9786257884013
500386
https://www.turkishbooks.com/books/ifrit-p500386.html
İfrit
9.072
Yasamal'da bir haziran sabahı idi. Ezan sesi ile birlikte yağmur başladı. Yağmur ile beraber bir
serinlik ve esenlik sarmıştı etrafı. Öğleye doğru güneşin bulutların arasından çehresini göstermesi ile
yağmur dindi. Sabah yağan yağmurdan hissesini alan topraktan arta kalan sular buharlaşarak
geldikleri bulutlara geri dönüyordu. Öğle vakti buharlaşma nihayet bulmuş, gökyüzünde bulutlar
tamamen kaybolmuştu. Berrak, tozsuz dumansız bir hava insanın içini ısıtıyordu. Güneş, şuleleriyle
Yasamal bölgesini yaşamdan zevk alınacak bir atmosfere çevirmişti. Ancak insanlar ümitsiz ve
mutsuzdular zira besleyip büyüttükleri enaniyetleri sebebiyle doymak bilmeyen nefisleri için
mücadele etmeyi Yaratıcı'ya tabi olmaya tercih ettiklerinden başlarında binbir türlü musibet
dolaşıyordu. Kendisinin var iken kardeşinin malına göz dikmişti insanoğlu. Hemcinsinin gücünü,
kabiliyetini, meziyetlerini kıskanmıştı. İçlerinden pek azı hariç kimse elindekiyle yetinmedi. Hep
daha çok, daha çok diye âdeta çırpındılar. Derken milletler milletlerin, devletler devletlerin
elindekine göz dikti, güçlü silahlar üretenler dünyanın değişik yerlerinde zayıfların canına okumaya
başladılar. Ellerindekileri zorla almakla kalmayıp zayıfları kendilerine köle yaptılar. Karşı koymak
isteyen hemcinslerini acımasızca katlettiler. Esas vazifelerini unutup milyonlarca insanı ölüme,
sefalete, hastalıklara terk ederek hayvanlardan daha aşağı bir mertebeye düştüler.
Acaba varlıklar yaşamın asıl gayesini hatırlayıp içine düştükleri bu durumdan kurtulabilecekler miydi?
serinlik ve esenlik sarmıştı etrafı. Öğleye doğru güneşin bulutların arasından çehresini göstermesi ile
yağmur dindi. Sabah yağan yağmurdan hissesini alan topraktan arta kalan sular buharlaşarak
geldikleri bulutlara geri dönüyordu. Öğle vakti buharlaşma nihayet bulmuş, gökyüzünde bulutlar
tamamen kaybolmuştu. Berrak, tozsuz dumansız bir hava insanın içini ısıtıyordu. Güneş, şuleleriyle
Yasamal bölgesini yaşamdan zevk alınacak bir atmosfere çevirmişti. Ancak insanlar ümitsiz ve
mutsuzdular zira besleyip büyüttükleri enaniyetleri sebebiyle doymak bilmeyen nefisleri için
mücadele etmeyi Yaratıcı'ya tabi olmaya tercih ettiklerinden başlarında binbir türlü musibet
dolaşıyordu. Kendisinin var iken kardeşinin malına göz dikmişti insanoğlu. Hemcinsinin gücünü,
kabiliyetini, meziyetlerini kıskanmıştı. İçlerinden pek azı hariç kimse elindekiyle yetinmedi. Hep
daha çok, daha çok diye âdeta çırpındılar. Derken milletler milletlerin, devletler devletlerin
elindekine göz dikti, güçlü silahlar üretenler dünyanın değişik yerlerinde zayıfların canına okumaya
başladılar. Ellerindekileri zorla almakla kalmayıp zayıfları kendilerine köle yaptılar. Karşı koymak
isteyen hemcinslerini acımasızca katlettiler. Esas vazifelerini unutup milyonlarca insanı ölüme,
sefalete, hastalıklara terk ederek hayvanlardan daha aşağı bir mertebeye düştüler.
Acaba varlıklar yaşamın asıl gayesini hatırlayıp içine düştükleri bu durumdan kurtulabilecekler miydi?
Yasamal'da bir haziran sabahı idi. Ezan sesi ile birlikte yağmur başladı. Yağmur ile beraber bir
serinlik ve esenlik sarmıştı etrafı. Öğleye doğru güneşin bulutların arasından çehresini göstermesi ile
yağmur dindi. Sabah yağan yağmurdan hissesini alan topraktan arta kalan sular buharlaşarak
geldikleri bulutlara geri dönüyordu. Öğle vakti buharlaşma nihayet bulmuş, gökyüzünde bulutlar
tamamen kaybolmuştu. Berrak, tozsuz dumansız bir hava insanın içini ısıtıyordu. Güneş, şuleleriyle
Yasamal bölgesini yaşamdan zevk alınacak bir atmosfere çevirmişti. Ancak insanlar ümitsiz ve
mutsuzdular zira besleyip büyüttükleri enaniyetleri sebebiyle doymak bilmeyen nefisleri için
mücadele etmeyi Yaratıcı'ya tabi olmaya tercih ettiklerinden başlarında binbir türlü musibet
dolaşıyordu. Kendisinin var iken kardeşinin malına göz dikmişti insanoğlu. Hemcinsinin gücünü,
kabiliyetini, meziyetlerini kıskanmıştı. İçlerinden pek azı hariç kimse elindekiyle yetinmedi. Hep
daha çok, daha çok diye âdeta çırpındılar. Derken milletler milletlerin, devletler devletlerin
elindekine göz dikti, güçlü silahlar üretenler dünyanın değişik yerlerinde zayıfların canına okumaya
başladılar. Ellerindekileri zorla almakla kalmayıp zayıfları kendilerine köle yaptılar. Karşı koymak
isteyen hemcinslerini acımasızca katlettiler. Esas vazifelerini unutup milyonlarca insanı ölüme,
sefalete, hastalıklara terk ederek hayvanlardan daha aşağı bir mertebeye düştüler.
Acaba varlıklar yaşamın asıl gayesini hatırlayıp içine düştükleri bu durumdan kurtulabilecekler miydi?
serinlik ve esenlik sarmıştı etrafı. Öğleye doğru güneşin bulutların arasından çehresini göstermesi ile
yağmur dindi. Sabah yağan yağmurdan hissesini alan topraktan arta kalan sular buharlaşarak
geldikleri bulutlara geri dönüyordu. Öğle vakti buharlaşma nihayet bulmuş, gökyüzünde bulutlar
tamamen kaybolmuştu. Berrak, tozsuz dumansız bir hava insanın içini ısıtıyordu. Güneş, şuleleriyle
Yasamal bölgesini yaşamdan zevk alınacak bir atmosfere çevirmişti. Ancak insanlar ümitsiz ve
mutsuzdular zira besleyip büyüttükleri enaniyetleri sebebiyle doymak bilmeyen nefisleri için
mücadele etmeyi Yaratıcı'ya tabi olmaya tercih ettiklerinden başlarında binbir türlü musibet
dolaşıyordu. Kendisinin var iken kardeşinin malına göz dikmişti insanoğlu. Hemcinsinin gücünü,
kabiliyetini, meziyetlerini kıskanmıştı. İçlerinden pek azı hariç kimse elindekiyle yetinmedi. Hep
daha çok, daha çok diye âdeta çırpındılar. Derken milletler milletlerin, devletler devletlerin
elindekine göz dikti, güçlü silahlar üretenler dünyanın değişik yerlerinde zayıfların canına okumaya
başladılar. Ellerindekileri zorla almakla kalmayıp zayıfları kendilerine köle yaptılar. Karşı koymak
isteyen hemcinslerini acımasızca katlettiler. Esas vazifelerini unutup milyonlarca insanı ölüme,
sefalete, hastalıklara terk ederek hayvanlardan daha aşağı bir mertebeye düştüler.
Acaba varlıklar yaşamın asıl gayesini hatırlayıp içine düştükleri bu durumdan kurtulabilecekler miydi?
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.