9789755397979
165362
https://www.turkishbooks.com/books/hicligin-ozgurlugu-p165362.html
Hiçliğin Özgürlüğü Ajansal Sanat
4.446
Bu çalışmanın başlangıç noktası, atıflarla inşa edilmiş "toplumsal gerçekliği" nasıl yeniden üretmeden, yeni bir gerçeklik tasarısı yapılabileceğinin arayışıdır. Buna göre, öznenin, Sartre'ın deyimiyle, oldurulmuş özne olarak "gerçekliği" aslında özgürlüğünden, sorumluluklarından kaçmak için devam ettiriyor oluşu tüm olgulara ajan gibi nüfuz ettirildiğinde "gerçekliğin" atıfları bir bir kendini dağıtmaya başlar ve böylece öznenin hem özgürlüğü hem de sorumlulukları geri ona teslim edilmiş olur. Aynı şekilde sanatın, "özerk" bir kurum olduğu yanılsamasına ve "gerçekliği" yeniden üretmesine, dahası Baudrillard'ın dediği gibi "gerçekliğin" ikizini yaratarak bir komplo içinde olmasına da aynı biçimde yaklaşıldığında, sanatın sorumluluğu da ona devredilmiş olur. Böylece, sanata alternatif bir sanat tavrı biçimini alan ajansal sanat, öznenin, oldurulmuşluğundan kurtulup hiçliğin özgürlüğünü keşfettiğinde bilinçli olarak kendini kurmayı seçebileceğini ve böylece her şey olabilmenin coşkusunu yaşayabileceğini gösterir.
Bu çalışmanın okur tarafından birkaç farklı nedenle ilgi görebileceğini düşünüyorum. İlk olarak, insanın içinde yaşadığı, yürüttüğü ama sürekli şikâyet ettiği toplumsal gerçekliğin hem nasıl bir işlem içinde olduğunu anlamasına hem de aslında bu yapının sorumlusunun kendisi olduğunu ona fark ettirerek sorumluluk ve yetkisini kendi eline almasına aracılık etme potansiyelidir. Bunun yanında, özellikle sanatla ilgilenen okurların sanata yükledikleri atıflarının aslında yine sorumluluğu sanata transfer etmek olduğunu anlamalarını sağlama potansiyelidir. Sanat kurumu içinde olanların da hiyerarşik atıflar üzerinden inşa edilen ve "gerçekliği" yeniden üreten konumlarında aslında hükümsüz olduklarını ve bu yanılsamalı konumlandırmayı takip etmeyi seçmiş olduklarını gösterme potansiyelidir. Tüm bunlar bu çalışmanın potansiyelleridir ama buradaki analiz, tespit ve önermeleri değerlendirip uygulamaya sokacak, yani yanılsamasından ve oldurulmuşluğundan vazgeçip sorumluluklarını ve özgürlüğünü sahiplenmeyi seçecek ya da seçmeyecek olan okurun kendisidir.
Tüm bunların yanında, bu çalışmayı tamamladığım sırada başlayan "Gezi Parkı" olaylarının düşünsel ve toplumsal arayışları bağlamında, bu çalışmanın, hem bir güç hem de güçsüzlük olarak iktidar arzusu içinde olmamanın, dahası tahakküm edilmek kadar tahakküm etmenin de reddedilmesinin, koşullu özgürlükten değil, özgürlükten kaynaklandığını ve siyaset kurumuna transfer edilen sorumluluğun dağıtılması halinde elde edilecek gücün toplumsal yapıyı dönüştürecek kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermesi bakımından yararlı olacağı düşüncesindeyim.
Bu çalışmanın okur tarafından birkaç farklı nedenle ilgi görebileceğini düşünüyorum. İlk olarak, insanın içinde yaşadığı, yürüttüğü ama sürekli şikâyet ettiği toplumsal gerçekliğin hem nasıl bir işlem içinde olduğunu anlamasına hem de aslında bu yapının sorumlusunun kendisi olduğunu ona fark ettirerek sorumluluk ve yetkisini kendi eline almasına aracılık etme potansiyelidir. Bunun yanında, özellikle sanatla ilgilenen okurların sanata yükledikleri atıflarının aslında yine sorumluluğu sanata transfer etmek olduğunu anlamalarını sağlama potansiyelidir. Sanat kurumu içinde olanların da hiyerarşik atıflar üzerinden inşa edilen ve "gerçekliği" yeniden üreten konumlarında aslında hükümsüz olduklarını ve bu yanılsamalı konumlandırmayı takip etmeyi seçmiş olduklarını gösterme potansiyelidir. Tüm bunlar bu çalışmanın potansiyelleridir ama buradaki analiz, tespit ve önermeleri değerlendirip uygulamaya sokacak, yani yanılsamasından ve oldurulmuşluğundan vazgeçip sorumluluklarını ve özgürlüğünü sahiplenmeyi seçecek ya da seçmeyecek olan okurun kendisidir.
Tüm bunların yanında, bu çalışmayı tamamladığım sırada başlayan "Gezi Parkı" olaylarının düşünsel ve toplumsal arayışları bağlamında, bu çalışmanın, hem bir güç hem de güçsüzlük olarak iktidar arzusu içinde olmamanın, dahası tahakküm edilmek kadar tahakküm etmenin de reddedilmesinin, koşullu özgürlükten değil, özgürlükten kaynaklandığını ve siyaset kurumuna transfer edilen sorumluluğun dağıtılması halinde elde edilecek gücün toplumsal yapıyı dönüştürecek kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermesi bakımından yararlı olacağı düşüncesindeyim.
Bu çalışmanın başlangıç noktası, atıflarla inşa edilmiş "toplumsal gerçekliği" nasıl yeniden üretmeden, yeni bir gerçeklik tasarısı yapılabileceğinin arayışıdır. Buna göre, öznenin, Sartre'ın deyimiyle, oldurulmuş özne olarak "gerçekliği" aslında özgürlüğünden, sorumluluklarından kaçmak için devam ettiriyor oluşu tüm olgulara ajan gibi nüfuz ettirildiğinde "gerçekliğin" atıfları bir bir kendini dağıtmaya başlar ve böylece öznenin hem özgürlüğü hem de sorumlulukları geri ona teslim edilmiş olur. Aynı şekilde sanatın, "özerk" bir kurum olduğu yanılsamasına ve "gerçekliği" yeniden üretmesine, dahası Baudrillard'ın dediği gibi "gerçekliğin" ikizini yaratarak bir komplo içinde olmasına da aynı biçimde yaklaşıldığında, sanatın sorumluluğu da ona devredilmiş olur. Böylece, sanata alternatif bir sanat tavrı biçimini alan ajansal sanat, öznenin, oldurulmuşluğundan kurtulup hiçliğin özgürlüğünü keşfettiğinde bilinçli olarak kendini kurmayı seçebileceğini ve böylece her şey olabilmenin coşkusunu yaşayabileceğini gösterir.
Bu çalışmanın okur tarafından birkaç farklı nedenle ilgi görebileceğini düşünüyorum. İlk olarak, insanın içinde yaşadığı, yürüttüğü ama sürekli şikâyet ettiği toplumsal gerçekliğin hem nasıl bir işlem içinde olduğunu anlamasına hem de aslında bu yapının sorumlusunun kendisi olduğunu ona fark ettirerek sorumluluk ve yetkisini kendi eline almasına aracılık etme potansiyelidir. Bunun yanında, özellikle sanatla ilgilenen okurların sanata yükledikleri atıflarının aslında yine sorumluluğu sanata transfer etmek olduğunu anlamalarını sağlama potansiyelidir. Sanat kurumu içinde olanların da hiyerarşik atıflar üzerinden inşa edilen ve "gerçekliği" yeniden üreten konumlarında aslında hükümsüz olduklarını ve bu yanılsamalı konumlandırmayı takip etmeyi seçmiş olduklarını gösterme potansiyelidir. Tüm bunlar bu çalışmanın potansiyelleridir ama buradaki analiz, tespit ve önermeleri değerlendirip uygulamaya sokacak, yani yanılsamasından ve oldurulmuşluğundan vazgeçip sorumluluklarını ve özgürlüğünü sahiplenmeyi seçecek ya da seçmeyecek olan okurun kendisidir.
Tüm bunların yanında, bu çalışmayı tamamladığım sırada başlayan "Gezi Parkı" olaylarının düşünsel ve toplumsal arayışları bağlamında, bu çalışmanın, hem bir güç hem de güçsüzlük olarak iktidar arzusu içinde olmamanın, dahası tahakküm edilmek kadar tahakküm etmenin de reddedilmesinin, koşullu özgürlükten değil, özgürlükten kaynaklandığını ve siyaset kurumuna transfer edilen sorumluluğun dağıtılması halinde elde edilecek gücün toplumsal yapıyı dönüştürecek kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermesi bakımından yararlı olacağı düşüncesindeyim.
Bu çalışmanın okur tarafından birkaç farklı nedenle ilgi görebileceğini düşünüyorum. İlk olarak, insanın içinde yaşadığı, yürüttüğü ama sürekli şikâyet ettiği toplumsal gerçekliğin hem nasıl bir işlem içinde olduğunu anlamasına hem de aslında bu yapının sorumlusunun kendisi olduğunu ona fark ettirerek sorumluluk ve yetkisini kendi eline almasına aracılık etme potansiyelidir. Bunun yanında, özellikle sanatla ilgilenen okurların sanata yükledikleri atıflarının aslında yine sorumluluğu sanata transfer etmek olduğunu anlamalarını sağlama potansiyelidir. Sanat kurumu içinde olanların da hiyerarşik atıflar üzerinden inşa edilen ve "gerçekliği" yeniden üreten konumlarında aslında hükümsüz olduklarını ve bu yanılsamalı konumlandırmayı takip etmeyi seçmiş olduklarını gösterme potansiyelidir. Tüm bunlar bu çalışmanın potansiyelleridir ama buradaki analiz, tespit ve önermeleri değerlendirip uygulamaya sokacak, yani yanılsamasından ve oldurulmuşluğundan vazgeçip sorumluluklarını ve özgürlüğünü sahiplenmeyi seçecek ya da seçmeyecek olan okurun kendisidir.
Tüm bunların yanında, bu çalışmayı tamamladığım sırada başlayan "Gezi Parkı" olaylarının düşünsel ve toplumsal arayışları bağlamında, bu çalışmanın, hem bir güç hem de güçsüzlük olarak iktidar arzusu içinde olmamanın, dahası tahakküm edilmek kadar tahakküm etmenin de reddedilmesinin, koşullu özgürlükten değil, özgürlükten kaynaklandığını ve siyaset kurumuna transfer edilen sorumluluğun dağıtılması halinde elde edilecek gücün toplumsal yapıyı dönüştürecek kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermesi bakımından yararlı olacağı düşüncesindeyim.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.