9786059506465
439976
https://www.turkishbooks.com/books/guc-ve-diplomasi-p439976.html
Güç ve Diplomasi Mısır Meselesi ve Sultan 2. Abdülhamid
12
Mısır'ın, "ecza-i mütemmime-i memalik-i şahaneden" olması dolayısıyla, Osmanlı Devleti'nin bir toprağı, ahalisinin hemen tamamının Müslüman bulunması sebebiyle de "hilafet-i kübraya revabıtı" bulunmaktadır.
Sultan II. Abdülhamid, taşıdığı halifelik sıfatıyla, dünyadaki bütün Müslümanların lideri konumundadır. Bütün Müslümanlar onun kişiliğinde aynı sancağa bağlıdırlar. O, Osmanlı sınırlarında yaşan Müslümanların ise hem halifesi hem de hükümdarı, yani hem dini, hem de dünyevi lideridir. Bu, Sultan II. Abdülhamid için çnemli bir sorumluluk alanıdır. Mısır Meselesi'nin kendi dönemine tekabül eden kesitinde bu iki önemli gerçek Sultan II. Abdülhamid'in yaklaşımlarını oldukça etkilemiştir. Sultan II. Abdülhamid'i, Mısır Meselesi üzerindeki politikaları ve yaklaşımları etrafında değerlendirdiğimizde ise ortaya birkaç psikolojik ayrıntı çıkacaktır. Çünkü Mısır politikalarını etkilemiş, zaman zaman da onun Babıali ile anlaşmazlıklar yaşamasına ve sorunların daha da büyümesi nedeniyle de ortaya çıkan fırsatların değerlendirelememesine neden olmuştur. Bununla birlikte, Mısır Meselesi, Sultan II. Abdülhamid'e devletin gücü ve etkinliğinin sınırlarını anlama fırsatı verdiğinden, denge politikalarına başvurmanın gerektiğini de göstermiştir. Bu, denge politikalarının ön plana alınması ile diplomasi ve müzakere usulünün benimsenmesi, savaş ve silaha dayalı çözüm girişimlerinden uzak durulması şeklinde tezahür etmiştir. Zaten onun korku, endişe, beklenti, üzüntü, çaresizlik ve yalnızlık gibi duygu karmaşlarına girmesi, devletin içinde bulunduğu güç/güçsüzlük hali ile yakından ilişkiliydi ve dönemin büyük devletlerinin Osmanlı Devleti'ne karşı giriştiği yayılmacı ve düşmanca tavırları bunu beslemiştir.
Sultan II. Abdülhamid, taşıdığı halifelik sıfatıyla, dünyadaki bütün Müslümanların lideri konumundadır. Bütün Müslümanlar onun kişiliğinde aynı sancağa bağlıdırlar. O, Osmanlı sınırlarında yaşan Müslümanların ise hem halifesi hem de hükümdarı, yani hem dini, hem de dünyevi lideridir. Bu, Sultan II. Abdülhamid için çnemli bir sorumluluk alanıdır. Mısır Meselesi'nin kendi dönemine tekabül eden kesitinde bu iki önemli gerçek Sultan II. Abdülhamid'in yaklaşımlarını oldukça etkilemiştir. Sultan II. Abdülhamid'i, Mısır Meselesi üzerindeki politikaları ve yaklaşımları etrafında değerlendirdiğimizde ise ortaya birkaç psikolojik ayrıntı çıkacaktır. Çünkü Mısır politikalarını etkilemiş, zaman zaman da onun Babıali ile anlaşmazlıklar yaşamasına ve sorunların daha da büyümesi nedeniyle de ortaya çıkan fırsatların değerlendirelememesine neden olmuştur. Bununla birlikte, Mısır Meselesi, Sultan II. Abdülhamid'e devletin gücü ve etkinliğinin sınırlarını anlama fırsatı verdiğinden, denge politikalarına başvurmanın gerektiğini de göstermiştir. Bu, denge politikalarının ön plana alınması ile diplomasi ve müzakere usulünün benimsenmesi, savaş ve silaha dayalı çözüm girişimlerinden uzak durulması şeklinde tezahür etmiştir. Zaten onun korku, endişe, beklenti, üzüntü, çaresizlik ve yalnızlık gibi duygu karmaşlarına girmesi, devletin içinde bulunduğu güç/güçsüzlük hali ile yakından ilişkiliydi ve dönemin büyük devletlerinin Osmanlı Devleti'ne karşı giriştiği yayılmacı ve düşmanca tavırları bunu beslemiştir.
Mısır'ın, "ecza-i mütemmime-i memalik-i şahaneden" olması dolayısıyla, Osmanlı Devleti'nin bir toprağı, ahalisinin hemen tamamının Müslüman bulunması sebebiyle de "hilafet-i kübraya revabıtı" bulunmaktadır.
Sultan II. Abdülhamid, taşıdığı halifelik sıfatıyla, dünyadaki bütün Müslümanların lideri konumundadır. Bütün Müslümanlar onun kişiliğinde aynı sancağa bağlıdırlar. O, Osmanlı sınırlarında yaşan Müslümanların ise hem halifesi hem de hükümdarı, yani hem dini, hem de dünyevi lideridir. Bu, Sultan II. Abdülhamid için çnemli bir sorumluluk alanıdır. Mısır Meselesi'nin kendi dönemine tekabül eden kesitinde bu iki önemli gerçek Sultan II. Abdülhamid'in yaklaşımlarını oldukça etkilemiştir. Sultan II. Abdülhamid'i, Mısır Meselesi üzerindeki politikaları ve yaklaşımları etrafında değerlendirdiğimizde ise ortaya birkaç psikolojik ayrıntı çıkacaktır. Çünkü Mısır politikalarını etkilemiş, zaman zaman da onun Babıali ile anlaşmazlıklar yaşamasına ve sorunların daha da büyümesi nedeniyle de ortaya çıkan fırsatların değerlendirelememesine neden olmuştur. Bununla birlikte, Mısır Meselesi, Sultan II. Abdülhamid'e devletin gücü ve etkinliğinin sınırlarını anlama fırsatı verdiğinden, denge politikalarına başvurmanın gerektiğini de göstermiştir. Bu, denge politikalarının ön plana alınması ile diplomasi ve müzakere usulünün benimsenmesi, savaş ve silaha dayalı çözüm girişimlerinden uzak durulması şeklinde tezahür etmiştir. Zaten onun korku, endişe, beklenti, üzüntü, çaresizlik ve yalnızlık gibi duygu karmaşlarına girmesi, devletin içinde bulunduğu güç/güçsüzlük hali ile yakından ilişkiliydi ve dönemin büyük devletlerinin Osmanlı Devleti'ne karşı giriştiği yayılmacı ve düşmanca tavırları bunu beslemiştir.
Sultan II. Abdülhamid, taşıdığı halifelik sıfatıyla, dünyadaki bütün Müslümanların lideri konumundadır. Bütün Müslümanlar onun kişiliğinde aynı sancağa bağlıdırlar. O, Osmanlı sınırlarında yaşan Müslümanların ise hem halifesi hem de hükümdarı, yani hem dini, hem de dünyevi lideridir. Bu, Sultan II. Abdülhamid için çnemli bir sorumluluk alanıdır. Mısır Meselesi'nin kendi dönemine tekabül eden kesitinde bu iki önemli gerçek Sultan II. Abdülhamid'in yaklaşımlarını oldukça etkilemiştir. Sultan II. Abdülhamid'i, Mısır Meselesi üzerindeki politikaları ve yaklaşımları etrafında değerlendirdiğimizde ise ortaya birkaç psikolojik ayrıntı çıkacaktır. Çünkü Mısır politikalarını etkilemiş, zaman zaman da onun Babıali ile anlaşmazlıklar yaşamasına ve sorunların daha da büyümesi nedeniyle de ortaya çıkan fırsatların değerlendirelememesine neden olmuştur. Bununla birlikte, Mısır Meselesi, Sultan II. Abdülhamid'e devletin gücü ve etkinliğinin sınırlarını anlama fırsatı verdiğinden, denge politikalarına başvurmanın gerektiğini de göstermiştir. Bu, denge politikalarının ön plana alınması ile diplomasi ve müzakere usulünün benimsenmesi, savaş ve silaha dayalı çözüm girişimlerinden uzak durulması şeklinde tezahür etmiştir. Zaten onun korku, endişe, beklenti, üzüntü, çaresizlik ve yalnızlık gibi duygu karmaşlarına girmesi, devletin içinde bulunduğu güç/güçsüzlük hali ile yakından ilişkiliydi ve dönemin büyük devletlerinin Osmanlı Devleti'ne karşı giriştiği yayılmacı ve düşmanca tavırları bunu beslemiştir.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.