9786055535735
589624
https://www.turkishbooks.com/books/hayal-fotografcisi-p589624.html
Hayal Fotoğrafçısı
2.667
Yüzlerde ifadeler, caddelerde dükkânlar, dükkânlarda satılanlar farklı değildi. Okulların bahçelerindeki büstlerden, çeşme başında dedikodu yapan kadınlara kadar her gittiğim yerde, bir öncekinde gördüklerimi buldum. Evet, belki biri diğerine göre daha aç, daha perişan, daha tok, yani hiç olmazsa görünüşte farklı yaşıyordu ama yüzlerdeki ifadelerde bu farkı göremiyordu insan.
Karanlık ayakkabı tamircileriyle aydınlık berberlerin, yüzü kırış kırış terzilerle sokaklardaki donsuz bebelerin fotoğraflarını yan yana dizip, uzun uzun seyrediyor ve yanılıp yanılmadığımı düşünüyordum bir kez daha. Gerçi gittiğim her kentin hemen dışındaki insan pazarlarında çektiğim hüzünlü yüzleri bir kez daha incelerken aklım karışmadı da değil ama sokak aralarında ve ev önlerinde laflayan kadınların fotoğraflarını gördüğümde, her şeyi yeniden hatırladım ve bir kez daha kendime geldim.
Hayır, ölümü yeniden aramaya, doğunun o güzel insanları için yaptığım yolculukta çektiğim fotoğrafları seyrettiğim o uzun saatler boyunca, yani yavaş yavaş içimde beliren bir isteğin sonucunda karar vermedim. Her şey aniden oldu...
Sabaha karşı, baktığım tüm fotoğrafların adeta rüyamda resmîgeçit yapması yüzünden yorgun düşmüş bir beyinle uyandığımda, ilk yaptığım kusmak oldu. Keşke beynimdeki o fotoğrafları da kusabilseydim... Ya da deklanşöre bastığım ve ebediyete intikal ettikleri o halleriyle kalsalardı...'
'Tüm fotoğraflar fotoğraf olmaktan çıkmış ve çok sahici bir hayale dönüşmüşlerdi artık. Tüm yüzleri çektiğim anki değil, yıllarca sonraki halleriyle, onları oldukları şey yapan halleriyle, karşı konulmaz bir baş dönmesinin yarattığı sarhoşluk içinden görmeye başlayınca, delirdiğimden de emin oldum.'
Beynimin içinde canlanarak akan bir fotoğraftaki fahişenin, aslında hangi kentin hangi sokağında çektiğime kadar büyük bir kesinlikle hatırladığım, sümüklü ve ayakları yalınayak bir kız çocuğu olduğundan emindim. Soda şişesini vura vura kafasını parçaladığı adamın başında titreyen saçları jöleli gencin, bir kasaba bakkalının kasasında otururken fotoğrafını çektiğim ve sevdiğim o tombul çocuk olduğundan emindim... İtaatkâr bir kurşunun delip geçtiği ve artık çoktan çürümüş dudaklarının arasına kurtçukların doluştuğu o kadınınsa, pencereden giren ışığın altında kitabını okurken fotoğrafı çektiğim o liseli kız olduğundan da yine emindim ama artık bunların hiçbir önemi yok...
Karanlık ayakkabı tamircileriyle aydınlık berberlerin, yüzü kırış kırış terzilerle sokaklardaki donsuz bebelerin fotoğraflarını yan yana dizip, uzun uzun seyrediyor ve yanılıp yanılmadığımı düşünüyordum bir kez daha. Gerçi gittiğim her kentin hemen dışındaki insan pazarlarında çektiğim hüzünlü yüzleri bir kez daha incelerken aklım karışmadı da değil ama sokak aralarında ve ev önlerinde laflayan kadınların fotoğraflarını gördüğümde, her şeyi yeniden hatırladım ve bir kez daha kendime geldim.
Hayır, ölümü yeniden aramaya, doğunun o güzel insanları için yaptığım yolculukta çektiğim fotoğrafları seyrettiğim o uzun saatler boyunca, yani yavaş yavaş içimde beliren bir isteğin sonucunda karar vermedim. Her şey aniden oldu...
Sabaha karşı, baktığım tüm fotoğrafların adeta rüyamda resmîgeçit yapması yüzünden yorgun düşmüş bir beyinle uyandığımda, ilk yaptığım kusmak oldu. Keşke beynimdeki o fotoğrafları da kusabilseydim... Ya da deklanşöre bastığım ve ebediyete intikal ettikleri o halleriyle kalsalardı...'
'Tüm fotoğraflar fotoğraf olmaktan çıkmış ve çok sahici bir hayale dönüşmüşlerdi artık. Tüm yüzleri çektiğim anki değil, yıllarca sonraki halleriyle, onları oldukları şey yapan halleriyle, karşı konulmaz bir baş dönmesinin yarattığı sarhoşluk içinden görmeye başlayınca, delirdiğimden de emin oldum.'
Beynimin içinde canlanarak akan bir fotoğraftaki fahişenin, aslında hangi kentin hangi sokağında çektiğime kadar büyük bir kesinlikle hatırladığım, sümüklü ve ayakları yalınayak bir kız çocuğu olduğundan emindim. Soda şişesini vura vura kafasını parçaladığı adamın başında titreyen saçları jöleli gencin, bir kasaba bakkalının kasasında otururken fotoğrafını çektiğim ve sevdiğim o tombul çocuk olduğundan emindim... İtaatkâr bir kurşunun delip geçtiği ve artık çoktan çürümüş dudaklarının arasına kurtçukların doluştuğu o kadınınsa, pencereden giren ışığın altında kitabını okurken fotoğrafı çektiğim o liseli kız olduğundan da yine emindim ama artık bunların hiçbir önemi yok...
Yüzlerde ifadeler, caddelerde dükkânlar, dükkânlarda satılanlar farklı değildi. Okulların bahçelerindeki büstlerden, çeşme başında dedikodu yapan kadınlara kadar her gittiğim yerde, bir öncekinde gördüklerimi buldum. Evet, belki biri diğerine göre daha aç, daha perişan, daha tok, yani hiç olmazsa görünüşte farklı yaşıyordu ama yüzlerdeki ifadelerde bu farkı göremiyordu insan.
Karanlık ayakkabı tamircileriyle aydınlık berberlerin, yüzü kırış kırış terzilerle sokaklardaki donsuz bebelerin fotoğraflarını yan yana dizip, uzun uzun seyrediyor ve yanılıp yanılmadığımı düşünüyordum bir kez daha. Gerçi gittiğim her kentin hemen dışındaki insan pazarlarında çektiğim hüzünlü yüzleri bir kez daha incelerken aklım karışmadı da değil ama sokak aralarında ve ev önlerinde laflayan kadınların fotoğraflarını gördüğümde, her şeyi yeniden hatırladım ve bir kez daha kendime geldim.
Hayır, ölümü yeniden aramaya, doğunun o güzel insanları için yaptığım yolculukta çektiğim fotoğrafları seyrettiğim o uzun saatler boyunca, yani yavaş yavaş içimde beliren bir isteğin sonucunda karar vermedim. Her şey aniden oldu...
Sabaha karşı, baktığım tüm fotoğrafların adeta rüyamda resmîgeçit yapması yüzünden yorgun düşmüş bir beyinle uyandığımda, ilk yaptığım kusmak oldu. Keşke beynimdeki o fotoğrafları da kusabilseydim... Ya da deklanşöre bastığım ve ebediyete intikal ettikleri o halleriyle kalsalardı...'
'Tüm fotoğraflar fotoğraf olmaktan çıkmış ve çok sahici bir hayale dönüşmüşlerdi artık. Tüm yüzleri çektiğim anki değil, yıllarca sonraki halleriyle, onları oldukları şey yapan halleriyle, karşı konulmaz bir baş dönmesinin yarattığı sarhoşluk içinden görmeye başlayınca, delirdiğimden de emin oldum.'
Beynimin içinde canlanarak akan bir fotoğraftaki fahişenin, aslında hangi kentin hangi sokağında çektiğime kadar büyük bir kesinlikle hatırladığım, sümüklü ve ayakları yalınayak bir kız çocuğu olduğundan emindim. Soda şişesini vura vura kafasını parçaladığı adamın başında titreyen saçları jöleli gencin, bir kasaba bakkalının kasasında otururken fotoğrafını çektiğim ve sevdiğim o tombul çocuk olduğundan emindim... İtaatkâr bir kurşunun delip geçtiği ve artık çoktan çürümüş dudaklarının arasına kurtçukların doluştuğu o kadınınsa, pencereden giren ışığın altında kitabını okurken fotoğrafı çektiğim o liseli kız olduğundan da yine emindim ama artık bunların hiçbir önemi yok...
Karanlık ayakkabı tamircileriyle aydınlık berberlerin, yüzü kırış kırış terzilerle sokaklardaki donsuz bebelerin fotoğraflarını yan yana dizip, uzun uzun seyrediyor ve yanılıp yanılmadığımı düşünüyordum bir kez daha. Gerçi gittiğim her kentin hemen dışındaki insan pazarlarında çektiğim hüzünlü yüzleri bir kez daha incelerken aklım karışmadı da değil ama sokak aralarında ve ev önlerinde laflayan kadınların fotoğraflarını gördüğümde, her şeyi yeniden hatırladım ve bir kez daha kendime geldim.
Hayır, ölümü yeniden aramaya, doğunun o güzel insanları için yaptığım yolculukta çektiğim fotoğrafları seyrettiğim o uzun saatler boyunca, yani yavaş yavaş içimde beliren bir isteğin sonucunda karar vermedim. Her şey aniden oldu...
Sabaha karşı, baktığım tüm fotoğrafların adeta rüyamda resmîgeçit yapması yüzünden yorgun düşmüş bir beyinle uyandığımda, ilk yaptığım kusmak oldu. Keşke beynimdeki o fotoğrafları da kusabilseydim... Ya da deklanşöre bastığım ve ebediyete intikal ettikleri o halleriyle kalsalardı...'
'Tüm fotoğraflar fotoğraf olmaktan çıkmış ve çok sahici bir hayale dönüşmüşlerdi artık. Tüm yüzleri çektiğim anki değil, yıllarca sonraki halleriyle, onları oldukları şey yapan halleriyle, karşı konulmaz bir baş dönmesinin yarattığı sarhoşluk içinden görmeye başlayınca, delirdiğimden de emin oldum.'
Beynimin içinde canlanarak akan bir fotoğraftaki fahişenin, aslında hangi kentin hangi sokağında çektiğime kadar büyük bir kesinlikle hatırladığım, sümüklü ve ayakları yalınayak bir kız çocuğu olduğundan emindim. Soda şişesini vura vura kafasını parçaladığı adamın başında titreyen saçları jöleli gencin, bir kasaba bakkalının kasasında otururken fotoğrafını çektiğim ve sevdiğim o tombul çocuk olduğundan emindim... İtaatkâr bir kurşunun delip geçtiği ve artık çoktan çürümüş dudaklarının arasına kurtçukların doluştuğu o kadınınsa, pencereden giren ışığın altında kitabını okurken fotoğrafı çektiğim o liseli kız olduğundan da yine emindim ama artık bunların hiçbir önemi yok...
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.