9771308245004
598687
https://www.turkishbooks.com/books/edebiyatta-uc-nokta-sayi-7-p598687.html
Edebiyatta Üç Nokta Sayı:7
2.88
Gitgide dijitalleşen dünya her sınıftan insanın hayatına girerek alışkanlıklarını topyekûn değiştirdi. Hiçbir şey eskisi gibi değil desek yeridir. Yazar, okur, yayıncı, dağıtımcı, kitapçı ve tüm bu dolaşım ağının dışında duran, kitapla herhangi bir ilişkisi olmayan insanlar için de dünya dijital. Nesnelerle ilişkimiz gitgide azalıyor. Eşyalarla kurduğumuz ilişki de bir bilgisayar ekranına sığan dünya kadar küçülüyor, tıpkı hayatımız gibi. Böylelikle hatıralar biricikliğini kaybediyor. Gerçeklik el değiştiriyor. Gerçekliğin değiştiği dünyada paylaşılan bir tek cam var o da sanal. Gerçekle yalan bir rüya gibi iç içe. 1000. arkadaşına ulaşan bir facebook kullanıcısı büyük bir parti vermeye karar verir. Bu haberi duyan arkadaşları önerilerde bulunur, parti için yorumlar yapar. Parti günü belirtilen adreste sadece kendisinin olduğunu gören facebook kullanıcısı partiyi bilgisayara taşımaya karar verir ve tüm arkadaşları da katılır. İşte geldiğimiz yer burası. Peki burada neyin gerçek olduğunun farkında mıyız acaba? Farkında olduğumuz şu ki görünen, gerçektir. Ve görünen gerçek, o eski gördüğümüz değil. İnternet başından kalkamadığı için tedavi görenlerin sayılarının hiç de az olmadığını ve bu insanların ABD'den değil; Türkiye'den olduğunu duyunca şaşırmamalısınız.
Pek çok bakımdan hayatımızı kolaylaştıran internet ve sosyal medyanın gücü devlet tarafından görüldükçe bir takip aracı olarak yani gizli kamera gibi kullanılmaya başlandı. Eskiden kitaplar suç aleti iken şimdilerde harddiskin söküp götürülmesinden ve süregiden davalarda maillerin, virüslerin delil olarak ortalığa saçılmasından bunu daha bir iyi anlıyoruz. Aynı gücü gören sermaye de tıkladığımız alandan, baktığımız siteler üzerinden bir reklam çalışması yaparak bizi takip ettiğini satmaya çalıştığı ürünlerle bildiriyor. Mesela bir tecavüz haberinin altındaki yanıp sönen renklerle dikkatimizi alan ve çok önemli bir bilgi gibi sunulan reklamda penis büyümesinin kolaylığı, erkeklere özel güç arttırıcı doğal ilaçlar yer alıyor: İçin ve gücünüzü herkes görsün, Kadınların büyük çoğunluğu partnerlerinin penisinden memnun değil...
Bu yeni gerçeklikle odanızdan çıkmadan bir bilgisayar yardımıyla hayata dair hemen her şeye 'katılabilirsiniz'! Bu durum hemen her sınıftan insana okullar bitince unuttuğu kitapları, yazıyı, okumayı yani sözcükleri yeniden hatırlattı. Bu hatırlatma iyi de peki edebiyata bir okur kazandırdı mı? Sanıyorum okur olarak olmasa da yazar sayısı ile bir artışın olduğundan söz edebiliriz. Yayımlama, ulaşım kolaylığı içindeki yeni yazar; okumak yerine açtığı bloglarla her gün kitabını yazıyor, paylaşıyor ve sizi dürte dürte varlığından haberdar ettiriyor. Bu ortamın içinde doğan ve şimdilerde garipsediğimiz verili durumdan sahih yazar, şair çıkar mı?
Rönesans insanlık için bir büyük devrimdi. Ve bu devrimin en önemli aşaması da matbaa idi. Kitapların basılması ile düşüncenin yaygınlaşması kolaylaştı ve akılla dünyayı tanımlayan insanlar çoğaldı. Aklın önemi, düşüncenin kıymeti fark edildi. Her şeyi hızla birlikte bize çağıran dijital bilgi, insanlığı soru sormaktan uzaklaştırarak kendini bile unut(tur)maya davet ediyor. Bu hız'lı davet bizi nereye indirir; bunu da elektrikler kesilince anlayacağız. Çünkü durmayı unutan insanla karşı karşıyayız artık. Sürekli koşuyoruz ve yetişemiyoruz. Oysa söz, durulan yerde başlar. Bunu hepimiz biliyoruz. Durmayı hatırlayacağımız yerde buluşmayı ümit ediyoruz.
Foucault, gördüğümüz söylediğimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir der Magritte'in resmine eğildiği çalışmasında. Yani tersinden bakarsak sözcük, görüntünün alanını dolduramaz. Görüntülerin taş(ır)dığı zamanda okurun yerini takipçilerin aldığı, hızın savurduğu ve talan ettiği sahada ne kadar edebiyat olur ve bu hızlı koşu bize nasıl bir estetik önerir; bunu hep birlikte göreceğiz. Bu sahadaki canlılık; kitabı öldürmeye yetecek kadar hızlı ve etkili, bir o kadar çekici olsa da onun etkisini almakta zorlanacak.
Bu bir kâğıt değildir. Çünkü kâğıt değildir görünen artık. Evet görünen gerçektir ve bu gerçek çoğu zaman görünenden farklıdır. Yani bu kağıt, kağıt değildir artık. Şimdi, edebiyat ne kadar şahsi ve muhterem onu her evden tuş seslerinin geldiği bu âlemde izleyip birlikte göreceğiz.
Pek çok bakımdan hayatımızı kolaylaştıran internet ve sosyal medyanın gücü devlet tarafından görüldükçe bir takip aracı olarak yani gizli kamera gibi kullanılmaya başlandı. Eskiden kitaplar suç aleti iken şimdilerde harddiskin söküp götürülmesinden ve süregiden davalarda maillerin, virüslerin delil olarak ortalığa saçılmasından bunu daha bir iyi anlıyoruz. Aynı gücü gören sermaye de tıkladığımız alandan, baktığımız siteler üzerinden bir reklam çalışması yaparak bizi takip ettiğini satmaya çalıştığı ürünlerle bildiriyor. Mesela bir tecavüz haberinin altındaki yanıp sönen renklerle dikkatimizi alan ve çok önemli bir bilgi gibi sunulan reklamda penis büyümesinin kolaylığı, erkeklere özel güç arttırıcı doğal ilaçlar yer alıyor: İçin ve gücünüzü herkes görsün, Kadınların büyük çoğunluğu partnerlerinin penisinden memnun değil...
Bu yeni gerçeklikle odanızdan çıkmadan bir bilgisayar yardımıyla hayata dair hemen her şeye 'katılabilirsiniz'! Bu durum hemen her sınıftan insana okullar bitince unuttuğu kitapları, yazıyı, okumayı yani sözcükleri yeniden hatırlattı. Bu hatırlatma iyi de peki edebiyata bir okur kazandırdı mı? Sanıyorum okur olarak olmasa da yazar sayısı ile bir artışın olduğundan söz edebiliriz. Yayımlama, ulaşım kolaylığı içindeki yeni yazar; okumak yerine açtığı bloglarla her gün kitabını yazıyor, paylaşıyor ve sizi dürte dürte varlığından haberdar ettiriyor. Bu ortamın içinde doğan ve şimdilerde garipsediğimiz verili durumdan sahih yazar, şair çıkar mı?
Rönesans insanlık için bir büyük devrimdi. Ve bu devrimin en önemli aşaması da matbaa idi. Kitapların basılması ile düşüncenin yaygınlaşması kolaylaştı ve akılla dünyayı tanımlayan insanlar çoğaldı. Aklın önemi, düşüncenin kıymeti fark edildi. Her şeyi hızla birlikte bize çağıran dijital bilgi, insanlığı soru sormaktan uzaklaştırarak kendini bile unut(tur)maya davet ediyor. Bu hız'lı davet bizi nereye indirir; bunu da elektrikler kesilince anlayacağız. Çünkü durmayı unutan insanla karşı karşıyayız artık. Sürekli koşuyoruz ve yetişemiyoruz. Oysa söz, durulan yerde başlar. Bunu hepimiz biliyoruz. Durmayı hatırlayacağımız yerde buluşmayı ümit ediyoruz.
Foucault, gördüğümüz söylediğimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir der Magritte'in resmine eğildiği çalışmasında. Yani tersinden bakarsak sözcük, görüntünün alanını dolduramaz. Görüntülerin taş(ır)dığı zamanda okurun yerini takipçilerin aldığı, hızın savurduğu ve talan ettiği sahada ne kadar edebiyat olur ve bu hızlı koşu bize nasıl bir estetik önerir; bunu hep birlikte göreceğiz. Bu sahadaki canlılık; kitabı öldürmeye yetecek kadar hızlı ve etkili, bir o kadar çekici olsa da onun etkisini almakta zorlanacak.
Bu bir kâğıt değildir. Çünkü kâğıt değildir görünen artık. Evet görünen gerçektir ve bu gerçek çoğu zaman görünenden farklıdır. Yani bu kağıt, kağıt değildir artık. Şimdi, edebiyat ne kadar şahsi ve muhterem onu her evden tuş seslerinin geldiği bu âlemde izleyip birlikte göreceğiz.
Gitgide dijitalleşen dünya her sınıftan insanın hayatına girerek alışkanlıklarını topyekûn değiştirdi. Hiçbir şey eskisi gibi değil desek yeridir. Yazar, okur, yayıncı, dağıtımcı, kitapçı ve tüm bu dolaşım ağının dışında duran, kitapla herhangi bir ilişkisi olmayan insanlar için de dünya dijital. Nesnelerle ilişkimiz gitgide azalıyor. Eşyalarla kurduğumuz ilişki de bir bilgisayar ekranına sığan dünya kadar küçülüyor, tıpkı hayatımız gibi. Böylelikle hatıralar biricikliğini kaybediyor. Gerçeklik el değiştiriyor. Gerçekliğin değiştiği dünyada paylaşılan bir tek cam var o da sanal. Gerçekle yalan bir rüya gibi iç içe. 1000. arkadaşına ulaşan bir facebook kullanıcısı büyük bir parti vermeye karar verir. Bu haberi duyan arkadaşları önerilerde bulunur, parti için yorumlar yapar. Parti günü belirtilen adreste sadece kendisinin olduğunu gören facebook kullanıcısı partiyi bilgisayara taşımaya karar verir ve tüm arkadaşları da katılır. İşte geldiğimiz yer burası. Peki burada neyin gerçek olduğunun farkında mıyız acaba? Farkında olduğumuz şu ki görünen, gerçektir. Ve görünen gerçek, o eski gördüğümüz değil. İnternet başından kalkamadığı için tedavi görenlerin sayılarının hiç de az olmadığını ve bu insanların ABD'den değil; Türkiye'den olduğunu duyunca şaşırmamalısınız.
Pek çok bakımdan hayatımızı kolaylaştıran internet ve sosyal medyanın gücü devlet tarafından görüldükçe bir takip aracı olarak yani gizli kamera gibi kullanılmaya başlandı. Eskiden kitaplar suç aleti iken şimdilerde harddiskin söküp götürülmesinden ve süregiden davalarda maillerin, virüslerin delil olarak ortalığa saçılmasından bunu daha bir iyi anlıyoruz. Aynı gücü gören sermaye de tıkladığımız alandan, baktığımız siteler üzerinden bir reklam çalışması yaparak bizi takip ettiğini satmaya çalıştığı ürünlerle bildiriyor. Mesela bir tecavüz haberinin altındaki yanıp sönen renklerle dikkatimizi alan ve çok önemli bir bilgi gibi sunulan reklamda penis büyümesinin kolaylığı, erkeklere özel güç arttırıcı doğal ilaçlar yer alıyor: İçin ve gücünüzü herkes görsün, Kadınların büyük çoğunluğu partnerlerinin penisinden memnun değil...
Bu yeni gerçeklikle odanızdan çıkmadan bir bilgisayar yardımıyla hayata dair hemen her şeye 'katılabilirsiniz'! Bu durum hemen her sınıftan insana okullar bitince unuttuğu kitapları, yazıyı, okumayı yani sözcükleri yeniden hatırlattı. Bu hatırlatma iyi de peki edebiyata bir okur kazandırdı mı? Sanıyorum okur olarak olmasa da yazar sayısı ile bir artışın olduğundan söz edebiliriz. Yayımlama, ulaşım kolaylığı içindeki yeni yazar; okumak yerine açtığı bloglarla her gün kitabını yazıyor, paylaşıyor ve sizi dürte dürte varlığından haberdar ettiriyor. Bu ortamın içinde doğan ve şimdilerde garipsediğimiz verili durumdan sahih yazar, şair çıkar mı?
Rönesans insanlık için bir büyük devrimdi. Ve bu devrimin en önemli aşaması da matbaa idi. Kitapların basılması ile düşüncenin yaygınlaşması kolaylaştı ve akılla dünyayı tanımlayan insanlar çoğaldı. Aklın önemi, düşüncenin kıymeti fark edildi. Her şeyi hızla birlikte bize çağıran dijital bilgi, insanlığı soru sormaktan uzaklaştırarak kendini bile unut(tur)maya davet ediyor. Bu hız'lı davet bizi nereye indirir; bunu da elektrikler kesilince anlayacağız. Çünkü durmayı unutan insanla karşı karşıyayız artık. Sürekli koşuyoruz ve yetişemiyoruz. Oysa söz, durulan yerde başlar. Bunu hepimiz biliyoruz. Durmayı hatırlayacağımız yerde buluşmayı ümit ediyoruz.
Foucault, gördüğümüz söylediğimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir der Magritte'in resmine eğildiği çalışmasında. Yani tersinden bakarsak sözcük, görüntünün alanını dolduramaz. Görüntülerin taş(ır)dığı zamanda okurun yerini takipçilerin aldığı, hızın savurduğu ve talan ettiği sahada ne kadar edebiyat olur ve bu hızlı koşu bize nasıl bir estetik önerir; bunu hep birlikte göreceğiz. Bu sahadaki canlılık; kitabı öldürmeye yetecek kadar hızlı ve etkili, bir o kadar çekici olsa da onun etkisini almakta zorlanacak.
Bu bir kâğıt değildir. Çünkü kâğıt değildir görünen artık. Evet görünen gerçektir ve bu gerçek çoğu zaman görünenden farklıdır. Yani bu kağıt, kağıt değildir artık. Şimdi, edebiyat ne kadar şahsi ve muhterem onu her evden tuş seslerinin geldiği bu âlemde izleyip birlikte göreceğiz.
Pek çok bakımdan hayatımızı kolaylaştıran internet ve sosyal medyanın gücü devlet tarafından görüldükçe bir takip aracı olarak yani gizli kamera gibi kullanılmaya başlandı. Eskiden kitaplar suç aleti iken şimdilerde harddiskin söküp götürülmesinden ve süregiden davalarda maillerin, virüslerin delil olarak ortalığa saçılmasından bunu daha bir iyi anlıyoruz. Aynı gücü gören sermaye de tıkladığımız alandan, baktığımız siteler üzerinden bir reklam çalışması yaparak bizi takip ettiğini satmaya çalıştığı ürünlerle bildiriyor. Mesela bir tecavüz haberinin altındaki yanıp sönen renklerle dikkatimizi alan ve çok önemli bir bilgi gibi sunulan reklamda penis büyümesinin kolaylığı, erkeklere özel güç arttırıcı doğal ilaçlar yer alıyor: İçin ve gücünüzü herkes görsün, Kadınların büyük çoğunluğu partnerlerinin penisinden memnun değil...
Bu yeni gerçeklikle odanızdan çıkmadan bir bilgisayar yardımıyla hayata dair hemen her şeye 'katılabilirsiniz'! Bu durum hemen her sınıftan insana okullar bitince unuttuğu kitapları, yazıyı, okumayı yani sözcükleri yeniden hatırlattı. Bu hatırlatma iyi de peki edebiyata bir okur kazandırdı mı? Sanıyorum okur olarak olmasa da yazar sayısı ile bir artışın olduğundan söz edebiliriz. Yayımlama, ulaşım kolaylığı içindeki yeni yazar; okumak yerine açtığı bloglarla her gün kitabını yazıyor, paylaşıyor ve sizi dürte dürte varlığından haberdar ettiriyor. Bu ortamın içinde doğan ve şimdilerde garipsediğimiz verili durumdan sahih yazar, şair çıkar mı?
Rönesans insanlık için bir büyük devrimdi. Ve bu devrimin en önemli aşaması da matbaa idi. Kitapların basılması ile düşüncenin yaygınlaşması kolaylaştı ve akılla dünyayı tanımlayan insanlar çoğaldı. Aklın önemi, düşüncenin kıymeti fark edildi. Her şeyi hızla birlikte bize çağıran dijital bilgi, insanlığı soru sormaktan uzaklaştırarak kendini bile unut(tur)maya davet ediyor. Bu hız'lı davet bizi nereye indirir; bunu da elektrikler kesilince anlayacağız. Çünkü durmayı unutan insanla karşı karşıyayız artık. Sürekli koşuyoruz ve yetişemiyoruz. Oysa söz, durulan yerde başlar. Bunu hepimiz biliyoruz. Durmayı hatırlayacağımız yerde buluşmayı ümit ediyoruz.
Foucault, gördüğümüz söylediğimizin içine hiçbir zaman yerleşmiş değildir der Magritte'in resmine eğildiği çalışmasında. Yani tersinden bakarsak sözcük, görüntünün alanını dolduramaz. Görüntülerin taş(ır)dığı zamanda okurun yerini takipçilerin aldığı, hızın savurduğu ve talan ettiği sahada ne kadar edebiyat olur ve bu hızlı koşu bize nasıl bir estetik önerir; bunu hep birlikte göreceğiz. Bu sahadaki canlılık; kitabı öldürmeye yetecek kadar hızlı ve etkili, bir o kadar çekici olsa da onun etkisini almakta zorlanacak.
Bu bir kâğıt değildir. Çünkü kâğıt değildir görünen artık. Evet görünen gerçektir ve bu gerçek çoğu zaman görünenden farklıdır. Yani bu kağıt, kağıt değildir artık. Şimdi, edebiyat ne kadar şahsi ve muhterem onu her evden tuş seslerinin geldiği bu âlemde izleyip birlikte göreceğiz.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.