9789755481937
52637
https://www.turkishbooks.com/books/islam-medeniyeti-tarihi-p52637.html
İslam Medeniyeti Tarihi
12
Tarih yazmak, tarih yapmaktan daha kolay değildir. Çünkü tarih, zamana, zemine ve doğru belgelere dayanmak zorundadır. Bunların her biri de ayrı bilim dallarını ilgilendirir.
Medeniyet tarihi yazmak ise, tarih yazmaktan da zordur. Çünkü medeniyet, insan topluluklarının morfolojik yapılarından doğan faaliyetlerinin bütünüdür. Böyle olunca tarih yazımında ihtiyaç duyulan ilim dallarından daha çok ilim dallarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple medeniyet tarihini sadece arkeoloji ve mimari tarihi olarak anlamak mümkün değildir. Siyâsî, hukûkî, iktisâdî, ilmî, dînî, estetik ve kültürel bütün davranış ve müesseseler, medeniyet tarihinin muhtevasında yer almaktadır.
Aslında eski tabiriyle efradını câmi ve a yârını mani bir medeniyet tarihi yazabilmek de bir kişinin vüs atini aşmaktadır.
Bu çeşitli bilim dallarındaki uzmanlardan meydana gelecek bir kadronun işidir. Çeşitli dallarda uzmanlaşmış on kişi bir hey et oluşturmaz. Söz gelimi on tarihçi kemmiyet olarak bir heyet görünse de keyfiyet itibariyle yine bir tarihçidir. Ancak ne var ki, çeşitli bilim dalları uzmanlarından oluşan bir heyet kurmak da kolay bir iş değildir. İslam medeniyeti yazmak için bunun ayrı güçlükleri de hesaba katılmalıdır.
Biz, işin bu zorluklarını görerek yine de İslam Medeniyeti tarihi yazmaya cür et ettik. İstedik ki hem üniversitedeki talebelerimiz hem de İslam Medeniyeti ni tanımak isteyen herkese derli toplu bir eser hazırlayalım. İşte bu eser böyle bir düşünce ve çalışmanın mahsulüdür.
İslam Medeniyeti konusunda gerek Müslümanlar gerekse müsteşriklerin yazdıkları birçok eser vardır. Ancak bu çalışmalar, istisnalar bir yana genelde bütünü kavrayıcı bir bakışla kaleme alınmamıştır. Bunların birçoğu, İslam Medeniyeti nin bir veya birkaç yönünü işlemekle iktifa etmişlerdir. Bunlar arasında özelikle müsteşriklerin peşin hükümlü yaklaşımları da göz önüne alındığında İslam Medeniyeti konusunda objektif, bütüncül ve müdellel bir tarihe olan ihtiyaç daha da öne çıkmaktadır.
Belirttiğimiz bu üç prensibe sadakatle ortaya koymaya çalıştığımız eserimizde İslam Medeniyeti nin birçok konusu üzerinde durulmak suretiyle bir medeniyet tarihi şablonu ortaya konulmaya çalışılmış, İslam Medeniyeti hakkında toplu bir bilgi verilmiş ve eserde yer alan her bir konunun bir ihtisası gerektirdiğinin bilinci ile konular miktar-ı kâfide yazıya dökülmüştür.
XIX. asrın sonlarında gelişen yaygın kanaate göre din bir vicdan işidir. Bu kanaat sahiplerine göre, onu her konuda öne çıkarmamak, en azından her konuda ondan referans vermemek lazımdır. Öncelikle bu anlayışı irdelemek ve sorgulamak gerekir. Gerçekten din bir vicdan işi midir veya öyle mi olmalıdır' Biz, dini böyle anlamıyoruz. Evet din, hayatın her boyutunda sözü ve iddiası olan bir olgudur. Eğer din bu dünyadaki hayatın dışına itilirse onun hiçbir anlamı kalmaz. Zira insan hem bu dünyasını, hem kabir âlemini, hem öbür dünyasını bu dünyada kazanır. Eğer din bu üç âlemi kazanmaya vesile olacak muhtevaya sahip değilse, buna din denemez. Olsa olsa felsefî bir görüş olur. Onun için din, insanın hayatından ayrılamaz ve vicdana hapsedilemez. İnsanların dine uygun yaşayıp yaşamamaları kendi seçenekleridir. Ancak insanın kendi seçeneğini dinin yerine koyması mümkün değildir. İnsan, din böyledir ama ben şunu şunu yapamıyorum diyebilir. Bu onun sorumluluğudur. Ancak kendi anlayış ve tercihiyle dine sınır çizemez.
İslam dini, Allah tan başka kimsenin sınır çizemeyeceği bir dindir. Peygamber ve ulema ancak o sınır içinde dine yorum ve tefsirler getirebilirler.
İslam Medeniyeti yedinci asırdan yirminci asra kadar yaşamış bir medeniyettir. Birçok yönü dumûra uğramış olsa da, bugün hâlâ yaşamaktadır. Ancak bizim gördüğümüz şudur ki, İslam Medeniyeti nin birinci kaynağı olan Kur an-ı Kerim den on dört asırlık tarihi içinde bütün yönleriyle istifade edilememiştir. Dokuzuncu asırdan on yedinci asra kadar dokuz asırlık dönemde medeniyet açısından istifade edilmiştir. Ancak on dört asır bir bütün halinde göz önüne alındığında Kur an-ı Kerim in daha çok itikat, ibadet ve muamelâtla ilgili ayetleri üzerinde durulmuştur ki, bu ayetlerin toplam sayısı 500 civarındadır. Geriye kalan 6000 ayet üzerinde bu 500 ayet kadar durulmadığı tarihî bir gerçektir. Gerçekte din itikat ve ibadettir. Bu yüzden geçmiş ulemamızın bu konulara öncelik vermeleri gerekliydi. Çünkü toplumun çoğunluğu âvâm-ı nasdır. Yani halk tabakasıdır. Onlara öncelikle iman ve amel gerekir. Medenî konular onlara hayat tarzı haline getirilerek sunulursa, bunun farkında olurlar. O halde, iş entelektüel bir tabakanın Kur an ın medeniyetle ilgili ayetlerini açıklayıp yorumlamasına bakmaktadır. İşte biz Kur an ve sünnetin bu yönleri üzerinde arz ettiğimiz iki yönü kadar durulduğu kanaatinde değiliz. Yani İslam toplumu medeniyetimizin yıldızları olan el-Kindi, Fârâbi, İbn Sînâ, İbn Rüşd, Bîrûnî, Harizmi, Câbir b. Hayyan, Tûsî, Ebu l- İz, Kadı-zâde-i Rûmî ve Ali Kuşçu ların yollarını yeteri kadar takip etmemiştir.
Dünyanın en genç medeniyeti olan Batı Medeniyeti, bir ilim ve teknoloji medeniyetidir. Her gün bu alanlarda dev adımlarla ilerlemektedir. Bunun neticesinde de insanlığa maddî alanda daha gelişmiş bir dünya vermektedir. Bu bilim ve teknolojiden bütün insanlar istifade etmektedir. Ancak ne var ki bu "rasyonel" ve "deneysel" medeniyet, insanın morfolojik yapısının gereği olan kalbi ve maneviyatı ihmal etmektedir. Bunun neticesi olarak da daha müreffeh yaşamak için insafsızca bir savaş devam etmektedir. Bunun durdurulabilmesi için bu genç medeniyetin kendini revize etmesine ihtiyaç vardır. İşte bu noktada Batı Medeniyeti nin bir madde ve mânâ medeniyeti olan İslam Medeniyeti yle yeniden tanışmasına ihtiyaç vardır. Onu, birtakım aşırı uçların yanlış davranışlarına göre tanımlamadan asıl kaynaklarından ve dengeli ulemasından tanımasına ihtiyaç vardır.
Bazı Batılı aydınlar İslam Medeniyeti ni sağlıklı bir şekilde tanıyamadıkları veya ideolojik hareket ettikleri için medeniyetler arası çatışmadan bahsediyorlar. Oysa medeniyetler, hep birbirinin koydukları basamaklar üzerinde yükselirler. Birbirlerine bu kadar bağlı olan medeniyetler niçin savaşsınlar' Eğer bugün Batı Medeniyeti İslamdan aldıklarını geri verseydi, bugünkü gelişmişliği yakalayabilir miydi' Bu sebeple dünyamızdaki bugünkü yanlış gidişten rahatsız olan her Batılının görevi islamı ve medeniyetini doğru tanımaya çalışmak ve dünyanın huzuruna katkıda bulunmaktır. İslam Medeniyeti nin sahibi olan bizlerin görevi de, onu aşırılara bırakmamamız ve islamın istediği orta yolda yürümemizdir.
Bugün, iç ve dış sebeplerden dolayı İslam dünyasında ortaya çıkan marjinal hareketler islamı, marjinal gruplar da Müslümanları temsil edemezler. Hangi dinden, hangi milletten ve hangi medeniyetten olursanız olunuz Şeyh Sadi ye, Mevlana ya, Yunus a, Hacı Bayram Veli ye, Hacı Bektaş a hayır diyebilir misiniz'
Başta Kur an-ı Kerim ve sünnet-i nebevî olmak üzere islamın referanslarını satır aralarıyla birlikte okuyabilenler ve varlık âlemindeki hadiselere şeş cihetten bakabilenler ve kosmosdaki bütün âlemin ve öbür âlemdeki bütün âlemlerin sahibi olan Allah ın bütün kullarına ihsanını düşünerek nasıl davranacaklarını tespit ederler ve öyle yaşarlar. Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görürler.
Biz bu eserimizle İslam Medeniyeti ni bütün yönleriyle ortaya koymaya çalıştık. Bununla beraber araştırmanın sınırlarına girmesi gereken bazı konuların da bulunduğu muhakkaktır. Ele alınan konuların derinlemesine incelenmesi ise ayrı ayrı uzmanlık dallarıdır. Bizim maksadımız bunlar
Tarih yazmak, tarih yapmaktan daha kolay değildir. Çünkü tarih, zamana, zemine ve doğru belgelere dayanmak zorundadır. Bunların her biri de ayrı bilim dallarını ilgilendirir.
Medeniyet tarihi yazmak ise, tarih yazmaktan da zordur. Çünkü medeniyet, insan topluluklarının morfolojik yapılarından doğan faaliyetlerinin bütünüdür. Böyle olunca tarih yazımında ihtiyaç duyulan ilim dallarından daha çok ilim dallarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple medeniyet tarihini sadece arkeoloji ve mimari tarihi olarak anlamak mümkün değildir. Siyâsî, hukûkî, iktisâdî, ilmî, dînî, estetik ve kültürel bütün davranış ve müesseseler, medeniyet tarihinin muhtevasında yer almaktadır.
Aslında eski tabiriyle efradını câmi ve a yârını mani bir medeniyet tarihi yazabilmek de bir kişinin vüs atini aşmaktadır.
Bu çeşitli bilim dallarındaki uzmanlardan meydana gelecek bir kadronun işidir. Çeşitli dallarda uzmanlaşmış on kişi bir hey et oluşturmaz. Söz gelimi on tarihçi kemmiyet olarak bir heyet görünse de keyfiyet itibariyle yine bir tarihçidir. Ancak ne var ki, çeşitli bilim dalları uzmanlarından oluşan bir heyet kurmak da kolay bir iş değildir. İslam medeniyeti yazmak için bunun ayrı güçlükleri de hesaba katılmalıdır.
Biz, işin bu zorluklarını görerek yine de İslam Medeniyeti tarihi yazmaya cür et ettik. İstedik ki hem üniversitedeki talebelerimiz hem de İslam Medeniyeti ni tanımak isteyen herkese derli toplu bir eser hazırlayalım. İşte bu eser böyle bir düşünce ve çalışmanın mahsulüdür.
İslam Medeniyeti konusunda gerek Müslümanlar gerekse müsteşriklerin yazdıkları birçok eser vardır. Ancak bu çalışmalar, istisnalar bir yana genelde bütünü kavrayıcı bir bakışla kaleme alınmamıştır. Bunların birçoğu, İslam Medeniyeti nin bir veya birkaç yönünü işlemekle iktifa etmişlerdir. Bunlar arasında özelikle müsteşriklerin peşin hükümlü yaklaşımları da göz önüne alındığında İslam Medeniyeti konusunda objektif, bütüncül ve müdellel bir tarihe olan ihtiyaç daha da öne çıkmaktadır.
Belirttiğimiz bu üç prensibe sadakatle ortaya koymaya çalıştığımız eserimizde İslam Medeniyeti nin birçok konusu üzerinde durulmak suretiyle bir medeniyet tarihi şablonu ortaya konulmaya çalışılmış, İslam Medeniyeti hakkında toplu bir bilgi verilmiş ve eserde yer alan her bir konunun bir ihtisası gerektirdiğinin bilinci ile konular miktar-ı kâfide yazıya dökülmüştür.
XIX. asrın sonlarında gelişen yaygın kanaate göre din bir vicdan işidir. Bu kanaat sahiplerine göre, onu her konuda öne çıkarmamak, en azından her konuda ondan referans vermemek lazımdır. Öncelikle bu anlayışı irdelemek ve sorgulamak gerekir. Gerçekten din bir vicdan işi midir veya öyle mi olmalıdır' Biz, dini böyle anlamıyoruz. Evet din, hayatın her boyutunda sözü ve iddiası olan bir olgudur. Eğer din bu dünyadaki hayatın dışına itilirse onun hiçbir anlamı kalmaz. Zira insan hem bu dünyasını, hem kabir âlemini, hem öbür dünyasını bu dünyada kazanır. Eğer din bu üç âlemi kazanmaya vesile olacak muhtevaya sahip değilse, buna din denemez. Olsa olsa felsefî bir görüş olur. Onun için din, insanın hayatından ayrılamaz ve vicdana hapsedilemez. İnsanların dine uygun yaşayıp yaşamamaları kendi seçenekleridir. Ancak insanın kendi seçeneğini dinin yerine koyması mümkün değildir. İnsan, din böyledir ama ben şunu şunu yapamıyorum diyebilir. Bu onun sorumluluğudur. Ancak kendi anlayış ve tercihiyle dine sınır çizemez.
İslam dini, Allah tan başka kimsenin sınır çizemeyeceği bir dindir. Peygamber ve ulema ancak o sınır içinde dine yorum ve tefsirler getirebilirler.
İslam Medeniyeti yedinci asırdan yirminci asra kadar yaşamış bir medeniyettir. Birçok yönü dumûra uğramış olsa da, bugün hâlâ yaşamaktadır. Ancak bizim gördüğümüz şudur ki, İslam Medeniyeti nin birinci kaynağı olan Kur an-ı Kerim den on dört asırlık tarihi içinde bütün yönleriyle istifade edilememiştir. Dokuzuncu asırdan on yedinci asra kadar dokuz asırlık dönemde medeniyet açısından istifade edilmiştir. Ancak on dört asır bir bütün halinde göz önüne alındığında Kur an-ı Kerim in daha çok itikat, ibadet ve muamelâtla ilgili ayetleri üzerinde durulmuştur ki, bu ayetlerin toplam sayısı 500 civarındadır. Geriye kalan 6000 ayet üzerinde bu 500 ayet kadar durulmadığı tarihî bir gerçektir. Gerçekte din itikat ve ibadettir. Bu yüzden geçmiş ulemamızın bu konulara öncelik vermeleri gerekliydi. Çünkü toplumun çoğunluğu âvâm-ı nasdır. Yani halk tabakasıdır. Onlara öncelikle iman ve amel gerekir. Medenî konular onlara hayat tarzı haline getirilerek sunulursa, bunun farkında olurlar. O halde, iş entelektüel bir tabakanın Kur an ın medeniyetle ilgili ayetlerini açıklayıp yorumlamasına bakmaktadır. İşte biz Kur an ve sünnetin bu yönleri üzerinde arz ettiğimiz iki yönü kadar durulduğu kanaatinde değiliz. Yani İslam toplumu medeniyetimizin yıldızları olan el-Kindi, Fârâbi, İbn Sînâ, İbn Rüşd, Bîrûnî, Harizmi, Câbir b. Hayyan, Tûsî, Ebu l- İz, Kadı-zâde-i Rûmî ve Ali Kuşçu ların yollarını yeteri kadar takip etmemiştir.
Dünyanın en genç medeniyeti olan Batı Medeniyeti, bir ilim ve teknoloji medeniyetidir. Her gün bu alanlarda dev adımlarla ilerlemektedir. Bunun neticesinde de insanlığa maddî alanda daha gelişmiş bir dünya vermektedir. Bu bilim ve teknolojiden bütün insanlar istifade etmektedir. Ancak ne var ki bu "rasyonel" ve "deneysel" medeniyet, insanın morfolojik yapısının gereği olan kalbi ve maneviyatı ihmal etmektedir. Bunun neticesi olarak da daha müreffeh yaşamak için insafsızca bir savaş devam etmektedir. Bunun durdurulabilmesi için bu genç medeniyetin kendini revize etmesine ihtiyaç vardır. İşte bu noktada Batı Medeniyeti nin bir madde ve mânâ medeniyeti olan İslam Medeniyeti yle yeniden tanışmasına ihtiyaç vardır. Onu, birtakım aşırı uçların yanlış davranışlarına göre tanımlamadan asıl kaynaklarından ve dengeli ulemasından tanımasına ihtiyaç vardır.
Bazı Batılı aydınlar İslam Medeniyeti ni sağlıklı bir şekilde tanıyamadıkları veya ideolojik hareket ettikleri için medeniyetler arası çatışmadan bahsediyorlar. Oysa medeniyetler, hep birbirinin koydukları basamaklar üzerinde yükselirler. Birbirlerine bu kadar bağlı olan medeniyetler niçin savaşsınlar' Eğer bugün Batı Medeniyeti İslamdan aldıklarını geri verseydi, bugünkü gelişmişliği yakalayabilir miydi' Bu sebeple dünyamızdaki bugünkü yanlış gidişten rahatsız olan her Batılının görevi islamı ve medeniyetini doğru tanımaya çalışmak ve dünyanın huzuruna katkıda bulunmaktır. İslam Medeniyeti nin sahibi olan bizlerin görevi de, onu aşırılara bırakmamamız ve islamın istediği orta yolda yürümemizdir.
Bugün, iç ve dış sebeplerden dolayı İslam dünyasında ortaya çıkan marjinal hareketler islamı, marjinal gruplar da Müslümanları temsil edemezler. Hangi dinden, hangi milletten ve hangi medeniyetten olursanız olunuz Şeyh Sadi ye, Mevlana ya, Yunus a, Hacı Bayram Veli ye, Hacı Bektaş a hayır diyebilir misiniz'
Başta Kur an-ı Kerim ve sünnet-i nebevî olmak üzere islamın referanslarını satır aralarıyla birlikte okuyabilenler ve varlık âlemindeki hadiselere şeş cihetten bakabilenler ve kosmosdaki bütün âlemin ve öbür âlemdeki bütün âlemlerin sahibi olan Allah ın bütün kullarına ihsanını düşünerek nasıl davranacaklarını tespit ederler ve öyle yaşarlar. Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görürler.
Biz bu eserimizle İslam Medeniyeti ni bütün yönleriyle ortaya koymaya çalıştık. Bununla beraber araştırmanın sınırlarına girmesi gereken bazı konuların da bulunduğu muhakkaktır. Ele alınan konuların derinlemesine incelenmesi ise ayrı ayrı uzmanlık dallarıdır. Bizim maksadımız bunlar
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.