3000947100019
61770
https://www.turkishbooks.com/books/emanet-ve-ehliyet-2-cilt-p61770.html
Emanet ve Ehliyet 2 cilt
14.00
Cahiliyye ortamında "Sınırlarını resmi ideolojinin çizdiği din"e göre eğitim gören mükellefler Vahyin nurundan ve ruhundan uzak yetiştirildiklerini anlayamadıkları gibi aksine kendilerinin "Müctehid" olduklarını(!) saçmalamaya başlamasınlar mı? Bunların dışında kalan kitlenin büyük bir kısmı ise müslüman olduklarını söyledikleri halde İslam adına bid'at ve hurafelere kapılıp yaşadıkları gibi inanmaya ve geleneksel dini benimsemeye başlamışlardır! İslam alemindeki asıl çöküntü ise bundan sonra başlamıştır.
Sınırlarını müşriki sistemlerin belirlediği dini eğitimlerden geçen ve kendilerinin "Müctehid" olduğunu beyan eden bu mükelleflerin bir çoğu namaz dahi kılmazken bir çoğu da başörtüsünün (Tesettürün) farziyyetini teville reddetmeye çalışmaktadırlar. Resûl-i Ekrem (sav)'in birçok sünnetini inkâr etmeye başlamışlardır. Biz bu tür mahlûka ta Kur'ani bir tabirle "Lehvel hadis" tüccarları desek belki daha isabetli bir tesbitte bulunmuş olacağımıza inanırız.
Bir kısım istisnalar hariç tutulursa genel perspektiften görülen umûmi manzara budur. Özelde ise İslam topraklarının bir parçası sayılan Türkiyemiz'de İslam'i eğitim görmemiş büyük bir kitlenin içler acısı bu durumunu gören bazı Hoca Efendiler, mükelleflere arzedilmek için (Ancak ne yazık ki mükelleflerin içinde bulundukları halleri dikkate almadan yazılmışlardır.) "İlmihal"ler yazmışlardır (!) Yazılan bu ilmihallerin büyük bir boşluğu doldurduğunu söylesek bile birçok "sapmaya"da yol açtığını söylemek borcundayız! "Halbuki zalim sultanlara, hatta kâfir hükümetlere bile ayaklanmağı dinimiz yasak etmektedir. Böyle ayaklanmak cihad değil, ahmaklıktır." diyen bir Akaid sahibi, İslam'ı ne derece anlamış, ne derece kavramış ve aktarmıştır! Daha doğrusu Tevhidi ve Şirki anlayabilmiş, kavrayabilmiş midir? Yine: "Razi, Edebül-kaza bahsinde demiştir ki: Her kim, Hakimin mahkeme salonuna girerse, ona hürmet için ve makamının büyüklüğünden dolayı, orada selamı terk etmeye müsade vardır. Zaten Resmiyetteki uygulama da böyledir." diyen Hoca Efendi Razi'nin kendi dönemindeki resmi uygulamayı mı aktarmış oluyor, yoksa günümüzdeki resmi uygulamayı mı vurgulamış oluyor?
Yine: "Bugün ülkemizde tapulu arazi, kimin adına tapulu ise onun tam mülküdür. Artık bu toprakları... miri arazi nev'i içinde mütalâa etmek mümkün değildir." derken, Cumanın sıhhat şartlarından "Şehir olma" şartı ile ilgili olarak D.İ.B.'nın 6.2.1933 tarihli izni ile "Ufak bir köyde bile" cumanın kılınabileceğini söyleyenler (Veliyyü'1-Emr konusunda olduğu gibi) "İslam ile Demokrasi"yi aynı sanmalarından, Vahiyle-Şirki birbirine karıştırmış olduklarından kaynaklanmıyor mu? Bu tür sapmaların temelinde yatan gerçeğin "teşriî" yetkisinin kime ait olduğunu kavrayamamaktan kaynaklanan bir hastalık olduğu gerçek değil mi? İşte en korkunç sapma budur! Kendilerini ilmiye sınıfında görenlerin durumu bu olunca avam sınıfının durumunu varın siz düşününü! Bu tür sapmaların kötü niyetlerden kaynaklandığına inanmak istemiyoruz. Ancak bunlar ortada birer vakıadır!.. Peki uyarılmaya ihtiyacı olan alimlerin insanları uyarmak için yazdıkları ilmihallerin durumu ne olacaktır?
Dolayısiyle bu İlmihaller için "Efradına cami ağyarına mâni" ilmihaller dememiz mümkün değildir. Onun için bu sayımızda size "Efradına cami, ağyarına mani" denilecek bir ilmihali tanıtmaya çalışacağız. Tanıtacağımız İlmihal kitabı, Türkiyeli müslümanların hemen hemen hepsinin ismen ve yakınen tanıdığı bir Hoca Efendiye aittir. Ancak ne yazık ki; mü'minler için büyük bir kıymete haiz olan bu ilmihal kitabı, istenilen, boyutta tanınma ortamı bulamamış, kütüphanelerde istenilen yerini alamamıştır. Sebeplerine girmek istemiyorum. Henüz vakit geçmiş değildir. Büyük bir titizlikle hazırlanan bu eserin kıymetini bilelim, herkese en güzel bir şekilde tanıtalım.
"Misak Dergisi" okuyup ta "Emanet ve Ehliyet" adlı İlmihal kitabına sahip olmayan bir kardeşimizin hali; yanında en değerli gıda maddeleri olduğu halde açlıktan ölenin haline benzemektedir. Elbette bu nüktemiz yalnız "Misak Dergisi" okuyan kardeşlerimize değil, tüm kardeşlerimizedir! Bu İlmihalin farkı anlatmayla anlaşılacak bir fark değildir. Bu fark okumayla anlaşılacak bir farktır! Onun için önce kendi nefsinize, daha sonrada çevremizde her yönüyle kendisini vahye adayan mü'min kardeşlerimize bu eseri sunmaya çalışalım.
Arzumuz tüm mü'minlerin bu İlmihalle tanışması, hem hâl olmasıdır. Zira hava ve su canlı hayatı için ne kadar önemli ise, "Emânet ve Ehliyet" adlı ilmihalde mü'minler için o kadar önemlidir. Bu İlmihali yazan Yusuf KERİMOĞLU Hoca Efendi Fıkıhta bir otorite, muhakkik bir fâkih'tir. Türkiye'de İstila fıkhını gündeme getiren Hoca Efendiler'den biridir.! Bu ve benzeri hususlar göz önünde tutulacak olursa KERİMOĞLU Hoca Efendinin ne kadar büyük bir değer olduğunu takdir etmemiz mübalağa sayılmasa gerektir.
Hocamızın İlmihalini tanıtan Kardeş "Ribat" Dergisinin (Yıl: 7, Sayı:82, Ekim, 1989.) Ramazan TAHA kardeşimize ait yazısını aynen buraya alıyorum. "İmam-ı Azam Ebu Hanife (rha) Fıkhı şöyle tarif eder: "Fıkıh kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir." İlim amel etmek için vardır. İlim ile amel etmek; ahiret saadeti için dünya meşguliyetlerini terkedip, gönülden çıkarmaktır. İnsanın lehindeki ve aleyhindeki haklarına sahip olmasına "Ehliyet" denilmiştir. Allahü Tealâ (cc)'nın teklifleri bu ehliyete dayanır. Her mükellef; içinde bulunduğu hal ile ilgili ilimleri öğrenmek ve onlarla amel etmek durumundadır." diyerek niçin "İslam İlmihalini" (Emanet ve Ehliyet'i) yazdığını izah etmeye çalışır Yusuf Kerimoğlu Hocamız. Allahü Teâla'nın tekliflerini yüklenme ehliyetli her müslüman bu "Emanet'in icaplarını yerine getirmek mükellefiyetindendir. İşte bütün bu ihtiyaçlardan dolayı fâkihlerimiz pratik olması açısından zaman zaman "İlmihal" adını verdiğimiz kitaplar kaleme almışlardır....
Hocamızın "Emânet ve Ehliyet" adlı İslam ilmihalini tanıtmadan önce bugüne kadar yayınlanmış ilmihalleri genel olarak bir değerlendirmeye tabi tutacağız. Sonra tanıtacağınız bu ilmihalin diğer ilmihaller içerisindeki yeri de böylece belirlenmiş olacaktır. Cumhuriyet Döneminde yayınlanmış olan-bunu öncesi dönemi ayırdetmek için söylüyorum ilmihali kitaplarında "İbadi/ siyasi" bir muhtevayı görmek oldukça zor. İslam'ın sadece ibadet yönüne ağırlık verilip asıl siyasi yönünü oluşturan "Cihad" bölümlerinin ihmal edildiği bir gerçektir.
Bazı İlmihaller ise dil ve üslûb yönüyle günümüz insanına hitap etmekten çok uzak olmakla birlikte müftabih kavilleri ayırt etmekte güçlük çekiliyor. Eser ilmi değer açısından ne kadar mükemmel olursa olsun okuyucunun pek bir istifadesi olmuyor. Halbuki yazılan her eser, asar-i antika olsun diye değil, okuyucu istifade etsin diye yazılır. Bir de "Kökten İslami ilimlerle yetişmemiş; derme- çatma bilgilerle yetişmiş, meselenin ehliyetinden uzak kimi asker, mühendis ve tıp kökenli kimselerin kaleme aldığı İlmihal kitapları yetiştikleri çevrenin kültürüyle bir de şantaj yapılınca adete İslami hükümler assimilasyona uğruyor. Bunun da faturası köklü İslami bilgilerden yoksun kimselere çıkıyor. Sonuç, malum. Yine bir çokları da yazdıkları eserleri siyasi yönetimlerin siyasi kontrol ve sansürlerini, çeşitli kaygular yüzünden aşamadıklarından bazı İslami gerçekleri ya gizlemişler veya bazıları da dolambaçlı yollara başvurmuşlardır. Bundan dolayı "Emânet ve Ehliyet" adlı tanıtmaya çalıştığımız bu eser diğerlerinden hayli mesafe katetmiş görünmektedir.
Biz burada selefimizin yazmış olduğu İlmihalleri eleştirmekten ziyade, İslam geleneğindeki şerh'i dikkate alıyoruz. "Emanet ve Ehliyetin Farklı Yanları" kaynaklara yer verilmiş olması da güzel bir anlayış.
Kitaptaki fıkhi hükümleri; ayet, hadis ve İslam tarihinden canlı misaller ile müdellel bir hale getirilerek; fıkıh ve tefsir bütünlüğü sağlamıştır. Edebi yönden roman hikaye, tiyatro ve makale alanında daha önceden kendisini kabul ettirmiş bir yazar olması ilmihalinde de kendisini göstermiştir. Buna rağmen elbette tenkit edilmesi gereken noktalarda olacaktır. Hiç kuşkusuz Peygamberler hariç, insanlar "Masum" değildir. Bazı sayfalarda alt başlıklar altındaki paragrafların içerisinde maddeler üst üste değil de alt alta sıralansa daha iyi olur gibi geliyor.
Bu eserin diğer bir yanı da istenilen oranda okuyucuda yankısını bulmamış olmasıdır. İnşaallah ileride yazarınızla fıkıh ve adı geçen İlmihal üzerinde bir konuşma yapılır da böylece eserin mevcutlar içerisindeki yeri belirlenir. Bu bir eksikliktir. Bu eksiklik yazarın değil, üzerine sorumluluk düşen herkese aittir. Bu eserin okuyucularımız arasında yankısını bulacağına inanıyor, yazar ve yayıncıya kalbi teşekkürlerimizi sunuyoruz".
Ramazan Taha kardeşimize ait tanıtım burada bitmiştir. Söylediklerine katılmamak mümkün değildir.
Bir mü'min için lüzumlu tüm bilgileri bu İlmihal kitabında bulmak mümkündür. Genel hatlarıyla hayatın tüm alanlarına ışık tutacak bilgileri bu kitapta bulabilirsiniz. Mevcut ilmihallerde hiç gündeme getirilmeyen nice mevzular en hassas bir şekilde bu İlmihalde gözler önüne serilmiştir. Hiç bir konuda Hakkı gizleme ihtiyacı duyulmamıştır. Mükellefleri aldatma yoluna gidilmemiştir. Tüm bu gerçekleri gündeme getirirken de hiç bir kınayıcının kınamasından endişe edilmemiştir. Teklifler aynen olduğu gibi aktarılmaya çalışılmıştır. Bunu da en güzel ve sade bir üslübla yapmıştır.
"Emanet ve Ehliyet" adlı İlmihal kitabı iki ciltten oluşmuştur. Hocamız (Yüce Rabbimiz hayırlı ve uzun ömürler nasib etsin) eserinin "Hatime" bölümünde: "Bu eserin te'lifi; Allahü Teâla (cc)'nın kullarının en zayıfı ve O'nun rahmetine en çok muhtaç olan bir kulu elinde 24. Şubat 1986 tarihde Pazartesi günü tamamlandı. Te'lif kararı; 22 Şubat. 1980 tarihinde, bir istişare sonucu alınmıştı!
Allahü Teâla (cc) şahiddir ki; Müctehid imamların kavillerini incelemede ve maksadlarını kavramada bütün gücümü sarfettim. Zahir'ür-rivaye ve fetva olan kavilleri tesbit hususunda titizlik gösterdim... Şurası muhakkaktır ki müctehid imamlar; Allahü Teâla (cc)'nın kitabının hükmünü ve Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetinin mahiyetini, izaha gayret etmişlerdir. Bütün müctehid imamlara ve onların usûlünü takip eden ulemaya ne kadar dua etsek azdır. Duam şudur: "Allah'ım.. Tağuti güçler hakaret ve işkence ederek benden razı olmadıklarını ortaya koydular. Bende kat'iyyen onlardan razı değilim!.. Ahirette onların yüzünü görmek istemiyorum. Tağut'un, Bel'am'ın ve Hased ehlinin şerrinden sana sığınırım." diyerek eserini bitirmiştir.
Cahiliyye ortamında "Sınırlarını resmi ideolojinin çizdiği din"e göre eğitim gören mükellefler Vahyin nurundan ve ruhundan uzak yetiştirildiklerini anlayamadıkları gibi aksine kendilerinin "Müctehid" olduklarını(!) saçmalamaya başlamasınlar mı? Bunların dışında kalan kitlenin büyük bir kısmı ise müslüman olduklarını söyledikleri halde İslam adına bid'at ve hurafelere kapılıp yaşadıkları gibi inanmaya ve geleneksel dini benimsemeye başlamışlardır! İslam alemindeki asıl çöküntü ise bundan sonra başlamıştır.
Sınırlarını müşriki sistemlerin belirlediği dini eğitimlerden geçen ve kendilerinin "Müctehid" olduğunu beyan eden bu mükelleflerin bir çoğu namaz dahi kılmazken bir çoğu da başörtüsünün (Tesettürün) farziyyetini teville reddetmeye çalışmaktadırlar. Resûl-i Ekrem (sav)'in birçok sünnetini inkâr etmeye başlamışlardır. Biz bu tür mahlûka ta Kur'ani bir tabirle "Lehvel hadis" tüccarları desek belki daha isabetli bir tesbitte bulunmuş olacağımıza inanırız.
Bir kısım istisnalar hariç tutulursa genel perspektiften görülen umûmi manzara budur. Özelde ise İslam topraklarının bir parçası sayılan Türkiyemiz'de İslam'i eğitim görmemiş büyük bir kitlenin içler acısı bu durumunu gören bazı Hoca Efendiler, mükelleflere arzedilmek için (Ancak ne yazık ki mükelleflerin içinde bulundukları halleri dikkate almadan yazılmışlardır.) "İlmihal"ler yazmışlardır (!) Yazılan bu ilmihallerin büyük bir boşluğu doldurduğunu söylesek bile birçok "sapmaya"da yol açtığını söylemek borcundayız! "Halbuki zalim sultanlara, hatta kâfir hükümetlere bile ayaklanmağı dinimiz yasak etmektedir. Böyle ayaklanmak cihad değil, ahmaklıktır." diyen bir Akaid sahibi, İslam'ı ne derece anlamış, ne derece kavramış ve aktarmıştır! Daha doğrusu Tevhidi ve Şirki anlayabilmiş, kavrayabilmiş midir? Yine: "Razi, Edebül-kaza bahsinde demiştir ki: Her kim, Hakimin mahkeme salonuna girerse, ona hürmet için ve makamının büyüklüğünden dolayı, orada selamı terk etmeye müsade vardır. Zaten Resmiyetteki uygulama da böyledir." diyen Hoca Efendi Razi'nin kendi dönemindeki resmi uygulamayı mı aktarmış oluyor, yoksa günümüzdeki resmi uygulamayı mı vurgulamış oluyor?
Yine: "Bugün ülkemizde tapulu arazi, kimin adına tapulu ise onun tam mülküdür. Artık bu toprakları... miri arazi nev'i içinde mütalâa etmek mümkün değildir." derken, Cumanın sıhhat şartlarından "Şehir olma" şartı ile ilgili olarak D.İ.B.'nın 6.2.1933 tarihli izni ile "Ufak bir köyde bile" cumanın kılınabileceğini söyleyenler (Veliyyü'1-Emr konusunda olduğu gibi) "İslam ile Demokrasi"yi aynı sanmalarından, Vahiyle-Şirki birbirine karıştırmış olduklarından kaynaklanmıyor mu? Bu tür sapmaların temelinde yatan gerçeğin "teşriî" yetkisinin kime ait olduğunu kavrayamamaktan kaynaklanan bir hastalık olduğu gerçek değil mi? İşte en korkunç sapma budur! Kendilerini ilmiye sınıfında görenlerin durumu bu olunca avam sınıfının durumunu varın siz düşününü! Bu tür sapmaların kötü niyetlerden kaynaklandığına inanmak istemiyoruz. Ancak bunlar ortada birer vakıadır!.. Peki uyarılmaya ihtiyacı olan alimlerin insanları uyarmak için yazdıkları ilmihallerin durumu ne olacaktır?
Dolayısiyle bu İlmihaller için "Efradına cami ağyarına mâni" ilmihaller dememiz mümkün değildir. Onun için bu sayımızda size "Efradına cami, ağyarına mani" denilecek bir ilmihali tanıtmaya çalışacağız. Tanıtacağımız İlmihal kitabı, Türkiyeli müslümanların hemen hemen hepsinin ismen ve yakınen tanıdığı bir Hoca Efendiye aittir. Ancak ne yazık ki; mü'minler için büyük bir kıymete haiz olan bu ilmihal kitabı, istenilen, boyutta tanınma ortamı bulamamış, kütüphanelerde istenilen yerini alamamıştır. Sebeplerine girmek istemiyorum. Henüz vakit geçmiş değildir. Büyük bir titizlikle hazırlanan bu eserin kıymetini bilelim, herkese en güzel bir şekilde tanıtalım.
"Misak Dergisi" okuyup ta "Emanet ve Ehliyet" adlı İlmihal kitabına sahip olmayan bir kardeşimizin hali; yanında en değerli gıda maddeleri olduğu halde açlıktan ölenin haline benzemektedir. Elbette bu nüktemiz yalnız "Misak Dergisi" okuyan kardeşlerimize değil, tüm kardeşlerimizedir! Bu İlmihalin farkı anlatmayla anlaşılacak bir fark değildir. Bu fark okumayla anlaşılacak bir farktır! Onun için önce kendi nefsinize, daha sonrada çevremizde her yönüyle kendisini vahye adayan mü'min kardeşlerimize bu eseri sunmaya çalışalım.
Arzumuz tüm mü'minlerin bu İlmihalle tanışması, hem hâl olmasıdır. Zira hava ve su canlı hayatı için ne kadar önemli ise, "Emânet ve Ehliyet" adlı ilmihalde mü'minler için o kadar önemlidir. Bu İlmihali yazan Yusuf KERİMOĞLU Hoca Efendi Fıkıhta bir otorite, muhakkik bir fâkih'tir. Türkiye'de İstila fıkhını gündeme getiren Hoca Efendiler'den biridir.! Bu ve benzeri hususlar göz önünde tutulacak olursa KERİMOĞLU Hoca Efendinin ne kadar büyük bir değer olduğunu takdir etmemiz mübalağa sayılmasa gerektir.
Hocamızın İlmihalini tanıtan Kardeş "Ribat" Dergisinin (Yıl: 7, Sayı:82, Ekim, 1989.) Ramazan TAHA kardeşimize ait yazısını aynen buraya alıyorum. "İmam-ı Azam Ebu Hanife (rha) Fıkhı şöyle tarif eder: "Fıkıh kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir." İlim amel etmek için vardır. İlim ile amel etmek; ahiret saadeti için dünya meşguliyetlerini terkedip, gönülden çıkarmaktır. İnsanın lehindeki ve aleyhindeki haklarına sahip olmasına "Ehliyet" denilmiştir. Allahü Tealâ (cc)'nın teklifleri bu ehliyete dayanır. Her mükellef; içinde bulunduğu hal ile ilgili ilimleri öğrenmek ve onlarla amel etmek durumundadır." diyerek niçin "İslam İlmihalini" (Emanet ve Ehliyet'i) yazdığını izah etmeye çalışır Yusuf Kerimoğlu Hocamız. Allahü Teâla'nın tekliflerini yüklenme ehliyetli her müslüman bu "Emanet'in icaplarını yerine getirmek mükellefiyetindendir. İşte bütün bu ihtiyaçlardan dolayı fâkihlerimiz pratik olması açısından zaman zaman "İlmihal" adını verdiğimiz kitaplar kaleme almışlardır....
Hocamızın "Emânet ve Ehliyet" adlı İslam ilmihalini tanıtmadan önce bugüne kadar yayınlanmış ilmihalleri genel olarak bir değerlendirmeye tabi tutacağız. Sonra tanıtacağınız bu ilmihalin diğer ilmihaller içerisindeki yeri de böylece belirlenmiş olacaktır. Cumhuriyet Döneminde yayınlanmış olan-bunu öncesi dönemi ayırdetmek için söylüyorum ilmihali kitaplarında "İbadi/ siyasi" bir muhtevayı görmek oldukça zor. İslam'ın sadece ibadet yönüne ağırlık verilip asıl siyasi yönünü oluşturan "Cihad" bölümlerinin ihmal edildiği bir gerçektir.
Bazı İlmihaller ise dil ve üslûb yönüyle günümüz insanına hitap etmekten çok uzak olmakla birlikte müftabih kavilleri ayırt etmekte güçlük çekiliyor. Eser ilmi değer açısından ne kadar mükemmel olursa olsun okuyucunun pek bir istifadesi olmuyor. Halbuki yazılan her eser, asar-i antika olsun diye değil, okuyucu istifade etsin diye yazılır. Bir de "Kökten İslami ilimlerle yetişmemiş; derme- çatma bilgilerle yetişmiş, meselenin ehliyetinden uzak kimi asker, mühendis ve tıp kökenli kimselerin kaleme aldığı İlmihal kitapları yetiştikleri çevrenin kültürüyle bir de şantaj yapılınca adete İslami hükümler assimilasyona uğruyor. Bunun da faturası köklü İslami bilgilerden yoksun kimselere çıkıyor. Sonuç, malum. Yine bir çokları da yazdıkları eserleri siyasi yönetimlerin siyasi kontrol ve sansürlerini, çeşitli kaygular yüzünden aşamadıklarından bazı İslami gerçekleri ya gizlemişler veya bazıları da dolambaçlı yollara başvurmuşlardır. Bundan dolayı "Emânet ve Ehliyet" adlı tanıtmaya çalıştığımız bu eser diğerlerinden hayli mesafe katetmiş görünmektedir.
Biz burada selefimizin yazmış olduğu İlmihalleri eleştirmekten ziyade, İslam geleneğindeki şerh'i dikkate alıyoruz. "Emanet ve Ehliyetin Farklı Yanları" kaynaklara yer verilmiş olması da güzel bir anlayış.
Kitaptaki fıkhi hükümleri; ayet, hadis ve İslam tarihinden canlı misaller ile müdellel bir hale getirilerek; fıkıh ve tefsir bütünlüğü sağlamıştır. Edebi yönden roman hikaye, tiyatro ve makale alanında daha önceden kendisini kabul ettirmiş bir yazar olması ilmihalinde de kendisini göstermiştir. Buna rağmen elbette tenkit edilmesi gereken noktalarda olacaktır. Hiç kuşkusuz Peygamberler hariç, insanlar "Masum" değildir. Bazı sayfalarda alt başlıklar altındaki paragrafların içerisinde maddeler üst üste değil de alt alta sıralansa daha iyi olur gibi geliyor.
Bu eserin diğer bir yanı da istenilen oranda okuyucuda yankısını bulmamış olmasıdır. İnşaallah ileride yazarınızla fıkıh ve adı geçen İlmihal üzerinde bir konuşma yapılır da böylece eserin mevcutlar içerisindeki yeri belirlenir. Bu bir eksikliktir. Bu eksiklik yazarın değil, üzerine sorumluluk düşen herkese aittir. Bu eserin okuyucularımız arasında yankısını bulacağına inanıyor, yazar ve yayıncıya kalbi teşekkürlerimizi sunuyoruz".
Ramazan Taha kardeşimize ait tanıtım burada bitmiştir. Söylediklerine katılmamak mümkün değildir.
Bir mü'min için lüzumlu tüm bilgileri bu İlmihal kitabında bulmak mümkündür. Genel hatlarıyla hayatın tüm alanlarına ışık tutacak bilgileri bu kitapta bulabilirsiniz. Mevcut ilmihallerde hiç gündeme getirilmeyen nice mevzular en hassas bir şekilde bu İlmihalde gözler önüne serilmiştir. Hiç bir konuda Hakkı gizleme ihtiyacı duyulmamıştır. Mükellefleri aldatma yoluna gidilmemiştir. Tüm bu gerçekleri gündeme getirirken de hiç bir kınayıcının kınamasından endişe edilmemiştir. Teklifler aynen olduğu gibi aktarılmaya çalışılmıştır. Bunu da en güzel ve sade bir üslübla yapmıştır.
"Emanet ve Ehliyet" adlı İlmihal kitabı iki ciltten oluşmuştur. Hocamız (Yüce Rabbimiz hayırlı ve uzun ömürler nasib etsin) eserinin "Hatime" bölümünde: "Bu eserin te'lifi; Allahü Teâla (cc)'nın kullarının en zayıfı ve O'nun rahmetine en çok muhtaç olan bir kulu elinde 24. Şubat 1986 tarihde Pazartesi günü tamamlandı. Te'lif kararı; 22 Şubat. 1980 tarihinde, bir istişare sonucu alınmıştı!
Allahü Teâla (cc) şahiddir ki; Müctehid imamların kavillerini incelemede ve maksadlarını kavramada bütün gücümü sarfettim. Zahir'ür-rivaye ve fetva olan kavilleri tesbit hususunda titizlik gösterdim... Şurası muhakkaktır ki müctehid imamlar; Allahü Teâla (cc)'nın kitabının hükmünü ve Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetinin mahiyetini, izaha gayret etmişlerdir. Bütün müctehid imamlara ve onların usûlünü takip eden ulemaya ne kadar dua etsek azdır. Duam şudur: "Allah'ım.. Tağuti güçler hakaret ve işkence ederek benden razı olmadıklarını ortaya koydular. Bende kat'iyyen onlardan razı değilim!.. Ahirette onların yüzünü görmek istemiyorum. Tağut'un, Bel'am'ın ve Hased ehlinin şerrinden sana sığınırım." diyerek eserini bitirmiştir.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.