9786054511914
375235
https://www.turkishbooks.com/books/ekonomik-gelismenin-toplumsal-sinirlari-p375235.html
Ekonomik Gelişmenin Toplumsal Sınırları Çin Ekonomik Modelinin Geleceği
10.08
Bu kez sunduğumuz kitap Çindeki ekonomik dönüşümün pratik ve teorik kaynaklarını incelemektedir. Türkiyede bu alanda ilk kez iktisadi bakış açısından bir eser yayınlanmaktadır. Kitapta birinci elden, Çin ekonomisinin son 30 yıllık serüvenini en güncel verilerle incelenmekte ve tartışılmaktadır. Kitap, ampirik yöntemi öne çıkartmıştır. Eserin yazarı olan J. Jinquan, önemli bir iktisatçı ve Pekindeki siyasi otoriteye ekonomi-politika alanında danışmanlık yapan, eserleri ve eleştirileri dikkatle izlenen bir araştırmacıdır.
Yazara göre, Çin için dış dünyadan kaynak sömürüsüne, ekolojik-çevresini tahrip etme bahasına ve halkın bir bölümünün, diğerinin aleyhine geliştiği ve zenginleştiği toplumsal kutuplaşma içeren bir model içinde gelişmesi kesinkes çıkmaz bir yoldur. Bu yol dünyada denenmiştir ve sürdürülebilir olamayacağı kanıtlanmıştır. Çinin ve dünyanın gerçekleri bu tarz gelişmeye izin vermeyecektir.
Çin reformlara ilk başladığı günlerde dış dünyadan Batıdan teknoloji ve sermaye çekebilmeyi ve böylece ekonomik gelişmesini hızlandırmayı düşünmüştür. Fakat içine girdiği bu arayış onu daha sonra radikal ekonomik sistem reformlarına sürüklemiştir. Ve bütün bu arayış sürecinde iki kaygı en merkezi konumda bulunmuştur: Azami hızlı bir biçimde gelişme, az gelişmişliği aşma ve toplumdaki tüm bireylerin ortaklaşa refaha ulaşma hedefi. Daha sonra 2006 yılında hızlı gelişme kavramı, yerini çok yönlü, bütünsel, sürdürebilir gelişme kavramına bırakmıştır.
1990ların sonuna doğru Çinin özgüveni pekişmiş, önemli gelişme fırsatlarına vurgu yapmaya başlamıştır. Bunun en birinci dayanağı Çin halkının ikinci devrime ısınması ve gelişmenin tadına varması ile birlikte yüksek bir tempo içinde gelişme talep etmesidir. İkinci neden, Batı ekonomilerinde durgunluk ve yorgunluk belirtilerinin ortaya çıkmaya başlamasıdır, gelişmiş batı ekonomilerinin Çin ile işbirliğine gereksinimleri artacaktır. Ünlü kriz araştırmacısı Li Shenming, 2002 yılında yayınladığı ünlü makale ile A.B.D merkezli bir mali krizin kapıda olduğuna işaret eder ve Çin yöneticilerini buna karşı hazırlıklı olmaya çağırır. Onu diğer araştırmacılar izler.
Aynı günlerde hızlı gelişme temposu, bir gelişme sorununu derinleştirir, içerde toplumsal kutuplaşma ve bölüşüm sorunları derinleşmeye başlamıştır, toplumdaki sınıfsal/tabakasal yapılar yeni biçimler almıştır. Reformlar sonucunda girişimcilerden oluşan özgün yeni bir toplumsal tabaka belirginleşmeye başlamıştır. Yönetim, yeni bir ikilemle karşı karşıyadır, hızlı gelişme temposunu soğutulmadan, derinleşen bölüşüm sorunları, toplumsal kutuplaşma riski, kır ve kent gelişme farkı, bölgeler arası gelişme farklılıkları nasıl ele alınacaktır. Bu yeni meydan okumanın bu denli çabuk oluşacağı tahmin edilmiş miydi, bunu bilemiyoruz. Fakat 3-4 yıl süren bir araştırmadan sonra bu soruna belirli bir çözüm üretilmiş, 2006 yılında insanları, halkı merkeze koyan yeni bir gelişme kavramı olarak, gelişmeye bilimsel bakış olarak tanımlanan yeni bir anlayış benimsenmiştir. Bölüşüm ilişkileri, toplumsal olan, ekolojik olan güçlü bir politik odak haline gelmeye başlar, halk gelişmenin meyvelerinden çok daha fazla yararlanabilmelidir. 2006 yılından itibaren adım adım bu politikanın dozu arttırılır ve bugünkü politikalara ulaşan yeni bir devinim başlar.
J. Jinquanın, çalışması Çinin gelişme modeli ile sosyalist gelişme arasındaki içsel bağları ele alan önemli bölümler bulunmaktadır. Yazara göre Çinin gelişme modelinin asıl özü, sosyalizm ile sosyalist Pazar ekonomisi sisteminin birleştirilmesidir. Çinin gelişme modeli, önemli bir itici gücünü bu ülkedeki sosyalizmin öz-yenilenme gereksiniminden almıştır. Bu gereksinime, 1980lerin sonlarına doğru sosyalizmin başlangıç aşaması teorisi ile yanıt verilmiş, bunu 1990ların başlarında sosyalist Pazar ekonomisi teorisi izlemiştir. Sosyalizmin tarihinde ilk kez ana akım burjuva iktisadının, özel mülkiyete dayalı kapitalizm ile pazar ekonomisini tek yumurta ikizi olarak tanımlayan ideolojisi parçalanmış, sosyalizm altında, sosyalist kamu mülkiyeti ile Pazar ekonomisinin birleştirilebileceği düşüncesi ortaya atılmıştır. Yazara göre, sosyalist özü nedeniyle, Çin Modelinin dünyada geniş bir mutabakat yaratması olanaklı görünmüyor, fakat çeşitli gelişmekte olan ülkeler onun bazı yönlerinden esinlenerek bazı yöntemlerinden ve stratejilerinden yararlanabilirler.
Kitap, Çin ekonomisinin yakın tarihini teorik ve pratik arka planı ile incelemek isteyen okuyucular için zengin bir inceleme ve tartışma materyali sunuyor.
Deniz Kızılçeç
Yazara göre, Çin için dış dünyadan kaynak sömürüsüne, ekolojik-çevresini tahrip etme bahasına ve halkın bir bölümünün, diğerinin aleyhine geliştiği ve zenginleştiği toplumsal kutuplaşma içeren bir model içinde gelişmesi kesinkes çıkmaz bir yoldur. Bu yol dünyada denenmiştir ve sürdürülebilir olamayacağı kanıtlanmıştır. Çinin ve dünyanın gerçekleri bu tarz gelişmeye izin vermeyecektir.
Çin reformlara ilk başladığı günlerde dış dünyadan Batıdan teknoloji ve sermaye çekebilmeyi ve böylece ekonomik gelişmesini hızlandırmayı düşünmüştür. Fakat içine girdiği bu arayış onu daha sonra radikal ekonomik sistem reformlarına sürüklemiştir. Ve bütün bu arayış sürecinde iki kaygı en merkezi konumda bulunmuştur: Azami hızlı bir biçimde gelişme, az gelişmişliği aşma ve toplumdaki tüm bireylerin ortaklaşa refaha ulaşma hedefi. Daha sonra 2006 yılında hızlı gelişme kavramı, yerini çok yönlü, bütünsel, sürdürebilir gelişme kavramına bırakmıştır.
1990ların sonuna doğru Çinin özgüveni pekişmiş, önemli gelişme fırsatlarına vurgu yapmaya başlamıştır. Bunun en birinci dayanağı Çin halkının ikinci devrime ısınması ve gelişmenin tadına varması ile birlikte yüksek bir tempo içinde gelişme talep etmesidir. İkinci neden, Batı ekonomilerinde durgunluk ve yorgunluk belirtilerinin ortaya çıkmaya başlamasıdır, gelişmiş batı ekonomilerinin Çin ile işbirliğine gereksinimleri artacaktır. Ünlü kriz araştırmacısı Li Shenming, 2002 yılında yayınladığı ünlü makale ile A.B.D merkezli bir mali krizin kapıda olduğuna işaret eder ve Çin yöneticilerini buna karşı hazırlıklı olmaya çağırır. Onu diğer araştırmacılar izler.
Aynı günlerde hızlı gelişme temposu, bir gelişme sorununu derinleştirir, içerde toplumsal kutuplaşma ve bölüşüm sorunları derinleşmeye başlamıştır, toplumdaki sınıfsal/tabakasal yapılar yeni biçimler almıştır. Reformlar sonucunda girişimcilerden oluşan özgün yeni bir toplumsal tabaka belirginleşmeye başlamıştır. Yönetim, yeni bir ikilemle karşı karşıyadır, hızlı gelişme temposunu soğutulmadan, derinleşen bölüşüm sorunları, toplumsal kutuplaşma riski, kır ve kent gelişme farkı, bölgeler arası gelişme farklılıkları nasıl ele alınacaktır. Bu yeni meydan okumanın bu denli çabuk oluşacağı tahmin edilmiş miydi, bunu bilemiyoruz. Fakat 3-4 yıl süren bir araştırmadan sonra bu soruna belirli bir çözüm üretilmiş, 2006 yılında insanları, halkı merkeze koyan yeni bir gelişme kavramı olarak, gelişmeye bilimsel bakış olarak tanımlanan yeni bir anlayış benimsenmiştir. Bölüşüm ilişkileri, toplumsal olan, ekolojik olan güçlü bir politik odak haline gelmeye başlar, halk gelişmenin meyvelerinden çok daha fazla yararlanabilmelidir. 2006 yılından itibaren adım adım bu politikanın dozu arttırılır ve bugünkü politikalara ulaşan yeni bir devinim başlar.
J. Jinquanın, çalışması Çinin gelişme modeli ile sosyalist gelişme arasındaki içsel bağları ele alan önemli bölümler bulunmaktadır. Yazara göre Çinin gelişme modelinin asıl özü, sosyalizm ile sosyalist Pazar ekonomisi sisteminin birleştirilmesidir. Çinin gelişme modeli, önemli bir itici gücünü bu ülkedeki sosyalizmin öz-yenilenme gereksiniminden almıştır. Bu gereksinime, 1980lerin sonlarına doğru sosyalizmin başlangıç aşaması teorisi ile yanıt verilmiş, bunu 1990ların başlarında sosyalist Pazar ekonomisi teorisi izlemiştir. Sosyalizmin tarihinde ilk kez ana akım burjuva iktisadının, özel mülkiyete dayalı kapitalizm ile pazar ekonomisini tek yumurta ikizi olarak tanımlayan ideolojisi parçalanmış, sosyalizm altında, sosyalist kamu mülkiyeti ile Pazar ekonomisinin birleştirilebileceği düşüncesi ortaya atılmıştır. Yazara göre, sosyalist özü nedeniyle, Çin Modelinin dünyada geniş bir mutabakat yaratması olanaklı görünmüyor, fakat çeşitli gelişmekte olan ülkeler onun bazı yönlerinden esinlenerek bazı yöntemlerinden ve stratejilerinden yararlanabilirler.
Kitap, Çin ekonomisinin yakın tarihini teorik ve pratik arka planı ile incelemek isteyen okuyucular için zengin bir inceleme ve tartışma materyali sunuyor.
Deniz Kızılçeç
Bu kez sunduğumuz kitap Çindeki ekonomik dönüşümün pratik ve teorik kaynaklarını incelemektedir. Türkiyede bu alanda ilk kez iktisadi bakış açısından bir eser yayınlanmaktadır. Kitapta birinci elden, Çin ekonomisinin son 30 yıllık serüvenini en güncel verilerle incelenmekte ve tartışılmaktadır. Kitap, ampirik yöntemi öne çıkartmıştır. Eserin yazarı olan J. Jinquan, önemli bir iktisatçı ve Pekindeki siyasi otoriteye ekonomi-politika alanında danışmanlık yapan, eserleri ve eleştirileri dikkatle izlenen bir araştırmacıdır.
Yazara göre, Çin için dış dünyadan kaynak sömürüsüne, ekolojik-çevresini tahrip etme bahasına ve halkın bir bölümünün, diğerinin aleyhine geliştiği ve zenginleştiği toplumsal kutuplaşma içeren bir model içinde gelişmesi kesinkes çıkmaz bir yoldur. Bu yol dünyada denenmiştir ve sürdürülebilir olamayacağı kanıtlanmıştır. Çinin ve dünyanın gerçekleri bu tarz gelişmeye izin vermeyecektir.
Çin reformlara ilk başladığı günlerde dış dünyadan Batıdan teknoloji ve sermaye çekebilmeyi ve böylece ekonomik gelişmesini hızlandırmayı düşünmüştür. Fakat içine girdiği bu arayış onu daha sonra radikal ekonomik sistem reformlarına sürüklemiştir. Ve bütün bu arayış sürecinde iki kaygı en merkezi konumda bulunmuştur: Azami hızlı bir biçimde gelişme, az gelişmişliği aşma ve toplumdaki tüm bireylerin ortaklaşa refaha ulaşma hedefi. Daha sonra 2006 yılında hızlı gelişme kavramı, yerini çok yönlü, bütünsel, sürdürebilir gelişme kavramına bırakmıştır.
1990ların sonuna doğru Çinin özgüveni pekişmiş, önemli gelişme fırsatlarına vurgu yapmaya başlamıştır. Bunun en birinci dayanağı Çin halkının ikinci devrime ısınması ve gelişmenin tadına varması ile birlikte yüksek bir tempo içinde gelişme talep etmesidir. İkinci neden, Batı ekonomilerinde durgunluk ve yorgunluk belirtilerinin ortaya çıkmaya başlamasıdır, gelişmiş batı ekonomilerinin Çin ile işbirliğine gereksinimleri artacaktır. Ünlü kriz araştırmacısı Li Shenming, 2002 yılında yayınladığı ünlü makale ile A.B.D merkezli bir mali krizin kapıda olduğuna işaret eder ve Çin yöneticilerini buna karşı hazırlıklı olmaya çağırır. Onu diğer araştırmacılar izler.
Aynı günlerde hızlı gelişme temposu, bir gelişme sorununu derinleştirir, içerde toplumsal kutuplaşma ve bölüşüm sorunları derinleşmeye başlamıştır, toplumdaki sınıfsal/tabakasal yapılar yeni biçimler almıştır. Reformlar sonucunda girişimcilerden oluşan özgün yeni bir toplumsal tabaka belirginleşmeye başlamıştır. Yönetim, yeni bir ikilemle karşı karşıyadır, hızlı gelişme temposunu soğutulmadan, derinleşen bölüşüm sorunları, toplumsal kutuplaşma riski, kır ve kent gelişme farkı, bölgeler arası gelişme farklılıkları nasıl ele alınacaktır. Bu yeni meydan okumanın bu denli çabuk oluşacağı tahmin edilmiş miydi, bunu bilemiyoruz. Fakat 3-4 yıl süren bir araştırmadan sonra bu soruna belirli bir çözüm üretilmiş, 2006 yılında insanları, halkı merkeze koyan yeni bir gelişme kavramı olarak, gelişmeye bilimsel bakış olarak tanımlanan yeni bir anlayış benimsenmiştir. Bölüşüm ilişkileri, toplumsal olan, ekolojik olan güçlü bir politik odak haline gelmeye başlar, halk gelişmenin meyvelerinden çok daha fazla yararlanabilmelidir. 2006 yılından itibaren adım adım bu politikanın dozu arttırılır ve bugünkü politikalara ulaşan yeni bir devinim başlar.
J. Jinquanın, çalışması Çinin gelişme modeli ile sosyalist gelişme arasındaki içsel bağları ele alan önemli bölümler bulunmaktadır. Yazara göre Çinin gelişme modelinin asıl özü, sosyalizm ile sosyalist Pazar ekonomisi sisteminin birleştirilmesidir. Çinin gelişme modeli, önemli bir itici gücünü bu ülkedeki sosyalizmin öz-yenilenme gereksiniminden almıştır. Bu gereksinime, 1980lerin sonlarına doğru sosyalizmin başlangıç aşaması teorisi ile yanıt verilmiş, bunu 1990ların başlarında sosyalist Pazar ekonomisi teorisi izlemiştir. Sosyalizmin tarihinde ilk kez ana akım burjuva iktisadının, özel mülkiyete dayalı kapitalizm ile pazar ekonomisini tek yumurta ikizi olarak tanımlayan ideolojisi parçalanmış, sosyalizm altında, sosyalist kamu mülkiyeti ile Pazar ekonomisinin birleştirilebileceği düşüncesi ortaya atılmıştır. Yazara göre, sosyalist özü nedeniyle, Çin Modelinin dünyada geniş bir mutabakat yaratması olanaklı görünmüyor, fakat çeşitli gelişmekte olan ülkeler onun bazı yönlerinden esinlenerek bazı yöntemlerinden ve stratejilerinden yararlanabilirler.
Kitap, Çin ekonomisinin yakın tarihini teorik ve pratik arka planı ile incelemek isteyen okuyucular için zengin bir inceleme ve tartışma materyali sunuyor.
Deniz Kızılçeç
Yazara göre, Çin için dış dünyadan kaynak sömürüsüne, ekolojik-çevresini tahrip etme bahasına ve halkın bir bölümünün, diğerinin aleyhine geliştiği ve zenginleştiği toplumsal kutuplaşma içeren bir model içinde gelişmesi kesinkes çıkmaz bir yoldur. Bu yol dünyada denenmiştir ve sürdürülebilir olamayacağı kanıtlanmıştır. Çinin ve dünyanın gerçekleri bu tarz gelişmeye izin vermeyecektir.
Çin reformlara ilk başladığı günlerde dış dünyadan Batıdan teknoloji ve sermaye çekebilmeyi ve böylece ekonomik gelişmesini hızlandırmayı düşünmüştür. Fakat içine girdiği bu arayış onu daha sonra radikal ekonomik sistem reformlarına sürüklemiştir. Ve bütün bu arayış sürecinde iki kaygı en merkezi konumda bulunmuştur: Azami hızlı bir biçimde gelişme, az gelişmişliği aşma ve toplumdaki tüm bireylerin ortaklaşa refaha ulaşma hedefi. Daha sonra 2006 yılında hızlı gelişme kavramı, yerini çok yönlü, bütünsel, sürdürebilir gelişme kavramına bırakmıştır.
1990ların sonuna doğru Çinin özgüveni pekişmiş, önemli gelişme fırsatlarına vurgu yapmaya başlamıştır. Bunun en birinci dayanağı Çin halkının ikinci devrime ısınması ve gelişmenin tadına varması ile birlikte yüksek bir tempo içinde gelişme talep etmesidir. İkinci neden, Batı ekonomilerinde durgunluk ve yorgunluk belirtilerinin ortaya çıkmaya başlamasıdır, gelişmiş batı ekonomilerinin Çin ile işbirliğine gereksinimleri artacaktır. Ünlü kriz araştırmacısı Li Shenming, 2002 yılında yayınladığı ünlü makale ile A.B.D merkezli bir mali krizin kapıda olduğuna işaret eder ve Çin yöneticilerini buna karşı hazırlıklı olmaya çağırır. Onu diğer araştırmacılar izler.
Aynı günlerde hızlı gelişme temposu, bir gelişme sorununu derinleştirir, içerde toplumsal kutuplaşma ve bölüşüm sorunları derinleşmeye başlamıştır, toplumdaki sınıfsal/tabakasal yapılar yeni biçimler almıştır. Reformlar sonucunda girişimcilerden oluşan özgün yeni bir toplumsal tabaka belirginleşmeye başlamıştır. Yönetim, yeni bir ikilemle karşı karşıyadır, hızlı gelişme temposunu soğutulmadan, derinleşen bölüşüm sorunları, toplumsal kutuplaşma riski, kır ve kent gelişme farkı, bölgeler arası gelişme farklılıkları nasıl ele alınacaktır. Bu yeni meydan okumanın bu denli çabuk oluşacağı tahmin edilmiş miydi, bunu bilemiyoruz. Fakat 3-4 yıl süren bir araştırmadan sonra bu soruna belirli bir çözüm üretilmiş, 2006 yılında insanları, halkı merkeze koyan yeni bir gelişme kavramı olarak, gelişmeye bilimsel bakış olarak tanımlanan yeni bir anlayış benimsenmiştir. Bölüşüm ilişkileri, toplumsal olan, ekolojik olan güçlü bir politik odak haline gelmeye başlar, halk gelişmenin meyvelerinden çok daha fazla yararlanabilmelidir. 2006 yılından itibaren adım adım bu politikanın dozu arttırılır ve bugünkü politikalara ulaşan yeni bir devinim başlar.
J. Jinquanın, çalışması Çinin gelişme modeli ile sosyalist gelişme arasındaki içsel bağları ele alan önemli bölümler bulunmaktadır. Yazara göre Çinin gelişme modelinin asıl özü, sosyalizm ile sosyalist Pazar ekonomisi sisteminin birleştirilmesidir. Çinin gelişme modeli, önemli bir itici gücünü bu ülkedeki sosyalizmin öz-yenilenme gereksiniminden almıştır. Bu gereksinime, 1980lerin sonlarına doğru sosyalizmin başlangıç aşaması teorisi ile yanıt verilmiş, bunu 1990ların başlarında sosyalist Pazar ekonomisi teorisi izlemiştir. Sosyalizmin tarihinde ilk kez ana akım burjuva iktisadının, özel mülkiyete dayalı kapitalizm ile pazar ekonomisini tek yumurta ikizi olarak tanımlayan ideolojisi parçalanmış, sosyalizm altında, sosyalist kamu mülkiyeti ile Pazar ekonomisinin birleştirilebileceği düşüncesi ortaya atılmıştır. Yazara göre, sosyalist özü nedeniyle, Çin Modelinin dünyada geniş bir mutabakat yaratması olanaklı görünmüyor, fakat çeşitli gelişmekte olan ülkeler onun bazı yönlerinden esinlenerek bazı yöntemlerinden ve stratejilerinden yararlanabilirler.
Kitap, Çin ekonomisinin yakın tarihini teorik ve pratik arka planı ile incelemek isteyen okuyucular için zengin bir inceleme ve tartışma materyali sunuyor.
Deniz Kızılçeç
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.