9786058212817
450864
https://www.turkishbooks.com/books/denizden-bir-katre-p450864.html
Denizden Bir Katre Kur'an'dan Güncel Mesajlar
6.72
Yüce kitabımız Kur'an bilgili bireylerden oluşan bir ahlak toplumu inşa etmek ister. Bu sebepledir ki Allah'ın ilk mesajı "Oku" dur.
"Oku, yaratan Rabbin adına/adıyla, O insanı sevgi ve alakadan yarattı. Oku! zira Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana bilgiyi kalemle kaydetmeyi öğretti. O insana bilmediklerini öğretti."(Alak:96/1-5)
Varlığı Allah merkezli bir okumaya tabi tut. Sonra da düşün ki, Allah'tan bağımsız bir bilgi ve bilim olabilir mi? Kesinlikle olamayacağını göreceksin.
Esasen meleklerin Adem için secde etmelerinin emredilmesinin sebebi de ilimdir.
"Ve (Allah) Adem'e tüm isimleri öğretti. Bunun ardından onları meleklere takdim etti ve dedi ki: Hadi eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız, şunların isimlerini bana bir bir haber verin. Melekler cevap verdiler: "Sen tek otoritesin. Bizim senin öğrettiğinden başka bir ilmimiz olamaz. Yalnızca sensin her şeyi tam bilen, her hükmünde tam isabet kaydeden." (Bakara:2/31-32) Bu diyalogdan sonra Rabbimiz eşyanın isimlerini Adem'e sormuş. Adem Allah'tan öğrendiği şekliyle sorunun doğru cevabını verince, Ulu Allah meleklere Adem için secde ederek onu selamlamalarını emretti. Kur'an bu olayı şöyle anlatır: "İşte o zaman meleklere demiştik ki: Haydi Adem için secde edin/onu selamlayın, emrine amade olun! İblis hariç, hepsi emre amade olmuştular.İblis ise emre karşı geldi , büyüklük tasladı ve nankörlerden oldu."(Bakara:2/34)
Yüce Rabbimizin insanı yaratması ve ona bilmediklerini öğretmesi en büyük rahmet ve ikramdır; "Rahmeti, merhameti ve iyiliği sonsuz olan O Allah, insana Kur'anı, onu Allah'ın yarattığını ve kendini ifade etmeyi öğretti."(Rahman:1-4)
Kur'an 800 küsür yerde bilgiye atıfta bulunur. Muhatabını aklını kullanmaya ve bilimsel düşünmeye davet eder; "Elçimizi inkar eden ve onun hesap günüyle ilgili uyarılarını alaya alan müşrik ve inkarcılar, üzerlerindeki muazzam gökyüzünün tarafımızdan nasıl kusursuz bir şekilde yaratılıp yıldızlarla süslendiğini, üzerinde yaşadıkları yeryüzünün dağı, deresi, her türden göz alıcı bitkileriyle en güzel şekilde düzenlendiğini görmezler mi? Doğrusu kainatın bu muazzam düzeni, ibretle bakan herkes için hem tevhidi hem yeniden dirilişi açıkça göstermektedir."(Kaf:50/6-8) Kur'anı iyi anlayabilmek için kainat kitabını onunla birlikte okumalıdır.
"Onlar hiç Kur'an üzerinde derin derin düşünmezler mi? Yoksa kilit vurulmuş kalplere mi sahipler?"(Muhammed:47/24)
Allah insanı aklını kullanmaya çağırır;
"...Ve aklını kullanmayanları Allah pisliğe ve zelil olmaya mahkum eder."(Yunus:10/100), Canlıların en kötüsünün aklını kullanmayanlar olduğunu söyler; "İyi bilin ki, Allah katında canlıların en kötüsü aklını kullanmayan, Hakka kulak tıkayan / gerçek sağır ve dili hakkı söylemeyen dilsizlerdir." (Enfal:8/22) Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını, bir olamayacağını savunur.
Kur'an herkesi aklî delillerle konuşmaya çağırır ve bunun için ispat / hüccet yöntemini kullanır.
İşte Hz. İbrahim'in kavmine uyguladığı ispat/hüccet yöntemi:
"Ey Muhammed bazı varlıkları şefaatçi edinen ve onları Allah'a ortak koşan müşriklere, çok iyi bildikleri İbrahim'in nasıl tevhit inancına sahip olduğunu hatırlat! Onlara İbrahim'in putperest halkına karşı nasıl Allah'ın birliğini kanıtladığını anlat! Nitekim İbrahim, babası Azer'e; "Seni yaratan ve mükemmel bir insan haline getiren Allah'ı bırakıpta şu zavallı,akıl ve iradeden yoksun putları tanrı mı ediniyorsun? Görüyorum ki sen de, halkın da böyle yapmakla apaçık bir sapkınlık içine girmiş bulunmaktasınız." demişti."(En'am:6/74)
"Biz İbrahim'e yer ve göklerdeki egemenliğin Allah'a ait olduğunu, güneş, ay, yıldızlar ve diğer bütün varlıkların Allah tarafından yaratıldığını ve insanın emrine verildiğini, dolayısıyla bütün bu kainatı yaratan Allah'a ortak koşmanın yanlış olduğunu anlama ve anlatma imkanı vermiştik. Bu sayede o, tevhit inancı hususunda hiçbir kuşku taşımayan bir mümin olmuştu."(En'am:6/75)
"Böylece o, toplumunun Allah'a ortak koşmasını eleştirmek ve onların akıllarını çalıştırmalarını sağlamak üzere şöyle bir yol denemişti: Geceleyin karanlık çöküp yıldızlar çıktığında bir yıldıza işaret edip, "Diyelim ki bu yıldızı Rab edindim, fakat görüyorsunuz ki bir süre sonra gözden kaybolup gitmektedir. Şu halde onun Rab olması söz konusu değildir." demişti. Ardından gökyüzünde parlak bir şekilde doğmuş olan aya işaret edip, "Rabbimin ay olduğunu var sayalım. Fakat o da yıldızlar gibi bir süre sonra gözden kaybolmakta değil midir?
Anlaşılan o ki, âlemlerin yaratıcısı olan Allah'ın yol göstericiliği olmazsa, yolu şaşırıp sapkın inançlara düşmekten kurtulmak çok zordur." dedi. Gündüz vakti ise güneşi gösterip, "İşte gökyüzündeki en büyük varlık bu! Olsa olsa Rab edinmek için en uygun varlık bu olabilir. Fakat gördüğünüz gibi güneş de, yıldızlar ve ay gibi batıp gözden kaybolmaktadır. O halde ey halkım! Allah'ı bırakıp O'nun yarattığı şeyleri O'na ortak koşmanın hiçbir anlamı yoktur. Ben Allah'a ortak koşmaktan daima uzak duracağım. Gökyüzünde bir görünüp bir kaybolan varlıkları yahut kendi elinizle yaptığınız diğer şeyleri asla ortak koşmayacağım. Aksine şu muhteşem gökleri ve yeri en güzel şekilde yaratan Allah'a yönelip yalnızca O'na kulluk edeceğim." demişti."(En'am:6/76-79)
Kur'anın ilk muhatapları, ilahi mesaja teslim olmadan önce eşkıya idiler. Ama teslim olduktan sonra evliya oldular. Onlar ilahi mesaja kendilerini inşa eden bir özne olarak yaklaştılar. Böyle olunca da artık hayat ırmağının akacağı yatağı onlar belirlediler. Kısa zamanda bu yöntemle dünyaya yön verdiler.
Kur'an, inananlar için bir şeref ve onur kaynağıdır; " Gerçek şu ki sana vahyetme lütfunda bulunduğumuz bu Kur'an hem senin için hem de halkın için bir şeref ve onur vesilesidir. Fakat zamanı gelince hepiniz Kur'an'a karşı takındığınız tavra göre hesaba çekileceksiniz." (Zuhruf:43/44) Bu ayet Kur'anın Şanlı Peygamberimiz ve onun ümmeti için şan ve şeref teşkil ettiğini beyan ederken, Enbiya suresinin 10. ayeti bu şerefin evrensel olduğunu ve tüm insanlığı kapsadığını belirtmektedir: "Doğrusu biz size; içinde sizlere şeref ve itibar
"Oku, yaratan Rabbin adına/adıyla, O insanı sevgi ve alakadan yarattı. Oku! zira Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana bilgiyi kalemle kaydetmeyi öğretti. O insana bilmediklerini öğretti."(Alak:96/1-5)
Varlığı Allah merkezli bir okumaya tabi tut. Sonra da düşün ki, Allah'tan bağımsız bir bilgi ve bilim olabilir mi? Kesinlikle olamayacağını göreceksin.
Esasen meleklerin Adem için secde etmelerinin emredilmesinin sebebi de ilimdir.
"Ve (Allah) Adem'e tüm isimleri öğretti. Bunun ardından onları meleklere takdim etti ve dedi ki: Hadi eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız, şunların isimlerini bana bir bir haber verin. Melekler cevap verdiler: "Sen tek otoritesin. Bizim senin öğrettiğinden başka bir ilmimiz olamaz. Yalnızca sensin her şeyi tam bilen, her hükmünde tam isabet kaydeden." (Bakara:2/31-32) Bu diyalogdan sonra Rabbimiz eşyanın isimlerini Adem'e sormuş. Adem Allah'tan öğrendiği şekliyle sorunun doğru cevabını verince, Ulu Allah meleklere Adem için secde ederek onu selamlamalarını emretti. Kur'an bu olayı şöyle anlatır: "İşte o zaman meleklere demiştik ki: Haydi Adem için secde edin/onu selamlayın, emrine amade olun! İblis hariç, hepsi emre amade olmuştular.İblis ise emre karşı geldi , büyüklük tasladı ve nankörlerden oldu."(Bakara:2/34)
Yüce Rabbimizin insanı yaratması ve ona bilmediklerini öğretmesi en büyük rahmet ve ikramdır; "Rahmeti, merhameti ve iyiliği sonsuz olan O Allah, insana Kur'anı, onu Allah'ın yarattığını ve kendini ifade etmeyi öğretti."(Rahman:1-4)
Kur'an 800 küsür yerde bilgiye atıfta bulunur. Muhatabını aklını kullanmaya ve bilimsel düşünmeye davet eder; "Elçimizi inkar eden ve onun hesap günüyle ilgili uyarılarını alaya alan müşrik ve inkarcılar, üzerlerindeki muazzam gökyüzünün tarafımızdan nasıl kusursuz bir şekilde yaratılıp yıldızlarla süslendiğini, üzerinde yaşadıkları yeryüzünün dağı, deresi, her türden göz alıcı bitkileriyle en güzel şekilde düzenlendiğini görmezler mi? Doğrusu kainatın bu muazzam düzeni, ibretle bakan herkes için hem tevhidi hem yeniden dirilişi açıkça göstermektedir."(Kaf:50/6-8) Kur'anı iyi anlayabilmek için kainat kitabını onunla birlikte okumalıdır.
"Onlar hiç Kur'an üzerinde derin derin düşünmezler mi? Yoksa kilit vurulmuş kalplere mi sahipler?"(Muhammed:47/24)
Allah insanı aklını kullanmaya çağırır;
"...Ve aklını kullanmayanları Allah pisliğe ve zelil olmaya mahkum eder."(Yunus:10/100), Canlıların en kötüsünün aklını kullanmayanlar olduğunu söyler; "İyi bilin ki, Allah katında canlıların en kötüsü aklını kullanmayan, Hakka kulak tıkayan / gerçek sağır ve dili hakkı söylemeyen dilsizlerdir." (Enfal:8/22) Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını, bir olamayacağını savunur.
Kur'an herkesi aklî delillerle konuşmaya çağırır ve bunun için ispat / hüccet yöntemini kullanır.
İşte Hz. İbrahim'in kavmine uyguladığı ispat/hüccet yöntemi:
"Ey Muhammed bazı varlıkları şefaatçi edinen ve onları Allah'a ortak koşan müşriklere, çok iyi bildikleri İbrahim'in nasıl tevhit inancına sahip olduğunu hatırlat! Onlara İbrahim'in putperest halkına karşı nasıl Allah'ın birliğini kanıtladığını anlat! Nitekim İbrahim, babası Azer'e; "Seni yaratan ve mükemmel bir insan haline getiren Allah'ı bırakıpta şu zavallı,akıl ve iradeden yoksun putları tanrı mı ediniyorsun? Görüyorum ki sen de, halkın da böyle yapmakla apaçık bir sapkınlık içine girmiş bulunmaktasınız." demişti."(En'am:6/74)
"Biz İbrahim'e yer ve göklerdeki egemenliğin Allah'a ait olduğunu, güneş, ay, yıldızlar ve diğer bütün varlıkların Allah tarafından yaratıldığını ve insanın emrine verildiğini, dolayısıyla bütün bu kainatı yaratan Allah'a ortak koşmanın yanlış olduğunu anlama ve anlatma imkanı vermiştik. Bu sayede o, tevhit inancı hususunda hiçbir kuşku taşımayan bir mümin olmuştu."(En'am:6/75)
"Böylece o, toplumunun Allah'a ortak koşmasını eleştirmek ve onların akıllarını çalıştırmalarını sağlamak üzere şöyle bir yol denemişti: Geceleyin karanlık çöküp yıldızlar çıktığında bir yıldıza işaret edip, "Diyelim ki bu yıldızı Rab edindim, fakat görüyorsunuz ki bir süre sonra gözden kaybolup gitmektedir. Şu halde onun Rab olması söz konusu değildir." demişti. Ardından gökyüzünde parlak bir şekilde doğmuş olan aya işaret edip, "Rabbimin ay olduğunu var sayalım. Fakat o da yıldızlar gibi bir süre sonra gözden kaybolmakta değil midir?
Anlaşılan o ki, âlemlerin yaratıcısı olan Allah'ın yol göstericiliği olmazsa, yolu şaşırıp sapkın inançlara düşmekten kurtulmak çok zordur." dedi. Gündüz vakti ise güneşi gösterip, "İşte gökyüzündeki en büyük varlık bu! Olsa olsa Rab edinmek için en uygun varlık bu olabilir. Fakat gördüğünüz gibi güneş de, yıldızlar ve ay gibi batıp gözden kaybolmaktadır. O halde ey halkım! Allah'ı bırakıp O'nun yarattığı şeyleri O'na ortak koşmanın hiçbir anlamı yoktur. Ben Allah'a ortak koşmaktan daima uzak duracağım. Gökyüzünde bir görünüp bir kaybolan varlıkları yahut kendi elinizle yaptığınız diğer şeyleri asla ortak koşmayacağım. Aksine şu muhteşem gökleri ve yeri en güzel şekilde yaratan Allah'a yönelip yalnızca O'na kulluk edeceğim." demişti."(En'am:6/76-79)
Kur'anın ilk muhatapları, ilahi mesaja teslim olmadan önce eşkıya idiler. Ama teslim olduktan sonra evliya oldular. Onlar ilahi mesaja kendilerini inşa eden bir özne olarak yaklaştılar. Böyle olunca da artık hayat ırmağının akacağı yatağı onlar belirlediler. Kısa zamanda bu yöntemle dünyaya yön verdiler.
Kur'an, inananlar için bir şeref ve onur kaynağıdır; " Gerçek şu ki sana vahyetme lütfunda bulunduğumuz bu Kur'an hem senin için hem de halkın için bir şeref ve onur vesilesidir. Fakat zamanı gelince hepiniz Kur'an'a karşı takındığınız tavra göre hesaba çekileceksiniz." (Zuhruf:43/44) Bu ayet Kur'anın Şanlı Peygamberimiz ve onun ümmeti için şan ve şeref teşkil ettiğini beyan ederken, Enbiya suresinin 10. ayeti bu şerefin evrensel olduğunu ve tüm insanlığı kapsadığını belirtmektedir: "Doğrusu biz size; içinde sizlere şeref ve itibar
Yüce kitabımız Kur'an bilgili bireylerden oluşan bir ahlak toplumu inşa etmek ister. Bu sebepledir ki Allah'ın ilk mesajı "Oku" dur.
"Oku, yaratan Rabbin adına/adıyla, O insanı sevgi ve alakadan yarattı. Oku! zira Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana bilgiyi kalemle kaydetmeyi öğretti. O insana bilmediklerini öğretti."(Alak:96/1-5)
Varlığı Allah merkezli bir okumaya tabi tut. Sonra da düşün ki, Allah'tan bağımsız bir bilgi ve bilim olabilir mi? Kesinlikle olamayacağını göreceksin.
Esasen meleklerin Adem için secde etmelerinin emredilmesinin sebebi de ilimdir.
"Ve (Allah) Adem'e tüm isimleri öğretti. Bunun ardından onları meleklere takdim etti ve dedi ki: Hadi eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız, şunların isimlerini bana bir bir haber verin. Melekler cevap verdiler: "Sen tek otoritesin. Bizim senin öğrettiğinden başka bir ilmimiz olamaz. Yalnızca sensin her şeyi tam bilen, her hükmünde tam isabet kaydeden." (Bakara:2/31-32) Bu diyalogdan sonra Rabbimiz eşyanın isimlerini Adem'e sormuş. Adem Allah'tan öğrendiği şekliyle sorunun doğru cevabını verince, Ulu Allah meleklere Adem için secde ederek onu selamlamalarını emretti. Kur'an bu olayı şöyle anlatır: "İşte o zaman meleklere demiştik ki: Haydi Adem için secde edin/onu selamlayın, emrine amade olun! İblis hariç, hepsi emre amade olmuştular.İblis ise emre karşı geldi , büyüklük tasladı ve nankörlerden oldu."(Bakara:2/34)
Yüce Rabbimizin insanı yaratması ve ona bilmediklerini öğretmesi en büyük rahmet ve ikramdır; "Rahmeti, merhameti ve iyiliği sonsuz olan O Allah, insana Kur'anı, onu Allah'ın yarattığını ve kendini ifade etmeyi öğretti."(Rahman:1-4)
Kur'an 800 küsür yerde bilgiye atıfta bulunur. Muhatabını aklını kullanmaya ve bilimsel düşünmeye davet eder; "Elçimizi inkar eden ve onun hesap günüyle ilgili uyarılarını alaya alan müşrik ve inkarcılar, üzerlerindeki muazzam gökyüzünün tarafımızdan nasıl kusursuz bir şekilde yaratılıp yıldızlarla süslendiğini, üzerinde yaşadıkları yeryüzünün dağı, deresi, her türden göz alıcı bitkileriyle en güzel şekilde düzenlendiğini görmezler mi? Doğrusu kainatın bu muazzam düzeni, ibretle bakan herkes için hem tevhidi hem yeniden dirilişi açıkça göstermektedir."(Kaf:50/6-8) Kur'anı iyi anlayabilmek için kainat kitabını onunla birlikte okumalıdır.
"Onlar hiç Kur'an üzerinde derin derin düşünmezler mi? Yoksa kilit vurulmuş kalplere mi sahipler?"(Muhammed:47/24)
Allah insanı aklını kullanmaya çağırır;
"...Ve aklını kullanmayanları Allah pisliğe ve zelil olmaya mahkum eder."(Yunus:10/100), Canlıların en kötüsünün aklını kullanmayanlar olduğunu söyler; "İyi bilin ki, Allah katında canlıların en kötüsü aklını kullanmayan, Hakka kulak tıkayan / gerçek sağır ve dili hakkı söylemeyen dilsizlerdir." (Enfal:8/22) Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını, bir olamayacağını savunur.
Kur'an herkesi aklî delillerle konuşmaya çağırır ve bunun için ispat / hüccet yöntemini kullanır.
İşte Hz. İbrahim'in kavmine uyguladığı ispat/hüccet yöntemi:
"Ey Muhammed bazı varlıkları şefaatçi edinen ve onları Allah'a ortak koşan müşriklere, çok iyi bildikleri İbrahim'in nasıl tevhit inancına sahip olduğunu hatırlat! Onlara İbrahim'in putperest halkına karşı nasıl Allah'ın birliğini kanıtladığını anlat! Nitekim İbrahim, babası Azer'e; "Seni yaratan ve mükemmel bir insan haline getiren Allah'ı bırakıpta şu zavallı,akıl ve iradeden yoksun putları tanrı mı ediniyorsun? Görüyorum ki sen de, halkın da böyle yapmakla apaçık bir sapkınlık içine girmiş bulunmaktasınız." demişti."(En'am:6/74)
"Biz İbrahim'e yer ve göklerdeki egemenliğin Allah'a ait olduğunu, güneş, ay, yıldızlar ve diğer bütün varlıkların Allah tarafından yaratıldığını ve insanın emrine verildiğini, dolayısıyla bütün bu kainatı yaratan Allah'a ortak koşmanın yanlış olduğunu anlama ve anlatma imkanı vermiştik. Bu sayede o, tevhit inancı hususunda hiçbir kuşku taşımayan bir mümin olmuştu."(En'am:6/75)
"Böylece o, toplumunun Allah'a ortak koşmasını eleştirmek ve onların akıllarını çalıştırmalarını sağlamak üzere şöyle bir yol denemişti: Geceleyin karanlık çöküp yıldızlar çıktığında bir yıldıza işaret edip, "Diyelim ki bu yıldızı Rab edindim, fakat görüyorsunuz ki bir süre sonra gözden kaybolup gitmektedir. Şu halde onun Rab olması söz konusu değildir." demişti. Ardından gökyüzünde parlak bir şekilde doğmuş olan aya işaret edip, "Rabbimin ay olduğunu var sayalım. Fakat o da yıldızlar gibi bir süre sonra gözden kaybolmakta değil midir?
Anlaşılan o ki, âlemlerin yaratıcısı olan Allah'ın yol göstericiliği olmazsa, yolu şaşırıp sapkın inançlara düşmekten kurtulmak çok zordur." dedi. Gündüz vakti ise güneşi gösterip, "İşte gökyüzündeki en büyük varlık bu! Olsa olsa Rab edinmek için en uygun varlık bu olabilir. Fakat gördüğünüz gibi güneş de, yıldızlar ve ay gibi batıp gözden kaybolmaktadır. O halde ey halkım! Allah'ı bırakıp O'nun yarattığı şeyleri O'na ortak koşmanın hiçbir anlamı yoktur. Ben Allah'a ortak koşmaktan daima uzak duracağım. Gökyüzünde bir görünüp bir kaybolan varlıkları yahut kendi elinizle yaptığınız diğer şeyleri asla ortak koşmayacağım. Aksine şu muhteşem gökleri ve yeri en güzel şekilde yaratan Allah'a yönelip yalnızca O'na kulluk edeceğim." demişti."(En'am:6/76-79)
Kur'anın ilk muhatapları, ilahi mesaja teslim olmadan önce eşkıya idiler. Ama teslim olduktan sonra evliya oldular. Onlar ilahi mesaja kendilerini inşa eden bir özne olarak yaklaştılar. Böyle olunca da artık hayat ırmağının akacağı yatağı onlar belirlediler. Kısa zamanda bu yöntemle dünyaya yön verdiler.
Kur'an, inananlar için bir şeref ve onur kaynağıdır; " Gerçek şu ki sana vahyetme lütfunda bulunduğumuz bu Kur'an hem senin için hem de halkın için bir şeref ve onur vesilesidir. Fakat zamanı gelince hepiniz Kur'an'a karşı takındığınız tavra göre hesaba çekileceksiniz." (Zuhruf:43/44) Bu ayet Kur'anın Şanlı Peygamberimiz ve onun ümmeti için şan ve şeref teşkil ettiğini beyan ederken, Enbiya suresinin 10. ayeti bu şerefin evrensel olduğunu ve tüm insanlığı kapsadığını belirtmektedir: "Doğrusu biz size; içinde sizlere şeref ve itibar
"Oku, yaratan Rabbin adına/adıyla, O insanı sevgi ve alakadan yarattı. Oku! zira Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana bilgiyi kalemle kaydetmeyi öğretti. O insana bilmediklerini öğretti."(Alak:96/1-5)
Varlığı Allah merkezli bir okumaya tabi tut. Sonra da düşün ki, Allah'tan bağımsız bir bilgi ve bilim olabilir mi? Kesinlikle olamayacağını göreceksin.
Esasen meleklerin Adem için secde etmelerinin emredilmesinin sebebi de ilimdir.
"Ve (Allah) Adem'e tüm isimleri öğretti. Bunun ardından onları meleklere takdim etti ve dedi ki: Hadi eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız, şunların isimlerini bana bir bir haber verin. Melekler cevap verdiler: "Sen tek otoritesin. Bizim senin öğrettiğinden başka bir ilmimiz olamaz. Yalnızca sensin her şeyi tam bilen, her hükmünde tam isabet kaydeden." (Bakara:2/31-32) Bu diyalogdan sonra Rabbimiz eşyanın isimlerini Adem'e sormuş. Adem Allah'tan öğrendiği şekliyle sorunun doğru cevabını verince, Ulu Allah meleklere Adem için secde ederek onu selamlamalarını emretti. Kur'an bu olayı şöyle anlatır: "İşte o zaman meleklere demiştik ki: Haydi Adem için secde edin/onu selamlayın, emrine amade olun! İblis hariç, hepsi emre amade olmuştular.İblis ise emre karşı geldi , büyüklük tasladı ve nankörlerden oldu."(Bakara:2/34)
Yüce Rabbimizin insanı yaratması ve ona bilmediklerini öğretmesi en büyük rahmet ve ikramdır; "Rahmeti, merhameti ve iyiliği sonsuz olan O Allah, insana Kur'anı, onu Allah'ın yarattığını ve kendini ifade etmeyi öğretti."(Rahman:1-4)
Kur'an 800 küsür yerde bilgiye atıfta bulunur. Muhatabını aklını kullanmaya ve bilimsel düşünmeye davet eder; "Elçimizi inkar eden ve onun hesap günüyle ilgili uyarılarını alaya alan müşrik ve inkarcılar, üzerlerindeki muazzam gökyüzünün tarafımızdan nasıl kusursuz bir şekilde yaratılıp yıldızlarla süslendiğini, üzerinde yaşadıkları yeryüzünün dağı, deresi, her türden göz alıcı bitkileriyle en güzel şekilde düzenlendiğini görmezler mi? Doğrusu kainatın bu muazzam düzeni, ibretle bakan herkes için hem tevhidi hem yeniden dirilişi açıkça göstermektedir."(Kaf:50/6-8) Kur'anı iyi anlayabilmek için kainat kitabını onunla birlikte okumalıdır.
"Onlar hiç Kur'an üzerinde derin derin düşünmezler mi? Yoksa kilit vurulmuş kalplere mi sahipler?"(Muhammed:47/24)
Allah insanı aklını kullanmaya çağırır;
"...Ve aklını kullanmayanları Allah pisliğe ve zelil olmaya mahkum eder."(Yunus:10/100), Canlıların en kötüsünün aklını kullanmayanlar olduğunu söyler; "İyi bilin ki, Allah katında canlıların en kötüsü aklını kullanmayan, Hakka kulak tıkayan / gerçek sağır ve dili hakkı söylemeyen dilsizlerdir." (Enfal:8/22) Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını, bir olamayacağını savunur.
Kur'an herkesi aklî delillerle konuşmaya çağırır ve bunun için ispat / hüccet yöntemini kullanır.
İşte Hz. İbrahim'in kavmine uyguladığı ispat/hüccet yöntemi:
"Ey Muhammed bazı varlıkları şefaatçi edinen ve onları Allah'a ortak koşan müşriklere, çok iyi bildikleri İbrahim'in nasıl tevhit inancına sahip olduğunu hatırlat! Onlara İbrahim'in putperest halkına karşı nasıl Allah'ın birliğini kanıtladığını anlat! Nitekim İbrahim, babası Azer'e; "Seni yaratan ve mükemmel bir insan haline getiren Allah'ı bırakıpta şu zavallı,akıl ve iradeden yoksun putları tanrı mı ediniyorsun? Görüyorum ki sen de, halkın da böyle yapmakla apaçık bir sapkınlık içine girmiş bulunmaktasınız." demişti."(En'am:6/74)
"Biz İbrahim'e yer ve göklerdeki egemenliğin Allah'a ait olduğunu, güneş, ay, yıldızlar ve diğer bütün varlıkların Allah tarafından yaratıldığını ve insanın emrine verildiğini, dolayısıyla bütün bu kainatı yaratan Allah'a ortak koşmanın yanlış olduğunu anlama ve anlatma imkanı vermiştik. Bu sayede o, tevhit inancı hususunda hiçbir kuşku taşımayan bir mümin olmuştu."(En'am:6/75)
"Böylece o, toplumunun Allah'a ortak koşmasını eleştirmek ve onların akıllarını çalıştırmalarını sağlamak üzere şöyle bir yol denemişti: Geceleyin karanlık çöküp yıldızlar çıktığında bir yıldıza işaret edip, "Diyelim ki bu yıldızı Rab edindim, fakat görüyorsunuz ki bir süre sonra gözden kaybolup gitmektedir. Şu halde onun Rab olması söz konusu değildir." demişti. Ardından gökyüzünde parlak bir şekilde doğmuş olan aya işaret edip, "Rabbimin ay olduğunu var sayalım. Fakat o da yıldızlar gibi bir süre sonra gözden kaybolmakta değil midir?
Anlaşılan o ki, âlemlerin yaratıcısı olan Allah'ın yol göstericiliği olmazsa, yolu şaşırıp sapkın inançlara düşmekten kurtulmak çok zordur." dedi. Gündüz vakti ise güneşi gösterip, "İşte gökyüzündeki en büyük varlık bu! Olsa olsa Rab edinmek için en uygun varlık bu olabilir. Fakat gördüğünüz gibi güneş de, yıldızlar ve ay gibi batıp gözden kaybolmaktadır. O halde ey halkım! Allah'ı bırakıp O'nun yarattığı şeyleri O'na ortak koşmanın hiçbir anlamı yoktur. Ben Allah'a ortak koşmaktan daima uzak duracağım. Gökyüzünde bir görünüp bir kaybolan varlıkları yahut kendi elinizle yaptığınız diğer şeyleri asla ortak koşmayacağım. Aksine şu muhteşem gökleri ve yeri en güzel şekilde yaratan Allah'a yönelip yalnızca O'na kulluk edeceğim." demişti."(En'am:6/76-79)
Kur'anın ilk muhatapları, ilahi mesaja teslim olmadan önce eşkıya idiler. Ama teslim olduktan sonra evliya oldular. Onlar ilahi mesaja kendilerini inşa eden bir özne olarak yaklaştılar. Böyle olunca da artık hayat ırmağının akacağı yatağı onlar belirlediler. Kısa zamanda bu yöntemle dünyaya yön verdiler.
Kur'an, inananlar için bir şeref ve onur kaynağıdır; " Gerçek şu ki sana vahyetme lütfunda bulunduğumuz bu Kur'an hem senin için hem de halkın için bir şeref ve onur vesilesidir. Fakat zamanı gelince hepiniz Kur'an'a karşı takındığınız tavra göre hesaba çekileceksiniz." (Zuhruf:43/44) Bu ayet Kur'anın Şanlı Peygamberimiz ve onun ümmeti için şan ve şeref teşkil ettiğini beyan ederken, Enbiya suresinin 10. ayeti bu şerefin evrensel olduğunu ve tüm insanlığı kapsadığını belirtmektedir: "Doğrusu biz size; içinde sizlere şeref ve itibar
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.