9786051467146
400469
https://www.turkishbooks.com/books/hukuk-sosyolojisi-p400469.html
Hukuk Sosyolojisi
9.12
Ülkemizde hukuk fakültelerinde ne yazık ki hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisi derslerine yeterli ağırlık verilmemektedir. Bunun başlıca sebepleri arasında bu alandaki akademisyen sayısının azlığı gelmektedir. Hatta bazı öğrenciler bu dersleri fazlaca önemsemezler de. Bu durum toplumun kültürel kodlarından olmasa da alışkanlıklardan kaynaklanıyor olabilir. Sorgulamanın, düşünce özgürlüğünün yadırgandığı gelenekler, sorunları halının altına süpürme alışkanlıkları, gerçekleri konuşmanın ağırlığı, daha doğrusu ezber tekrarlamanın gerçeklerle yüzleşmekten daha kolay olması gibi sebepler bu dediğimiz tablonun ortaya çıkmasında etkilidir.
Hakimlerin verdiği kararları daha çok yakın ya da uzak olduğu toplumsal çevrelerle açıklama alışkanlığımız, aslında insanın kendi çıkarlarını da gözeteceği gerçeğini yeterince sorgulamayışımız, doğruluğundan tam da emin olamadığımız cümleler kurmamıza yol açabiliyor. Bireyler hukuk normlarına uyarken ya da norma aykırı davranırken bu davranışın kendilerine nasıl etki edeceğini öngörürler. Bunu, bazen farkında olmadan bazen de etraflıca değerlendirerek yaparlar.
Hakimler de insan olduğuna göre onların da sosyal çevrelerinden olmasa da dünya görüşlerinin verdikleri kararlara etki yapacağını gerçekçi bir şekilde irdelemek, adalet ve hukuk konularında daha gerçekçi öngörülerde bulunmamızı kolaylaştırabilir. Kanunların hazırlandığı yasama organının soyut manada kamu yararı için hareket ettiği varsayımı gerçeği ne kadar yansıtmaktadır? Konuya ülkemiz açısından yaklaşırsak; sadece siyasi parti başkanlarının milletvekili adaylarını belirlediği bir anlayış ve uygulama ile oluşan, parti disiplininin sıkı şekilde uygulandığı bir siyasal gelenek nasıl olur da milletvekillerinin bütün ulusun ortak yararını gözettiklerini saf bir şekilde düşünebiliriz? Kanun taslağını hiç okumadan kabul ya da ret yönünde oy veren milletvekili gerçeği, milli irade hakkında daha etraflıca düşünmeyi gerektirmez mi?
Anadolu'da -mahkeme kapılarına düşmek- deyimi neyi anlatır? Hakkı ihlal edilen her kişi yargı yoluna başvuruyor mu? Hukuk fakültelerinde kanun metinlerini ezberleterek verilen eğitim, meslek hayatında yönetmelik ve kanun okuyuculuğuna indirgendiğinde adalet bunun neresinde olacak acaba?
Hakimin sadece verdiği kararın Yargıtay tarafından onaylanması kaygısı ile hareket etmesinin üzerinde genişçe düşünmek gerekmez mi? Bir kararın Yargıtay veya Danıştay tarafından onaylanması mı daha önemlidir yoksa, adaletin gerçekleşmesi için yüksek mahkeme ile bazen ters düşmeye cesaret etmek mi?
Peki adalet nedir? Tek bir adalet olsaydı bazı toplumlarda idam cezasının bulunması diğer bazı toplumlarda ise bu cezanın telaffuz dahi edilememesini nasıl açıklayacağız? Örneğin bu Eserin yazarı adalet için -toplumun ortalama beklentisi- tanımı yapar. Bu yargı ne derece doğru kabul edilebilir?
Bu kitabı okurken zihnimde yukarıda dile getirmeye çalıştığım düşünceler salınıp durdu. Bu nedenle Prof. Dr. Rehbinder'in bu eserini Türkçeye kazandırmanın hukukçularımızın da kendi kendilerini sorgulamalarına hizmet edeceğini düşünerek hukuk ve siyaset öğrencileri başta olmak üzere tüm aydınların arayışlarına küçük bir katkıda bulunmak istedim.
Eserin yazarı Prof. Dr. Manfred Rehbinder, Özgür Berlin Üniversitesi'nde hukuk fakültesi okumuş, Türkiye'de çok iyi tanınan Ernst E. Hirsch'e assitanlık yapmış, aynı üniversitede doçent ünvanı almış, hukuk sosyolojisi, ticaret hukuku, iş hukuku, eşya hukuku, basın hukuku alanlarında son derece değerli eserlere imza atmıştır. Prof. Rehbinder Freiburg, ve Kyoto Üniversitelerinin yanı sıra bir ara Ankara Üniversitesi'nde de konuk akademisyen olarak bulunmuş ve 2002 yılında Zürich Üniversitesi'nden emekli olmuştur. Yazar aynı zamanda Yayın ve Telif Hakları Enstitüsü ile Avrupa Hukuk Psikolojisi Enstitüsü yönetim kurulu üyeliklerinde de bulunmuştur.
Hukuk lisansı ile yüksek lisans öğrenimi dahil bütün eğitimini Viyana'da almış bulunan genç meslektaşım Hilal Kafkas ile işbirliği yapmamın tek sebebi bir yandan Yükseköğretim Denetleme Kurulu'ndaki idari görevim, diğer yandan Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki öğrencilerime zaman ayırmak zorunda olmam değildir. Sayın Hilal Kafkas'ın, Astana Yayınlarınca benim editörlüğümde Türkçeye kazandırılan Anayasa Teorisi adlı eserdeki çevirilerinin mükemmmelliği kendisinden katkı istememde en önemli etken oldu. Eserin 86. paragrafından itibaren çevirisi kendisince gerçekleştirildi. Daha sonra tüm çalışmamızı birlikte gözden geçirmek suretiyle esere son şeklini verdik.
Kısa bir araştırmayla Ülkemizde yayınlanmış hukuk sosyolojisi ders kitabı sayısının bir elin parmakları kadar bile olmadığı anlaşılacaktır. Bu nedenle eksikliği aşikar olan bir alanda Türkçe öğretiye güzel bir katkı sağladığımızı düşünüyorum. Yukarıda da ifade ettiğim gibi hukuk sosyolojisi alanında yapılacak akademik çalışmalara kaynak niteliği taşıyan bu eserin aynı zamanda hukuk ve siyaset konularına ilgi duyan herkes tarafından dikkatle okunacağı kanaatindeyim. Çevirinin ülkemizde hukuk ve adalet konusunda daha etraflıca düşünmemize katkı sunması dileğiyle.
Hakimlerin verdiği kararları daha çok yakın ya da uzak olduğu toplumsal çevrelerle açıklama alışkanlığımız, aslında insanın kendi çıkarlarını da gözeteceği gerçeğini yeterince sorgulamayışımız, doğruluğundan tam da emin olamadığımız cümleler kurmamıza yol açabiliyor. Bireyler hukuk normlarına uyarken ya da norma aykırı davranırken bu davranışın kendilerine nasıl etki edeceğini öngörürler. Bunu, bazen farkında olmadan bazen de etraflıca değerlendirerek yaparlar.
Hakimler de insan olduğuna göre onların da sosyal çevrelerinden olmasa da dünya görüşlerinin verdikleri kararlara etki yapacağını gerçekçi bir şekilde irdelemek, adalet ve hukuk konularında daha gerçekçi öngörülerde bulunmamızı kolaylaştırabilir. Kanunların hazırlandığı yasama organının soyut manada kamu yararı için hareket ettiği varsayımı gerçeği ne kadar yansıtmaktadır? Konuya ülkemiz açısından yaklaşırsak; sadece siyasi parti başkanlarının milletvekili adaylarını belirlediği bir anlayış ve uygulama ile oluşan, parti disiplininin sıkı şekilde uygulandığı bir siyasal gelenek nasıl olur da milletvekillerinin bütün ulusun ortak yararını gözettiklerini saf bir şekilde düşünebiliriz? Kanun taslağını hiç okumadan kabul ya da ret yönünde oy veren milletvekili gerçeği, milli irade hakkında daha etraflıca düşünmeyi gerektirmez mi?
Anadolu'da -mahkeme kapılarına düşmek- deyimi neyi anlatır? Hakkı ihlal edilen her kişi yargı yoluna başvuruyor mu? Hukuk fakültelerinde kanun metinlerini ezberleterek verilen eğitim, meslek hayatında yönetmelik ve kanun okuyuculuğuna indirgendiğinde adalet bunun neresinde olacak acaba?
Hakimin sadece verdiği kararın Yargıtay tarafından onaylanması kaygısı ile hareket etmesinin üzerinde genişçe düşünmek gerekmez mi? Bir kararın Yargıtay veya Danıştay tarafından onaylanması mı daha önemlidir yoksa, adaletin gerçekleşmesi için yüksek mahkeme ile bazen ters düşmeye cesaret etmek mi?
Peki adalet nedir? Tek bir adalet olsaydı bazı toplumlarda idam cezasının bulunması diğer bazı toplumlarda ise bu cezanın telaffuz dahi edilememesini nasıl açıklayacağız? Örneğin bu Eserin yazarı adalet için -toplumun ortalama beklentisi- tanımı yapar. Bu yargı ne derece doğru kabul edilebilir?
Bu kitabı okurken zihnimde yukarıda dile getirmeye çalıştığım düşünceler salınıp durdu. Bu nedenle Prof. Dr. Rehbinder'in bu eserini Türkçeye kazandırmanın hukukçularımızın da kendi kendilerini sorgulamalarına hizmet edeceğini düşünerek hukuk ve siyaset öğrencileri başta olmak üzere tüm aydınların arayışlarına küçük bir katkıda bulunmak istedim.
Eserin yazarı Prof. Dr. Manfred Rehbinder, Özgür Berlin Üniversitesi'nde hukuk fakültesi okumuş, Türkiye'de çok iyi tanınan Ernst E. Hirsch'e assitanlık yapmış, aynı üniversitede doçent ünvanı almış, hukuk sosyolojisi, ticaret hukuku, iş hukuku, eşya hukuku, basın hukuku alanlarında son derece değerli eserlere imza atmıştır. Prof. Rehbinder Freiburg, ve Kyoto Üniversitelerinin yanı sıra bir ara Ankara Üniversitesi'nde de konuk akademisyen olarak bulunmuş ve 2002 yılında Zürich Üniversitesi'nden emekli olmuştur. Yazar aynı zamanda Yayın ve Telif Hakları Enstitüsü ile Avrupa Hukuk Psikolojisi Enstitüsü yönetim kurulu üyeliklerinde de bulunmuştur.
Hukuk lisansı ile yüksek lisans öğrenimi dahil bütün eğitimini Viyana'da almış bulunan genç meslektaşım Hilal Kafkas ile işbirliği yapmamın tek sebebi bir yandan Yükseköğretim Denetleme Kurulu'ndaki idari görevim, diğer yandan Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki öğrencilerime zaman ayırmak zorunda olmam değildir. Sayın Hilal Kafkas'ın, Astana Yayınlarınca benim editörlüğümde Türkçeye kazandırılan Anayasa Teorisi adlı eserdeki çevirilerinin mükemmmelliği kendisinden katkı istememde en önemli etken oldu. Eserin 86. paragrafından itibaren çevirisi kendisince gerçekleştirildi. Daha sonra tüm çalışmamızı birlikte gözden geçirmek suretiyle esere son şeklini verdik.
Kısa bir araştırmayla Ülkemizde yayınlanmış hukuk sosyolojisi ders kitabı sayısının bir elin parmakları kadar bile olmadığı anlaşılacaktır. Bu nedenle eksikliği aşikar olan bir alanda Türkçe öğretiye güzel bir katkı sağladığımızı düşünüyorum. Yukarıda da ifade ettiğim gibi hukuk sosyolojisi alanında yapılacak akademik çalışmalara kaynak niteliği taşıyan bu eserin aynı zamanda hukuk ve siyaset konularına ilgi duyan herkes tarafından dikkatle okunacağı kanaatindeyim. Çevirinin ülkemizde hukuk ve adalet konusunda daha etraflıca düşünmemize katkı sunması dileğiyle.
Ülkemizde hukuk fakültelerinde ne yazık ki hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisi derslerine yeterli ağırlık verilmemektedir. Bunun başlıca sebepleri arasında bu alandaki akademisyen sayısının azlığı gelmektedir. Hatta bazı öğrenciler bu dersleri fazlaca önemsemezler de. Bu durum toplumun kültürel kodlarından olmasa da alışkanlıklardan kaynaklanıyor olabilir. Sorgulamanın, düşünce özgürlüğünün yadırgandığı gelenekler, sorunları halının altına süpürme alışkanlıkları, gerçekleri konuşmanın ağırlığı, daha doğrusu ezber tekrarlamanın gerçeklerle yüzleşmekten daha kolay olması gibi sebepler bu dediğimiz tablonun ortaya çıkmasında etkilidir.
Hakimlerin verdiği kararları daha çok yakın ya da uzak olduğu toplumsal çevrelerle açıklama alışkanlığımız, aslında insanın kendi çıkarlarını da gözeteceği gerçeğini yeterince sorgulamayışımız, doğruluğundan tam da emin olamadığımız cümleler kurmamıza yol açabiliyor. Bireyler hukuk normlarına uyarken ya da norma aykırı davranırken bu davranışın kendilerine nasıl etki edeceğini öngörürler. Bunu, bazen farkında olmadan bazen de etraflıca değerlendirerek yaparlar.
Hakimler de insan olduğuna göre onların da sosyal çevrelerinden olmasa da dünya görüşlerinin verdikleri kararlara etki yapacağını gerçekçi bir şekilde irdelemek, adalet ve hukuk konularında daha gerçekçi öngörülerde bulunmamızı kolaylaştırabilir. Kanunların hazırlandığı yasama organının soyut manada kamu yararı için hareket ettiği varsayımı gerçeği ne kadar yansıtmaktadır? Konuya ülkemiz açısından yaklaşırsak; sadece siyasi parti başkanlarının milletvekili adaylarını belirlediği bir anlayış ve uygulama ile oluşan, parti disiplininin sıkı şekilde uygulandığı bir siyasal gelenek nasıl olur da milletvekillerinin bütün ulusun ortak yararını gözettiklerini saf bir şekilde düşünebiliriz? Kanun taslağını hiç okumadan kabul ya da ret yönünde oy veren milletvekili gerçeği, milli irade hakkında daha etraflıca düşünmeyi gerektirmez mi?
Anadolu'da -mahkeme kapılarına düşmek- deyimi neyi anlatır? Hakkı ihlal edilen her kişi yargı yoluna başvuruyor mu? Hukuk fakültelerinde kanun metinlerini ezberleterek verilen eğitim, meslek hayatında yönetmelik ve kanun okuyuculuğuna indirgendiğinde adalet bunun neresinde olacak acaba?
Hakimin sadece verdiği kararın Yargıtay tarafından onaylanması kaygısı ile hareket etmesinin üzerinde genişçe düşünmek gerekmez mi? Bir kararın Yargıtay veya Danıştay tarafından onaylanması mı daha önemlidir yoksa, adaletin gerçekleşmesi için yüksek mahkeme ile bazen ters düşmeye cesaret etmek mi?
Peki adalet nedir? Tek bir adalet olsaydı bazı toplumlarda idam cezasının bulunması diğer bazı toplumlarda ise bu cezanın telaffuz dahi edilememesini nasıl açıklayacağız? Örneğin bu Eserin yazarı adalet için -toplumun ortalama beklentisi- tanımı yapar. Bu yargı ne derece doğru kabul edilebilir?
Bu kitabı okurken zihnimde yukarıda dile getirmeye çalıştığım düşünceler salınıp durdu. Bu nedenle Prof. Dr. Rehbinder'in bu eserini Türkçeye kazandırmanın hukukçularımızın da kendi kendilerini sorgulamalarına hizmet edeceğini düşünerek hukuk ve siyaset öğrencileri başta olmak üzere tüm aydınların arayışlarına küçük bir katkıda bulunmak istedim.
Eserin yazarı Prof. Dr. Manfred Rehbinder, Özgür Berlin Üniversitesi'nde hukuk fakültesi okumuş, Türkiye'de çok iyi tanınan Ernst E. Hirsch'e assitanlık yapmış, aynı üniversitede doçent ünvanı almış, hukuk sosyolojisi, ticaret hukuku, iş hukuku, eşya hukuku, basın hukuku alanlarında son derece değerli eserlere imza atmıştır. Prof. Rehbinder Freiburg, ve Kyoto Üniversitelerinin yanı sıra bir ara Ankara Üniversitesi'nde de konuk akademisyen olarak bulunmuş ve 2002 yılında Zürich Üniversitesi'nden emekli olmuştur. Yazar aynı zamanda Yayın ve Telif Hakları Enstitüsü ile Avrupa Hukuk Psikolojisi Enstitüsü yönetim kurulu üyeliklerinde de bulunmuştur.
Hukuk lisansı ile yüksek lisans öğrenimi dahil bütün eğitimini Viyana'da almış bulunan genç meslektaşım Hilal Kafkas ile işbirliği yapmamın tek sebebi bir yandan Yükseköğretim Denetleme Kurulu'ndaki idari görevim, diğer yandan Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki öğrencilerime zaman ayırmak zorunda olmam değildir. Sayın Hilal Kafkas'ın, Astana Yayınlarınca benim editörlüğümde Türkçeye kazandırılan Anayasa Teorisi adlı eserdeki çevirilerinin mükemmmelliği kendisinden katkı istememde en önemli etken oldu. Eserin 86. paragrafından itibaren çevirisi kendisince gerçekleştirildi. Daha sonra tüm çalışmamızı birlikte gözden geçirmek suretiyle esere son şeklini verdik.
Kısa bir araştırmayla Ülkemizde yayınlanmış hukuk sosyolojisi ders kitabı sayısının bir elin parmakları kadar bile olmadığı anlaşılacaktır. Bu nedenle eksikliği aşikar olan bir alanda Türkçe öğretiye güzel bir katkı sağladığımızı düşünüyorum. Yukarıda da ifade ettiğim gibi hukuk sosyolojisi alanında yapılacak akademik çalışmalara kaynak niteliği taşıyan bu eserin aynı zamanda hukuk ve siyaset konularına ilgi duyan herkes tarafından dikkatle okunacağı kanaatindeyim. Çevirinin ülkemizde hukuk ve adalet konusunda daha etraflıca düşünmemize katkı sunması dileğiyle.
Hakimlerin verdiği kararları daha çok yakın ya da uzak olduğu toplumsal çevrelerle açıklama alışkanlığımız, aslında insanın kendi çıkarlarını da gözeteceği gerçeğini yeterince sorgulamayışımız, doğruluğundan tam da emin olamadığımız cümleler kurmamıza yol açabiliyor. Bireyler hukuk normlarına uyarken ya da norma aykırı davranırken bu davranışın kendilerine nasıl etki edeceğini öngörürler. Bunu, bazen farkında olmadan bazen de etraflıca değerlendirerek yaparlar.
Hakimler de insan olduğuna göre onların da sosyal çevrelerinden olmasa da dünya görüşlerinin verdikleri kararlara etki yapacağını gerçekçi bir şekilde irdelemek, adalet ve hukuk konularında daha gerçekçi öngörülerde bulunmamızı kolaylaştırabilir. Kanunların hazırlandığı yasama organının soyut manada kamu yararı için hareket ettiği varsayımı gerçeği ne kadar yansıtmaktadır? Konuya ülkemiz açısından yaklaşırsak; sadece siyasi parti başkanlarının milletvekili adaylarını belirlediği bir anlayış ve uygulama ile oluşan, parti disiplininin sıkı şekilde uygulandığı bir siyasal gelenek nasıl olur da milletvekillerinin bütün ulusun ortak yararını gözettiklerini saf bir şekilde düşünebiliriz? Kanun taslağını hiç okumadan kabul ya da ret yönünde oy veren milletvekili gerçeği, milli irade hakkında daha etraflıca düşünmeyi gerektirmez mi?
Anadolu'da -mahkeme kapılarına düşmek- deyimi neyi anlatır? Hakkı ihlal edilen her kişi yargı yoluna başvuruyor mu? Hukuk fakültelerinde kanun metinlerini ezberleterek verilen eğitim, meslek hayatında yönetmelik ve kanun okuyuculuğuna indirgendiğinde adalet bunun neresinde olacak acaba?
Hakimin sadece verdiği kararın Yargıtay tarafından onaylanması kaygısı ile hareket etmesinin üzerinde genişçe düşünmek gerekmez mi? Bir kararın Yargıtay veya Danıştay tarafından onaylanması mı daha önemlidir yoksa, adaletin gerçekleşmesi için yüksek mahkeme ile bazen ters düşmeye cesaret etmek mi?
Peki adalet nedir? Tek bir adalet olsaydı bazı toplumlarda idam cezasının bulunması diğer bazı toplumlarda ise bu cezanın telaffuz dahi edilememesini nasıl açıklayacağız? Örneğin bu Eserin yazarı adalet için -toplumun ortalama beklentisi- tanımı yapar. Bu yargı ne derece doğru kabul edilebilir?
Bu kitabı okurken zihnimde yukarıda dile getirmeye çalıştığım düşünceler salınıp durdu. Bu nedenle Prof. Dr. Rehbinder'in bu eserini Türkçeye kazandırmanın hukukçularımızın da kendi kendilerini sorgulamalarına hizmet edeceğini düşünerek hukuk ve siyaset öğrencileri başta olmak üzere tüm aydınların arayışlarına küçük bir katkıda bulunmak istedim.
Eserin yazarı Prof. Dr. Manfred Rehbinder, Özgür Berlin Üniversitesi'nde hukuk fakültesi okumuş, Türkiye'de çok iyi tanınan Ernst E. Hirsch'e assitanlık yapmış, aynı üniversitede doçent ünvanı almış, hukuk sosyolojisi, ticaret hukuku, iş hukuku, eşya hukuku, basın hukuku alanlarında son derece değerli eserlere imza atmıştır. Prof. Rehbinder Freiburg, ve Kyoto Üniversitelerinin yanı sıra bir ara Ankara Üniversitesi'nde de konuk akademisyen olarak bulunmuş ve 2002 yılında Zürich Üniversitesi'nden emekli olmuştur. Yazar aynı zamanda Yayın ve Telif Hakları Enstitüsü ile Avrupa Hukuk Psikolojisi Enstitüsü yönetim kurulu üyeliklerinde de bulunmuştur.
Hukuk lisansı ile yüksek lisans öğrenimi dahil bütün eğitimini Viyana'da almış bulunan genç meslektaşım Hilal Kafkas ile işbirliği yapmamın tek sebebi bir yandan Yükseköğretim Denetleme Kurulu'ndaki idari görevim, diğer yandan Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki öğrencilerime zaman ayırmak zorunda olmam değildir. Sayın Hilal Kafkas'ın, Astana Yayınlarınca benim editörlüğümde Türkçeye kazandırılan Anayasa Teorisi adlı eserdeki çevirilerinin mükemmmelliği kendisinden katkı istememde en önemli etken oldu. Eserin 86. paragrafından itibaren çevirisi kendisince gerçekleştirildi. Daha sonra tüm çalışmamızı birlikte gözden geçirmek suretiyle esere son şeklini verdik.
Kısa bir araştırmayla Ülkemizde yayınlanmış hukuk sosyolojisi ders kitabı sayısının bir elin parmakları kadar bile olmadığı anlaşılacaktır. Bu nedenle eksikliği aşikar olan bir alanda Türkçe öğretiye güzel bir katkı sağladığımızı düşünüyorum. Yukarıda da ifade ettiğim gibi hukuk sosyolojisi alanında yapılacak akademik çalışmalara kaynak niteliği taşıyan bu eserin aynı zamanda hukuk ve siyaset konularına ilgi duyan herkes tarafından dikkatle okunacağı kanaatindeyim. Çevirinin ülkemizde hukuk ve adalet konusunda daha etraflıca düşünmemize katkı sunması dileğiyle.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.