9786051805931
416367
https://www.turkishbooks.com/books/islahat-gorunumlu-ingiliz-isgalinin-safhalari-p416367.html
İslahat Görünümlü İngiliz İşgali'nin Safhaları İran Örneği (1800-1925)
11.829
İngiltere, ondokuzuncu asrın başlarından itibaren İslâm coğrafyasının iki önemli devleti, Osmanlı ve İran üzerinde
başlattığı hileli ve sinsi süreç ile her ikisini Birinci Dünya Savaşı'na dahil ettirmiş, savaş sonrasında topraklarını işgal
ederek bağımsızlıklarına halel getirmiştir. Her iki ülkede hedefe ulaşmak için Tanzimat, Islahat, Kanun-ı Esâsi, Özgürlük
ve Meşrutiyet gibi araçlara başvurmuş, halkın bütün dertlerinin ilacı olarak mevcut idarelerin yerine bu araçların ikame
edilmesini sağlamıştır. Süreç içerisinde her iki devlet içerisinde elde ettiği devlet ve din adamları üzerinden asıl niyetini
halktan gizlemiştir. Osmanlı Devleti'nde Jön Türk ve daha sonra İttihat ve Terakki ismiyle anılan, devlet ve milletinin
menfaatlerini İngiliz Hariciyesi'nin kapısında teslim etmekten çekinmeyen bir çete ile yapmıştır. İran'da ise masonluğun
banisi Melkum Han, Arap alfabesini kendilerine bir engel olarak gören Feth Ali Ahundzâde, İngilizlere bütün İslâm
coğrafyasında zemin hazırlayan Cemaleddin Esedabadi (Afgani) ve İstanbul'daki ittihatçılarla görüşmek için gelip
ayağının tozuyla İkinci Abdülhamid'i hırsızlık ve eğlence düşkünlüğü ile suçlayan Yahya Devletabadi gibi meşrutiyetçiler
eliyle yapmıştır.İngiliz Siyonizmi, Osmanlı Devleti'nde kendi sinsi emellerine karşı bir engel olarak gördüğü Sultan
Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid'i, ittihatçı çete üzerinden tertiplettiği komplolar ve gerçekleştirdiği darbelerle tahttan
uzaklaştırmıştır. Darbe sonrasında Sultan Abdülaziz katledilmiş, İkinci Abdülhamid ise Siyonist Yahudilerin merkezi
haline gelmiş olan Selanik'e sürgün edilmiştir. İran'da ise İngiliz siyasetine ülkesinin ve milletinin menfaatlerini ve
geleceğini peşkeş çekmek istemeyen ve buna karşı tedbirler alan sadrazam Emir-i Kebir'i şaha katlettirmiştir. Aynı sinsi
ve hileli siyaset, günümüzde de devam etmektedir.Yaklaşık bir asır sonrasında Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu İslâm
coğrafyasında bu siyasete karşı çıkan, kendi milletinin menfaatlerini ve geleceğini peşkeş çekmek istemeyen devlet
adamı ve hükümetlere karşı, o devlet içerisinde sürekli paralel devlet yapılanmaları ve bunlara bağlı silahlı terör örgütleri
üretip devreye sokmaktadır.
başlattığı hileli ve sinsi süreç ile her ikisini Birinci Dünya Savaşı'na dahil ettirmiş, savaş sonrasında topraklarını işgal
ederek bağımsızlıklarına halel getirmiştir. Her iki ülkede hedefe ulaşmak için Tanzimat, Islahat, Kanun-ı Esâsi, Özgürlük
ve Meşrutiyet gibi araçlara başvurmuş, halkın bütün dertlerinin ilacı olarak mevcut idarelerin yerine bu araçların ikame
edilmesini sağlamıştır. Süreç içerisinde her iki devlet içerisinde elde ettiği devlet ve din adamları üzerinden asıl niyetini
halktan gizlemiştir. Osmanlı Devleti'nde Jön Türk ve daha sonra İttihat ve Terakki ismiyle anılan, devlet ve milletinin
menfaatlerini İngiliz Hariciyesi'nin kapısında teslim etmekten çekinmeyen bir çete ile yapmıştır. İran'da ise masonluğun
banisi Melkum Han, Arap alfabesini kendilerine bir engel olarak gören Feth Ali Ahundzâde, İngilizlere bütün İslâm
coğrafyasında zemin hazırlayan Cemaleddin Esedabadi (Afgani) ve İstanbul'daki ittihatçılarla görüşmek için gelip
ayağının tozuyla İkinci Abdülhamid'i hırsızlık ve eğlence düşkünlüğü ile suçlayan Yahya Devletabadi gibi meşrutiyetçiler
eliyle yapmıştır.İngiliz Siyonizmi, Osmanlı Devleti'nde kendi sinsi emellerine karşı bir engel olarak gördüğü Sultan
Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid'i, ittihatçı çete üzerinden tertiplettiği komplolar ve gerçekleştirdiği darbelerle tahttan
uzaklaştırmıştır. Darbe sonrasında Sultan Abdülaziz katledilmiş, İkinci Abdülhamid ise Siyonist Yahudilerin merkezi
haline gelmiş olan Selanik'e sürgün edilmiştir. İran'da ise İngiliz siyasetine ülkesinin ve milletinin menfaatlerini ve
geleceğini peşkeş çekmek istemeyen ve buna karşı tedbirler alan sadrazam Emir-i Kebir'i şaha katlettirmiştir. Aynı sinsi
ve hileli siyaset, günümüzde de devam etmektedir.Yaklaşık bir asır sonrasında Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu İslâm
coğrafyasında bu siyasete karşı çıkan, kendi milletinin menfaatlerini ve geleceğini peşkeş çekmek istemeyen devlet
adamı ve hükümetlere karşı, o devlet içerisinde sürekli paralel devlet yapılanmaları ve bunlara bağlı silahlı terör örgütleri
üretip devreye sokmaktadır.
İngiltere, ondokuzuncu asrın başlarından itibaren İslâm coğrafyasının iki önemli devleti, Osmanlı ve İran üzerinde
başlattığı hileli ve sinsi süreç ile her ikisini Birinci Dünya Savaşı'na dahil ettirmiş, savaş sonrasında topraklarını işgal
ederek bağımsızlıklarına halel getirmiştir. Her iki ülkede hedefe ulaşmak için Tanzimat, Islahat, Kanun-ı Esâsi, Özgürlük
ve Meşrutiyet gibi araçlara başvurmuş, halkın bütün dertlerinin ilacı olarak mevcut idarelerin yerine bu araçların ikame
edilmesini sağlamıştır. Süreç içerisinde her iki devlet içerisinde elde ettiği devlet ve din adamları üzerinden asıl niyetini
halktan gizlemiştir. Osmanlı Devleti'nde Jön Türk ve daha sonra İttihat ve Terakki ismiyle anılan, devlet ve milletinin
menfaatlerini İngiliz Hariciyesi'nin kapısında teslim etmekten çekinmeyen bir çete ile yapmıştır. İran'da ise masonluğun
banisi Melkum Han, Arap alfabesini kendilerine bir engel olarak gören Feth Ali Ahundzâde, İngilizlere bütün İslâm
coğrafyasında zemin hazırlayan Cemaleddin Esedabadi (Afgani) ve İstanbul'daki ittihatçılarla görüşmek için gelip
ayağının tozuyla İkinci Abdülhamid'i hırsızlık ve eğlence düşkünlüğü ile suçlayan Yahya Devletabadi gibi meşrutiyetçiler
eliyle yapmıştır.İngiliz Siyonizmi, Osmanlı Devleti'nde kendi sinsi emellerine karşı bir engel olarak gördüğü Sultan
Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid'i, ittihatçı çete üzerinden tertiplettiği komplolar ve gerçekleştirdiği darbelerle tahttan
uzaklaştırmıştır. Darbe sonrasında Sultan Abdülaziz katledilmiş, İkinci Abdülhamid ise Siyonist Yahudilerin merkezi
haline gelmiş olan Selanik'e sürgün edilmiştir. İran'da ise İngiliz siyasetine ülkesinin ve milletinin menfaatlerini ve
geleceğini peşkeş çekmek istemeyen ve buna karşı tedbirler alan sadrazam Emir-i Kebir'i şaha katlettirmiştir. Aynı sinsi
ve hileli siyaset, günümüzde de devam etmektedir.Yaklaşık bir asır sonrasında Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu İslâm
coğrafyasında bu siyasete karşı çıkan, kendi milletinin menfaatlerini ve geleceğini peşkeş çekmek istemeyen devlet
adamı ve hükümetlere karşı, o devlet içerisinde sürekli paralel devlet yapılanmaları ve bunlara bağlı silahlı terör örgütleri
üretip devreye sokmaktadır.
başlattığı hileli ve sinsi süreç ile her ikisini Birinci Dünya Savaşı'na dahil ettirmiş, savaş sonrasında topraklarını işgal
ederek bağımsızlıklarına halel getirmiştir. Her iki ülkede hedefe ulaşmak için Tanzimat, Islahat, Kanun-ı Esâsi, Özgürlük
ve Meşrutiyet gibi araçlara başvurmuş, halkın bütün dertlerinin ilacı olarak mevcut idarelerin yerine bu araçların ikame
edilmesini sağlamıştır. Süreç içerisinde her iki devlet içerisinde elde ettiği devlet ve din adamları üzerinden asıl niyetini
halktan gizlemiştir. Osmanlı Devleti'nde Jön Türk ve daha sonra İttihat ve Terakki ismiyle anılan, devlet ve milletinin
menfaatlerini İngiliz Hariciyesi'nin kapısında teslim etmekten çekinmeyen bir çete ile yapmıştır. İran'da ise masonluğun
banisi Melkum Han, Arap alfabesini kendilerine bir engel olarak gören Feth Ali Ahundzâde, İngilizlere bütün İslâm
coğrafyasında zemin hazırlayan Cemaleddin Esedabadi (Afgani) ve İstanbul'daki ittihatçılarla görüşmek için gelip
ayağının tozuyla İkinci Abdülhamid'i hırsızlık ve eğlence düşkünlüğü ile suçlayan Yahya Devletabadi gibi meşrutiyetçiler
eliyle yapmıştır.İngiliz Siyonizmi, Osmanlı Devleti'nde kendi sinsi emellerine karşı bir engel olarak gördüğü Sultan
Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid'i, ittihatçı çete üzerinden tertiplettiği komplolar ve gerçekleştirdiği darbelerle tahttan
uzaklaştırmıştır. Darbe sonrasında Sultan Abdülaziz katledilmiş, İkinci Abdülhamid ise Siyonist Yahudilerin merkezi
haline gelmiş olan Selanik'e sürgün edilmiştir. İran'da ise İngiliz siyasetine ülkesinin ve milletinin menfaatlerini ve
geleceğini peşkeş çekmek istemeyen ve buna karşı tedbirler alan sadrazam Emir-i Kebir'i şaha katlettirmiştir. Aynı sinsi
ve hileli siyaset, günümüzde de devam etmektedir.Yaklaşık bir asır sonrasında Türkiye'nin de içerisinde bulunduğu İslâm
coğrafyasında bu siyasete karşı çıkan, kendi milletinin menfaatlerini ve geleceğini peşkeş çekmek istemeyen devlet
adamı ve hükümetlere karşı, o devlet içerisinde sürekli paralel devlet yapılanmaları ve bunlara bağlı silahlı terör örgütleri
üretip devreye sokmaktadır.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.