9789750803529
10309
https://www.turkishbooks.com/books/martin-heidegger-p10309.html
Martin Heidegger Anılar ve Günlükler
2.667
1945 ve 1970 yılları arasında, Martin Heidegger'le Freiburg'da birçok kez görüşen gazeteci, yazar, çevirmen, edebiyat ve felsefe tarihçisi Frédéric de Towarnicki bu görüşmelerden yola çıkarak kaleme aldığı kitabında Martin Heidegger'in yaşamına ve yapıtına bambaşka açılardan yaklaşmamızı sağlıyor. Ünlü Alman filozofun yaşamındaki dönüm noktaları, döneminin siyasal olaylarına, Alman Üniversitesine, özellikle de İkinci Dünya Savaşı ve Nazi İktidarına bakışı, felsefesindeki modern dünya eleştirisinin özü, bilime ve teknik düşünceye yaklaşımı daha önce hiçbir yerde sözü edilmeyen anıların, yazışmaların ve kişisel yorumlarla görüşlerin ışığında ele alınıyor. Heidegger'in başyapıtı Varlık ve Zaman'daki "varlık", "varoluş", "varolan", "Dasein", "Lichtung" "varlık sorusu" gibi temel kavram ve sorunların somut örneklerle, filozofun dersleri ve kitaplarından alıntılarla açıklandığı ilk bölümler Heidegger felsefesine bir giriş niteliğinde. İlerleyen sayfalarda, bütün bu kavramlar doğrultusunda gelişen ve çağdaş görüngübilime damgasını vuran bu felsefenin Kant, Hegel, Nietzche ve Husserl'le ilişkileri tartışılıyor. Towarnicki, Heidegger'in çağdaşlarıyla ilişkilerine de değinmeden geçmiyor. Ernst Jünger, Karl Jaspers, Jean-Paul Sartre, Hannah Arendt, Jan Patoka, Hannah Arendt gibi isimlerin Heidegger'le kimi zaman gergin kimi zaman da aydınlatıcı yazışmalar eşliğinde yürüyen ilişkileri, Varlık ve Zaman'ı Fransızcaya çevirmek için yirmi yılını harcayan Jean Beaufret'nin tanıklığı, filozofun şiir ve resim sanatıyla yakınlığını aydınlatan René Char ve Cézanne gibi isimlerin anılması, Towarnicki'nin çalışmasını Heidegger için vazgeçilmez bir başvuru kaynağına, bir başucu kitabına dönüştürüyor.
Tadımlık
Heidegger, Elisabeth Blochmann'la yazışması sırasında (1918-1969) Mart 1935'te Jaspers'e kısaca değinerek, ona duyduğu dostça yakınlıktan ve aralarına giren mesafeden söz ediyor: "...nitelikli biri olması, insanca yaklaşımı, dürüst istenci, felsefi anlamda çatışmamıza yol açan eksikliklerini hafifletiyor." İki yıl sonra da Varlık ve Zaman'a değinerek şöyle yazıyor: "Artık soruyu daha iyi kavrıyorum... Şimdi gereken, aynı soruyu bir kez daha, ama çok daha özgün bir biçimde, çağdaş olan her şeyden ve bilgi malzemesi olan her şeyden daha da uzak bir biçimde sormak." Elfride Heidegger'in arkadaşı ve Dilthey'in eğittiği Hermann Nohl'un öğrencisi Elisabeth Blochmann (Matmazel Lisi), Üçüncü Reich'ın yıkılışından sonra Almanya'da bir eğitimbilim kürsüsü olan ilk kadındı. Baba tarafından Yahudi olan ama kendisini tam bir Alman gibi gören Blochmann (1918'de gönüllü hemşireliğe yazılıp cephede çalıştı), Yahudilere kamu görevini yasaklayan ve nice dramlar yaratan 1933 yasasıyla ilk elden harcandı. Üniversite kariyerini sürdürebilmek için 1920'lerden beri dostu ve sırdaşı olan Heidegger'den girişimde bulunmasını istedi. Ancak Heidegger'in çabaları başarısızlıkla sonuçlandı ve yetkililerin aşılmaz engeline takıldı. Blochmann İngiltere'ye göç etmek zorunda kaldı ve orada, özellikle Oxford'da Heidegger'in tavsiyesiyle ders verebildi. Heidegger'in Weimar'ın son dönemindeki mektupları, üniversiteyi yeniden yapılandırma kaygısının daha o günden ne kadar kafasını kurcaladığını ve çok geçmeden nasıl bir tuzağa düşeceğini gösteriyor: "Şimdiyi öncelikle gelecekten hareket ederek duyumsuyorum..." 1930'da Weimar'ın eğitimbilim akademilerinden söz ederken, felsefenin yozlaşmasına karşı savaşmak için "ruh bilimlerine, eğitim bilimlerine vb. tapınmaktan vazgeçmek, ama bu yüzden bilime karşı bir düşmanlık da beslememek" gerektiğini vurguluyor. Kimi bölümler "yürürlükteki süreç" konusundaki kaygılarını yansıtıyor; bu süreçte "birçok şey karanlık ve denetim dışı" kalırken, 1933'te hakiki ölçütlerin "son derece eksik" olduğunu yazıyor. Ama yine de ısrarlı; üniversitede yenilik yapma tasarısıyla ilgili hayallerini açıklıyor... "köklerini halkın bütününden alması beklenebilecek tinsel bir dünya ancak orada yeniden ortaya çıkabilir." Elisabeth Blochmann sürgüne gitmeden önce, Heidegger'e rektörlüğü ve gerçekleştirmeyi umduğu "büyük görev" için iyi dileklerini gönderiyor. "Rejimin kötü yüzü"nün maskesi düştükçe Heidegger'in eleştirel anıştırmaları çoğalıyor ve tüm yayın etkinliğini durdurmayı bile kararlaştırıyor. 1935'te şöyle yazıyor: "Hölderlin gözde bir yazar haline geliyor ve ona yüzsüzce sahip çıkılıyor, bu nedenle artık bu konuda herhangi bir şey yayımlamak niyetinde değilim." Kısa bir süre sonra da derslerinde, Nietzsche'nin yazılarının "biyolojik" yorumlarla yeniden ortaya konmasını, bilimin ve bilginin "siyasallaştırılmasını" eleştirdi. 1938'de şunu açıklıyor: "Bana öyle geliyor ki... temel olan her şeyin, eskisinden farklı ve daha sert bir biçimde yalnızlıkla çarpışmak zorunda olduğu bir çağa giriyoruz." "Deneyimde dinginlik" dönemi geri geldiğinde de Heidegger şöyle yazıyor: "Zaman geçtikçe, vaktinden önce olanın varlık'ı, geç olan ve neredeyse çağdaş olana göre daha fazla yoğunlaşıyor. Ama her şey sonunda yalın bir şeyde toparlanıyor ve söylenmesi ve kurulması en güç olan da bu." 1968'de, Provence'ta, dostu René Char'a yaptığı ziyareti anlatıyor. Thor seminerlerindeki konukları anarak "Yine görüyorum ki dinlemeye yatkınlık ve düşünsel yapıta saygı orada bizdekinden çok farklı... sonuçta, canlı söyleşim, her türlü yoruma açık yazının ortaya koyduğu şeylerden daha güçlü. Ama Phaidros'un son bölümünün de doğruladığı gibi, Platon bunu zaten biliyordu."
1945 ve 1970 yılları arasında, Martin Heidegger'le Freiburg'da birçok kez görüşen gazeteci, yazar, çevirmen, edebiyat ve felsefe tarihçisi Frédéric de Towarnicki bu görüşmelerden yola çıkarak kaleme aldığı kitabında Martin Heidegger'in yaşamına ve yapıtına bambaşka açılardan yaklaşmamızı sağlıyor. Ünlü Alman filozofun yaşamındaki dönüm noktaları, döneminin siyasal olaylarına, Alman Üniversitesine, özellikle de İkinci Dünya Savaşı ve Nazi İktidarına bakışı, felsefesindeki modern dünya eleştirisinin özü, bilime ve teknik düşünceye yaklaşımı daha önce hiçbir yerde sözü edilmeyen anıların, yazışmaların ve kişisel yorumlarla görüşlerin ışığında ele alınıyor. Heidegger'in başyapıtı Varlık ve Zaman'daki "varlık", "varoluş", "varolan", "Dasein", "Lichtung" "varlık sorusu" gibi temel kavram ve sorunların somut örneklerle, filozofun dersleri ve kitaplarından alıntılarla açıklandığı ilk bölümler Heidegger felsefesine bir giriş niteliğinde. İlerleyen sayfalarda, bütün bu kavramlar doğrultusunda gelişen ve çağdaş görüngübilime damgasını vuran bu felsefenin Kant, Hegel, Nietzche ve Husserl'le ilişkileri tartışılıyor. Towarnicki, Heidegger'in çağdaşlarıyla ilişkilerine de değinmeden geçmiyor. Ernst Jünger, Karl Jaspers, Jean-Paul Sartre, Hannah Arendt, Jan Patoka, Hannah Arendt gibi isimlerin Heidegger'le kimi zaman gergin kimi zaman da aydınlatıcı yazışmalar eşliğinde yürüyen ilişkileri, Varlık ve Zaman'ı Fransızcaya çevirmek için yirmi yılını harcayan Jean Beaufret'nin tanıklığı, filozofun şiir ve resim sanatıyla yakınlığını aydınlatan René Char ve Cézanne gibi isimlerin anılması, Towarnicki'nin çalışmasını Heidegger için vazgeçilmez bir başvuru kaynağına, bir başucu kitabına dönüştürüyor.
Tadımlık
Heidegger, Elisabeth Blochmann'la yazışması sırasında (1918-1969) Mart 1935'te Jaspers'e kısaca değinerek, ona duyduğu dostça yakınlıktan ve aralarına giren mesafeden söz ediyor: "...nitelikli biri olması, insanca yaklaşımı, dürüst istenci, felsefi anlamda çatışmamıza yol açan eksikliklerini hafifletiyor." İki yıl sonra da Varlık ve Zaman'a değinerek şöyle yazıyor: "Artık soruyu daha iyi kavrıyorum... Şimdi gereken, aynı soruyu bir kez daha, ama çok daha özgün bir biçimde, çağdaş olan her şeyden ve bilgi malzemesi olan her şeyden daha da uzak bir biçimde sormak." Elfride Heidegger'in arkadaşı ve Dilthey'in eğittiği Hermann Nohl'un öğrencisi Elisabeth Blochmann (Matmazel Lisi), Üçüncü Reich'ın yıkılışından sonra Almanya'da bir eğitimbilim kürsüsü olan ilk kadındı. Baba tarafından Yahudi olan ama kendisini tam bir Alman gibi gören Blochmann (1918'de gönüllü hemşireliğe yazılıp cephede çalıştı), Yahudilere kamu görevini yasaklayan ve nice dramlar yaratan 1933 yasasıyla ilk elden harcandı. Üniversite kariyerini sürdürebilmek için 1920'lerden beri dostu ve sırdaşı olan Heidegger'den girişimde bulunmasını istedi. Ancak Heidegger'in çabaları başarısızlıkla sonuçlandı ve yetkililerin aşılmaz engeline takıldı. Blochmann İngiltere'ye göç etmek zorunda kaldı ve orada, özellikle Oxford'da Heidegger'in tavsiyesiyle ders verebildi. Heidegger'in Weimar'ın son dönemindeki mektupları, üniversiteyi yeniden yapılandırma kaygısının daha o günden ne kadar kafasını kurcaladığını ve çok geçmeden nasıl bir tuzağa düşeceğini gösteriyor: "Şimdiyi öncelikle gelecekten hareket ederek duyumsuyorum..." 1930'da Weimar'ın eğitimbilim akademilerinden söz ederken, felsefenin yozlaşmasına karşı savaşmak için "ruh bilimlerine, eğitim bilimlerine vb. tapınmaktan vazgeçmek, ama bu yüzden bilime karşı bir düşmanlık da beslememek" gerektiğini vurguluyor. Kimi bölümler "yürürlükteki süreç" konusundaki kaygılarını yansıtıyor; bu süreçte "birçok şey karanlık ve denetim dışı" kalırken, 1933'te hakiki ölçütlerin "son derece eksik" olduğunu yazıyor. Ama yine de ısrarlı; üniversitede yenilik yapma tasarısıyla ilgili hayallerini açıklıyor... "köklerini halkın bütününden alması beklenebilecek tinsel bir dünya ancak orada yeniden ortaya çıkabilir." Elisabeth Blochmann sürgüne gitmeden önce, Heidegger'e rektörlüğü ve gerçekleştirmeyi umduğu "büyük görev" için iyi dileklerini gönderiyor. "Rejimin kötü yüzü"nün maskesi düştükçe Heidegger'in eleştirel anıştırmaları çoğalıyor ve tüm yayın etkinliğini durdurmayı bile kararlaştırıyor. 1935'te şöyle yazıyor: "Hölderlin gözde bir yazar haline geliyor ve ona yüzsüzce sahip çıkılıyor, bu nedenle artık bu konuda herhangi bir şey yayımlamak niyetinde değilim." Kısa bir süre sonra da derslerinde, Nietzsche'nin yazılarının "biyolojik" yorumlarla yeniden ortaya konmasını, bilimin ve bilginin "siyasallaştırılmasını" eleştirdi. 1938'de şunu açıklıyor: "Bana öyle geliyor ki... temel olan her şeyin, eskisinden farklı ve daha sert bir biçimde yalnızlıkla çarpışmak zorunda olduğu bir çağa giriyoruz." "Deneyimde dinginlik" dönemi geri geldiğinde de Heidegger şöyle yazıyor: "Zaman geçtikçe, vaktinden önce olanın varlık'ı, geç olan ve neredeyse çağdaş olana göre daha fazla yoğunlaşıyor. Ama her şey sonunda yalın bir şeyde toparlanıyor ve söylenmesi ve kurulması en güç olan da bu." 1968'de, Provence'ta, dostu René Char'a yaptığı ziyareti anlatıyor. Thor seminerlerindeki konukları anarak "Yine görüyorum ki dinlemeye yatkınlık ve düşünsel yapıta saygı orada bizdekinden çok farklı... sonuçta, canlı söyleşim, her türlü yoruma açık yazının ortaya koyduğu şeylerden daha güçlü. Ama Phaidros'un son bölümünün de doğruladığı gibi, Platon bunu zaten biliyordu."
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.