak zorunda kaldık. Şehir sayısı ve şehir başına düşen sayfa sayısı kısıtlı olsa da bu kitabın, Dünya'daki Model Şehirler hakkında genel bir fikir vermesi açısından faydalı olacağını düşünüyorum. Kitabı, dimağlarda güzel bir tat bırakması ve okuduğunuz şehirlerin zihninizde canlanmasını arzulayarak teknik detaylara boğulmamış bir anlatım ve yorumu size bırakacak zengin görsellerle sunmak istedim. İlk ciltte Avrupa ve Amerika kıtalarındaki model şehirler mercek altına alındı. Kısa zaman sonra çıkaracağım ikinci ciltte de Asya, Afrika ve Okyanusya şehirlerini inceleyeceğim. Daha önce yayımladığım Gecekondu ve Kentsel Yenileme (2006), Bir İnsanlık Hakkı - Konut (2007) ve Şehirlerin Dönüşümü (2013) kitaplarımdan sonra bu eserimi de, beğeneceğiniz ümidiyle, takdirlerinize sunuyorum.
Ve sevgili dostlarım; bu gayretli çalışma içindeyken asla sırtımızı dünyaya dönmedik. Aksine, bir yandan projeler üretiyorken öte yandan dünya şehirlerindeki uygulamaları araştırdık, oradaki tecrübelerden istifadeyi kendimize bir borç, bir görev bildik. Bulunduğumuz yurtdışı temaslarda dahi yeni bir şeyler öğrenmenin derdindeydik. Her zaman daha iyisini yapabilmek adına ilimi Çin'de bile aradık. Bu bakımdan dünya şehirleri, her zaman bizim için incelenip çalışılması, dersler çıkarılması açısından önemli yapıtaşları oldu.
Kitap boyunca Model Şehir ifadesini, kendine has özellikleriyle sivrilmiş; iyi ya da kötü örnek teşkil edecek uygulamalarıyla adından söz ettiren şehirler için kullandım. Bu şehirlere baktığınızda bazen radikal bir kentsel dönüşüm uygulaması, bazen akılcı bir sürdürülebilirlik projesi, bazen yanlış kararların yol açtığı sorunlar yumağıylakarşılaşırsınız. Trafik sıkışıklığıyla mücadeleden, kentsel altyapının güçlendirilmesine; çevre kirliliğini azaltıcı tedbirlerden engelsiz yaşam alanlarının teşkiline kadar, şehri daha yaşanabilir kılacak her çözümün masada olduğunu görürsünüz. Bazen de baktığınızda sadece tarihi ve doğal güzellikleri titizlikle muhafaza etmenin bile ne kadar kıymetli ve takdire şayan olduğunu görürsünüz. Bir kere görmek isteyip azmettikten sonra, insanoğlu için öğrenmenin ne yaşı, ne sınırı vardır.
Model Şehirleri irdelemeden önce, neden ülkelere değil de şehirlere yöneldiğimizi açıklamak isterim. Ne yazık ki birçok insan, bir ülkenin gelişmişliğini sadece o ülkenin ulusal performansıyla ilişkilendirme hatasına düşüyor. Ulusal gelişmişlik ve kalkınma sayısal verilerle hesaplanmaya çalışılırken şehirlerin bireysel katkılarından ziyade ülkenin toplam performansı ölçülendiriliyor. Hâlbuki, ulusal planlar ne kadar bütüncül olursa olsun, kalkınma noktasında yapılacak her plan ile atılacak her adım, şehirden ibaret ve ona bağımlı olmak zorundadır. Şehir olgusunu görmezden gelen, tepeden inme kaideler temelinde uygulanan hiçbir politika sağlıklı ve sürdürülebilir olamaz.
Gerekli hammaddeye çok uzak bir şehrin, ulusal politika kapsamında sanayi merkezine dönüştürülmesi mümkün müdür? Ülkenin mevcut finansal temelleri ve altyapısı değerlendirme dışı bırakılarak bir finans merkezi kurulabilir mi? Veya şu şekilde soralım; tarihi yapıları korunmamış, yeşil ve açık alanları yetersiz ve bakımsız, tarihi şehir merkezi düzensiz, yapılaşmaya açılmış bir Paris günümüzde turizmin gözdesi olabilir miydi?
Sorduğumuz bu soruların tümünün cevabı, karşımıza şehrin kıymetini çıkarmaktadır. Artık dünyada ulusal stratejiler değil, bu stratejilerin benimsendiği ve beslediği şehirler yarışmaktadır.
Şehrin önemine yaptığımız vurgunun bir adım ötesine geçmeden önce, asla aklımızdan çıkarmamamız gereken önemli bir husus da; hiçbir şehrin, bir diğer şehrin bire bir kopyasıymış gibi değerlendirilemeyeceğidir. Zira her şehir bulunduğu coğrafyayla, halkının kültürüyle ve hayat tarzıyla iç içe geçmiş, kendine has bir karaktere sahiptir; dışarıdan gelen, alışık olmadığı dayatmaları benimsemez. Sıcaktan kavrulan bir çöl şehrinde binalar, sokakların gölgeden istifade etmesi için birbirine yakın mesafede teşkil edilirken, bu durum gene başka bir sıcak şehirde mahremiyetin ihlali olarak değerlendirilebilir. Benzer şekilde, kentin nüfus dinamiklerine uymayan, üzerinde kafa yorulmamış bir toplu taşıma düzenlemesi, trafiği çok daha içinden çıkılmaz hale getirebilir. Bu neviden ezbere dayalı, düz kalıp şehirciliğin yanlışlığını vurgulayan ünlü Fransız tarihçi Marcel Poete'ye göre "Şehircilikte düşülebilecek en büyük hata, mükemmel şehirciliğin el kitabını hayata geçirmeye çalışmak"tır. Dolayısıyla, model şehirlerdeki uygulamaları değerlendirirken, her ülkede, her şehirde başarıya ulaşacağı gibi bir yanılgıya düşmemek gerekir. Netice itibarıyla, yurtdışında birçok referansı olsa da çağdaş şehircilik temelli mekânsal politikalar, katılımcı, uzun soluklu ve çok yönlü çalışmalarla şekillenmek durumundadır. Şehir sakinleri, planlama ve projelendirme süreçlerinin her zaman odak noktasında bulunmalıdır.
2013 yılında başladığımız "Model Şehirler" çalışmasında, dünya üzerinde önde gelen şehirlerin bu noktaya nasıl geldiğini, bu şehirlerde hangi etkenlerin öne çıktığını, şehircilik anlamında ne tür sorunlar yaşandığını görmek ve göstermek istedik. Mesai arkadaşlarımla beraber, çoğunu bizzat görme şansı bulduğumuz bu şehirler üzerinde kafa yorarken sadece kişisel gözlem ve tespitlerimizle yetinmedik. Ağırlıklı olarak internet temelli veri bankalarından, araştırma raporu ve makalelerden faydalandığımız çalışmada günümüz şehir olgusunu daha iyi anlayabilmek adına yeri geldiğinde binlerce yıl öncesine yolculuklar yaptık. Geçmişten günümüze gelirken Avrupa'nın kültür ve sanat yaşantısını, ticaret geçmişini, Endülüs'ü, Rönesans'ı, sanayi devrimini, siyasi ve ekonomik buhranları, yıkıcı savaşları gördük. Amerika Birleşik Devletleri'ni süper güç yapan şehirlerin kuruluşuna, Doğu Bloku ülkelerin sosyal şehircilik politikalarına, Latin Amerika'daki çarpık kentleşme ve konut sıkıntılarına göz atma şansı bulduk. Başarı hikâyelerinden de, hayal kırıklıklarından da derslerimizi çıkardık.
Çalışma arkadaşlarım Mehmet Ali Kahraman, Erdoğan Salihoğlu ve Saldıray Günal ile birlikte yoğun çalışmalarımız sonucu elde ettiğimiz bulguları, elinizdeki kitaparacılığıyla sizlerle paylaşmanın mutluluğu içindeyim. İncelediğimiz her şehri koyma şansımız olmadığı için, sıkı ve öznel bir eleme yapmak zorunda kaldık. Şehir sayısı ve şehir başına düşen sayfa sayısı kısıtlı olsa da bu kitabın, Dünya'daki Model Şehirler hakkında genel bir fikir vermesi açısından faydalı olacağını düşünüyorum. Kitabı, dimağlarda güzel bir tat bırakması ve okuduğunuz şehirlerin zihninizde canlanmasını arzulayarak teknik detaylara boğulmamış bir anlatım ve yorumu size bırakacak zengin görsellerle sunmak istedim. İlk ciltte Avrupa ve Amerika kıtalarındaki model şehirler mercek altına alındı. Kısa zaman sonra çıkaracağım ikinci ciltte de Asya, Afrika ve Okyanusya şehirlerini inceleyeceğim. Daha önce yayımladığım Gecekondu ve Kentsel Yenileme (2006), Bir İnsanlık Hakkı - Konut (2007) ve Şehirlerin Dönüşümü (2013) kitaplarımdan sonra bu eserimi de, beğeneceğiniz ümidiyle, takdirlerinize sunuyorum.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.