9789759044176
53234
https://www.turkishbooks.com/books/irakin-kalbi-p53234.html
Irak'ın Kalbi
3.72
Giriş
Edebiyat ve felsefe dünyasının acı kaybı Arap yazar Emîn er-Reyhânî, göç ettiği Amerika Birleşik Devletleri nden Doğu ya döndükten ve Doğu krallıklarına birkaç gezi yaptıktan sonra bir dizi kitap yazmıştır. Bu kitapların en meşhuru ve en faydalısı Irak ın Kalbi isimli kitabıdır ki, bu kitap, XX. yüzyılın ilk yarısında, 1920-1930 yılları arasında gerçekleşen Irak Devrimi ni çeşitli yönleriyle ele almakta, o dönemde Arapları ve Iraklıları ilgilendiren bütün konularla ilgili yazarın kişisel görüşlerini içermektedir. Bu bakımdan o, tarih, edebiyat ve siyâset kitabıdır.
Reyhânî, adı geçen kitabını 1922 yılında Bağdat ı ilk ziyaretinden sonra, siyâset, edebiyat ve kültürün o dönemdeki en önemli temsilcileriyle görüşmeler yaptıktan sonra yazmıştır. Reyhânî, işgalci İngilizlerin yönetim ve egemenliği Iraklılara devretmeyi kabul ettiği büyük devrimden sonra Irak ı ziyaret etmiş ve Bağdat ta görkemli bir törenle karşılanmıştır. Çünkü Arap halkı onu her şeye isyan eden bir Arap yazar olarak görüyordu; içinde yetiştiği topluma karşı çıkan, terk ettiği Doğu ya ve göç ettiği Batı ya karşı isyan bayrağını açan birisiydi o. Otuz yıldan daha fazla bir süre önce Reyhânî, Irak ın Kalbi nde güzel gördüğü veya çirkin bulduğu görüşlerine yer vermiştir. Ne var ki daha sonra durumlar değişmiş, görüntüler tersine dönmüş, bazı güzel işler de güzelliğini koruyamamıştır. Bu açıdan bakıldığında, o günlerde takip edilen siyâsetin etkisini bugün de sürdürdüğü görülür. Diğer taraftan Reyhânî nin önde gelen Batılılarla ve Batı şehirlerinin karakteristik özellikleriyle ilgili değerli tecrübeleri ve gözlemleri vardır. Bu sayede Batı medeniyeti ile Doğu ve Batı şehirleri arasında ince karşılaştırmalar yapabilmiştir. Herkesin bir şehir kültürü ve medeniyet anlayışı vardır. Bunun da ötesinde her büyük medeniyetin karakteristik bir görünümü vardır. Yazar, Bağdat ın rûhunu şu sözlerle dile getirmektedir: "Bağdat ın ruhu lâ havle çekerek her şeye sabır göstermek ve kadere teslim olmaktır. Huzursuzluk ve azgınlıktır. Allah korkusu ve günahtan sakınma duygusudur. Bağdat ın rûhu günümüzde ise petroldür. Belki de petrol gelecekte Bağdat ın en büyük kimyasal can damarı ve o zamanın berrak ve boğucu potasındaki bileşik rûhu olacaktır." Bağdat ın rûhuyla ilgili Reyhânî nin söylediği budur. Sanki yazar, yıllar öncesinden Bağdat ın günümüzdeki hâlini anlatmaktadır. Zira petrol sadece Irak ve Bağdat ın değil, Irak a komşu diğer Arap ülkelerinin de rûhu hâline gelmiştir. Reyhânî nin görüşleri ne kadar hoş! Ne kadar da ileri görüşlü!
Reyhânî bu sözleri söylediğinde Kerkük, Basra, Kuveyt ve Arap çöllerinin petrolleri henüz üretim aşamasında değildi. Engin ileri görüşlülüğü ile Batı sömürüsünün Irak taki kötü etkisini tahmin etmiştir. Kitabında da işaret ettiği gibi, Reyhânî ye göre Doğulular, zıtlıklarla dolu Doğu-Batı medeniyetine, Batı medeniyetinin kötülüklerine ve aldatıcı görüntülerine adeta üşüşmüşlerdir. Reyhânî nin modern Fransız medeniyeti ve Batılı sömürüsüyle ilgili görüşleri de vardır ki, ona göre Fransız medeniyetinin ve sömürünün kaynağı düşmanlık, maddeye karşı aşırı hırs ve zenginlik tutkusudur. Materyalist medeniyet ve sömürgecilik ise ancak cehâlet, anarşi ve rezâlet doğurur. Mekanizmalarından biri eksik olan bir medeniyet, işgal altında bulunan bir sistem, her türlü erdemden uzaktır, rezâletlerin bataklığına saplanmıştır. Halkının kalbi taş kesildiği için ne damarlarında yaşamın, ne de bedenlerinde kişiliğin bir belirtisi vardır. Bir taraftan taklit ve Avrupalılaşma konusundaki meziyetler sayılıp dökülürken, diğer taraftan mensubu olunan ırkın ve grubun baskın özellikleri gururla dile getirilir. Kindarlar galeyana getirilerek, düşmanlıkları körüklemenin ve savaş çıkartmanın doğuracağı acı sonuçlara, uğrayabilecekleri büyük zararlara karşı da halk uyarılır. Özetle Reyhânî devrim taraftarıdır. Törelere ve gelenekselleşmiş yaşam biçimine karşı çıkmaktan yanadır. Bununla birlikte felsefesinde, rûhun maddeye üstün tutulmasını savunur. Ayrıca Avrupalılaşmış taklitçilerin de dinden çıktığını söyler. Fakir kesimlerin durumlarına özel bir önem verir, onların mahvolmuşluklarını ve yoksunluklarını çeşitli tablolarla ortaya koyarak, insanları fakir kesimlere karşı insaflı olmaya çağırır. İnsanlığı hurâfeleri terk etmeye davet eder. Oysa diğer taraftan ruhsal hakîkatlere inanır, yaratılıştan gelen dürtüleri inkâr eder. Bu noktada onun uçlarda yer aldığı ve aşırıya kaçtığı göze çarpmaktadır. Bu yüzden de liderlerin, edebiyatçıların ve yazarların bir kısmı düşmanca tavır takınarak onun karşısında yer almıştır.
Reyhânî, dinlere karşı ağır ithamlarda bulunur; dinlere kimi zaman pervasızca, bazen biraz daha ihtiyatlı, nisbet edebileceği her türlü kötülüğü nisbet eder. Onlara, suîzanda bulunmada aşırıya kaçan bu grupla birlikte hareket etmenin yanlışlığını, bağışlanamayacak kadar büyük bir hataya düştüklerini söylememize rağmen; yazar ve edebiyatçılardan oluşan bir grup da bu konuda onun peşinden gider. Bu grubun üyesi olan modern ve çağdaş yazar ve edebiyatçıların, din sanarak yaptıkları kötülüklerin sebebi üzerinde biraz kafa yorunca gördüm ki, kötülüklerin sebebi "taassub"dan başka bir şey değildir. Bazıları taassubun dayanılamayacak bir hâl aldığını iddia ederken, kimileri de dinin ve din adamlarının hedeflerinin son derece sınırlı olduğunu ileri sürmüştür. Doğrusu öz itibariyle İslâm dini bu ithamlardan uzaktır. Öyle anlaşılıyor ki Reyhânî, Avrupa tarihi araştırmalarında derinleşmiş, düşmanlık ve fitnenin milletler arasında yol açtığı olayları ve bu olayların Batılıların başına getirdiği felâketleri inceledikten sonra ayrım yapmadan, genel ifâdelerle kimi zaman taassuba, kimi zaman da dine karşı isyan bayrağını açmıştır.
Reyhânî, Bağdat ı ilk ziyaretinden on yıl sonra yeniden ziyaret eder. Bu ikinci ziyaretinde Beyrut ve Bağdat arasında takip ettiği yolu ve yol güzelliklerini betimler. Irak ve Şam çöllerini ayrıntılı bir şekilde anlatır. On yıl zarfında Bağdat ta yenilenen veya yeniden inşâ edilen binaları tasvir eder. Sözlerine aldatıcı İngilizce isimler taşıyan yeni otelleri anlatarak başlar. Irak ın Kalbi nin bu bölümünde Bağdat ın tarihsel simgeleri hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra, son on yıl esnasında yolların, caddelerin, binaların ve yapıların nasıl değiştiğini gözler önüne serer. Sözleri arasına kültürel ve sosyolojik içerikli hoş karşılaştırmalar serpiştirir. Yer yer Bağdat taki yenilik, gelişme ve medeniyetin bir göstergesi olarak makine ile üretiminin durumuna değinir. Yine de yazarın bazı görüşleri her hâlükârda gerçekten çok uzaktır. Mesela Irak Parlamentosu nun iki üyesi ile Bağdat zindanlarını gezdikten sonra iki arkadaşına, "Hapishâneniz parlamentonuzdan daha mutlu, daha güzel!" der. Her ne kadar bu tarihten sonra yapılan milletvekilliği seçimlerinde yaşanan olaylar, Reyhânî nin bu sözlerinin doğruluğunu ortaya koysa da; şayet yazar günümüze kadar yaşamış olsaydı, sadece Irak taki değil, bütün Doğu Arap ülkelerindeki sahte seçimler ve meclisler hakkında çok daha fazlasını söylerdi.
Reyhânî, Irak ın Kalbi nde, Bağdat taki fakir tabakanın yaşantısı ve evleri ile ilgili çirkin tablolar sergilemiştir. Orada rehberi Vakıflar Müsteşarı ydı ve o dönemde müsteşar bir İngilizdi. Ziyaretçi bir kargayı kendine rehber ve önder edinirse, ziyaretçilerin sonunda neye ulaşacakları bellidir.
Toplumun rehberi olursa karga,
Virâneleri gösterir onlara.
Doğrusu Müsteşar, Reyhânî yi eski ve pislik içindeki birkaç hana götürerek, orada ona bazı gıda ve benzeri şeyler satan s
Giriş
Edebiyat ve felsefe dünyasının acı kaybı Arap yazar Emîn er-Reyhânî, göç ettiği Amerika Birleşik Devletleri nden Doğu ya döndükten ve Doğu krallıklarına birkaç gezi yaptıktan sonra bir dizi kitap yazmıştır. Bu kitapların en meşhuru ve en faydalısı Irak ın Kalbi isimli kitabıdır ki, bu kitap, XX. yüzyılın ilk yarısında, 1920-1930 yılları arasında gerçekleşen Irak Devrimi ni çeşitli yönleriyle ele almakta, o dönemde Arapları ve Iraklıları ilgilendiren bütün konularla ilgili yazarın kişisel görüşlerini içermektedir. Bu bakımdan o, tarih, edebiyat ve siyâset kitabıdır.
Reyhânî, adı geçen kitabını 1922 yılında Bağdat ı ilk ziyaretinden sonra, siyâset, edebiyat ve kültürün o dönemdeki en önemli temsilcileriyle görüşmeler yaptıktan sonra yazmıştır. Reyhânî, işgalci İngilizlerin yönetim ve egemenliği Iraklılara devretmeyi kabul ettiği büyük devrimden sonra Irak ı ziyaret etmiş ve Bağdat ta görkemli bir törenle karşılanmıştır. Çünkü Arap halkı onu her şeye isyan eden bir Arap yazar olarak görüyordu; içinde yetiştiği topluma karşı çıkan, terk ettiği Doğu ya ve göç ettiği Batı ya karşı isyan bayrağını açan birisiydi o. Otuz yıldan daha fazla bir süre önce Reyhânî, Irak ın Kalbi nde güzel gördüğü veya çirkin bulduğu görüşlerine yer vermiştir. Ne var ki daha sonra durumlar değişmiş, görüntüler tersine dönmüş, bazı güzel işler de güzelliğini koruyamamıştır. Bu açıdan bakıldığında, o günlerde takip edilen siyâsetin etkisini bugün de sürdürdüğü görülür. Diğer taraftan Reyhânî nin önde gelen Batılılarla ve Batı şehirlerinin karakteristik özellikleriyle ilgili değerli tecrübeleri ve gözlemleri vardır. Bu sayede Batı medeniyeti ile Doğu ve Batı şehirleri arasında ince karşılaştırmalar yapabilmiştir. Herkesin bir şehir kültürü ve medeniyet anlayışı vardır. Bunun da ötesinde her büyük medeniyetin karakteristik bir görünümü vardır. Yazar, Bağdat ın rûhunu şu sözlerle dile getirmektedir: "Bağdat ın ruhu lâ havle çekerek her şeye sabır göstermek ve kadere teslim olmaktır. Huzursuzluk ve azgınlıktır. Allah korkusu ve günahtan sakınma duygusudur. Bağdat ın rûhu günümüzde ise petroldür. Belki de petrol gelecekte Bağdat ın en büyük kimyasal can damarı ve o zamanın berrak ve boğucu potasındaki bileşik rûhu olacaktır." Bağdat ın rûhuyla ilgili Reyhânî nin söylediği budur. Sanki yazar, yıllar öncesinden Bağdat ın günümüzdeki hâlini anlatmaktadır. Zira petrol sadece Irak ve Bağdat ın değil, Irak a komşu diğer Arap ülkelerinin de rûhu hâline gelmiştir. Reyhânî nin görüşleri ne kadar hoş! Ne kadar da ileri görüşlü!
Reyhânî bu sözleri söylediğinde Kerkük, Basra, Kuveyt ve Arap çöllerinin petrolleri henüz üretim aşamasında değildi. Engin ileri görüşlülüğü ile Batı sömürüsünün Irak taki kötü etkisini tahmin etmiştir. Kitabında da işaret ettiği gibi, Reyhânî ye göre Doğulular, zıtlıklarla dolu Doğu-Batı medeniyetine, Batı medeniyetinin kötülüklerine ve aldatıcı görüntülerine adeta üşüşmüşlerdir. Reyhânî nin modern Fransız medeniyeti ve Batılı sömürüsüyle ilgili görüşleri de vardır ki, ona göre Fransız medeniyetinin ve sömürünün kaynağı düşmanlık, maddeye karşı aşırı hırs ve zenginlik tutkusudur. Materyalist medeniyet ve sömürgecilik ise ancak cehâlet, anarşi ve rezâlet doğurur. Mekanizmalarından biri eksik olan bir medeniyet, işgal altında bulunan bir sistem, her türlü erdemden uzaktır, rezâletlerin bataklığına saplanmıştır. Halkının kalbi taş kesildiği için ne damarlarında yaşamın, ne de bedenlerinde kişiliğin bir belirtisi vardır. Bir taraftan taklit ve Avrupalılaşma konusundaki meziyetler sayılıp dökülürken, diğer taraftan mensubu olunan ırkın ve grubun baskın özellikleri gururla dile getirilir. Kindarlar galeyana getirilerek, düşmanlıkları körüklemenin ve savaş çıkartmanın doğuracağı acı sonuçlara, uğrayabilecekleri büyük zararlara karşı da halk uyarılır. Özetle Reyhânî devrim taraftarıdır. Törelere ve gelenekselleşmiş yaşam biçimine karşı çıkmaktan yanadır. Bununla birlikte felsefesinde, rûhun maddeye üstün tutulmasını savunur. Ayrıca Avrupalılaşmış taklitçilerin de dinden çıktığını söyler. Fakir kesimlerin durumlarına özel bir önem verir, onların mahvolmuşluklarını ve yoksunluklarını çeşitli tablolarla ortaya koyarak, insanları fakir kesimlere karşı insaflı olmaya çağırır. İnsanlığı hurâfeleri terk etmeye davet eder. Oysa diğer taraftan ruhsal hakîkatlere inanır, yaratılıştan gelen dürtüleri inkâr eder. Bu noktada onun uçlarda yer aldığı ve aşırıya kaçtığı göze çarpmaktadır. Bu yüzden de liderlerin, edebiyatçıların ve yazarların bir kısmı düşmanca tavır takınarak onun karşısında yer almıştır.
Reyhânî, dinlere karşı ağır ithamlarda bulunur; dinlere kimi zaman pervasızca, bazen biraz daha ihtiyatlı, nisbet edebileceği her türlü kötülüğü nisbet eder. Onlara, suîzanda bulunmada aşırıya kaçan bu grupla birlikte hareket etmenin yanlışlığını, bağışlanamayacak kadar büyük bir hataya düştüklerini söylememize rağmen; yazar ve edebiyatçılardan oluşan bir grup da bu konuda onun peşinden gider. Bu grubun üyesi olan modern ve çağdaş yazar ve edebiyatçıların, din sanarak yaptıkları kötülüklerin sebebi üzerinde biraz kafa yorunca gördüm ki, kötülüklerin sebebi "taassub"dan başka bir şey değildir. Bazıları taassubun dayanılamayacak bir hâl aldığını iddia ederken, kimileri de dinin ve din adamlarının hedeflerinin son derece sınırlı olduğunu ileri sürmüştür. Doğrusu öz itibariyle İslâm dini bu ithamlardan uzaktır. Öyle anlaşılıyor ki Reyhânî, Avrupa tarihi araştırmalarında derinleşmiş, düşmanlık ve fitnenin milletler arasında yol açtığı olayları ve bu olayların Batılıların başına getirdiği felâketleri inceledikten sonra ayrım yapmadan, genel ifâdelerle kimi zaman taassuba, kimi zaman da dine karşı isyan bayrağını açmıştır.
Reyhânî, Bağdat ı ilk ziyaretinden on yıl sonra yeniden ziyaret eder. Bu ikinci ziyaretinde Beyrut ve Bağdat arasında takip ettiği yolu ve yol güzelliklerini betimler. Irak ve Şam çöllerini ayrıntılı bir şekilde anlatır. On yıl zarfında Bağdat ta yenilenen veya yeniden inşâ edilen binaları tasvir eder. Sözlerine aldatıcı İngilizce isimler taşıyan yeni otelleri anlatarak başlar. Irak ın Kalbi nin bu bölümünde Bağdat ın tarihsel simgeleri hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra, son on yıl esnasında yolların, caddelerin, binaların ve yapıların nasıl değiştiğini gözler önüne serer. Sözleri arasına kültürel ve sosyolojik içerikli hoş karşılaştırmalar serpiştirir. Yer yer Bağdat taki yenilik, gelişme ve medeniyetin bir göstergesi olarak makine ile üretiminin durumuna değinir. Yine de yazarın bazı görüşleri her hâlükârda gerçekten çok uzaktır. Mesela Irak Parlamentosu nun iki üyesi ile Bağdat zindanlarını gezdikten sonra iki arkadaşına, "Hapishâneniz parlamentonuzdan daha mutlu, daha güzel!" der. Her ne kadar bu tarihten sonra yapılan milletvekilliği seçimlerinde yaşanan olaylar, Reyhânî nin bu sözlerinin doğruluğunu ortaya koysa da; şayet yazar günümüze kadar yaşamış olsaydı, sadece Irak taki değil, bütün Doğu Arap ülkelerindeki sahte seçimler ve meclisler hakkında çok daha fazlasını söylerdi.
Reyhânî, Irak ın Kalbi nde, Bağdat taki fakir tabakanın yaşantısı ve evleri ile ilgili çirkin tablolar sergilemiştir. Orada rehberi Vakıflar Müsteşarı ydı ve o dönemde müsteşar bir İngilizdi. Ziyaretçi bir kargayı kendine rehber ve önder edinirse, ziyaretçilerin sonunda neye ulaşacakları bellidir.
Toplumun rehberi olursa karga,
Virâneleri gösterir onlara.
Doğrusu Müsteşar, Reyhânî yi eski ve pislik içindeki birkaç hana götürerek, orada ona bazı gıda ve benzeri şeyler satan s
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.