9789758915002
85090
https://www.turkishbooks.com/books/la-sultane-mahperi-p85090.html
La Sultane Mahperi
11.976
13. yüzyılda Anadolu´dayız...
Sekiz yıl süren uzun mahkûmiyet yıllarının ardından kardeşi İzzeddin Keykavus´un ölümüyle Alaeddin Keykûbad tahta çıkmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti´nin Sultanı olan Alaeddin bir süre sonra Prenses Destina´yla evlenmiş ve Destina, Mahperi Hatun adını almıştır. Komşu ülkelerin ve Moğolların bitmek bilmeyen saldırılarına karşı topraklarını korumak zorunda kalan Alaeddin Keykubâd hükümranlık yılları boyunca sürekli mücadele etmiştir. Bu arada bilmediği bir dünyada yapayalnız kalan Mahperi Hatun, varoluş mücadelesine girmiş, eşinin aşkı ve tek oğlunun geleceği için savaşmıştır. Mahperi Hatun için en büyük sorun, ikinci eş Eyyübi Melikesi Gaziye Hatun ve oğulları olmuştur... Bu buhran döneminde Mahperi Hatun´un hayatına Sultanın Baş mimarı girmiştir. Bu gizemli ve tutkulu adam gizliden gizliye Hanım Sultanın kalbini fethedeceği günü beklemektedir...
Destina şartların zorlamasıyla genç kızlıktan sultanlığa geçerken kendisini Alaeddin Keykubat´la evli bulur. Zamanla eşini sevmeye başlar. Aşklarının meyvesi Gıyaseddin doğmuştur. Alaeddin Keykubat ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik kendisine siyasi bir güç katmaktadır, ama aynı zamanda Mahperi Hatun adını almış Destina´yla Alaeddin Keykubat´ın arasını açar. Hele ikinci eş Eyyubi Melikesi Gaziye Hatun erkek çocuklar doğurunca, Mahperi Hatun´un iktidar hırsı daha da alevlenir. Mahperi Hatun romanı aslında, iktidar kavramını bir kadının yaklaşımıyla ele alıyor, iktidara yerine göre şiddetle isyan edip karşı çıkan bir kadın Yerine göre de bu iktidarın gücünü kabullenen bir kadın Bazen iktidardan uzaklaşmak istiyor; sıradan bir kadın olarak sevdiği erkekle sade bir hayatı özlüyor. Bazen de iktidarın büyüsüne kapılıyor.
Mahperi Hatun iktidar olmak istiyor. Gücün kendi elinde olması için müthiş bir hırs duyuyor. En güçlü olmak, oğlunun taht sahibi olabilmesi için duyduğu arzunun ona neler yaptırabileceğini romanı okudukça göreceksiniz
Romanda 13. yüzyıl Türk coğrafyasının iyi tasvir edilmiş olması, kitabın roman türünde yazılmasına karşın, akılda kalıcı mekân ve zaman bilgileri veriyor.
Bölgeler ve o bölgelerde yaşananların bağlantıları çok güzel işlenmiştir. Mevlana ve babası Sultan-ul Ulema konuya dahil olduğunda, kökenlerini, Anadolu´ya geliş maceralarını öğrenebilirsiniz.
Anadolu Selçuklu Devleti anlatılırken, yaklaşan Moğol tehlikesi, Moğolların Harizmşahlar bölgesinde yaptıkları, Celaleddin Harizmşah´ın macerası, Eyyubiler ve hatta Müslüman olmayan Türklerin yaşadığı uzak diyarlar bile romana yer yer dahil oluyor.
Bahaeddin Veled´i (Sultan-ul Ulema) ve oğlu Mevlana´yı okurken, aynı zamanda Şamanizm inancının izlerini sürebileceğiniz bir Eraslan karakteri karşımıza çıkıyor Romanın kurgusu, heyecan verici bir maceralar örgüsü içinde akıp gidiyor
Saaddedin Köpek, iyi ve kötü tarafları olan çift kişilikli bir insan. Hırslı ve tehlikeli. Alaeddin Keykubat´ı zehirleyenin o olduğu sanılıyor. Alaeddin´in ölümünden sonra, tüm önemli vezirleri öldürten o Alaeddin´in ikinci eşi Gaziye Hatun´u boğdurtan da o Ama sanatkâr ruhlu biri Hem müzisyen, hem ressam, hem de mimar: Kubad Abad Sarayı´nın planını çizen o Duvar çinilerini de çizen o
13. yüzyıl Avrupa´nın karanlık dönemi. Oysa Anadolu´daki ilerleme oldukça ilginç. Türklerin yerleşik düzene geçmeleri bu döneme rastlıyor. Bir de Alaeddin Keykubat, eğitimli birçok dil konuşan, sanatçı ruhlu, Anadolu´da barışı sağlamaya çalışan, dinler arası farklılığı hoşgörüyle karşılayan, ticareti sağlamak için bir sürü kervansaray yaptıran, devri için çok modern düşüncelere sahip bir sultandır. Daha da önemlisi, dünyanın diğer bölgelerinde insanlar din için savaşırken o dönemde Mevlana´nın barış, sevgi ve hoşgörü felsefesi Anadolu´da parlamaya başlamıştır.
Gisèle, "Mahperi Hatun" adlı eserinde Anadolu Selçuklu döneminin canlı ve hayranlık verici mozaiğini oryantalist esinlerle gözlerimizin önüne sererken, konuya alışılmış yabancı tarzı dışında "ön yargısız" bizden biri gibi yaklaşmıştır.
Gisèle´in uzun yıllar süren araştırmalarının ve incelemelerinin meyvesi olan "Mahperi Hatun´´ romanı Anadolu ortaçağ tarihinin önemli şahsiyetlerini gün ışığına çıkarmaktadır. Herkesin takdirini ve sevgisini kazanan, Anadolu´yu Selçuklu mimarisinin kıymetli eserleriyle donatan, sanata ve edebiyata düşkün değerli hükümdar Alaeddin Keykubâd, Mahperi Hatun adıyla tanınan Kalonoros Prensesi Destina, Kubad Abad sarayının mimarı Saadeddin Köpek, Mevlânâ Hazretleri ve babası Sultan-ul-Ulemâ... Bu romanın hiçbir zaman aklınızdan çıkaramayacağınız kahramanlarıdır.. Ama belki de bu romanın baş kahramanları aşk, nefret, kıskançlık, azim, entrika, iktidar hırsı kısacası insanlığı yıkıma ve şiddete götüren tüm o ölümcül tutkulardır...
Fransız asıllı yazar Gisèle (Jizel), Cannes da doğdu, Nice Üniversitesi Edebiyat bölümünde Yüksek Lisans yaptı. 1983 yılından beri İstanbul´ da yaşamakta, Fransız Edebiyatı öğretmenliği yapmaktadır. Şiir dalında Fransız Cumhuriyeti "Cumhurbaşkanı Büyük Ödülü"nü almış olan yazarın şiirleri bir çok dergide basılmıştır. Şiirlerinin yanında yazmış olduğu üç romandan ilki "İstanbul´dan Pencereler", Fransızca ve Türkçe olarak 2003 yılında piyasaya çıkmıştır. Nisan 2004 tarihinde Fransızca olarak yayımlanan "La Sultane Mahperi", "Mahperi Hatun" adıyla Lale Özcan tarafından Türkçe´ye çevrilmiştir.
13. yüzyılda Anadolu´dayız...
Sekiz yıl süren uzun mahkûmiyet yıllarının ardından kardeşi İzzeddin Keykavus´un ölümüyle Alaeddin Keykûbad tahta çıkmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti´nin Sultanı olan Alaeddin bir süre sonra Prenses Destina´yla evlenmiş ve Destina, Mahperi Hatun adını almıştır. Komşu ülkelerin ve Moğolların bitmek bilmeyen saldırılarına karşı topraklarını korumak zorunda kalan Alaeddin Keykubâd hükümranlık yılları boyunca sürekli mücadele etmiştir. Bu arada bilmediği bir dünyada yapayalnız kalan Mahperi Hatun, varoluş mücadelesine girmiş, eşinin aşkı ve tek oğlunun geleceği için savaşmıştır. Mahperi Hatun için en büyük sorun, ikinci eş Eyyübi Melikesi Gaziye Hatun ve oğulları olmuştur... Bu buhran döneminde Mahperi Hatun´un hayatına Sultanın Baş mimarı girmiştir. Bu gizemli ve tutkulu adam gizliden gizliye Hanım Sultanın kalbini fethedeceği günü beklemektedir...
Destina şartların zorlamasıyla genç kızlıktan sultanlığa geçerken kendisini Alaeddin Keykubat´la evli bulur. Zamanla eşini sevmeye başlar. Aşklarının meyvesi Gıyaseddin doğmuştur. Alaeddin Keykubat ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik kendisine siyasi bir güç katmaktadır, ama aynı zamanda Mahperi Hatun adını almış Destina´yla Alaeddin Keykubat´ın arasını açar. Hele ikinci eş Eyyubi Melikesi Gaziye Hatun erkek çocuklar doğurunca, Mahperi Hatun´un iktidar hırsı daha da alevlenir. Mahperi Hatun romanı aslında, iktidar kavramını bir kadının yaklaşımıyla ele alıyor, iktidara yerine göre şiddetle isyan edip karşı çıkan bir kadın Yerine göre de bu iktidarın gücünü kabullenen bir kadın Bazen iktidardan uzaklaşmak istiyor; sıradan bir kadın olarak sevdiği erkekle sade bir hayatı özlüyor. Bazen de iktidarın büyüsüne kapılıyor.
Mahperi Hatun iktidar olmak istiyor. Gücün kendi elinde olması için müthiş bir hırs duyuyor. En güçlü olmak, oğlunun taht sahibi olabilmesi için duyduğu arzunun ona neler yaptırabileceğini romanı okudukça göreceksiniz
Romanda 13. yüzyıl Türk coğrafyasının iyi tasvir edilmiş olması, kitabın roman türünde yazılmasına karşın, akılda kalıcı mekân ve zaman bilgileri veriyor.
Bölgeler ve o bölgelerde yaşananların bağlantıları çok güzel işlenmiştir. Mevlana ve babası Sultan-ul Ulema konuya dahil olduğunda, kökenlerini, Anadolu´ya geliş maceralarını öğrenebilirsiniz.
Anadolu Selçuklu Devleti anlatılırken, yaklaşan Moğol tehlikesi, Moğolların Harizmşahlar bölgesinde yaptıkları, Celaleddin Harizmşah´ın macerası, Eyyubiler ve hatta Müslüman olmayan Türklerin yaşadığı uzak diyarlar bile romana yer yer dahil oluyor.
Bahaeddin Veled´i (Sultan-ul Ulema) ve oğlu Mevlana´yı okurken, aynı zamanda Şamanizm inancının izlerini sürebileceğiniz bir Eraslan karakteri karşımıza çıkıyor Romanın kurgusu, heyecan verici bir maceralar örgüsü içinde akıp gidiyor
Saaddedin Köpek, iyi ve kötü tarafları olan çift kişilikli bir insan. Hırslı ve tehlikeli. Alaeddin Keykubat´ı zehirleyenin o olduğu sanılıyor. Alaeddin´in ölümünden sonra, tüm önemli vezirleri öldürten o Alaeddin´in ikinci eşi Gaziye Hatun´u boğdurtan da o Ama sanatkâr ruhlu biri Hem müzisyen, hem ressam, hem de mimar: Kubad Abad Sarayı´nın planını çizen o Duvar çinilerini de çizen o
13. yüzyıl Avrupa´nın karanlık dönemi. Oysa Anadolu´daki ilerleme oldukça ilginç. Türklerin yerleşik düzene geçmeleri bu döneme rastlıyor. Bir de Alaeddin Keykubat, eğitimli birçok dil konuşan, sanatçı ruhlu, Anadolu´da barışı sağlamaya çalışan, dinler arası farklılığı hoşgörüyle karşılayan, ticareti sağlamak için bir sürü kervansaray yaptıran, devri için çok modern düşüncelere sahip bir sultandır. Daha da önemlisi, dünyanın diğer bölgelerinde insanlar din için savaşırken o dönemde Mevlana´nın barış, sevgi ve hoşgörü felsefesi Anadolu´da parlamaya başlamıştır.
Gisèle, "Mahperi Hatun" adlı eserinde Anadolu Selçuklu döneminin canlı ve hayranlık verici mozaiğini oryantalist esinlerle gözlerimizin önüne sererken, konuya alışılmış yabancı tarzı dışında "ön yargısız" bizden biri gibi yaklaşmıştır.
Gisèle´in uzun yıllar süren araştırmalarının ve incelemelerinin meyvesi olan "Mahperi Hatun´´ romanı Anadolu ortaçağ tarihinin önemli şahsiyetlerini gün ışığına çıkarmaktadır. Herkesin takdirini ve sevgisini kazanan, Anadolu´yu Selçuklu mimarisinin kıymetli eserleriyle donatan, sanata ve edebiyata düşkün değerli hükümdar Alaeddin Keykubâd, Mahperi Hatun adıyla tanınan Kalonoros Prensesi Destina, Kubad Abad sarayının mimarı Saadeddin Köpek, Mevlânâ Hazretleri ve babası Sultan-ul-Ulemâ... Bu romanın hiçbir zaman aklınızdan çıkaramayacağınız kahramanlarıdır.. Ama belki de bu romanın baş kahramanları aşk, nefret, kıskançlık, azim, entrika, iktidar hırsı kısacası insanlığı yıkıma ve şiddete götüren tüm o ölümcül tutkulardır...
Fransız asıllı yazar Gisèle (Jizel), Cannes da doğdu, Nice Üniversitesi Edebiyat bölümünde Yüksek Lisans yaptı. 1983 yılından beri İstanbul´ da yaşamakta, Fransız Edebiyatı öğretmenliği yapmaktadır. Şiir dalında Fransız Cumhuriyeti "Cumhurbaşkanı Büyük Ödülü"nü almış olan yazarın şiirleri bir çok dergide basılmıştır. Şiirlerinin yanında yazmış olduğu üç romandan ilki "İstanbul´dan Pencereler", Fransızca ve Türkçe olarak 2003 yılında piyasaya çıkmıştır. Nisan 2004 tarihinde Fransızca olarak yayımlanan "La Sultane Mahperi", "Mahperi Hatun" adıyla Lale Özcan tarafından Türkçe´ye çevrilmiştir.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.