9786055793753
566866
https://www.turkishbooks.com/books/fehmul-kuran-3-cilt-p566866.html
Fehmü'l Kur'an (3 Cilt) Siyer Eşliğinde Kur'an'ı Anlamak
13.8
Muhammed Âbid el-Câbirînin bu tefsirde savunduğu iki temel husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, mutâbakatu mesârit-tenzîl li mesîretid-dave şeklinde ifade ettiği, Kurânı Hz. Peygamberin sîreti eşliğinde okuma prensibidir. Bu prensip uyarınca Câbirî, Hz. Peygamberin yaklaşık yirmi üç yıl süren sîretini yedi aşamaya ayırır ve her bir aşamada Kurânın tebliğ seyrinin ve Hz. Peygamberin davet sürecinin hangi durumda olduğunu etraflıca tasvir eder. Bu noktada İbn Hişamın Siyeri ve es-Sîretul-Halebiyye gibi kaynakların yanı sıra Taberî tefsirinden ve Vahıdînin Esbâb-ı nüzûlünden istifade ederek hangi aşamada hangi sûrelerin inzâl edilmiş olduğunu tespit etmeye çalışır. Ardından da bu sûreleri, inzâl edilmiş oldukları aşamanın koşullarını dikkate alarak tefsir etmeye çalışır.
İkincisi de vahdetus-süver/vahdetün-nass şeklinde ifade ettiği, sûrelerin iç bütünlüğünü esas alma prensibidir. Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerine yönelik çeşitli eleştiriler yapan Câbirî, nihayetinde bu rivâyetlerin tefsir için tek başına yeterli olmadığını ifade etmekte ve daha genel bir çerçeve olarak Kurân metninin iç bütünlüğü ilkesini önermektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde sûrelerin Hz. Peygamberin tevcihatı doğrultusunda teşekkül ettirilmiş olmasına (tevkîfîlik) işaret etmekte ve herhangi bir âyetin özellikle bir sûrede yer alması gerektiğinin Hz. Peygamber tarafından söylenmiş olmasının, o âyetin bizzat o sûrede belli bir anlama delalet edecek olmasına işaret ettiğini savunmaktadır. Tevkîfîliği bu şekilde değerlendiren Câbirîye göre, artık Kurân metninde nesh edilmiş olan yani metnin bütünsel anlamına katkısı olmayan bir âyetin bulunması mümkün değildir.
Câbirînin savunduğu bu yöntem, metodolojik bir teklif olarak yeni ve özgün olmakla beraber, klasik tefsirde karşılığı bulunmayan büsbütün çağdaş bir olgu da değildir. Nitekim bizzat Câbirînin kendisinin de sıklıkla tespit ettiği ve tefsirinde çok yerde işaret ettiği üzere, klasik tefsirde hem Kurânın metin içi bütünlüğüne hem de nüzûl ortamına vurgu yaparak âyetleri tefsir etmenin bolca örnekleri mevcuttur. Câbirînin meziyeti, bunu bir tefsir yöntemi olarak önermiş olmasıdır.
İkincisi de vahdetus-süver/vahdetün-nass şeklinde ifade ettiği, sûrelerin iç bütünlüğünü esas alma prensibidir. Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerine yönelik çeşitli eleştiriler yapan Câbirî, nihayetinde bu rivâyetlerin tefsir için tek başına yeterli olmadığını ifade etmekte ve daha genel bir çerçeve olarak Kurân metninin iç bütünlüğü ilkesini önermektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde sûrelerin Hz. Peygamberin tevcihatı doğrultusunda teşekkül ettirilmiş olmasına (tevkîfîlik) işaret etmekte ve herhangi bir âyetin özellikle bir sûrede yer alması gerektiğinin Hz. Peygamber tarafından söylenmiş olmasının, o âyetin bizzat o sûrede belli bir anlama delalet edecek olmasına işaret ettiğini savunmaktadır. Tevkîfîliği bu şekilde değerlendiren Câbirîye göre, artık Kurân metninde nesh edilmiş olan yani metnin bütünsel anlamına katkısı olmayan bir âyetin bulunması mümkün değildir.
Câbirînin savunduğu bu yöntem, metodolojik bir teklif olarak yeni ve özgün olmakla beraber, klasik tefsirde karşılığı bulunmayan büsbütün çağdaş bir olgu da değildir. Nitekim bizzat Câbirînin kendisinin de sıklıkla tespit ettiği ve tefsirinde çok yerde işaret ettiği üzere, klasik tefsirde hem Kurânın metin içi bütünlüğüne hem de nüzûl ortamına vurgu yaparak âyetleri tefsir etmenin bolca örnekleri mevcuttur. Câbirînin meziyeti, bunu bir tefsir yöntemi olarak önermiş olmasıdır.
Muhammed Âbid el-Câbirînin bu tefsirde savunduğu iki temel husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, mutâbakatu mesârit-tenzîl li mesîretid-dave şeklinde ifade ettiği, Kurânı Hz. Peygamberin sîreti eşliğinde okuma prensibidir. Bu prensip uyarınca Câbirî, Hz. Peygamberin yaklaşık yirmi üç yıl süren sîretini yedi aşamaya ayırır ve her bir aşamada Kurânın tebliğ seyrinin ve Hz. Peygamberin davet sürecinin hangi durumda olduğunu etraflıca tasvir eder. Bu noktada İbn Hişamın Siyeri ve es-Sîretul-Halebiyye gibi kaynakların yanı sıra Taberî tefsirinden ve Vahıdînin Esbâb-ı nüzûlünden istifade ederek hangi aşamada hangi sûrelerin inzâl edilmiş olduğunu tespit etmeye çalışır. Ardından da bu sûreleri, inzâl edilmiş oldukları aşamanın koşullarını dikkate alarak tefsir etmeye çalışır.
İkincisi de vahdetus-süver/vahdetün-nass şeklinde ifade ettiği, sûrelerin iç bütünlüğünü esas alma prensibidir. Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerine yönelik çeşitli eleştiriler yapan Câbirî, nihayetinde bu rivâyetlerin tefsir için tek başına yeterli olmadığını ifade etmekte ve daha genel bir çerçeve olarak Kurân metninin iç bütünlüğü ilkesini önermektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde sûrelerin Hz. Peygamberin tevcihatı doğrultusunda teşekkül ettirilmiş olmasına (tevkîfîlik) işaret etmekte ve herhangi bir âyetin özellikle bir sûrede yer alması gerektiğinin Hz. Peygamber tarafından söylenmiş olmasının, o âyetin bizzat o sûrede belli bir anlama delalet edecek olmasına işaret ettiğini savunmaktadır. Tevkîfîliği bu şekilde değerlendiren Câbirîye göre, artık Kurân metninde nesh edilmiş olan yani metnin bütünsel anlamına katkısı olmayan bir âyetin bulunması mümkün değildir.
Câbirînin savunduğu bu yöntem, metodolojik bir teklif olarak yeni ve özgün olmakla beraber, klasik tefsirde karşılığı bulunmayan büsbütün çağdaş bir olgu da değildir. Nitekim bizzat Câbirînin kendisinin de sıklıkla tespit ettiği ve tefsirinde çok yerde işaret ettiği üzere, klasik tefsirde hem Kurânın metin içi bütünlüğüne hem de nüzûl ortamına vurgu yaparak âyetleri tefsir etmenin bolca örnekleri mevcuttur. Câbirînin meziyeti, bunu bir tefsir yöntemi olarak önermiş olmasıdır.
İkincisi de vahdetus-süver/vahdetün-nass şeklinde ifade ettiği, sûrelerin iç bütünlüğünü esas alma prensibidir. Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerine yönelik çeşitli eleştiriler yapan Câbirî, nihayetinde bu rivâyetlerin tefsir için tek başına yeterli olmadığını ifade etmekte ve daha genel bir çerçeve olarak Kurân metninin iç bütünlüğü ilkesini önermektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde sûrelerin Hz. Peygamberin tevcihatı doğrultusunda teşekkül ettirilmiş olmasına (tevkîfîlik) işaret etmekte ve herhangi bir âyetin özellikle bir sûrede yer alması gerektiğinin Hz. Peygamber tarafından söylenmiş olmasının, o âyetin bizzat o sûrede belli bir anlama delalet edecek olmasına işaret ettiğini savunmaktadır. Tevkîfîliği bu şekilde değerlendiren Câbirîye göre, artık Kurân metninde nesh edilmiş olan yani metnin bütünsel anlamına katkısı olmayan bir âyetin bulunması mümkün değildir.
Câbirînin savunduğu bu yöntem, metodolojik bir teklif olarak yeni ve özgün olmakla beraber, klasik tefsirde karşılığı bulunmayan büsbütün çağdaş bir olgu da değildir. Nitekim bizzat Câbirînin kendisinin de sıklıkla tespit ettiği ve tefsirinde çok yerde işaret ettiği üzere, klasik tefsirde hem Kurânın metin içi bütünlüğüne hem de nüzûl ortamına vurgu yaparak âyetleri tefsir etmenin bolca örnekleri mevcuttur. Câbirînin meziyeti, bunu bir tefsir yöntemi olarak önermiş olmasıdır.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.