9789759000967
455040
https://www.turkishbooks.com/books/erdem-ve-odev-bati-ahlak-tarihinin-serencami-p455040.html
Erdem ve Ödev Batı Ahlak Tarihinin Serencamı
10.56
Ademoğlunun, verili/vehbî ve kazanılmış/kesbî olarak karşılık bulabilecek iki boyuta sahip olduğunu söylemek mümkündür. Verilen tarafıyla o, beşerdir ve bu yönüyle tabiat sahasında var olur, kazanılan tarafıyla ise o insandır, bu yönüyle de ahlak/değer sahasının varlığıdır. Kişiden beklenen, insanlığını beşerliği üzerine ikame ve inşa etmesidir. Bunun yolu ise ahlâktan geçer. Kişiden, şehvet, öfke ve idrak güçlerini onu hakikat soruşturmasına açan ve vahiyle irşad olan aklın hizmetine sokması beklenir. Dolayısıyla insan dediğimiz vakit biz, değer-ahlâk varlığını anlarız. Zira onun, varlığını ve var olanı duyumsaması ancak değerler üzerinden olduğunda insanî bir anlama isabet eder. Ahlâk ise yapısı gereği kendisini insanın bütüncül doğasına sunar. Hal böyleyken insanın varlığa olduğu gibi, ahlâka yaklaşması da varlık ve bilgi açısından bütüncül olmalıdır. Ahlâkî olan; erdem, ödev, kural, yasa, niyet, ilke gibi unsurlara nihai anlamda bölünemez, yaşamın odağında yer alan insanı çepeçevre kuşatabilmesi, onun bütüncül doğaya sahip olabilmesine bağlıdır. İnsan da böylesi bir doğayı, tutum ve varlığı duyumsama yolu olarak kavrayabilmesi için kendi doğasının his, duygu ve düşünce boyutlarını tek düzeye indirgemekten kaçınmalıdır.
Neredeyse her çağda olduğu gibi çağımızda da yaşanan maddi ilerleme nispetinde manevi ilerlemenin söz konusu olduğunu söylemek oldukça zordur. Bu bağlamda çağımız belki de her zamankinden daha çok değerlerin vurgulandığı, merkeze alındığı ve bu nispetle insanlığın araçsallaştırılmadığı bir çağa hasrettir. Değerler üzerine yapılan her bir çalışma bu özlemin tınısını kulaklara taşıma vazifesini ifa etmektedir. Çalışmamız da bu minvalde ele alınabilir. Çalışmamızda ahlâkın varlık düzleminde kurgulanma yollarını Batı ahlâk düşüncesi ekseninde tahlil etmeye çalışacağız. Yaklaşımımız, literatüre yerleşen normatif/kuralcı etik teorinin cisimleştiği şekliyle erdem, ödev ve faydacı ahlâk anlayışları ayrımını dile getirse de bunun bir tehlikeye de işaret edebileceği düşüncesinden hareketle daha bütüncül yaklaşımların imkanını sorgulamayı deneyecektir.
Neredeyse her çağda olduğu gibi çağımızda da yaşanan maddi ilerleme nispetinde manevi ilerlemenin söz konusu olduğunu söylemek oldukça zordur. Bu bağlamda çağımız belki de her zamankinden daha çok değerlerin vurgulandığı, merkeze alındığı ve bu nispetle insanlığın araçsallaştırılmadığı bir çağa hasrettir. Değerler üzerine yapılan her bir çalışma bu özlemin tınısını kulaklara taşıma vazifesini ifa etmektedir. Çalışmamız da bu minvalde ele alınabilir. Çalışmamızda ahlâkın varlık düzleminde kurgulanma yollarını Batı ahlâk düşüncesi ekseninde tahlil etmeye çalışacağız. Yaklaşımımız, literatüre yerleşen normatif/kuralcı etik teorinin cisimleştiği şekliyle erdem, ödev ve faydacı ahlâk anlayışları ayrımını dile getirse de bunun bir tehlikeye de işaret edebileceği düşüncesinden hareketle daha bütüncül yaklaşımların imkanını sorgulamayı deneyecektir.
Ademoğlunun, verili/vehbî ve kazanılmış/kesbî olarak karşılık bulabilecek iki boyuta sahip olduğunu söylemek mümkündür. Verilen tarafıyla o, beşerdir ve bu yönüyle tabiat sahasında var olur, kazanılan tarafıyla ise o insandır, bu yönüyle de ahlak/değer sahasının varlığıdır. Kişiden beklenen, insanlığını beşerliği üzerine ikame ve inşa etmesidir. Bunun yolu ise ahlâktan geçer. Kişiden, şehvet, öfke ve idrak güçlerini onu hakikat soruşturmasına açan ve vahiyle irşad olan aklın hizmetine sokması beklenir. Dolayısıyla insan dediğimiz vakit biz, değer-ahlâk varlığını anlarız. Zira onun, varlığını ve var olanı duyumsaması ancak değerler üzerinden olduğunda insanî bir anlama isabet eder. Ahlâk ise yapısı gereği kendisini insanın bütüncül doğasına sunar. Hal böyleyken insanın varlığa olduğu gibi, ahlâka yaklaşması da varlık ve bilgi açısından bütüncül olmalıdır. Ahlâkî olan; erdem, ödev, kural, yasa, niyet, ilke gibi unsurlara nihai anlamda bölünemez, yaşamın odağında yer alan insanı çepeçevre kuşatabilmesi, onun bütüncül doğaya sahip olabilmesine bağlıdır. İnsan da böylesi bir doğayı, tutum ve varlığı duyumsama yolu olarak kavrayabilmesi için kendi doğasının his, duygu ve düşünce boyutlarını tek düzeye indirgemekten kaçınmalıdır.
Neredeyse her çağda olduğu gibi çağımızda da yaşanan maddi ilerleme nispetinde manevi ilerlemenin söz konusu olduğunu söylemek oldukça zordur. Bu bağlamda çağımız belki de her zamankinden daha çok değerlerin vurgulandığı, merkeze alındığı ve bu nispetle insanlığın araçsallaştırılmadığı bir çağa hasrettir. Değerler üzerine yapılan her bir çalışma bu özlemin tınısını kulaklara taşıma vazifesini ifa etmektedir. Çalışmamız da bu minvalde ele alınabilir. Çalışmamızda ahlâkın varlık düzleminde kurgulanma yollarını Batı ahlâk düşüncesi ekseninde tahlil etmeye çalışacağız. Yaklaşımımız, literatüre yerleşen normatif/kuralcı etik teorinin cisimleştiği şekliyle erdem, ödev ve faydacı ahlâk anlayışları ayrımını dile getirse de bunun bir tehlikeye de işaret edebileceği düşüncesinden hareketle daha bütüncül yaklaşımların imkanını sorgulamayı deneyecektir.
Neredeyse her çağda olduğu gibi çağımızda da yaşanan maddi ilerleme nispetinde manevi ilerlemenin söz konusu olduğunu söylemek oldukça zordur. Bu bağlamda çağımız belki de her zamankinden daha çok değerlerin vurgulandığı, merkeze alındığı ve bu nispetle insanlığın araçsallaştırılmadığı bir çağa hasrettir. Değerler üzerine yapılan her bir çalışma bu özlemin tınısını kulaklara taşıma vazifesini ifa etmektedir. Çalışmamız da bu minvalde ele alınabilir. Çalışmamızda ahlâkın varlık düzleminde kurgulanma yollarını Batı ahlâk düşüncesi ekseninde tahlil etmeye çalışacağız. Yaklaşımımız, literatüre yerleşen normatif/kuralcı etik teorinin cisimleştiği şekliyle erdem, ödev ve faydacı ahlâk anlayışları ayrımını dile getirse de bunun bir tehlikeye de işaret edebileceği düşüncesinden hareketle daha bütüncül yaklaşımların imkanını sorgulamayı deneyecektir.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.