9789944837682
429432
https://www.turkishbooks.com/books/gonul-dergahindan-hakikat-incileri-p429432.html
Gönül Dergahından Hakikat İncileri
14.4
Biz âciz kullarını yoktan var ederek sayısız nîmetleriyle perverde kılan Allah Teâlâ'ya sonsuz hamd ü senâlar olsun. Bu imtihan âlemindeki en büyük rehberimiz ve örneğimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ r Efendimiz'e, O'nun pâk âilesine ve güzîde ashâbına sonsuz salât ü selâmlar olsun...
Kıymetli okuyucularımız!
Günümüzün umûmî manzarasına baktığımızda görüyoruz ki, materyalist, kapitalist ve liberalist dünya görüşleriyle, âdeta âhiretsiz bir dünya anlayışı zihinlere empoze edilmeye çalışılıyor. Daha çok, televizyon, internet ve neşriyat vâsıtalarıyla yapılan mâneviyattan uzak telkinler, insanlığı rûhî buhran ve felâketlere sürüklüyor.
Hakîkaten, maddî refâhın zirvesindeki toplumlarda dahî, rûhî açlık ve mânevî buhranlar zirvede. Zira hayatın gâyesi, var oluşumuzun hikmeti, ölüm ve ötesi, ilâhî hakîkatler ışığında tahlil edilmeden, dünyevî telâşelerle, gününü gün edip gâfilâne bir hayat yaşamak; huzur ve saâdet olarak sunuluyor.
Ne yazık ki global kültürün hâkim rüzgârları ne tarafa eserse, zihinler ve gönüller de o tarafa savruluyor. Tıpkı selde sürüklenen kütükler misâli zamanın anaforuna kendini kaptırmış giden insanlığın elinden tutmak, bize emânet edilenleri de o anafordan korumak, onlara İslâm şahsiyetinin nezâket ve zarâfetiyle, gerçek hikmet, medeniyet ve saâdeti anlatmak, bir îman ve vicdan borcu.
Bugün toplumları ihyâ edecek ruh ise, kaba cüsseli felsefe kitaplarının üzerine kapanmış hodgâm bilgiçlerin rûhu değil; Kur'ân, kâinat ve insanda sergilenen ilâhî hikmetlerle gönlünü derinleştirebilen, insanlığa rahmet ve huzur güneşi olan, ârif mü'minlerin rûhudur. İşte bu ruhtan mahrum kalındığı içindir ki bugün saâdetin adresi, sefâlet çarşılarında aranıyor. İrâdesini sakat felsefelerin ve zamâne modalarının şekillendirdiği bir robota dönüşüyor insanlık âdeta...
Hâlbuki insanoğlu, diğer mahlûkattan farklı olarak, üstün vasıflarla donatılmış, düşünebilen bir varlık. O hâlde sık sık tefekkür etmeli... En çok da niçin dünyaya geldiğini, kimin mülkünde yaşadığını, nereden gelip nereye gitmekte olduğunu düşünmeli...
Kendini düşünmeli...
Kıymetli okuyucularımız!
Günümüzün umûmî manzarasına baktığımızda görüyoruz ki, materyalist, kapitalist ve liberalist dünya görüşleriyle, âdeta âhiretsiz bir dünya anlayışı zihinlere empoze edilmeye çalışılıyor. Daha çok, televizyon, internet ve neşriyat vâsıtalarıyla yapılan mâneviyattan uzak telkinler, insanlığı rûhî buhran ve felâketlere sürüklüyor.
Hakîkaten, maddî refâhın zirvesindeki toplumlarda dahî, rûhî açlık ve mânevî buhranlar zirvede. Zira hayatın gâyesi, var oluşumuzun hikmeti, ölüm ve ötesi, ilâhî hakîkatler ışığında tahlil edilmeden, dünyevî telâşelerle, gününü gün edip gâfilâne bir hayat yaşamak; huzur ve saâdet olarak sunuluyor.
Ne yazık ki global kültürün hâkim rüzgârları ne tarafa eserse, zihinler ve gönüller de o tarafa savruluyor. Tıpkı selde sürüklenen kütükler misâli zamanın anaforuna kendini kaptırmış giden insanlığın elinden tutmak, bize emânet edilenleri de o anafordan korumak, onlara İslâm şahsiyetinin nezâket ve zarâfetiyle, gerçek hikmet, medeniyet ve saâdeti anlatmak, bir îman ve vicdan borcu.
Bugün toplumları ihyâ edecek ruh ise, kaba cüsseli felsefe kitaplarının üzerine kapanmış hodgâm bilgiçlerin rûhu değil; Kur'ân, kâinat ve insanda sergilenen ilâhî hikmetlerle gönlünü derinleştirebilen, insanlığa rahmet ve huzur güneşi olan, ârif mü'minlerin rûhudur. İşte bu ruhtan mahrum kalındığı içindir ki bugün saâdetin adresi, sefâlet çarşılarında aranıyor. İrâdesini sakat felsefelerin ve zamâne modalarının şekillendirdiği bir robota dönüşüyor insanlık âdeta...
Hâlbuki insanoğlu, diğer mahlûkattan farklı olarak, üstün vasıflarla donatılmış, düşünebilen bir varlık. O hâlde sık sık tefekkür etmeli... En çok da niçin dünyaya geldiğini, kimin mülkünde yaşadığını, nereden gelip nereye gitmekte olduğunu düşünmeli...
Kendini düşünmeli...
Biz âciz kullarını yoktan var ederek sayısız nîmetleriyle perverde kılan Allah Teâlâ'ya sonsuz hamd ü senâlar olsun. Bu imtihan âlemindeki en büyük rehberimiz ve örneğimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ r Efendimiz'e, O'nun pâk âilesine ve güzîde ashâbına sonsuz salât ü selâmlar olsun...
Kıymetli okuyucularımız!
Günümüzün umûmî manzarasına baktığımızda görüyoruz ki, materyalist, kapitalist ve liberalist dünya görüşleriyle, âdeta âhiretsiz bir dünya anlayışı zihinlere empoze edilmeye çalışılıyor. Daha çok, televizyon, internet ve neşriyat vâsıtalarıyla yapılan mâneviyattan uzak telkinler, insanlığı rûhî buhran ve felâketlere sürüklüyor.
Hakîkaten, maddî refâhın zirvesindeki toplumlarda dahî, rûhî açlık ve mânevî buhranlar zirvede. Zira hayatın gâyesi, var oluşumuzun hikmeti, ölüm ve ötesi, ilâhî hakîkatler ışığında tahlil edilmeden, dünyevî telâşelerle, gününü gün edip gâfilâne bir hayat yaşamak; huzur ve saâdet olarak sunuluyor.
Ne yazık ki global kültürün hâkim rüzgârları ne tarafa eserse, zihinler ve gönüller de o tarafa savruluyor. Tıpkı selde sürüklenen kütükler misâli zamanın anaforuna kendini kaptırmış giden insanlığın elinden tutmak, bize emânet edilenleri de o anafordan korumak, onlara İslâm şahsiyetinin nezâket ve zarâfetiyle, gerçek hikmet, medeniyet ve saâdeti anlatmak, bir îman ve vicdan borcu.
Bugün toplumları ihyâ edecek ruh ise, kaba cüsseli felsefe kitaplarının üzerine kapanmış hodgâm bilgiçlerin rûhu değil; Kur'ân, kâinat ve insanda sergilenen ilâhî hikmetlerle gönlünü derinleştirebilen, insanlığa rahmet ve huzur güneşi olan, ârif mü'minlerin rûhudur. İşte bu ruhtan mahrum kalındığı içindir ki bugün saâdetin adresi, sefâlet çarşılarında aranıyor. İrâdesini sakat felsefelerin ve zamâne modalarının şekillendirdiği bir robota dönüşüyor insanlık âdeta...
Hâlbuki insanoğlu, diğer mahlûkattan farklı olarak, üstün vasıflarla donatılmış, düşünebilen bir varlık. O hâlde sık sık tefekkür etmeli... En çok da niçin dünyaya geldiğini, kimin mülkünde yaşadığını, nereden gelip nereye gitmekte olduğunu düşünmeli...
Kendini düşünmeli...
Kıymetli okuyucularımız!
Günümüzün umûmî manzarasına baktığımızda görüyoruz ki, materyalist, kapitalist ve liberalist dünya görüşleriyle, âdeta âhiretsiz bir dünya anlayışı zihinlere empoze edilmeye çalışılıyor. Daha çok, televizyon, internet ve neşriyat vâsıtalarıyla yapılan mâneviyattan uzak telkinler, insanlığı rûhî buhran ve felâketlere sürüklüyor.
Hakîkaten, maddî refâhın zirvesindeki toplumlarda dahî, rûhî açlık ve mânevî buhranlar zirvede. Zira hayatın gâyesi, var oluşumuzun hikmeti, ölüm ve ötesi, ilâhî hakîkatler ışığında tahlil edilmeden, dünyevî telâşelerle, gününü gün edip gâfilâne bir hayat yaşamak; huzur ve saâdet olarak sunuluyor.
Ne yazık ki global kültürün hâkim rüzgârları ne tarafa eserse, zihinler ve gönüller de o tarafa savruluyor. Tıpkı selde sürüklenen kütükler misâli zamanın anaforuna kendini kaptırmış giden insanlığın elinden tutmak, bize emânet edilenleri de o anafordan korumak, onlara İslâm şahsiyetinin nezâket ve zarâfetiyle, gerçek hikmet, medeniyet ve saâdeti anlatmak, bir îman ve vicdan borcu.
Bugün toplumları ihyâ edecek ruh ise, kaba cüsseli felsefe kitaplarının üzerine kapanmış hodgâm bilgiçlerin rûhu değil; Kur'ân, kâinat ve insanda sergilenen ilâhî hikmetlerle gönlünü derinleştirebilen, insanlığa rahmet ve huzur güneşi olan, ârif mü'minlerin rûhudur. İşte bu ruhtan mahrum kalındığı içindir ki bugün saâdetin adresi, sefâlet çarşılarında aranıyor. İrâdesini sakat felsefelerin ve zamâne modalarının şekillendirdiği bir robota dönüşüyor insanlık âdeta...
Hâlbuki insanoğlu, diğer mahlûkattan farklı olarak, üstün vasıflarla donatılmış, düşünebilen bir varlık. O hâlde sık sık tefekkür etmeli... En çok da niçin dünyaya geldiğini, kimin mülkünde yaşadığını, nereden gelip nereye gitmekte olduğunu düşünmeli...
Kendini düşünmeli...
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.