9789750810428
53764
https://www.turkishbooks.com/books/kulturumuzun-safagi-babil-p53764.html
Kültürümüzün Şafağı Babil
4.446
Mezopotamya denilince ilk akla gelen isimlerden Asurolog Jean Battéro bu kitapla, son kazılarla elde edilen bilgilerin ışığında Babil uygarlığı üzerine önemli saptamalarda bulunuyor. Bottéro kitabında, Babilden hareketle Mezopotamyanın tarih öncesi görünümünden kurulan şehir devletlerine, yazının doğuşundan kralların ülkeyi nasıl yönettiğine, ticaret yaşamından asker-sivil ilişkilerine, sosyal yaşamdan kadının toplum içindeki yerine kadar dönemi kafamızda canlandıracak pek çok konu başlığını ayrıntılarıyla ele alıyor.
Tadımlık
Eski Mezopotamya'daki harabelerin ve kalıntıların esrarını çözmek için harcanan nice çabalar ne karşılıksız kaldı, ne de hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Yüz elli yılı aşkın bir süredir, toprağa gömülü inanılmayacak kadar çok kalıntının keşfedilmesi, sayısız belgenin ele geçirilip teker teker çözümlenmesi sayesinde, varlığı akıllardan bile geçmeyen upuzun bir tarih ve hiç beklenmedik, görkemli bir uygarlık binlerce yıllık ölüm uykusundan uyanarak gün ışığına çıktı.
Basından
Haluk Dağ
Radikal Kitap, 7 Nisan 2006
Kilden doğan uygarlık Dünyanın yedi harikasından biri olan asma bahçeleri, ucu göğe vardığı için Tanrı'yı kızdıran ve dünya üzerindeki dil karmaşasının simgesi olan o meşhur kulesi, koyduğu kanunlarla ölümsüzleşen Kral Hammurabi, Ay takvimi ve daha pek çok buluşuyla Babil, Doğu'nun olduğu kadar Batı'nın da kendinden bir şeyler bulduğu ve sahiplendiği bir uygarlık. Beş bin yıl önce, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki verimli topraklarda Sümerler ve Akkadlar'ın kaynaşmasıyla boy gösteren, yine o topraklara gömülen imparatorluğun ve dillere destan Babil şehrinin görkemi, yüz elli yıldır devam eden kazılar sayesinde gün ışığına çıktı. Yanı başımızda yaşanan bu heyecan verici serüvenin tam ortasındaki araştırmacılardan biri de ünlü Fransız Asurolog Jean Bottéro... 1950'li ve 60'lı yıllarda bölgede pek çok kazıya katılan ve Mezopotamya denilince ilk akla gelen isimlerden biri olan Bottéro, bölge üzerine bugüne dek pek çok kitap yazdı. Bottéro'nun, Gılgamış Destanı'nın yeni kazılarla gün ışığına çıkartılmış tüm parçalarını ilk kez bir araya getirdiği kitabı, geçen yıl yayımlanmıştı. Kültürümüzün Şafağı Babil ise yazarın Türkçeye çevrilen son kitabı. Gençler için ulaşılması kolay bir bilgi kaynağı olması bir yana, bu 'cep kitabı', Babil'in benzersiz uygarlığını tanımak için iyi bir başlangıç noktası... Bottéro, Kültürümüzün Şafağı Babil'de yazının, bilimin ve edebiyatın kaynağı Mezopotamya'nın tarih öncesi görünümünden şehir devletlerine, kralların halkı nasıl yönettiğinden ticaret yaşamına, kadının toplum içindeki yerinden evlilik ritüellerine kadar, o dönemi kafamızda canlandırmamızı sağlayacak pek çok konuyu ele almış. 'Tanıklıklar ve Belgeler' bölümünde ise çivi yazısının nasıl okunabileceğine dair ayrıntılara yer veriliyor. Kitabın görsel açıdan oldukça zengin olduğunu söylemek gerek. Babil'in, bugün dünyanın pek çok müzesine dağılmış eserlerin fotoğrafları, bu topraklardaki gelişmişliği gösteriyor. Mezopotamya'nın başkenti Gelelim Babil efsanesinin nasıl ortaya çıktığına... Kalıntıları, Bağdat'ın güneyinde bulunan Antik çağın en ünlü kentlerinden Babil, yüzyıllar boyunca Mezopotamya'nın başkentliğini yaptığından, 'Babil uygarlığı' terimi, zamanla çevredeki kültürleri tanımlamak için kullanılmaya başlandı. Babil uygarlığının başlıca özelliği, daha doğuştan melez olması. Konuştukları dilin bir benzeri bulunmayan ve nereden geldikleri tam olarak bilinmeyen Sümerler, kendi aralarında üstünlük sağlama mücadelesi verirken, bir anlamda bölgeyi Akkadların ele geçirmesine zemin hazırladılar. Akkadlar ile Aşağı Mezopotamya'da karşılaşan Sümerler, daha 4. bin yılın ortasına gelmeden güçlü rakiplerinin arasında eriyip gitti. Akkadlara kıyasla çok daha yaratıcı ve dillerine bağlı olan Sümerler, asimile oldular; ancak bu arada Sümerceyi bilim ve sanat dili haline getirmeyi başardılar. Öyle ki, ülkede kültürlü bir insan olmanın başlıca şartı Sümerce bilmekti... Zenginliği ve kültürüyle nam salan bu ülkeyi üstün kılan özelliklerin başındaysa çivi yazısını kullanmaları geliyordu. 1. bin yıla dek Mezopotamya'da ve tüm Yakındoğu'da birbirinden farklı on dili kaydetmek için kullanılan çivi yazısı, doğal olarak bu coğrafyada kil tabletlere kazınıp durdu. Eridu, Uruk, Ur, Lagaş, Nippur gibi, okul günlerinden beri isimlerine yabancısı olmadığımız kent devletleri tarafından yönetilen Babil, birkaç kez dağılma noktasına gelse de sonunda Kralı Hammurabi sayesinde siyasi birlik sağlamayı başardı ve parlak bir dönem açıldı. Hammurabi, birliği sağlamasından çok, koyduğu kanunlarla hatırlanıyor. Kanunların önsözündeki cümlesi, büyük kralın düşüncelerini özetliyor aslında: "Bir yandan ülkeyi içerideki ve dışarıdaki düşmanlara karşı korumak ve savunmak; diğer yandan bolluğu, sükûneti, mutluluğu sağlamak için şart olan katı disiplini ve ahlaklı davranışı benimsetmeye yetecek bir enerji ve bilgelikle ülkeyi yönetmek..." Hammurabi'nin kanunları, arkeologlar tarafından, ganimet olarak götürüldüğü Sus şehrinde ortaya çıkarıldı. Tam 280 paragrafın kazınmış olduğu 2.2 metrelik bu yazıtın tam tepesinde, Tanrı Marduk'a saygılarını sunan Hammurabi tasviri de bulunuyor.
Mezopotamya denilince ilk akla gelen isimlerden Asurolog Jean Battéro bu kitapla, son kazılarla elde edilen bilgilerin ışığında Babil uygarlığı üzerine önemli saptamalarda bulunuyor. Bottéro kitabında, Babilden hareketle Mezopotamyanın tarih öncesi görünümünden kurulan şehir devletlerine, yazının doğuşundan kralların ülkeyi nasıl yönettiğine, ticaret yaşamından asker-sivil ilişkilerine, sosyal yaşamdan kadının toplum içindeki yerine kadar dönemi kafamızda canlandıracak pek çok konu başlığını ayrıntılarıyla ele alıyor.
Tadımlık
Eski Mezopotamya'daki harabelerin ve kalıntıların esrarını çözmek için harcanan nice çabalar ne karşılıksız kaldı, ne de hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Yüz elli yılı aşkın bir süredir, toprağa gömülü inanılmayacak kadar çok kalıntının keşfedilmesi, sayısız belgenin ele geçirilip teker teker çözümlenmesi sayesinde, varlığı akıllardan bile geçmeyen upuzun bir tarih ve hiç beklenmedik, görkemli bir uygarlık binlerce yıllık ölüm uykusundan uyanarak gün ışığına çıktı.
Basından
Haluk Dağ
Radikal Kitap, 7 Nisan 2006
Kilden doğan uygarlık Dünyanın yedi harikasından biri olan asma bahçeleri, ucu göğe vardığı için Tanrı'yı kızdıran ve dünya üzerindeki dil karmaşasının simgesi olan o meşhur kulesi, koyduğu kanunlarla ölümsüzleşen Kral Hammurabi, Ay takvimi ve daha pek çok buluşuyla Babil, Doğu'nun olduğu kadar Batı'nın da kendinden bir şeyler bulduğu ve sahiplendiği bir uygarlık. Beş bin yıl önce, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki verimli topraklarda Sümerler ve Akkadlar'ın kaynaşmasıyla boy gösteren, yine o topraklara gömülen imparatorluğun ve dillere destan Babil şehrinin görkemi, yüz elli yıldır devam eden kazılar sayesinde gün ışığına çıktı. Yanı başımızda yaşanan bu heyecan verici serüvenin tam ortasındaki araştırmacılardan biri de ünlü Fransız Asurolog Jean Bottéro... 1950'li ve 60'lı yıllarda bölgede pek çok kazıya katılan ve Mezopotamya denilince ilk akla gelen isimlerden biri olan Bottéro, bölge üzerine bugüne dek pek çok kitap yazdı. Bottéro'nun, Gılgamış Destanı'nın yeni kazılarla gün ışığına çıkartılmış tüm parçalarını ilk kez bir araya getirdiği kitabı, geçen yıl yayımlanmıştı. Kültürümüzün Şafağı Babil ise yazarın Türkçeye çevrilen son kitabı. Gençler için ulaşılması kolay bir bilgi kaynağı olması bir yana, bu 'cep kitabı', Babil'in benzersiz uygarlığını tanımak için iyi bir başlangıç noktası... Bottéro, Kültürümüzün Şafağı Babil'de yazının, bilimin ve edebiyatın kaynağı Mezopotamya'nın tarih öncesi görünümünden şehir devletlerine, kralların halkı nasıl yönettiğinden ticaret yaşamına, kadının toplum içindeki yerinden evlilik ritüellerine kadar, o dönemi kafamızda canlandırmamızı sağlayacak pek çok konuyu ele almış. 'Tanıklıklar ve Belgeler' bölümünde ise çivi yazısının nasıl okunabileceğine dair ayrıntılara yer veriliyor. Kitabın görsel açıdan oldukça zengin olduğunu söylemek gerek. Babil'in, bugün dünyanın pek çok müzesine dağılmış eserlerin fotoğrafları, bu topraklardaki gelişmişliği gösteriyor. Mezopotamya'nın başkenti Gelelim Babil efsanesinin nasıl ortaya çıktığına... Kalıntıları, Bağdat'ın güneyinde bulunan Antik çağın en ünlü kentlerinden Babil, yüzyıllar boyunca Mezopotamya'nın başkentliğini yaptığından, 'Babil uygarlığı' terimi, zamanla çevredeki kültürleri tanımlamak için kullanılmaya başlandı. Babil uygarlığının başlıca özelliği, daha doğuştan melez olması. Konuştukları dilin bir benzeri bulunmayan ve nereden geldikleri tam olarak bilinmeyen Sümerler, kendi aralarında üstünlük sağlama mücadelesi verirken, bir anlamda bölgeyi Akkadların ele geçirmesine zemin hazırladılar. Akkadlar ile Aşağı Mezopotamya'da karşılaşan Sümerler, daha 4. bin yılın ortasına gelmeden güçlü rakiplerinin arasında eriyip gitti. Akkadlara kıyasla çok daha yaratıcı ve dillerine bağlı olan Sümerler, asimile oldular; ancak bu arada Sümerceyi bilim ve sanat dili haline getirmeyi başardılar. Öyle ki, ülkede kültürlü bir insan olmanın başlıca şartı Sümerce bilmekti... Zenginliği ve kültürüyle nam salan bu ülkeyi üstün kılan özelliklerin başındaysa çivi yazısını kullanmaları geliyordu. 1. bin yıla dek Mezopotamya'da ve tüm Yakındoğu'da birbirinden farklı on dili kaydetmek için kullanılan çivi yazısı, doğal olarak bu coğrafyada kil tabletlere kazınıp durdu. Eridu, Uruk, Ur, Lagaş, Nippur gibi, okul günlerinden beri isimlerine yabancısı olmadığımız kent devletleri tarafından yönetilen Babil, birkaç kez dağılma noktasına gelse de sonunda Kralı Hammurabi sayesinde siyasi birlik sağlamayı başardı ve parlak bir dönem açıldı. Hammurabi, birliği sağlamasından çok, koyduğu kanunlarla hatırlanıyor. Kanunların önsözündeki cümlesi, büyük kralın düşüncelerini özetliyor aslında: "Bir yandan ülkeyi içerideki ve dışarıdaki düşmanlara karşı korumak ve savunmak; diğer yandan bolluğu, sükûneti, mutluluğu sağlamak için şart olan katı disiplini ve ahlaklı davranışı benimsetmeye yetecek bir enerji ve bilgelikle ülkeyi yönetmek..." Hammurabi'nin kanunları, arkeologlar tarafından, ganimet olarak götürüldüğü Sus şehrinde ortaya çıkarıldı. Tam 280 paragrafın kazınmış olduğu 2.2 metrelik bu yazıtın tam tepesinde, Tanrı Marduk'a saygılarını sunan Hammurabi tasviri de bulunuyor.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.