9786057439123
604029
https://www.turkishbooks.com/books/merkez-sag-turk-siyasetinde-kisa-bir-hafiza-perspektifi-p604029.html
Merkez Sağ - Türk Siyasetinde Kısa Bir Hafıza Perspektifi
6
Antik Yunan'ın büyük düşünürü Aristoteles, iki uç nokta arasında bulunan orta yoldaki erdemin, ılımlılığı amaçlayan bir çeşit alçakgönüllülük olduğunu söyler. Kısacası, dengenin filozofu, aşırılığı değil, merkezdeki ılımlılığı olumlamaktadır. Siyasetteki merkez sağ ve merkez sol kavramlarına da bu açıdan bakmanın isabetli olacağı kanısındayız. İki uç noktanın radikalizm anlamına geldiği ve radikalliğin büyümesinin merkezdeki erdem ve ılımlılığı zayıflattığını söyleyebiliriz. Nitekim sağ ve sol radikalizmin bunalım dönemlerinde büyüme eğilimi gösterdiği ve büyüdükçe de merkez sağ ve merkez soldaki ana gövdeyi zaafiyete uğrattığı bir hakikattir.
Belirtelim ki, bizdeki sağ ve sol kavramlarının Batı'daki gibi sınıfsal bir temeli olmamıştır. Batı'daki sosyal ve ekonomik gelişim ve değişime tanıklık eden tarih, bizde farklı bir çizgi izledi. Kökü Osmanlı dönemine dayansa da, Cumhuriyet dönemi siyasetindeki merkez sağın kısmen de olsa Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve tam da Fethi Okyar'ın Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda kendisini bulduğu açıktır. Merkez solu ise bugün CHP temsil etmektedir. Serbest Fırka'nın kısa süren hayatı, DP ile yeniden sahneye çıkmıştır. Kuruduğu zannedilen ırmak ihya olmuş, gürül gürül akmaya başlamıştır. Bu gelişim çizgisindeki CHP'nin devleti kuran parti olması nedeniyle asker-sivil bürokrasinin partisi olduğu siyasi yorumcuların kabul ettiği bir husustur. Bunun dışında kalan geniş halk kitleleri dediğimiz küçük burjuva, esnaf ve köylü kesimi ise bürokrasinin dışındaki halk yığınlarıdır. Görüldüğü gibi buradaki sağ ve solun Batılı anlamda sağ ve solla ilişkilendirilmesi zorlaşmaktadır. Nitekim İdris Küçükömer Düzenin Yabancılaşması'nda bu çarpıklığa dikkat çekerken Türkiye'deki sağ çizginin sol, sol çizginin ise sağ olduğunu söyler. Küçükömer'in bu görüşü çok abartılı bulunsa da, dikkat çekmek istediği nokta açısından isabetlidir. Esasen CHP'nin solculuğu da hep tartışılmıştır. 1961 Anayasası'nın görece yarattığı özgürlük ortamında kurulan TİP'in ani bir büyüme göstermesi karşısında İsmet Paşa da onların önünü kesmek amacıyla Ortanın solundayız demişti. Ve o gün bugün de Türk siyasetinde merkez solu CHP temsil etmektedir.
DP'nin sahneye çıkması için ise İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesini beklemek gerekecekti. Savaş sonrasında dünyada demokrasi rüzgârları esmeye başlayınca, Türkiye'nin tek partisi içinde de kıpırtılar başlamış ve İnönü'nün de olumlu bakmak durumunda kalması sonucunda yeni partilere onay çıkmıştı. İşte böyle bir ortamda siyaset sahnesine 1946 başlarında çıkan Demokrat Parti'nin başındaki Celâl Bayar, kamuoyunun yabancısı değildi. Celal Bayar, İnönü hükümetinin İktisat Bakanı, Atatürk'ün ise Başbakanıydı. Demokrat Parti'yi Dörtlü Takrir sonrası yakın arkadaşları Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'la birlikte kurmuşlardı. Gazeteciler partiniz sağda mı solda mı? sorusunu yönelttiğinde Bayar cevaben Demokratız demişti. Bu cevap esasen partinin hem kimliğini hem de konumunu göstermekteydi ve bu konum merkezdi.
Belirtelim ki, bizdeki sağ ve sol kavramlarının Batı'daki gibi sınıfsal bir temeli olmamıştır. Batı'daki sosyal ve ekonomik gelişim ve değişime tanıklık eden tarih, bizde farklı bir çizgi izledi. Kökü Osmanlı dönemine dayansa da, Cumhuriyet dönemi siyasetindeki merkez sağın kısmen de olsa Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve tam da Fethi Okyar'ın Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda kendisini bulduğu açıktır. Merkez solu ise bugün CHP temsil etmektedir. Serbest Fırka'nın kısa süren hayatı, DP ile yeniden sahneye çıkmıştır. Kuruduğu zannedilen ırmak ihya olmuş, gürül gürül akmaya başlamıştır. Bu gelişim çizgisindeki CHP'nin devleti kuran parti olması nedeniyle asker-sivil bürokrasinin partisi olduğu siyasi yorumcuların kabul ettiği bir husustur. Bunun dışında kalan geniş halk kitleleri dediğimiz küçük burjuva, esnaf ve köylü kesimi ise bürokrasinin dışındaki halk yığınlarıdır. Görüldüğü gibi buradaki sağ ve solun Batılı anlamda sağ ve solla ilişkilendirilmesi zorlaşmaktadır. Nitekim İdris Küçükömer Düzenin Yabancılaşması'nda bu çarpıklığa dikkat çekerken Türkiye'deki sağ çizginin sol, sol çizginin ise sağ olduğunu söyler. Küçükömer'in bu görüşü çok abartılı bulunsa da, dikkat çekmek istediği nokta açısından isabetlidir. Esasen CHP'nin solculuğu da hep tartışılmıştır. 1961 Anayasası'nın görece yarattığı özgürlük ortamında kurulan TİP'in ani bir büyüme göstermesi karşısında İsmet Paşa da onların önünü kesmek amacıyla Ortanın solundayız demişti. Ve o gün bugün de Türk siyasetinde merkez solu CHP temsil etmektedir.
DP'nin sahneye çıkması için ise İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesini beklemek gerekecekti. Savaş sonrasında dünyada demokrasi rüzgârları esmeye başlayınca, Türkiye'nin tek partisi içinde de kıpırtılar başlamış ve İnönü'nün de olumlu bakmak durumunda kalması sonucunda yeni partilere onay çıkmıştı. İşte böyle bir ortamda siyaset sahnesine 1946 başlarında çıkan Demokrat Parti'nin başındaki Celâl Bayar, kamuoyunun yabancısı değildi. Celal Bayar, İnönü hükümetinin İktisat Bakanı, Atatürk'ün ise Başbakanıydı. Demokrat Parti'yi Dörtlü Takrir sonrası yakın arkadaşları Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'la birlikte kurmuşlardı. Gazeteciler partiniz sağda mı solda mı? sorusunu yönelttiğinde Bayar cevaben Demokratız demişti. Bu cevap esasen partinin hem kimliğini hem de konumunu göstermekteydi ve bu konum merkezdi.
Antik Yunan'ın büyük düşünürü Aristoteles, iki uç nokta arasında bulunan orta yoldaki erdemin, ılımlılığı amaçlayan bir çeşit alçakgönüllülük olduğunu söyler. Kısacası, dengenin filozofu, aşırılığı değil, merkezdeki ılımlılığı olumlamaktadır. Siyasetteki merkez sağ ve merkez sol kavramlarına da bu açıdan bakmanın isabetli olacağı kanısındayız. İki uç noktanın radikalizm anlamına geldiği ve radikalliğin büyümesinin merkezdeki erdem ve ılımlılığı zayıflattığını söyleyebiliriz. Nitekim sağ ve sol radikalizmin bunalım dönemlerinde büyüme eğilimi gösterdiği ve büyüdükçe de merkez sağ ve merkez soldaki ana gövdeyi zaafiyete uğrattığı bir hakikattir.
Belirtelim ki, bizdeki sağ ve sol kavramlarının Batı'daki gibi sınıfsal bir temeli olmamıştır. Batı'daki sosyal ve ekonomik gelişim ve değişime tanıklık eden tarih, bizde farklı bir çizgi izledi. Kökü Osmanlı dönemine dayansa da, Cumhuriyet dönemi siyasetindeki merkez sağın kısmen de olsa Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve tam da Fethi Okyar'ın Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda kendisini bulduğu açıktır. Merkez solu ise bugün CHP temsil etmektedir. Serbest Fırka'nın kısa süren hayatı, DP ile yeniden sahneye çıkmıştır. Kuruduğu zannedilen ırmak ihya olmuş, gürül gürül akmaya başlamıştır. Bu gelişim çizgisindeki CHP'nin devleti kuran parti olması nedeniyle asker-sivil bürokrasinin partisi olduğu siyasi yorumcuların kabul ettiği bir husustur. Bunun dışında kalan geniş halk kitleleri dediğimiz küçük burjuva, esnaf ve köylü kesimi ise bürokrasinin dışındaki halk yığınlarıdır. Görüldüğü gibi buradaki sağ ve solun Batılı anlamda sağ ve solla ilişkilendirilmesi zorlaşmaktadır. Nitekim İdris Küçükömer Düzenin Yabancılaşması'nda bu çarpıklığa dikkat çekerken Türkiye'deki sağ çizginin sol, sol çizginin ise sağ olduğunu söyler. Küçükömer'in bu görüşü çok abartılı bulunsa da, dikkat çekmek istediği nokta açısından isabetlidir. Esasen CHP'nin solculuğu da hep tartışılmıştır. 1961 Anayasası'nın görece yarattığı özgürlük ortamında kurulan TİP'in ani bir büyüme göstermesi karşısında İsmet Paşa da onların önünü kesmek amacıyla Ortanın solundayız demişti. Ve o gün bugün de Türk siyasetinde merkez solu CHP temsil etmektedir.
DP'nin sahneye çıkması için ise İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesini beklemek gerekecekti. Savaş sonrasında dünyada demokrasi rüzgârları esmeye başlayınca, Türkiye'nin tek partisi içinde de kıpırtılar başlamış ve İnönü'nün de olumlu bakmak durumunda kalması sonucunda yeni partilere onay çıkmıştı. İşte böyle bir ortamda siyaset sahnesine 1946 başlarında çıkan Demokrat Parti'nin başındaki Celâl Bayar, kamuoyunun yabancısı değildi. Celal Bayar, İnönü hükümetinin İktisat Bakanı, Atatürk'ün ise Başbakanıydı. Demokrat Parti'yi Dörtlü Takrir sonrası yakın arkadaşları Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'la birlikte kurmuşlardı. Gazeteciler partiniz sağda mı solda mı? sorusunu yönelttiğinde Bayar cevaben Demokratız demişti. Bu cevap esasen partinin hem kimliğini hem de konumunu göstermekteydi ve bu konum merkezdi.
Belirtelim ki, bizdeki sağ ve sol kavramlarının Batı'daki gibi sınıfsal bir temeli olmamıştır. Batı'daki sosyal ve ekonomik gelişim ve değişime tanıklık eden tarih, bizde farklı bir çizgi izledi. Kökü Osmanlı dönemine dayansa da, Cumhuriyet dönemi siyasetindeki merkez sağın kısmen de olsa Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve tam da Fethi Okyar'ın Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda kendisini bulduğu açıktır. Merkez solu ise bugün CHP temsil etmektedir. Serbest Fırka'nın kısa süren hayatı, DP ile yeniden sahneye çıkmıştır. Kuruduğu zannedilen ırmak ihya olmuş, gürül gürül akmaya başlamıştır. Bu gelişim çizgisindeki CHP'nin devleti kuran parti olması nedeniyle asker-sivil bürokrasinin partisi olduğu siyasi yorumcuların kabul ettiği bir husustur. Bunun dışında kalan geniş halk kitleleri dediğimiz küçük burjuva, esnaf ve köylü kesimi ise bürokrasinin dışındaki halk yığınlarıdır. Görüldüğü gibi buradaki sağ ve solun Batılı anlamda sağ ve solla ilişkilendirilmesi zorlaşmaktadır. Nitekim İdris Küçükömer Düzenin Yabancılaşması'nda bu çarpıklığa dikkat çekerken Türkiye'deki sağ çizginin sol, sol çizginin ise sağ olduğunu söyler. Küçükömer'in bu görüşü çok abartılı bulunsa da, dikkat çekmek istediği nokta açısından isabetlidir. Esasen CHP'nin solculuğu da hep tartışılmıştır. 1961 Anayasası'nın görece yarattığı özgürlük ortamında kurulan TİP'in ani bir büyüme göstermesi karşısında İsmet Paşa da onların önünü kesmek amacıyla Ortanın solundayız demişti. Ve o gün bugün de Türk siyasetinde merkez solu CHP temsil etmektedir.
DP'nin sahneye çıkması için ise İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesini beklemek gerekecekti. Savaş sonrasında dünyada demokrasi rüzgârları esmeye başlayınca, Türkiye'nin tek partisi içinde de kıpırtılar başlamış ve İnönü'nün de olumlu bakmak durumunda kalması sonucunda yeni partilere onay çıkmıştı. İşte böyle bir ortamda siyaset sahnesine 1946 başlarında çıkan Demokrat Parti'nin başındaki Celâl Bayar, kamuoyunun yabancısı değildi. Celal Bayar, İnönü hükümetinin İktisat Bakanı, Atatürk'ün ise Başbakanıydı. Demokrat Parti'yi Dörtlü Takrir sonrası yakın arkadaşları Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan'la birlikte kurmuşlardı. Gazeteciler partiniz sağda mı solda mı? sorusunu yönelttiğinde Bayar cevaben Demokratız demişti. Bu cevap esasen partinin hem kimliğini hem de konumunu göstermekteydi ve bu konum merkezdi.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.