9789754647914
376784
https://www.turkishbooks.com/books/hmknun-zaman-bakimindan-uygulanmasi-p376784.html
HMK'nun Zaman Bakımından Uygulanması
11.112
Kanunlar, bir toplumda uyulması gereken kural, ilke veya yasakları ifade eden, genel, soyut, objektif kurallardır. Bireyler davranış ve tutumlarını bu kurallara göre belirler, yaşam planlarını veya geleceklerini de bu kurallar çerçevesinde yönlendirirler. O nedenle aslında kanunlar geleceğe yönelik kurallardır. Hukuk devleti, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri de bunu gerektirir. Ancak zaman zaman kanun koyucunun yürürlük öncesi dönemi de etkileyen (düzenleyen) kanunlar yaptığı, örneğin sanığın lehine olan ceza kanunu hükmünü geçmişe dönük uyguladığı bir gerçektir. Hatta bu kural, evrensel hukuk ilkleriyle de güvence altına alınmıştır.
Kanunların genel olarak geleceği düzenlediği, yürürlüğünden önce gerçekleşmiş olay veya olgulara yahut hukuki durumlara hiçbir şekilde uygulanamayacağı söylenecek olursa, kanun koyucunun gerçekleştirmek istediği amaca uzunca bir süre daha ulaşamayacağı, yeni kanunun etkisinin çok yavaş ortaya çıkacağı da bir gerçektir. Bu durum, bir anlamda kanun koyucunun elinin kolunun bağlanması anlamına gelir. Ancak bir yandan da, mevcut hukuk kurallarına ve bunun devam edeceğine güvenerek işlem yapan veya ilişkiye giren kişilerin bu güveninin korunması da hukuk devletinin bir gereğidir. Devlet de uyandırdığı güveni boşa çıkarmamalıdır. Dolayısıyla burada kritik nokta, yeni kanun yapılması halinde, bunun önceki kanun döneminde gerçekleşmiş ve halen devam eden ilişkileri nasıl etkileyeceğidir.
Kanun koyucu veya doktrin, değişiklikleri çoğunlukla özü itibariyle tartışıp, değerlendirmektedir. Kanun değişikliklerinde, değişikliğin ne zamandan itibaren uygulanacağı, mevcut veya devam etmekte olan hukuki durumların akıbeti son derece önemli olmasına rağmen, bunun farkına varılması zaman almaktadır. Öte yandan, konu daha çok uygulamanın sorunu olarak görülmekle birlikte teorik olarak tartışılması gereken bir çok sorunu barındırmaktadır.
Kanun koyucu, adeta bütün enerjisini ve dikkatini değişiklik metnine vermekte, kanunun uygulanmasıyla ilgili sorunları çok fazla önemsemediği gibi bir izlenim oluşmaktadır. Zira kanunların yürürlük maddesi, aşağıda belirtileceği üzere, genellikle kanunun yayımı tarihi olmaktadır. Bu ise çoğu zaman yetersiz kalmakta, yeni sorunlar yaratmakta veya bazen de bir anlam taşımamaktadır.
Kanun koyucu kimi zaman da yürürlük maddesiyle yetinmeyip bazı ek ve geçici maddeler ihdas etmekte veya aşağıda ayrıntılı olarak değinileceği üzere özel bir geçiş (intikal) düzenlemesi yapmaktadır. Bu düzenleme bazen aynı kanun içerisinde iken bazen de bağımsız bir nitelik taşımaktadır. Örneğin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) on ikinci kısmında son hükümler başlığı altında yürürlük maddesi (HMK m. 451) yanında geçici maddeler de yer almıştır. Buna karşılık Türk Medenî Kanunu (TMK), Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Türk Ticaret Kanunu (TTK) bakımından kanun koyucu ayrı birer yürürlük ve uygulama kanunu çıkarma yoluna gitmiştir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması konusu doktrinde ilk defa Berkin tarafından ele alınmıştır[1]. Bu özel inceleme dışında konuya genellikle usul hukukuna ilişkin ders kitaplarının başında kısa bir şekilde yer verilmiş, usul kuralları ile maddi hukuk kuralları arasındaki fark vurgulanmak suretiyle açıklamalar yapılmıştır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK), bundan yaklaşık 85-90 yıl önce iktibas edilmiş tamamen yeni bir kanun olmasına rağmen, o yıllarda da konunun üzerinde durulmuş değildir.
Daha sonraki yılarda HUMKta pek çok değişiklik yapılmasına rağmen, bunların hepsi kısmi olmuş, yani toptan bir kanun değişikliği gerçekleşmemiştir. Ayrıca aşağıda değinileceği üzere bu değişikliklerin çoğunlukla, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda uygulanması tercih edildiğinden zaman bakımından uygulanma noktasında kayda değer sorunlar yaşanmamıştır.
2000li yıllarda başlayan yoğun ve bütünsel kanun değişikliği dalgası, zaman bakımından uygulanma konusunu da önemli ve dikkat çekici hale getirmiştir. Ayrıca HUMKun tümüyle yürürlükten kaldırılmak suretiyle 6100 sayılı HMKnın yürürlüğe girmesi ve derhal uygulanmasının öngörülmesi nedeniyle, zaman bakımından uygulanma önem kazanmıştır.
Hukukun bütününde söz konusu olan ve aslında hukuk devletiyle de yakından ilgili olan kanunların zaman bakımından uygulanması sorunu, usul hukuku bakımından da özel bir öneme sahip olduğunu, HMKnın yürürlüğe girmesiyle göstermiştir. Zira, bir kanunu kaldırıp yeni bir kanunu uygulamaya sokmak, eski ve yeninin bıçakla kesilir gibi ortadan ayrılması sonucunu doğurmamaktadır. Eski kanunun bir süre daha uygulanmaya devam etmesi, yenisinin de kendi yürürlük tarihinden önce açılmış davalara uygulanması söz konusu olabilmektedir. İşte bu, iki dönem arasındaki uyumu, geçişi iyi bir şekilde düzenlemek, köprü görevi üstlenecek normları tespit etmek son derece zor ve o kadar da emek ve özen isteyen bir iştir.
Bu bakımdan HMKnın getirdiği sistem, kendi içindeki açmazları ve uygulamada yaşanan geçiş sorunları bu çalışmada ele alınmak suretiyle, konunun hem teorik hem de uygulama bakımından gösterdiği özelliklere değinilmeye çalışılacaktır.
Kanunların genel olarak geleceği düzenlediği, yürürlüğünden önce gerçekleşmiş olay veya olgulara yahut hukuki durumlara hiçbir şekilde uygulanamayacağı söylenecek olursa, kanun koyucunun gerçekleştirmek istediği amaca uzunca bir süre daha ulaşamayacağı, yeni kanunun etkisinin çok yavaş ortaya çıkacağı da bir gerçektir. Bu durum, bir anlamda kanun koyucunun elinin kolunun bağlanması anlamına gelir. Ancak bir yandan da, mevcut hukuk kurallarına ve bunun devam edeceğine güvenerek işlem yapan veya ilişkiye giren kişilerin bu güveninin korunması da hukuk devletinin bir gereğidir. Devlet de uyandırdığı güveni boşa çıkarmamalıdır. Dolayısıyla burada kritik nokta, yeni kanun yapılması halinde, bunun önceki kanun döneminde gerçekleşmiş ve halen devam eden ilişkileri nasıl etkileyeceğidir.
Kanun koyucu veya doktrin, değişiklikleri çoğunlukla özü itibariyle tartışıp, değerlendirmektedir. Kanun değişikliklerinde, değişikliğin ne zamandan itibaren uygulanacağı, mevcut veya devam etmekte olan hukuki durumların akıbeti son derece önemli olmasına rağmen, bunun farkına varılması zaman almaktadır. Öte yandan, konu daha çok uygulamanın sorunu olarak görülmekle birlikte teorik olarak tartışılması gereken bir çok sorunu barındırmaktadır.
Kanun koyucu, adeta bütün enerjisini ve dikkatini değişiklik metnine vermekte, kanunun uygulanmasıyla ilgili sorunları çok fazla önemsemediği gibi bir izlenim oluşmaktadır. Zira kanunların yürürlük maddesi, aşağıda belirtileceği üzere, genellikle kanunun yayımı tarihi olmaktadır. Bu ise çoğu zaman yetersiz kalmakta, yeni sorunlar yaratmakta veya bazen de bir anlam taşımamaktadır.
Kanun koyucu kimi zaman da yürürlük maddesiyle yetinmeyip bazı ek ve geçici maddeler ihdas etmekte veya aşağıda ayrıntılı olarak değinileceği üzere özel bir geçiş (intikal) düzenlemesi yapmaktadır. Bu düzenleme bazen aynı kanun içerisinde iken bazen de bağımsız bir nitelik taşımaktadır. Örneğin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) on ikinci kısmında son hükümler başlığı altında yürürlük maddesi (HMK m. 451) yanında geçici maddeler de yer almıştır. Buna karşılık Türk Medenî Kanunu (TMK), Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Türk Ticaret Kanunu (TTK) bakımından kanun koyucu ayrı birer yürürlük ve uygulama kanunu çıkarma yoluna gitmiştir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması konusu doktrinde ilk defa Berkin tarafından ele alınmıştır[1]. Bu özel inceleme dışında konuya genellikle usul hukukuna ilişkin ders kitaplarının başında kısa bir şekilde yer verilmiş, usul kuralları ile maddi hukuk kuralları arasındaki fark vurgulanmak suretiyle açıklamalar yapılmıştır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK), bundan yaklaşık 85-90 yıl önce iktibas edilmiş tamamen yeni bir kanun olmasına rağmen, o yıllarda da konunun üzerinde durulmuş değildir.
Daha sonraki yılarda HUMKta pek çok değişiklik yapılmasına rağmen, bunların hepsi kısmi olmuş, yani toptan bir kanun değişikliği gerçekleşmemiştir. Ayrıca aşağıda değinileceği üzere bu değişikliklerin çoğunlukla, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda uygulanması tercih edildiğinden zaman bakımından uygulanma noktasında kayda değer sorunlar yaşanmamıştır.
2000li yıllarda başlayan yoğun ve bütünsel kanun değişikliği dalgası, zaman bakımından uygulanma konusunu da önemli ve dikkat çekici hale getirmiştir. Ayrıca HUMKun tümüyle yürürlükten kaldırılmak suretiyle 6100 sayılı HMKnın yürürlüğe girmesi ve derhal uygulanmasının öngörülmesi nedeniyle, zaman bakımından uygulanma önem kazanmıştır.
Hukukun bütününde söz konusu olan ve aslında hukuk devletiyle de yakından ilgili olan kanunların zaman bakımından uygulanması sorunu, usul hukuku bakımından da özel bir öneme sahip olduğunu, HMKnın yürürlüğe girmesiyle göstermiştir. Zira, bir kanunu kaldırıp yeni bir kanunu uygulamaya sokmak, eski ve yeninin bıçakla kesilir gibi ortadan ayrılması sonucunu doğurmamaktadır. Eski kanunun bir süre daha uygulanmaya devam etmesi, yenisinin de kendi yürürlük tarihinden önce açılmış davalara uygulanması söz konusu olabilmektedir. İşte bu, iki dönem arasındaki uyumu, geçişi iyi bir şekilde düzenlemek, köprü görevi üstlenecek normları tespit etmek son derece zor ve o kadar da emek ve özen isteyen bir iştir.
Bu bakımdan HMKnın getirdiği sistem, kendi içindeki açmazları ve uygulamada yaşanan geçiş sorunları bu çalışmada ele alınmak suretiyle, konunun hem teorik hem de uygulama bakımından gösterdiği özelliklere değinilmeye çalışılacaktır.
Kanunlar, bir toplumda uyulması gereken kural, ilke veya yasakları ifade eden, genel, soyut, objektif kurallardır. Bireyler davranış ve tutumlarını bu kurallara göre belirler, yaşam planlarını veya geleceklerini de bu kurallar çerçevesinde yönlendirirler. O nedenle aslında kanunlar geleceğe yönelik kurallardır. Hukuk devleti, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri de bunu gerektirir. Ancak zaman zaman kanun koyucunun yürürlük öncesi dönemi de etkileyen (düzenleyen) kanunlar yaptığı, örneğin sanığın lehine olan ceza kanunu hükmünü geçmişe dönük uyguladığı bir gerçektir. Hatta bu kural, evrensel hukuk ilkleriyle de güvence altına alınmıştır.
Kanunların genel olarak geleceği düzenlediği, yürürlüğünden önce gerçekleşmiş olay veya olgulara yahut hukuki durumlara hiçbir şekilde uygulanamayacağı söylenecek olursa, kanun koyucunun gerçekleştirmek istediği amaca uzunca bir süre daha ulaşamayacağı, yeni kanunun etkisinin çok yavaş ortaya çıkacağı da bir gerçektir. Bu durum, bir anlamda kanun koyucunun elinin kolunun bağlanması anlamına gelir. Ancak bir yandan da, mevcut hukuk kurallarına ve bunun devam edeceğine güvenerek işlem yapan veya ilişkiye giren kişilerin bu güveninin korunması da hukuk devletinin bir gereğidir. Devlet de uyandırdığı güveni boşa çıkarmamalıdır. Dolayısıyla burada kritik nokta, yeni kanun yapılması halinde, bunun önceki kanun döneminde gerçekleşmiş ve halen devam eden ilişkileri nasıl etkileyeceğidir.
Kanun koyucu veya doktrin, değişiklikleri çoğunlukla özü itibariyle tartışıp, değerlendirmektedir. Kanun değişikliklerinde, değişikliğin ne zamandan itibaren uygulanacağı, mevcut veya devam etmekte olan hukuki durumların akıbeti son derece önemli olmasına rağmen, bunun farkına varılması zaman almaktadır. Öte yandan, konu daha çok uygulamanın sorunu olarak görülmekle birlikte teorik olarak tartışılması gereken bir çok sorunu barındırmaktadır.
Kanun koyucu, adeta bütün enerjisini ve dikkatini değişiklik metnine vermekte, kanunun uygulanmasıyla ilgili sorunları çok fazla önemsemediği gibi bir izlenim oluşmaktadır. Zira kanunların yürürlük maddesi, aşağıda belirtileceği üzere, genellikle kanunun yayımı tarihi olmaktadır. Bu ise çoğu zaman yetersiz kalmakta, yeni sorunlar yaratmakta veya bazen de bir anlam taşımamaktadır.
Kanun koyucu kimi zaman da yürürlük maddesiyle yetinmeyip bazı ek ve geçici maddeler ihdas etmekte veya aşağıda ayrıntılı olarak değinileceği üzere özel bir geçiş (intikal) düzenlemesi yapmaktadır. Bu düzenleme bazen aynı kanun içerisinde iken bazen de bağımsız bir nitelik taşımaktadır. Örneğin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) on ikinci kısmında son hükümler başlığı altında yürürlük maddesi (HMK m. 451) yanında geçici maddeler de yer almıştır. Buna karşılık Türk Medenî Kanunu (TMK), Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Türk Ticaret Kanunu (TTK) bakımından kanun koyucu ayrı birer yürürlük ve uygulama kanunu çıkarma yoluna gitmiştir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması konusu doktrinde ilk defa Berkin tarafından ele alınmıştır[1]. Bu özel inceleme dışında konuya genellikle usul hukukuna ilişkin ders kitaplarının başında kısa bir şekilde yer verilmiş, usul kuralları ile maddi hukuk kuralları arasındaki fark vurgulanmak suretiyle açıklamalar yapılmıştır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK), bundan yaklaşık 85-90 yıl önce iktibas edilmiş tamamen yeni bir kanun olmasına rağmen, o yıllarda da konunun üzerinde durulmuş değildir.
Daha sonraki yılarda HUMKta pek çok değişiklik yapılmasına rağmen, bunların hepsi kısmi olmuş, yani toptan bir kanun değişikliği gerçekleşmemiştir. Ayrıca aşağıda değinileceği üzere bu değişikliklerin çoğunlukla, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda uygulanması tercih edildiğinden zaman bakımından uygulanma noktasında kayda değer sorunlar yaşanmamıştır.
2000li yıllarda başlayan yoğun ve bütünsel kanun değişikliği dalgası, zaman bakımından uygulanma konusunu da önemli ve dikkat çekici hale getirmiştir. Ayrıca HUMKun tümüyle yürürlükten kaldırılmak suretiyle 6100 sayılı HMKnın yürürlüğe girmesi ve derhal uygulanmasının öngörülmesi nedeniyle, zaman bakımından uygulanma önem kazanmıştır.
Hukukun bütününde söz konusu olan ve aslında hukuk devletiyle de yakından ilgili olan kanunların zaman bakımından uygulanması sorunu, usul hukuku bakımından da özel bir öneme sahip olduğunu, HMKnın yürürlüğe girmesiyle göstermiştir. Zira, bir kanunu kaldırıp yeni bir kanunu uygulamaya sokmak, eski ve yeninin bıçakla kesilir gibi ortadan ayrılması sonucunu doğurmamaktadır. Eski kanunun bir süre daha uygulanmaya devam etmesi, yenisinin de kendi yürürlük tarihinden önce açılmış davalara uygulanması söz konusu olabilmektedir. İşte bu, iki dönem arasındaki uyumu, geçişi iyi bir şekilde düzenlemek, köprü görevi üstlenecek normları tespit etmek son derece zor ve o kadar da emek ve özen isteyen bir iştir.
Bu bakımdan HMKnın getirdiği sistem, kendi içindeki açmazları ve uygulamada yaşanan geçiş sorunları bu çalışmada ele alınmak suretiyle, konunun hem teorik hem de uygulama bakımından gösterdiği özelliklere değinilmeye çalışılacaktır.
Kanunların genel olarak geleceği düzenlediği, yürürlüğünden önce gerçekleşmiş olay veya olgulara yahut hukuki durumlara hiçbir şekilde uygulanamayacağı söylenecek olursa, kanun koyucunun gerçekleştirmek istediği amaca uzunca bir süre daha ulaşamayacağı, yeni kanunun etkisinin çok yavaş ortaya çıkacağı da bir gerçektir. Bu durum, bir anlamda kanun koyucunun elinin kolunun bağlanması anlamına gelir. Ancak bir yandan da, mevcut hukuk kurallarına ve bunun devam edeceğine güvenerek işlem yapan veya ilişkiye giren kişilerin bu güveninin korunması da hukuk devletinin bir gereğidir. Devlet de uyandırdığı güveni boşa çıkarmamalıdır. Dolayısıyla burada kritik nokta, yeni kanun yapılması halinde, bunun önceki kanun döneminde gerçekleşmiş ve halen devam eden ilişkileri nasıl etkileyeceğidir.
Kanun koyucu veya doktrin, değişiklikleri çoğunlukla özü itibariyle tartışıp, değerlendirmektedir. Kanun değişikliklerinde, değişikliğin ne zamandan itibaren uygulanacağı, mevcut veya devam etmekte olan hukuki durumların akıbeti son derece önemli olmasına rağmen, bunun farkına varılması zaman almaktadır. Öte yandan, konu daha çok uygulamanın sorunu olarak görülmekle birlikte teorik olarak tartışılması gereken bir çok sorunu barındırmaktadır.
Kanun koyucu, adeta bütün enerjisini ve dikkatini değişiklik metnine vermekte, kanunun uygulanmasıyla ilgili sorunları çok fazla önemsemediği gibi bir izlenim oluşmaktadır. Zira kanunların yürürlük maddesi, aşağıda belirtileceği üzere, genellikle kanunun yayımı tarihi olmaktadır. Bu ise çoğu zaman yetersiz kalmakta, yeni sorunlar yaratmakta veya bazen de bir anlam taşımamaktadır.
Kanun koyucu kimi zaman da yürürlük maddesiyle yetinmeyip bazı ek ve geçici maddeler ihdas etmekte veya aşağıda ayrıntılı olarak değinileceği üzere özel bir geçiş (intikal) düzenlemesi yapmaktadır. Bu düzenleme bazen aynı kanun içerisinde iken bazen de bağımsız bir nitelik taşımaktadır. Örneğin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) on ikinci kısmında son hükümler başlığı altında yürürlük maddesi (HMK m. 451) yanında geçici maddeler de yer almıştır. Buna karşılık Türk Medenî Kanunu (TMK), Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Türk Ticaret Kanunu (TTK) bakımından kanun koyucu ayrı birer yürürlük ve uygulama kanunu çıkarma yoluna gitmiştir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması konusu doktrinde ilk defa Berkin tarafından ele alınmıştır[1]. Bu özel inceleme dışında konuya genellikle usul hukukuna ilişkin ders kitaplarının başında kısa bir şekilde yer verilmiş, usul kuralları ile maddi hukuk kuralları arasındaki fark vurgulanmak suretiyle açıklamalar yapılmıştır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK), bundan yaklaşık 85-90 yıl önce iktibas edilmiş tamamen yeni bir kanun olmasına rağmen, o yıllarda da konunun üzerinde durulmuş değildir.
Daha sonraki yılarda HUMKta pek çok değişiklik yapılmasına rağmen, bunların hepsi kısmi olmuş, yani toptan bir kanun değişikliği gerçekleşmemiştir. Ayrıca aşağıda değinileceği üzere bu değişikliklerin çoğunlukla, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılan davalarda uygulanması tercih edildiğinden zaman bakımından uygulanma noktasında kayda değer sorunlar yaşanmamıştır.
2000li yıllarda başlayan yoğun ve bütünsel kanun değişikliği dalgası, zaman bakımından uygulanma konusunu da önemli ve dikkat çekici hale getirmiştir. Ayrıca HUMKun tümüyle yürürlükten kaldırılmak suretiyle 6100 sayılı HMKnın yürürlüğe girmesi ve derhal uygulanmasının öngörülmesi nedeniyle, zaman bakımından uygulanma önem kazanmıştır.
Hukukun bütününde söz konusu olan ve aslında hukuk devletiyle de yakından ilgili olan kanunların zaman bakımından uygulanması sorunu, usul hukuku bakımından da özel bir öneme sahip olduğunu, HMKnın yürürlüğe girmesiyle göstermiştir. Zira, bir kanunu kaldırıp yeni bir kanunu uygulamaya sokmak, eski ve yeninin bıçakla kesilir gibi ortadan ayrılması sonucunu doğurmamaktadır. Eski kanunun bir süre daha uygulanmaya devam etmesi, yenisinin de kendi yürürlük tarihinden önce açılmış davalara uygulanması söz konusu olabilmektedir. İşte bu, iki dönem arasındaki uyumu, geçişi iyi bir şekilde düzenlemek, köprü görevi üstlenecek normları tespit etmek son derece zor ve o kadar da emek ve özen isteyen bir iştir.
Bu bakımdan HMKnın getirdiği sistem, kendi içindeki açmazları ve uygulamada yaşanan geçiş sorunları bu çalışmada ele alınmak suretiyle, konunun hem teorik hem de uygulama bakımından gösterdiği özelliklere değinilmeye çalışılacaktır.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.