Hz. Muhammed - Yaşadığı ve Yön Verdiği Hayat Peygamber, Devlet Başkanı, Aile Reisi

Stok Kodu:
1000000046281
Boyut:
160-235
Sayfa Sayısı:
574
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2007
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
6.25
5.00
1000000046281
63515
Hz. Muhammed - Yaşadığı ve Yön Verdiği Hayat
Hz. Muhammed - Yaşadığı ve Yön Verdiği Hayat Peygamber, Devlet Başkanı, Aile Reisi
4.998
Hz. Peygamber in hayâtını ve onun yaşantı ve mücadelesini ele alıp incelemenin çok ciddiyet gerektiren bir iş olduğu açıktır. Çünkü Kur ân-ı Kerîm de onun misâl kişiliği (örnekliği) dile getirilmiştir ve bu yönde bir sapmaya yol açılmamalıdır. Biz en son peygamber Hz. Muhammed in hayâtını efsâne bilgilere göre değil doğru haberlere göre tesbit edip yazmak durumundayız ve öyle de yapmaya çalıştık. İslâm öncesi dinlere mensub olanlar genelde çok geçmeden peygamberlerini ilahlaştırmışlar veya onlara bazı kötülükler nisbet edip yakıştırmışlardır. Allah ile temasa geçip vahiy alan ve daha doğrusu Allah ın temas kurup tayin ettiği bir elçinin hayatı elbet sıradan insanların hayatı gibi olmayacaktır. Kaldıki sıradan kişilerin hayâtında bile bazan fevkaladelikler olur. İnsanlığa son elçi Hz. Muhammed in hayâtında bizim için mucize sayılan şeyler olmuştur. Biz bunları elbet efsâne olarak düşünmeyiz. Bize düşen onlara ilişkin haberlerin doğruluğuna bakmaktır. Bir beşerin ve beşer olan bir elçinin hayatında fevkaladelikler zuhur ediyor diye biz onu bir ilâh sayamayız ve ilâhlaştıramayız. İslâm Kur an ve Sünnet kaynaklan itibariyle hayatın içinde gelen bir din olmuştur. Her iki kaynak da bir anda ortaya konulmuş olmadılar. Bu, bu dinin tamamiyle hayâtın içine yerleştirilmek istenmesi iradesinden kaynaklanmıştır. Kur an a baktığımızda orada hükümlerin, aynı türden bile olsalar bir yerde topluca bulunmadıklarını görürüz. Hatta o kadar ki fıkhî (ibâdet ve hukuka ilişkin) hükümler ve ahlâkî esaslar bazan bir âyetin tamamı yerine onun bir bölümü içinde de bulunabilmektedirler. Kur- an da hükümler her yere serpiştirildiği gibi hayatın içine de öylece dağılıp girmiş durumdadırlar. Kısaca "Sîret-i Nebi" denilen Hz. Peygamberin hayâtı ve dönemi içinde de onun tarafından açıklanan veya ortaya konulan fıkhî hüküm ve ahlâkî ilkelerin durumu da böyledir. Bazan doğrudan Kur an dan ve bazan ayrıca İlâhî İrade ilhâmıyla Peygamber tarafından konulmuş bu ilke ve hükümler Peygamberin "Sîret" denilen o hayâtı ve tebliğ mücadelesinin önemli safhalarını oluşturmuşlardır. Burada yeri gelmişken şunu da belirtelimki "Sîret" Peygamberin tüm hayâtını kapsayan bir tarih bilim dalı olduğu halde "megâzî " denilen dal onun temelde savaş ve askerî maksatlı diğer harekât ve seferlerini konu edinmiştir. Öteden beriye her iki ıstılah ve tâbir de ilgili dalların kitaplarına ad olmuşlardır Hz. Peygamber bütün bu yukarda sözü edilen ilke ve hükümleri Medîne döneminde uygulamaya koyabilmiş ve böylece onun sünneti de uygulama alanını orada bulabilmiştir. Biz de onun hayâtının safhalarını ve yaşantı biçimini incelerken zaman unsuruna ve o dönemin safhalarına mümkün olduğunca yer vermiş bulunuyoruz. Burada şunu da belirtmeliyiz ki Hz. Peygamber (s.a.v) in, getirdiği hükümleri tam uygulama alanı bulduğu Medîne dönemi hem bu yönden ve hem de onun geçim ve yaşantısının ayrıntıları bakımından kaynaklarca daha çok tesbit edilmiş durumdadır. Biz bu çalışmamızda insanlık rehber ve misâli olarak daha çok Hz. Muhammed (s.a.v) in şahsî hayâtı ile onun ailesi ve aile hayâtını temel aldık. Toplum ve oradan öteye devlet ve daha sonra ümmet veya insanlık ailesine doğru gidildikçe bu iki hayâtın temel oldukları görülür. Aile Âdem ile Havva (s.a) nın ilk kurdukları insanlık müessesesi olarak daha sonraki tüm kurum ve kuruluşların; devlet ve onun ötesinde geniş anlamıyla ümmetin temel kuruluşudur. Bunlardan her biri Aile üzerinde yükselir, o çözülürse ötekiler zaafa uğrar veya tamamen çözülüp çökerler. Sağlam, devletlu ve mutlu bir aileyi de şahsiyetli ve ahlâklı insanlar kurarlar. Pekişmiş ve huzurlu topluluklara erişmek için nasıl bir insan ve nasıl bir aile olmalıdır' İşte bu noktada Hz. Peygamber en son, tek ve en güzel misâl olarak karşımıza konulur (Ahzâb, 21). Aile reisliğinden sonra onun toplum, devlet veya ümmet-devlet açısından, ordu komutanlıkları da dahil olmak üzere diğer konum ve sıfatları önem taşır. Burada olabildiğince Hz. Peygamberin topluma kazandırmak istediği kimlik ve devlete verdiği biçim ve kazandırdığı ilkeler üzerinde durulmuştur. Araştırmamızın bu boyutu, temel aldığımız konularımızla bağlantıları ölçüsünde olmuştur. Bu bağlamda biz burada yetki ve hakların kaynağı ve yetkilerin kullanımı üzerinde de durmuş bulunuyoruz. Burada şunu da belirtmeliyiz ki Hz. Muhammed(s.a.v) insanlığa gelen bir elçi olarak elbet bir arap devleti kurmuş değildir. Peygamberlik onun en önde gelen makam ve vazifesidir. Dolayısıyla o bu sıfatıyla her yerde oraya ilişkin hüküm ve ahlâkî esaslar bildirmiş olabilir. Kur an da yer alanlardan ayrı olarak onun elçilik vasfıyla verdiği hükümler bizi bağlayıcı ve bazan da irşad kabilinden söyleyip gösterdikleri de bize ışık tutucudurlar. Bu çalışmada yeri geldikçe onlara da dikkat çekilmiştir. Burada yer yer Hz.Muhammed (s.a.v) in peygamberlik ve devlet başkanlığı sıfatıyla yaptığı tasarruflar ele alınmakla beraber yukarda da işaret edildiği gibi onun daha çok aile reisliği ve bu arada da adamlığı ele alınmış oldu. İşte bu çerçevede Hz. Peygamberin ailesi ve gelirleri ile genel hayat seviyesi ve yaşantı biçimi öne çıkmış bulunmaktadır. Burada Peygamber Ailesi incelenirken İslâm ailesinin olması gereken durumu da onunla bağlantılı olarak temel konular içine dâhil edilmiştir. Ben Hz. Peygamber ailesinin gelirleri, geçim imkânları ve bunlara bağlı olarak onların yaşantı biçimleri hakkında geçmişte ve günümüzde yapılmış müstakil bir çalışma bilmiyorum. Peygamber in hayâtının bu yönünü gün ışığına çıkarma ve bu arada onun genel hayâtını da okuyucuya tanıtma gayesiyle böyle bir çalışmaya girmiş bulundum. Sözkonusu bu yönleri incelenmeden onun hayâtını konu edinen Sîret in tam olarak ve yeterince anlaşılamayacağı kanaatındayım. Peygamber in hayatını konu edinen çalışmaların önemli bir kısmı ve okutulan Sîret dersi daha çok onu harpleri açısından ele aldılar. Bu da fazla bir şey kazandırıcı olmamıştır. Biz burada ise onun hayatını, eksikleri görülse de, daha farklı boyutlarıyla da incelemeye tâbi tutmuş olduk. Biz burada Peygamberin harplerini doğrudan bir konu edinmedik. Onları daha çok ve kısmen sebepleri ile Resûlüllah ve ailesinin hayatları, dönemin siyâseti
Hz. Peygamber in hayâtını ve onun yaşantı ve mücadelesini ele alıp incelemenin çok ciddiyet gerektiren bir iş olduğu açıktır. Çünkü Kur ân-ı Kerîm de onun misâl kişiliği (örnekliği) dile getirilmiştir ve bu yönde bir sapmaya yol açılmamalıdır. Biz en son peygamber Hz. Muhammed in hayâtını efsâne bilgilere göre değil doğru haberlere göre tesbit edip yazmak durumundayız ve öyle de yapmaya çalıştık. İslâm öncesi dinlere mensub olanlar genelde çok geçmeden peygamberlerini ilahlaştırmışlar veya onlara bazı kötülükler nisbet edip yakıştırmışlardır. Allah ile temasa geçip vahiy alan ve daha doğrusu Allah ın temas kurup tayin ettiği bir elçinin hayatı elbet sıradan insanların hayatı gibi olmayacaktır. Kaldıki sıradan kişilerin hayâtında bile bazan fevkaladelikler olur. İnsanlığa son elçi Hz. Muhammed in hayâtında bizim için mucize sayılan şeyler olmuştur. Biz bunları elbet efsâne olarak düşünmeyiz. Bize düşen onlara ilişkin haberlerin doğruluğuna bakmaktır. Bir beşerin ve beşer olan bir elçinin hayatında fevkaladelikler zuhur ediyor diye biz onu bir ilâh sayamayız ve ilâhlaştıramayız. İslâm Kur an ve Sünnet kaynaklan itibariyle hayatın içinde gelen bir din olmuştur. Her iki kaynak da bir anda ortaya konulmuş olmadılar. Bu, bu dinin tamamiyle hayâtın içine yerleştirilmek istenmesi iradesinden kaynaklanmıştır. Kur an a baktığımızda orada hükümlerin, aynı türden bile olsalar bir yerde topluca bulunmadıklarını görürüz. Hatta o kadar ki fıkhî (ibâdet ve hukuka ilişkin) hükümler ve ahlâkî esaslar bazan bir âyetin tamamı yerine onun bir bölümü içinde de bulunabilmektedirler. Kur- an da hükümler her yere serpiştirildiği gibi hayatın içine de öylece dağılıp girmiş durumdadırlar. Kısaca "Sîret-i Nebi" denilen Hz. Peygamberin hayâtı ve dönemi içinde de onun tarafından açıklanan veya ortaya konulan fıkhî hüküm ve ahlâkî ilkelerin durumu da böyledir. Bazan doğrudan Kur an dan ve bazan ayrıca İlâhî İrade ilhâmıyla Peygamber tarafından konulmuş bu ilke ve hükümler Peygamberin "Sîret" denilen o hayâtı ve tebliğ mücadelesinin önemli safhalarını oluşturmuşlardır. Burada yeri gelmişken şunu da belirtelimki "Sîret" Peygamberin tüm hayâtını kapsayan bir tarih bilim dalı olduğu halde "megâzî " denilen dal onun temelde savaş ve askerî maksatlı diğer harekât ve seferlerini konu edinmiştir. Öteden beriye her iki ıstılah ve tâbir de ilgili dalların kitaplarına ad olmuşlardır Hz. Peygamber bütün bu yukarda sözü edilen ilke ve hükümleri Medîne döneminde uygulamaya koyabilmiş ve böylece onun sünneti de uygulama alanını orada bulabilmiştir. Biz de onun hayâtının safhalarını ve yaşantı biçimini incelerken zaman unsuruna ve o dönemin safhalarına mümkün olduğunca yer vermiş bulunuyoruz. Burada şunu da belirtmeliyiz ki Hz. Peygamber (s.a.v) in, getirdiği hükümleri tam uygulama alanı bulduğu Medîne dönemi hem bu yönden ve hem de onun geçim ve yaşantısının ayrıntıları bakımından kaynaklarca daha çok tesbit edilmiş durumdadır. Biz bu çalışmamızda insanlık rehber ve misâli olarak daha çok Hz. Muhammed (s.a.v) in şahsî hayâtı ile onun ailesi ve aile hayâtını temel aldık. Toplum ve oradan öteye devlet ve daha sonra ümmet veya insanlık ailesine doğru gidildikçe bu iki hayâtın temel oldukları görülür. Aile Âdem ile Havva (s.a) nın ilk kurdukları insanlık müessesesi olarak daha sonraki tüm kurum ve kuruluşların; devlet ve onun ötesinde geniş anlamıyla ümmetin temel kuruluşudur. Bunlardan her biri Aile üzerinde yükselir, o çözülürse ötekiler zaafa uğrar veya tamamen çözülüp çökerler. Sağlam, devletlu ve mutlu bir aileyi de şahsiyetli ve ahlâklı insanlar kurarlar. Pekişmiş ve huzurlu topluluklara erişmek için nasıl bir insan ve nasıl bir aile olmalıdır' İşte bu noktada Hz. Peygamber en son, tek ve en güzel misâl olarak karşımıza konulur (Ahzâb, 21). Aile reisliğinden sonra onun toplum, devlet veya ümmet-devlet açısından, ordu komutanlıkları da dahil olmak üzere diğer konum ve sıfatları önem taşır. Burada olabildiğince Hz. Peygamberin topluma kazandırmak istediği kimlik ve devlete verdiği biçim ve kazandırdığı ilkeler üzerinde durulmuştur. Araştırmamızın bu boyutu, temel aldığımız konularımızla bağlantıları ölçüsünde olmuştur. Bu bağlamda biz burada yetki ve hakların kaynağı ve yetkilerin kullanımı üzerinde de durmuş bulunuyoruz. Burada şunu da belirtmeliyiz ki Hz. Muhammed(s.a.v) insanlığa gelen bir elçi olarak elbet bir arap devleti kurmuş değildir. Peygamberlik onun en önde gelen makam ve vazifesidir. Dolayısıyla o bu sıfatıyla her yerde oraya ilişkin hüküm ve ahlâkî esaslar bildirmiş olabilir. Kur an da yer alanlardan ayrı olarak onun elçilik vasfıyla verdiği hükümler bizi bağlayıcı ve bazan da irşad kabilinden söyleyip gösterdikleri de bize ışık tutucudurlar. Bu çalışmada yeri geldikçe onlara da dikkat çekilmiştir. Burada yer yer Hz.Muhammed (s.a.v) in peygamberlik ve devlet başkanlığı sıfatıyla yaptığı tasarruflar ele alınmakla beraber yukarda da işaret edildiği gibi onun daha çok aile reisliği ve bu arada da adamlığı ele alınmış oldu. İşte bu çerçevede Hz. Peygamberin ailesi ve gelirleri ile genel hayat seviyesi ve yaşantı biçimi öne çıkmış bulunmaktadır. Burada Peygamber Ailesi incelenirken İslâm ailesinin olması gereken durumu da onunla bağlantılı olarak temel konular içine dâhil edilmiştir. Ben Hz. Peygamber ailesinin gelirleri, geçim imkânları ve bunlara bağlı olarak onların yaşantı biçimleri hakkında geçmişte ve günümüzde yapılmış müstakil bir çalışma bilmiyorum. Peygamber in hayâtının bu yönünü gün ışığına çıkarma ve bu arada onun genel hayâtını da okuyucuya tanıtma gayesiyle böyle bir çalışmaya girmiş bulundum. Sözkonusu bu yönleri incelenmeden onun hayâtını konu edinen Sîret in tam olarak ve yeterince anlaşılamayacağı kanaatındayım. Peygamber in hayatını konu edinen çalışmaların önemli bir kısmı ve okutulan Sîret dersi daha çok onu harpleri açısından ele aldılar. Bu da fazla bir şey kazandırıcı olmamıştır. Biz burada ise onun hayatını, eksikleri görülse de, daha farklı boyutlarıyla da incelemeye tâbi tutmuş olduk. Biz burada Peygamberin harplerini doğrudan bir konu edinmedik. Onları daha çok ve kısmen sebepleri ile Resûlüllah ve ailesinin hayatları, dönemin siyâseti
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat