9789944387002
71931
https://www.turkishbooks.com/books/meluli-divani-p71931.html
Melûli Divanı ve Aleviliğin, Tasavvufun, Bektaşiliğin Tarihçesi
14.4
14 Kasım 1989 1892 yılında dünyaya merhaba diyen Melûli´nin, 100 yıllık bir çınarın, bir bilgenin aramızdan ayrılış tarihi
Melûli´nin bir bilge olmasının altı boş değildir. Alevi-Bektaşi tasavvufunda bir soluk, Melûli felsefesi diye anılacak bir felsefeye sahip olması da boş değildir.
O, Alevi-Bektaşi tasavvufunda şablonları, şekilciliği bir kenara atmış, insani kıstaslara ve yaşamın gerçekliğine uygun bir felsefe oluşturmuştur. Bu felsefede kastlara, ayrımcılığa, özü-sözü bir olmayanlara; bu tasavvufun tekelleşmesine, birilerine mal edilmesine yer yoktur. Melûli´yi Melûli yapan da budur düşüncesindeyiz.
Kendilerini Aleviliğin sahibi gören "Dede"lere şöyle der:
"Sizin yobaz hocalardan ne farkınız var' İnsanlara dinin gerçeklerini, gerçek sevgiyi ve hakikat yolunu öğretmiyor, onun yerine dıştan görünen şekilciliğini anlatıyor, halkı aldatıyor; fakir fukara demeden insanlardan Allah hakkı adı altında para topluyorsunuz. Bu bir aldatmaca ve soygun düzenidir. Hakikat yolu babadan oğula geçer mi hiç' Siz düzmece künyelerle -kaldı ki bu künyeleri Alevileri kılıçtan geçiren Osmanlı´lardan bin bir armağan ve rüşvet karşılığı aldınız- insanların iyi niyetlerini sömürüyorsunuz"
Melûli´nin tasavvufi düşüncesinin temelleri şöyle şekillenir:
İlk eğitimini köyünde Arap Hoca adında bilgili bir eğitmenden alır. Osmanlı´nın dini baskısının yoğun olduğu o dönem, Arap Hoca´nın çocuklara verdiği eğitim yönetimi rahatsız eder. Ve Melûli´nin Arap Hoca´yla aldığı eğitim iki yıl sonra son bulmak zorunda kalır.
"Arap Hoca´yı köyden aldılar ve babam beni Afşin´de Ermeni bir ailenin yanına vererek Ermeni Mektebi´ne gönderdi İlk tasavvuf gıdamı ben bu aileden aldım. () Ermeni okulunda Arapça, Ermenice, matematik ve edebiyat öğrendim. Dinleri inceleme fırsatım oldu. (Daha sonra Farsça ve Osmanlıca öğrenir. Ve bu dilleri ana dili konuşup yazar.) () Ve Tanrı´ya gerçek ibadet insanı sevmektir ve Tanrı insanın kalbindedir"
Melûli bu düşünce ve inançla 25 yaşındayken bir süreliğine girdiği Bektaşi Tarikatı´nda, tarikatı hurafelerden, şekilci davranışlardan arındırmaya başlar. Tarikatı hayatın gerçeklerine ve ihtiyaca cevap verecek felsefi donanımlarla besler.
Tarikata girmek demek, bir Pir´e bağlı olmak demektir. Melûli bu kalıbı kendi adına parçalar. O´nun bağlı olduğu tek kapı Ehl-i Beyt kapısıdır. Sevdiği bağlandığı insanlar Ehl-i Beyt mensupları ve Hacı Bektaşı Veli´nin kendisidir. Melûli bu konumunu şöyle açıklar:
"Biz Bektaşi Tekkesi´ne gitmedik. Tekkelerde hizmetimiz yok. Fakat Bektaşi´lerin yetişmiş, faziletli, kâmil mürşitleriyle görüşüp, hizmetlerimiz onlarla oldu. Ders aldık, onlardan ilham aldık. Daha doğrusu bizim aldığımız bütün ilham insandadır, ilahi ilham zaten insandadır"
Melûli´nin felsefesinde dikkat çeken önemli yanlardan birisi de, tasavvufun Tanrı-İnsan-Evren üçlüsünün birliğinin özünü kavramasıdır. Yani, "ölmeden önce ölmek" ile ifade edilen benlikten kurtulup, bütünlüğe ulaşma yolundaki şekilcilikten uzak durup, özü uygulamasıdır.
Bu kavramı anlamayan bazı tasavvuf yolcuları bunu dünyanın bütün nimetlerinden el çekmek olarak algılamışlar. Bu algılama sonucu bütün yaşamlarını çalışmadan, üretmeden, şunun bunun sadakalarıyla sefillik içinde geçirmeyi bir üstünlük, gerçek bir yaşam saymışlar.
Melûli bu tür davranış içinde olanları eleştirmiş ve şöyle bir açıklama yapmıştır:
"Mademki sen Tanrı ile bütünleşmek istiyorsun, mademki sen doğanın ve Tanrı´nın bir parçasısın, öyleyse nasıl oluyor da Tanrı´nın ve doğanın birer parçası, yani senin de bir parçan olan dünya nimetlerinden, yaşamın güzelliklerinden kaçıyorsun' Bunu yapabilmen mümkün mü'"
O´na göre ´ölmeden önce ölmek´ şudur:
Hakikat şehrinin pazarı güzel
Birlik yer içerler her şeyi helâl
Birbirine karşı yok ceng ü cidal
Ölmeden önce ölür kabre girerler
Yani;
Senin, benim kavramlarının olmadığı bir ortamda birlikte üretmek, birlikte tüketmektir.
Kavgasız, dövüşsüz ve dostluk içerisinde yaşamaktır.
Böyle davranılmazsa, yani bu dünyanın bütün nimetlerinden vazgeçiyorum diyerek çalışma ve üretimden uzak durulursa, kısa sürede bütün insanlar açlıktan ölürlerdi.
Bilmek; bilince çıkarmak ve yaşamda uygulamaktır.
Melûli, "ölmeden önce ölmek" kavramının özünü bilince çıkarmış birisidir. Biliyorum ve böyle olması gerekir dediği her şeyi yaşamında uygulamıştır. Eşi ile birlikte çevresindekilerle bir ortak yaşam kurmuşlar ve ortak yaşamın içinde yer alan Goşe´nin ölümüne kadar bu birlikte yaşam devam etmiştir. Senin, benim malım vb. demeden herkesin birlikte çalıştığı ve ürettiği bir yaşam sürmüşlerdir.
Düşüncesi ve inancı için, doğru bildiği yaşam biçimi için gün olmuş bir yatak yorganla yollara düşmüştür. Gün olmuş kurulu düzenini, arkasına bakmadan sevdiği insanlar için bırakıp gitmiştir.
"Sevgi saygı hep insana
Ama değil her insana" şiirinde yazdığı gibi sevdiklerinin yanında teklifsiz yer almıştır.
Sonuç olarak Melûli´yi anlamak için onu tanımak gerekir.
O´nu anlatan bu kitapta gerek yazıları, gerek şiirleri okudukça bizden biri olduğunu göreceğiz.
Melûli, bizi karşılıksız sevgiye davet ediyor. İnsanın ve doğanın kutsallığına uygun davranmaya davet ediyor Özümüzü bulmaya davet ediyor
Melûli bize bir felsefe sunuyor Tasavvufun kuru laf kalabalığı olmadığını, özünü kavrayarak yaşama geçirmemiz gerektiğini pratiğiyle anlatıyor
14 Kasım 1989 1892 yılında dünyaya merhaba diyen Melûli´nin, 100 yıllık bir çınarın, bir bilgenin aramızdan ayrılış tarihi
Melûli´nin bir bilge olmasının altı boş değildir. Alevi-Bektaşi tasavvufunda bir soluk, Melûli felsefesi diye anılacak bir felsefeye sahip olması da boş değildir.
O, Alevi-Bektaşi tasavvufunda şablonları, şekilciliği bir kenara atmış, insani kıstaslara ve yaşamın gerçekliğine uygun bir felsefe oluşturmuştur. Bu felsefede kastlara, ayrımcılığa, özü-sözü bir olmayanlara; bu tasavvufun tekelleşmesine, birilerine mal edilmesine yer yoktur. Melûli´yi Melûli yapan da budur düşüncesindeyiz.
Kendilerini Aleviliğin sahibi gören "Dede"lere şöyle der:
"Sizin yobaz hocalardan ne farkınız var' İnsanlara dinin gerçeklerini, gerçek sevgiyi ve hakikat yolunu öğretmiyor, onun yerine dıştan görünen şekilciliğini anlatıyor, halkı aldatıyor; fakir fukara demeden insanlardan Allah hakkı adı altında para topluyorsunuz. Bu bir aldatmaca ve soygun düzenidir. Hakikat yolu babadan oğula geçer mi hiç' Siz düzmece künyelerle -kaldı ki bu künyeleri Alevileri kılıçtan geçiren Osmanlı´lardan bin bir armağan ve rüşvet karşılığı aldınız- insanların iyi niyetlerini sömürüyorsunuz"
Melûli´nin tasavvufi düşüncesinin temelleri şöyle şekillenir:
İlk eğitimini köyünde Arap Hoca adında bilgili bir eğitmenden alır. Osmanlı´nın dini baskısının yoğun olduğu o dönem, Arap Hoca´nın çocuklara verdiği eğitim yönetimi rahatsız eder. Ve Melûli´nin Arap Hoca´yla aldığı eğitim iki yıl sonra son bulmak zorunda kalır.
"Arap Hoca´yı köyden aldılar ve babam beni Afşin´de Ermeni bir ailenin yanına vererek Ermeni Mektebi´ne gönderdi İlk tasavvuf gıdamı ben bu aileden aldım. () Ermeni okulunda Arapça, Ermenice, matematik ve edebiyat öğrendim. Dinleri inceleme fırsatım oldu. (Daha sonra Farsça ve Osmanlıca öğrenir. Ve bu dilleri ana dili konuşup yazar.) () Ve Tanrı´ya gerçek ibadet insanı sevmektir ve Tanrı insanın kalbindedir"
Melûli bu düşünce ve inançla 25 yaşındayken bir süreliğine girdiği Bektaşi Tarikatı´nda, tarikatı hurafelerden, şekilci davranışlardan arındırmaya başlar. Tarikatı hayatın gerçeklerine ve ihtiyaca cevap verecek felsefi donanımlarla besler.
Tarikata girmek demek, bir Pir´e bağlı olmak demektir. Melûli bu kalıbı kendi adına parçalar. O´nun bağlı olduğu tek kapı Ehl-i Beyt kapısıdır. Sevdiği bağlandığı insanlar Ehl-i Beyt mensupları ve Hacı Bektaşı Veli´nin kendisidir. Melûli bu konumunu şöyle açıklar:
"Biz Bektaşi Tekkesi´ne gitmedik. Tekkelerde hizmetimiz yok. Fakat Bektaşi´lerin yetişmiş, faziletli, kâmil mürşitleriyle görüşüp, hizmetlerimiz onlarla oldu. Ders aldık, onlardan ilham aldık. Daha doğrusu bizim aldığımız bütün ilham insandadır, ilahi ilham zaten insandadır"
Melûli´nin felsefesinde dikkat çeken önemli yanlardan birisi de, tasavvufun Tanrı-İnsan-Evren üçlüsünün birliğinin özünü kavramasıdır. Yani, "ölmeden önce ölmek" ile ifade edilen benlikten kurtulup, bütünlüğe ulaşma yolundaki şekilcilikten uzak durup, özü uygulamasıdır.
Bu kavramı anlamayan bazı tasavvuf yolcuları bunu dünyanın bütün nimetlerinden el çekmek olarak algılamışlar. Bu algılama sonucu bütün yaşamlarını çalışmadan, üretmeden, şunun bunun sadakalarıyla sefillik içinde geçirmeyi bir üstünlük, gerçek bir yaşam saymışlar.
Melûli bu tür davranış içinde olanları eleştirmiş ve şöyle bir açıklama yapmıştır:
"Mademki sen Tanrı ile bütünleşmek istiyorsun, mademki sen doğanın ve Tanrı´nın bir parçasısın, öyleyse nasıl oluyor da Tanrı´nın ve doğanın birer parçası, yani senin de bir parçan olan dünya nimetlerinden, yaşamın güzelliklerinden kaçıyorsun' Bunu yapabilmen mümkün mü'"
O´na göre ´ölmeden önce ölmek´ şudur:
Hakikat şehrinin pazarı güzel
Birlik yer içerler her şeyi helâl
Birbirine karşı yok ceng ü cidal
Ölmeden önce ölür kabre girerler
Yani;
Senin, benim kavramlarının olmadığı bir ortamda birlikte üretmek, birlikte tüketmektir.
Kavgasız, dövüşsüz ve dostluk içerisinde yaşamaktır.
Böyle davranılmazsa, yani bu dünyanın bütün nimetlerinden vazgeçiyorum diyerek çalışma ve üretimden uzak durulursa, kısa sürede bütün insanlar açlıktan ölürlerdi.
Bilmek; bilince çıkarmak ve yaşamda uygulamaktır.
Melûli, "ölmeden önce ölmek" kavramının özünü bilince çıkarmış birisidir. Biliyorum ve böyle olması gerekir dediği her şeyi yaşamında uygulamıştır. Eşi ile birlikte çevresindekilerle bir ortak yaşam kurmuşlar ve ortak yaşamın içinde yer alan Goşe´nin ölümüne kadar bu birlikte yaşam devam etmiştir. Senin, benim malım vb. demeden herkesin birlikte çalıştığı ve ürettiği bir yaşam sürmüşlerdir.
Düşüncesi ve inancı için, doğru bildiği yaşam biçimi için gün olmuş bir yatak yorganla yollara düşmüştür. Gün olmuş kurulu düzenini, arkasına bakmadan sevdiği insanlar için bırakıp gitmiştir.
"Sevgi saygı hep insana
Ama değil her insana" şiirinde yazdığı gibi sevdiklerinin yanında teklifsiz yer almıştır.
Sonuç olarak Melûli´yi anlamak için onu tanımak gerekir.
O´nu anlatan bu kitapta gerek yazıları, gerek şiirleri okudukça bizden biri olduğunu göreceğiz.
Melûli, bizi karşılıksız sevgiye davet ediyor. İnsanın ve doğanın kutsallığına uygun davranmaya davet ediyor Özümüzü bulmaya davet ediyor
Melûli bize bir felsefe sunuyor Tasavvufun kuru laf kalabalığı olmadığını, özünü kavrayarak yaşama geçirmemiz gerektiğini pratiğiyle anlatıyor
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.