9786257938594
493521
https://www.turkishbooks.com/books/itiraf-gucu-p493521.html
İtiraf Gücü
13.104
Korkunun insanın aklında kanayan bir yanı var, aşikâr. Kanıyor, içilmeyi emrediyor; içtikçe
kanına doyamadığımız bu canavar bizi kendi kanına susatmaya devam ediyor. Kaşındıran, uyuz,
açgözlü, tehditkâr fakat bir o kadar da cazibe maliki. Ne hoş değil mi? İnsana birazcık iradeyle
her istediğini yaptırabiliyor. Ama korkunun suları çok derin, uçsuz bucaksız bir engin misali. Ah,
elbette gidilebilir, yüzerek karşı kıyıya varılabilir, elbette bu muhtemeldir. Bu yüzdendir merak,
bu yüzdendir iştirak. Bu yüzden bir türlü kabullenilemeyen ölüme bile, uyumak denir. Lakin
korkunun odağına bir kez düşünce, sırtımızı gıdıklayan o yumuşak dokusundan asla vazgeçmek
istemeyiz. Tıpkı en büyük sitemlerini annesine yönelten ve mağlubiyetinin hıncını ondan
çıkarmaya çalışan, ama aynı zamanda onu çok seven hayırsız bir evlat gibiyiz. Öyle ya da böyle,
korkuyla bir kan bağımız var ve dışarıda savrulan ağaçlardan, gök gürültüsünden, fırtınalardan
uzaklaşmak bizi yerin dibine soksa bile, güvende olduğumuzu hissederiz. Ne ahmakça! Üstelik
zincirleri kırmak yanlış bir şeymiş gibi addediliyor son zamanlarda. Rutini sevecen kılan bir
görüş bu, korkuyu sevecen kılan. Tasmalara tamah etmek, insana rahatlığı hissettiriyor, besbelli.
Oysa kır zincirlerini, bugün dağın başında asi bir rüzgâr, yarın yerin dibinde uyuyan bir maden ol
demek dururken, uzun ve tehlikesiz bir yaşamı, kim saçmalıklara yeğ tutar ki?
tüketmek zorunda kalırız.
kanına doyamadığımız bu canavar bizi kendi kanına susatmaya devam ediyor. Kaşındıran, uyuz,
açgözlü, tehditkâr fakat bir o kadar da cazibe maliki. Ne hoş değil mi? İnsana birazcık iradeyle
her istediğini yaptırabiliyor. Ama korkunun suları çok derin, uçsuz bucaksız bir engin misali. Ah,
elbette gidilebilir, yüzerek karşı kıyıya varılabilir, elbette bu muhtemeldir. Bu yüzdendir merak,
bu yüzdendir iştirak. Bu yüzden bir türlü kabullenilemeyen ölüme bile, uyumak denir. Lakin
korkunun odağına bir kez düşünce, sırtımızı gıdıklayan o yumuşak dokusundan asla vazgeçmek
istemeyiz. Tıpkı en büyük sitemlerini annesine yönelten ve mağlubiyetinin hıncını ondan
çıkarmaya çalışan, ama aynı zamanda onu çok seven hayırsız bir evlat gibiyiz. Öyle ya da böyle,
korkuyla bir kan bağımız var ve dışarıda savrulan ağaçlardan, gök gürültüsünden, fırtınalardan
uzaklaşmak bizi yerin dibine soksa bile, güvende olduğumuzu hissederiz. Ne ahmakça! Üstelik
zincirleri kırmak yanlış bir şeymiş gibi addediliyor son zamanlarda. Rutini sevecen kılan bir
görüş bu, korkuyu sevecen kılan. Tasmalara tamah etmek, insana rahatlığı hissettiriyor, besbelli.
Oysa kır zincirlerini, bugün dağın başında asi bir rüzgâr, yarın yerin dibinde uyuyan bir maden ol
demek dururken, uzun ve tehlikesiz bir yaşamı, kim saçmalıklara yeğ tutar ki?
tüketmek zorunda kalırız.
Korkunun insanın aklında kanayan bir yanı var, aşikâr. Kanıyor, içilmeyi emrediyor; içtikçe
kanına doyamadığımız bu canavar bizi kendi kanına susatmaya devam ediyor. Kaşındıran, uyuz,
açgözlü, tehditkâr fakat bir o kadar da cazibe maliki. Ne hoş değil mi? İnsana birazcık iradeyle
her istediğini yaptırabiliyor. Ama korkunun suları çok derin, uçsuz bucaksız bir engin misali. Ah,
elbette gidilebilir, yüzerek karşı kıyıya varılabilir, elbette bu muhtemeldir. Bu yüzdendir merak,
bu yüzdendir iştirak. Bu yüzden bir türlü kabullenilemeyen ölüme bile, uyumak denir. Lakin
korkunun odağına bir kez düşünce, sırtımızı gıdıklayan o yumuşak dokusundan asla vazgeçmek
istemeyiz. Tıpkı en büyük sitemlerini annesine yönelten ve mağlubiyetinin hıncını ondan
çıkarmaya çalışan, ama aynı zamanda onu çok seven hayırsız bir evlat gibiyiz. Öyle ya da böyle,
korkuyla bir kan bağımız var ve dışarıda savrulan ağaçlardan, gök gürültüsünden, fırtınalardan
uzaklaşmak bizi yerin dibine soksa bile, güvende olduğumuzu hissederiz. Ne ahmakça! Üstelik
zincirleri kırmak yanlış bir şeymiş gibi addediliyor son zamanlarda. Rutini sevecen kılan bir
görüş bu, korkuyu sevecen kılan. Tasmalara tamah etmek, insana rahatlığı hissettiriyor, besbelli.
Oysa kır zincirlerini, bugün dağın başında asi bir rüzgâr, yarın yerin dibinde uyuyan bir maden ol
demek dururken, uzun ve tehlikesiz bir yaşamı, kim saçmalıklara yeğ tutar ki?
tüketmek zorunda kalırız.
kanına doyamadığımız bu canavar bizi kendi kanına susatmaya devam ediyor. Kaşındıran, uyuz,
açgözlü, tehditkâr fakat bir o kadar da cazibe maliki. Ne hoş değil mi? İnsana birazcık iradeyle
her istediğini yaptırabiliyor. Ama korkunun suları çok derin, uçsuz bucaksız bir engin misali. Ah,
elbette gidilebilir, yüzerek karşı kıyıya varılabilir, elbette bu muhtemeldir. Bu yüzdendir merak,
bu yüzdendir iştirak. Bu yüzden bir türlü kabullenilemeyen ölüme bile, uyumak denir. Lakin
korkunun odağına bir kez düşünce, sırtımızı gıdıklayan o yumuşak dokusundan asla vazgeçmek
istemeyiz. Tıpkı en büyük sitemlerini annesine yönelten ve mağlubiyetinin hıncını ondan
çıkarmaya çalışan, ama aynı zamanda onu çok seven hayırsız bir evlat gibiyiz. Öyle ya da böyle,
korkuyla bir kan bağımız var ve dışarıda savrulan ağaçlardan, gök gürültüsünden, fırtınalardan
uzaklaşmak bizi yerin dibine soksa bile, güvende olduğumuzu hissederiz. Ne ahmakça! Üstelik
zincirleri kırmak yanlış bir şeymiş gibi addediliyor son zamanlarda. Rutini sevecen kılan bir
görüş bu, korkuyu sevecen kılan. Tasmalara tamah etmek, insana rahatlığı hissettiriyor, besbelli.
Oysa kır zincirlerini, bugün dağın başında asi bir rüzgâr, yarın yerin dibinde uyuyan bir maden ol
demek dururken, uzun ve tehlikesiz bir yaşamı, kim saçmalıklara yeğ tutar ki?
tüketmek zorunda kalırız.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.