2770000039095
609212
https://www.turkishbooks.com/books/ebul-hasen-ali-en-nedvi-seti-4-kitap-p609212.html
Ebul Hasen Ali en-Nedvî Seti (4 Kitap)
19.92
1- Genç Davetçilere Nasihatler - Müslüman Kardeşler ile Hasbihalim
Günümüz dünyasında yaşayan ve çağdaş tehditlerle karşılaşan Müslüman âlim ve
düşünürlerin sorumluluğu, İslam'ın bu çağı yönetmeye, doğruya yöneltmeye ve
yüceltmeye gücünün yettiğini ispat etmektir. Bundan sonraki sorumluluğu da İslam'ı her
türlü topluluk, kurum, okul, grup ve partiden daha üstün/üstte tutmaktır. İslam'ın bekası
için bütün bu isim, yöneliş, işaret, sembol, parti ve cemaatlerin korunması lazımdır. Hiç
kimsenin bir an bile bu hayatî konuda gecikme veya kendilerini geriye alma gibi
düşünceleri/tavırları olmamalıdır. Ama asıl amaç, her daim İslam'ın geleceği ve zaferi
olmalıdır. Elbette ki din ve inancın maslahatı her türlü parti, cemaat, kurum ve kuruluşun
maslahatının üstündedir. Faydasının veya övgüsünün bize veya bizim dışımızdaki
Müslüman kardeşlerimize olması hiç fark etmeksizin din ve imana hizmet etmek, İslam'a
ve Müslümanlara yardım etmek tek hedefimiz olmalıdır!
2- Kur'an ve Siyer Işığında İslam'a Davet Adabı
Birkaç gün içerisinde Hz. Yusuf (a.s.) dikkatleri üzerine çekti ve hapishanenin gündemi
oldu. İçeriyi saran karanlığı nuruyla dağıttı. O; sakin ve ölçülüydü, vakar ve sekinet
abidesiydi, ahlaklı, mütevazı, şefkatli ve onur sahibiydi. Meşguliyeti ise zikir ve tesbih idi.
İşte bu yüzden hapishane halkı ona saygı göstermek zorunda kaldılar, adeta buna
mecburdular. Sanki birisi onları Hz. Yusuf'a (a.s.) yönlendiriyordu. Aslında bunların hepsi
Yüce Allah'ın takdiriydi. Sonra ne oldu?
Hapishanedeki mahkûmlardan iki kişi garip bazı rüyalar gördüler. Bunlardan biri rüyasında
şarap sıktığını gördü ki bu rüya onun zihnini meşgul ediyor, düşüncelerini ve hislerini
etkiliyordu. Diğeri ise başının üzerinde bir ekmek taşıdığını ve kuşların o ekmeği yediğini
gördü. Yüce Allah ikisine de bu konu hakkında Hz. Yusuf'a (a.s.) danışmalarını ilham etti.
Rüyalarını şöyle anlatmışlardı: Biri, 'Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm' dedi.
Diğeri, 'Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm.
Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz' dedi.
(Yusuf, 36)
3- Sultan Selahaddîn Eyyûbî
Bu kitabın, okuyucu kardeşlerimizin; İslâm'ın ne kadar eşsiz ve ebedî bir mesaj olduğuna,
bu ümmetin asaletine, imanın gücüne ve iman gücüyle nasıl harikulâde işler başarıldığına
olan güvenlerinin takviye edilmesine vesile olacağını umuyorum. Bir de (bu çalışma
vesilesiyle) iki farklı komutanın örnekliğini ve aralarındaki muazzam farkı göreceklerdir.
Birincisi, iman terbiyesinden geçmiş, en güzel örnek olan kutlu elçi Hz. Muhammed'in
(s.a.v.) yaşam tecrübesinden ilham alarak eğitim görmüş, onun sünneti ve ahlakıyla
donanıp kuşanmış bir örnek!
İkincisi ise yabancı kültürlerle beslenmiş, çıkarcılığı ve maddeperestliği amaç edinmiş,
basit ve kişisel gayelerle yola çıkmış, siyasî ikbal peşinde olan ve hiçbir kutsal gayesi
olmayan bir örnek!
Olaylara asıl yön veren ve sonuçları belirleyen faktörlerin sırrı işte burada yatıyor! İslâm
dünyası kaç zamandır (ikinci örnekte olduğu gibi, kendi toplumunda yaşayan, ancak öz
değerlerine yabancılaşmış) Batı hayranı liderlerin ve onların verdikleri zararların hüsranını
yaşamakta, bunun bedelini ise ağır bir şekilde ödemektedir.
4- Müslümanlar ve Filistin Davası
Kardeşlerim! Size Hint kıtasının bir sesi olarak sesleniyorum. Filistin'in işgal edilmesi
üzerine bütün Müslümanların olağanüstü bir hayat yaşamaları ve sürekli hazırlıklı olmaları
gerekirdi. Yüce Allah'ın onlara helal kıldığı zevkleri bile kendilerine yasaklamaları
gerekirdi. Zafer kazanan başarılı ordular tarihte hep böyle yaptı. Hindistan'da üç buçuk
asır hüküm süren Moğol devletinin kurucusu Babür beraberinde yirmi bin savaşçı
bulunarak meydana çıktı. Düşmanı Rana Sanga içinde iki yüz bin savaşçının bulunduğu
büyük bir orduyu komuta ediyordu. Ne yaptığını biliyor musunuz? Babür, şaraba düşkün
biriydi. İçmeden duramıyordu.Tarihte onun şaraba düşkün olduğu bilinir. Çarpışma
alanında biranda durdu ve Allah'a tevbe etti.Ey Allah'ım! Ben kendime şarabı
yasaklıyorum ve artık onu kendime yaklaştırmayacağım dedi. Haramlardan ve çirkin
işlerden uzaklaştı. Sonra savaşa daldı, hedefine odaklandı ve kendini meşgul eden bütün
engellerden kurtularak düşmanla çarpıştı. Böylelikle büyük bir zafer kazandı. Mimari ve
sosyal eserleri hâlen kalıcı bir şekilde ayakta duran bu büyük devleti kurmayı başardı. İşte
işi ciddiye alan şahıslar, milletler ve ordular ciddi iş yapar ve netice alırlar.
Günümüz dünyasında yaşayan ve çağdaş tehditlerle karşılaşan Müslüman âlim ve
düşünürlerin sorumluluğu, İslam'ın bu çağı yönetmeye, doğruya yöneltmeye ve
yüceltmeye gücünün yettiğini ispat etmektir. Bundan sonraki sorumluluğu da İslam'ı her
türlü topluluk, kurum, okul, grup ve partiden daha üstün/üstte tutmaktır. İslam'ın bekası
için bütün bu isim, yöneliş, işaret, sembol, parti ve cemaatlerin korunması lazımdır. Hiç
kimsenin bir an bile bu hayatî konuda gecikme veya kendilerini geriye alma gibi
düşünceleri/tavırları olmamalıdır. Ama asıl amaç, her daim İslam'ın geleceği ve zaferi
olmalıdır. Elbette ki din ve inancın maslahatı her türlü parti, cemaat, kurum ve kuruluşun
maslahatının üstündedir. Faydasının veya övgüsünün bize veya bizim dışımızdaki
Müslüman kardeşlerimize olması hiç fark etmeksizin din ve imana hizmet etmek, İslam'a
ve Müslümanlara yardım etmek tek hedefimiz olmalıdır!
2- Kur'an ve Siyer Işığında İslam'a Davet Adabı
Birkaç gün içerisinde Hz. Yusuf (a.s.) dikkatleri üzerine çekti ve hapishanenin gündemi
oldu. İçeriyi saran karanlığı nuruyla dağıttı. O; sakin ve ölçülüydü, vakar ve sekinet
abidesiydi, ahlaklı, mütevazı, şefkatli ve onur sahibiydi. Meşguliyeti ise zikir ve tesbih idi.
İşte bu yüzden hapishane halkı ona saygı göstermek zorunda kaldılar, adeta buna
mecburdular. Sanki birisi onları Hz. Yusuf'a (a.s.) yönlendiriyordu. Aslında bunların hepsi
Yüce Allah'ın takdiriydi. Sonra ne oldu?
Hapishanedeki mahkûmlardan iki kişi garip bazı rüyalar gördüler. Bunlardan biri rüyasında
şarap sıktığını gördü ki bu rüya onun zihnini meşgul ediyor, düşüncelerini ve hislerini
etkiliyordu. Diğeri ise başının üzerinde bir ekmek taşıdığını ve kuşların o ekmeği yediğini
gördü. Yüce Allah ikisine de bu konu hakkında Hz. Yusuf'a (a.s.) danışmalarını ilham etti.
Rüyalarını şöyle anlatmışlardı: Biri, 'Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm' dedi.
Diğeri, 'Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm.
Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz' dedi.
(Yusuf, 36)
3- Sultan Selahaddîn Eyyûbî
Bu kitabın, okuyucu kardeşlerimizin; İslâm'ın ne kadar eşsiz ve ebedî bir mesaj olduğuna,
bu ümmetin asaletine, imanın gücüne ve iman gücüyle nasıl harikulâde işler başarıldığına
olan güvenlerinin takviye edilmesine vesile olacağını umuyorum. Bir de (bu çalışma
vesilesiyle) iki farklı komutanın örnekliğini ve aralarındaki muazzam farkı göreceklerdir.
Birincisi, iman terbiyesinden geçmiş, en güzel örnek olan kutlu elçi Hz. Muhammed'in
(s.a.v.) yaşam tecrübesinden ilham alarak eğitim görmüş, onun sünneti ve ahlakıyla
donanıp kuşanmış bir örnek!
İkincisi ise yabancı kültürlerle beslenmiş, çıkarcılığı ve maddeperestliği amaç edinmiş,
basit ve kişisel gayelerle yola çıkmış, siyasî ikbal peşinde olan ve hiçbir kutsal gayesi
olmayan bir örnek!
Olaylara asıl yön veren ve sonuçları belirleyen faktörlerin sırrı işte burada yatıyor! İslâm
dünyası kaç zamandır (ikinci örnekte olduğu gibi, kendi toplumunda yaşayan, ancak öz
değerlerine yabancılaşmış) Batı hayranı liderlerin ve onların verdikleri zararların hüsranını
yaşamakta, bunun bedelini ise ağır bir şekilde ödemektedir.
4- Müslümanlar ve Filistin Davası
Kardeşlerim! Size Hint kıtasının bir sesi olarak sesleniyorum. Filistin'in işgal edilmesi
üzerine bütün Müslümanların olağanüstü bir hayat yaşamaları ve sürekli hazırlıklı olmaları
gerekirdi. Yüce Allah'ın onlara helal kıldığı zevkleri bile kendilerine yasaklamaları
gerekirdi. Zafer kazanan başarılı ordular tarihte hep böyle yaptı. Hindistan'da üç buçuk
asır hüküm süren Moğol devletinin kurucusu Babür beraberinde yirmi bin savaşçı
bulunarak meydana çıktı. Düşmanı Rana Sanga içinde iki yüz bin savaşçının bulunduğu
büyük bir orduyu komuta ediyordu. Ne yaptığını biliyor musunuz? Babür, şaraba düşkün
biriydi. İçmeden duramıyordu.Tarihte onun şaraba düşkün olduğu bilinir. Çarpışma
alanında biranda durdu ve Allah'a tevbe etti.Ey Allah'ım! Ben kendime şarabı
yasaklıyorum ve artık onu kendime yaklaştırmayacağım dedi. Haramlardan ve çirkin
işlerden uzaklaştı. Sonra savaşa daldı, hedefine odaklandı ve kendini meşgul eden bütün
engellerden kurtularak düşmanla çarpıştı. Böylelikle büyük bir zafer kazandı. Mimari ve
sosyal eserleri hâlen kalıcı bir şekilde ayakta duran bu büyük devleti kurmayı başardı. İşte
işi ciddiye alan şahıslar, milletler ve ordular ciddi iş yapar ve netice alırlar.
1- Genç Davetçilere Nasihatler - Müslüman Kardeşler ile Hasbihalim
Günümüz dünyasında yaşayan ve çağdaş tehditlerle karşılaşan Müslüman âlim ve
düşünürlerin sorumluluğu, İslam'ın bu çağı yönetmeye, doğruya yöneltmeye ve
yüceltmeye gücünün yettiğini ispat etmektir. Bundan sonraki sorumluluğu da İslam'ı her
türlü topluluk, kurum, okul, grup ve partiden daha üstün/üstte tutmaktır. İslam'ın bekası
için bütün bu isim, yöneliş, işaret, sembol, parti ve cemaatlerin korunması lazımdır. Hiç
kimsenin bir an bile bu hayatî konuda gecikme veya kendilerini geriye alma gibi
düşünceleri/tavırları olmamalıdır. Ama asıl amaç, her daim İslam'ın geleceği ve zaferi
olmalıdır. Elbette ki din ve inancın maslahatı her türlü parti, cemaat, kurum ve kuruluşun
maslahatının üstündedir. Faydasının veya övgüsünün bize veya bizim dışımızdaki
Müslüman kardeşlerimize olması hiç fark etmeksizin din ve imana hizmet etmek, İslam'a
ve Müslümanlara yardım etmek tek hedefimiz olmalıdır!
2- Kur'an ve Siyer Işığında İslam'a Davet Adabı
Birkaç gün içerisinde Hz. Yusuf (a.s.) dikkatleri üzerine çekti ve hapishanenin gündemi
oldu. İçeriyi saran karanlığı nuruyla dağıttı. O; sakin ve ölçülüydü, vakar ve sekinet
abidesiydi, ahlaklı, mütevazı, şefkatli ve onur sahibiydi. Meşguliyeti ise zikir ve tesbih idi.
İşte bu yüzden hapishane halkı ona saygı göstermek zorunda kaldılar, adeta buna
mecburdular. Sanki birisi onları Hz. Yusuf'a (a.s.) yönlendiriyordu. Aslında bunların hepsi
Yüce Allah'ın takdiriydi. Sonra ne oldu?
Hapishanedeki mahkûmlardan iki kişi garip bazı rüyalar gördüler. Bunlardan biri rüyasında
şarap sıktığını gördü ki bu rüya onun zihnini meşgul ediyor, düşüncelerini ve hislerini
etkiliyordu. Diğeri ise başının üzerinde bir ekmek taşıdığını ve kuşların o ekmeği yediğini
gördü. Yüce Allah ikisine de bu konu hakkında Hz. Yusuf'a (a.s.) danışmalarını ilham etti.
Rüyalarını şöyle anlatmışlardı: Biri, 'Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm' dedi.
Diğeri, 'Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm.
Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz' dedi.
(Yusuf, 36)
3- Sultan Selahaddîn Eyyûbî
Bu kitabın, okuyucu kardeşlerimizin; İslâm'ın ne kadar eşsiz ve ebedî bir mesaj olduğuna,
bu ümmetin asaletine, imanın gücüne ve iman gücüyle nasıl harikulâde işler başarıldığına
olan güvenlerinin takviye edilmesine vesile olacağını umuyorum. Bir de (bu çalışma
vesilesiyle) iki farklı komutanın örnekliğini ve aralarındaki muazzam farkı göreceklerdir.
Birincisi, iman terbiyesinden geçmiş, en güzel örnek olan kutlu elçi Hz. Muhammed'in
(s.a.v.) yaşam tecrübesinden ilham alarak eğitim görmüş, onun sünneti ve ahlakıyla
donanıp kuşanmış bir örnek!
İkincisi ise yabancı kültürlerle beslenmiş, çıkarcılığı ve maddeperestliği amaç edinmiş,
basit ve kişisel gayelerle yola çıkmış, siyasî ikbal peşinde olan ve hiçbir kutsal gayesi
olmayan bir örnek!
Olaylara asıl yön veren ve sonuçları belirleyen faktörlerin sırrı işte burada yatıyor! İslâm
dünyası kaç zamandır (ikinci örnekte olduğu gibi, kendi toplumunda yaşayan, ancak öz
değerlerine yabancılaşmış) Batı hayranı liderlerin ve onların verdikleri zararların hüsranını
yaşamakta, bunun bedelini ise ağır bir şekilde ödemektedir.
4- Müslümanlar ve Filistin Davası
Kardeşlerim! Size Hint kıtasının bir sesi olarak sesleniyorum. Filistin'in işgal edilmesi
üzerine bütün Müslümanların olağanüstü bir hayat yaşamaları ve sürekli hazırlıklı olmaları
gerekirdi. Yüce Allah'ın onlara helal kıldığı zevkleri bile kendilerine yasaklamaları
gerekirdi. Zafer kazanan başarılı ordular tarihte hep böyle yaptı. Hindistan'da üç buçuk
asır hüküm süren Moğol devletinin kurucusu Babür beraberinde yirmi bin savaşçı
bulunarak meydana çıktı. Düşmanı Rana Sanga içinde iki yüz bin savaşçının bulunduğu
büyük bir orduyu komuta ediyordu. Ne yaptığını biliyor musunuz? Babür, şaraba düşkün
biriydi. İçmeden duramıyordu.Tarihte onun şaraba düşkün olduğu bilinir. Çarpışma
alanında biranda durdu ve Allah'a tevbe etti.Ey Allah'ım! Ben kendime şarabı
yasaklıyorum ve artık onu kendime yaklaştırmayacağım dedi. Haramlardan ve çirkin
işlerden uzaklaştı. Sonra savaşa daldı, hedefine odaklandı ve kendini meşgul eden bütün
engellerden kurtularak düşmanla çarpıştı. Böylelikle büyük bir zafer kazandı. Mimari ve
sosyal eserleri hâlen kalıcı bir şekilde ayakta duran bu büyük devleti kurmayı başardı. İşte
işi ciddiye alan şahıslar, milletler ve ordular ciddi iş yapar ve netice alırlar.
Günümüz dünyasında yaşayan ve çağdaş tehditlerle karşılaşan Müslüman âlim ve
düşünürlerin sorumluluğu, İslam'ın bu çağı yönetmeye, doğruya yöneltmeye ve
yüceltmeye gücünün yettiğini ispat etmektir. Bundan sonraki sorumluluğu da İslam'ı her
türlü topluluk, kurum, okul, grup ve partiden daha üstün/üstte tutmaktır. İslam'ın bekası
için bütün bu isim, yöneliş, işaret, sembol, parti ve cemaatlerin korunması lazımdır. Hiç
kimsenin bir an bile bu hayatî konuda gecikme veya kendilerini geriye alma gibi
düşünceleri/tavırları olmamalıdır. Ama asıl amaç, her daim İslam'ın geleceği ve zaferi
olmalıdır. Elbette ki din ve inancın maslahatı her türlü parti, cemaat, kurum ve kuruluşun
maslahatının üstündedir. Faydasının veya övgüsünün bize veya bizim dışımızdaki
Müslüman kardeşlerimize olması hiç fark etmeksizin din ve imana hizmet etmek, İslam'a
ve Müslümanlara yardım etmek tek hedefimiz olmalıdır!
2- Kur'an ve Siyer Işığında İslam'a Davet Adabı
Birkaç gün içerisinde Hz. Yusuf (a.s.) dikkatleri üzerine çekti ve hapishanenin gündemi
oldu. İçeriyi saran karanlığı nuruyla dağıttı. O; sakin ve ölçülüydü, vakar ve sekinet
abidesiydi, ahlaklı, mütevazı, şefkatli ve onur sahibiydi. Meşguliyeti ise zikir ve tesbih idi.
İşte bu yüzden hapishane halkı ona saygı göstermek zorunda kaldılar, adeta buna
mecburdular. Sanki birisi onları Hz. Yusuf'a (a.s.) yönlendiriyordu. Aslında bunların hepsi
Yüce Allah'ın takdiriydi. Sonra ne oldu?
Hapishanedeki mahkûmlardan iki kişi garip bazı rüyalar gördüler. Bunlardan biri rüyasında
şarap sıktığını gördü ki bu rüya onun zihnini meşgul ediyor, düşüncelerini ve hislerini
etkiliyordu. Diğeri ise başının üzerinde bir ekmek taşıdığını ve kuşların o ekmeği yediğini
gördü. Yüce Allah ikisine de bu konu hakkında Hz. Yusuf'a (a.s.) danışmalarını ilham etti.
Rüyalarını şöyle anlatmışlardı: Biri, 'Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm' dedi.
Diğeri, 'Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm.
Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz' dedi.
(Yusuf, 36)
3- Sultan Selahaddîn Eyyûbî
Bu kitabın, okuyucu kardeşlerimizin; İslâm'ın ne kadar eşsiz ve ebedî bir mesaj olduğuna,
bu ümmetin asaletine, imanın gücüne ve iman gücüyle nasıl harikulâde işler başarıldığına
olan güvenlerinin takviye edilmesine vesile olacağını umuyorum. Bir de (bu çalışma
vesilesiyle) iki farklı komutanın örnekliğini ve aralarındaki muazzam farkı göreceklerdir.
Birincisi, iman terbiyesinden geçmiş, en güzel örnek olan kutlu elçi Hz. Muhammed'in
(s.a.v.) yaşam tecrübesinden ilham alarak eğitim görmüş, onun sünneti ve ahlakıyla
donanıp kuşanmış bir örnek!
İkincisi ise yabancı kültürlerle beslenmiş, çıkarcılığı ve maddeperestliği amaç edinmiş,
basit ve kişisel gayelerle yola çıkmış, siyasî ikbal peşinde olan ve hiçbir kutsal gayesi
olmayan bir örnek!
Olaylara asıl yön veren ve sonuçları belirleyen faktörlerin sırrı işte burada yatıyor! İslâm
dünyası kaç zamandır (ikinci örnekte olduğu gibi, kendi toplumunda yaşayan, ancak öz
değerlerine yabancılaşmış) Batı hayranı liderlerin ve onların verdikleri zararların hüsranını
yaşamakta, bunun bedelini ise ağır bir şekilde ödemektedir.
4- Müslümanlar ve Filistin Davası
Kardeşlerim! Size Hint kıtasının bir sesi olarak sesleniyorum. Filistin'in işgal edilmesi
üzerine bütün Müslümanların olağanüstü bir hayat yaşamaları ve sürekli hazırlıklı olmaları
gerekirdi. Yüce Allah'ın onlara helal kıldığı zevkleri bile kendilerine yasaklamaları
gerekirdi. Zafer kazanan başarılı ordular tarihte hep böyle yaptı. Hindistan'da üç buçuk
asır hüküm süren Moğol devletinin kurucusu Babür beraberinde yirmi bin savaşçı
bulunarak meydana çıktı. Düşmanı Rana Sanga içinde iki yüz bin savaşçının bulunduğu
büyük bir orduyu komuta ediyordu. Ne yaptığını biliyor musunuz? Babür, şaraba düşkün
biriydi. İçmeden duramıyordu.Tarihte onun şaraba düşkün olduğu bilinir. Çarpışma
alanında biranda durdu ve Allah'a tevbe etti.Ey Allah'ım! Ben kendime şarabı
yasaklıyorum ve artık onu kendime yaklaştırmayacağım dedi. Haramlardan ve çirkin
işlerden uzaklaştı. Sonra savaşa daldı, hedefine odaklandı ve kendini meşgul eden bütün
engellerden kurtularak düşmanla çarpıştı. Böylelikle büyük bir zafer kazandı. Mimari ve
sosyal eserleri hâlen kalıcı bir şekilde ayakta duran bu büyük devleti kurmayı başardı. İşte
işi ciddiye alan şahıslar, milletler ve ordular ciddi iş yapar ve netice alırlar.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.