Dava Konusunun Devri

Stok Kodu:
9789754646597
Boyut:
165-235
Sayfa Sayısı:
414
Basım Yeri:
Ankara
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2012-12
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
15.28
12.22
9789754646597
376717
Dava Konusunun Devri
Dava Konusunun Devri
12.222
Medenî usul (yargılama) hukukunda eğilim, hukuk süjeleri arasındaki uyuşmazlıkların mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulması yönündedir. Her hukuk düzeninin temelinde yatan düşünce, hukukun egemenliği altında bireyler arasında hukuki barışın sağlanmasıdır. Bireyler arasındaki bu uyuşmazlıklar giderilirken, belirli bir zaman kesiti için genel toplum barışı zarar görebilir, fakat bireyler arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulduğu an toplum barışı da yeniden sağlanmış olur . Eğer hukuk düzeni, genel toplum barışının yeniden sağlanması amacıyla ortaya çıkan uyuşmazlıkların mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulmasında yetkin olabiliyorsa, bu durum gerek bireyce gerek toplumca gayet olumlu karşılanır. Çünkü, bireylerin birlikte yaşamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan her uyuşmazlık hiçbir bireye avantaj sağlamayan ve belirli bir zaman kesitinde yok edilebilen veya en azından sorunların büyük bir oranda aşılabildiği objektif hukuk ilkeleri ile çözüme kavuşturulur .

Hukuki uyuşmazlığın sebep olduğu bu belirsizlik hâli mümkün olduğunca kısa tutulmalıdır. Uyuşmazlık ne kadar hızlı sürede sona erdirilirse, o kadar hızlı sürede bireyler arasında yeniden net ilişkiler yaşanır ve o kadar az ölçüde yargı yolu ile uyuşmazlıkların sona erdirilmesinin olumsuz etkilerinden korkulur. Ancak uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde sona erdirilmesine eğilim çeşitli yöntemlerde saklıdır. Özellikle uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde sona erdirilmesi, hiçbir zaman yargılamanın özensiz devam ettirilmesine, bireylerin menfaatlerinin dikkate alınmamasına veya salt zamandan tasarruf amacıyla hakkaniyete aykırılığın katlanılmasına sebep olmamalıdır. Zira bu durumdan toplum ve yargının kendisi de olumsuz etkilenebilir. Böyle bir yargılama toplumda çok fazla güven kaybına yol açar ve zararların, yararlarından fazla olduğu bir yönteme dönüşür. Böyle bir yargılamada ileri sürülen taleplerden nerdeyse çok azı, hakkaniyete uygun bir şekilde uyuşmazlığın sona erdirildiği yönünde etki bırakır. Yargı mercileri (mahkemeler), her uyuşmazlığı, adil ve hakkaniyetli bir şekilde sona erdirmekle yükümlüdür. Yargı merciinin verdiği karar salt devlet gücünün iradi bir açıklaması olarak kalmamalı; ayrıca bu uyuşmazlıktan haberi olan ve bu uyuşmazlıkla ilgisi olmayan her tarafsız bireyin de bu karardan tatmin olması gerekir .

Uyuşmazlıkların adil bir şekilde sona erdirilebilmesi ise, yalnızca devletin yargı mercileri tarafından (mahkemelerce) önceden genel kabul görmüş ve belirlenmiş kurallar doğrultusunda karar vermesi ile sağlanır. Ayrıca bu uyuşmazlığın mutlak surette belirli ve makul bir zaman kesiti içinde sona erdirilmesi gerekir. Bu zaman kesitinde ise dava konusunda ve davanın taraflarında değişiklikler olabileceği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır . Zira bir hak veya mala sahip olan bir kimse, davanın açılmasından önce olduğu gibi, davanın açılmasından sonra da, bir ihtiyati tedbir olmadığı sürece bu sahip olduğu hak veya mal üzerinde serbest bir şekilde tasarruf edebilir . Fakat söz konusu edilen bu hak veya mal bir davanın tarafları arasında bir çekişmeye (davaya) konu teşkil ederek, dava sırasında davanın taraflarından birisince devredilirse, bu devir ile maddi hukukta ortaya çıkan değişikliğin açılmış olan dava üzerindeki usuli etkisi medenî usul hukukunda dava konusunun devri kurumu ile çözülmesi gereken bir sorun olarak ortaya çıkar . Zira, böyle bir durumda, devreden tarafın dava konusu mal veya hak üzerindeki sıfatı üçüncü kişiye geçeceği için, davanın sıfat yokluğundan esastan reddedilmesi sonucunu doğurur ve davaya artık bu hâliyle devam edilemez . Ancak dava konusunun devrine rağmen davaya bir şekilde devam edilmesi gerekir; çünkü ortada bir uyuşmazlık vardır ve bu uyuşmazlığın mutlak surette çözümlenmesi gerekir.

Dava konusunun devri kurumu medenî usul hukukunun en zor ve karmaşık konularından birisidir; bununla birlikte özel hukukla ilgilenen her hukukçunun da bu kurumun yapısını ve kurallarını genel hatlarıyla bilmesi gerekir . Çünkü, dava konusunun devri, maddi hukuk düzeyinde ortaya çıkan değişikliklerin usul hukuku düzeyinde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini belirleyen bir kurumdur. Ayrıca bu kurum, usul hukukunun diğer merkezi alanları olan, özellikle kesin hüküm, dava takip yetkisi sıfat, dava taraf değişikliği gibi kurumlarla da yakın ilişki içindedir . Zaten bu sebeplerden ötürü, dava konusunun devri, kurum olarak varlığının gerekliliğini ve güncelliğini Roma hukukundan günümüze kadar devam ettirmiştir.

Roma ve Müşterek hukukunun hâkim olduğu zamanlarda, dava sırasında dava konusunun devri sorunsalı maddi hukuk hükümleri ile çözülmeye çalışılmıştı. Bugün ise, artık, Fransa'nın dışında, diğer kıta Avrupası ülkelerinde genellikle dava konusunun devri sorunsalı, medenî usul (yargılama) hukuku hükümleri ile çözülmeye çalışılmışdır. Bu bakımdan, birçok ülkenin medenî usul hukukunu düzenleyen kanunlarında böyle bir durum ile karşı karşıya kalındığı hallerde, ne şekilde hareket edileceği hususunda birbirinden farklı veya birbirine paralel olan hukuki düzenlemelere yer verilmiştir.
Medenî usul (yargılama) hukukunda eğilim, hukuk süjeleri arasındaki uyuşmazlıkların mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulması yönündedir. Her hukuk düzeninin temelinde yatan düşünce, hukukun egemenliği altında bireyler arasında hukuki barışın sağlanmasıdır. Bireyler arasındaki bu uyuşmazlıklar giderilirken, belirli bir zaman kesiti için genel toplum barışı zarar görebilir, fakat bireyler arasındaki uyuşmazlığın çözüme kavuşturulduğu an toplum barışı da yeniden sağlanmış olur . Eğer hukuk düzeni, genel toplum barışının yeniden sağlanması amacıyla ortaya çıkan uyuşmazlıkların mümkün olduğunca hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulmasında yetkin olabiliyorsa, bu durum gerek bireyce gerek toplumca gayet olumlu karşılanır. Çünkü, bireylerin birlikte yaşamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan her uyuşmazlık hiçbir bireye avantaj sağlamayan ve belirli bir zaman kesitinde yok edilebilen veya en azından sorunların büyük bir oranda aşılabildiği objektif hukuk ilkeleri ile çözüme kavuşturulur .

Hukuki uyuşmazlığın sebep olduğu bu belirsizlik hâli mümkün olduğunca kısa tutulmalıdır. Uyuşmazlık ne kadar hızlı sürede sona erdirilirse, o kadar hızlı sürede bireyler arasında yeniden net ilişkiler yaşanır ve o kadar az ölçüde yargı yolu ile uyuşmazlıkların sona erdirilmesinin olumsuz etkilerinden korkulur. Ancak uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde sona erdirilmesine eğilim çeşitli yöntemlerde saklıdır. Özellikle uyuşmazlıkların hızlı bir şekilde sona erdirilmesi, hiçbir zaman yargılamanın özensiz devam ettirilmesine, bireylerin menfaatlerinin dikkate alınmamasına veya salt zamandan tasarruf amacıyla hakkaniyete aykırılığın katlanılmasına sebep olmamalıdır. Zira bu durumdan toplum ve yargının kendisi de olumsuz etkilenebilir. Böyle bir yargılama toplumda çok fazla güven kaybına yol açar ve zararların, yararlarından fazla olduğu bir yönteme dönüşür. Böyle bir yargılamada ileri sürülen taleplerden nerdeyse çok azı, hakkaniyete uygun bir şekilde uyuşmazlığın sona erdirildiği yönünde etki bırakır. Yargı mercileri (mahkemeler), her uyuşmazlığı, adil ve hakkaniyetli bir şekilde sona erdirmekle yükümlüdür. Yargı merciinin verdiği karar salt devlet gücünün iradi bir açıklaması olarak kalmamalı; ayrıca bu uyuşmazlıktan haberi olan ve bu uyuşmazlıkla ilgisi olmayan her tarafsız bireyin de bu karardan tatmin olması gerekir .

Uyuşmazlıkların adil bir şekilde sona erdirilebilmesi ise, yalnızca devletin yargı mercileri tarafından (mahkemelerce) önceden genel kabul görmüş ve belirlenmiş kurallar doğrultusunda karar vermesi ile sağlanır. Ayrıca bu uyuşmazlığın mutlak surette belirli ve makul bir zaman kesiti içinde sona erdirilmesi gerekir. Bu zaman kesitinde ise dava konusunda ve davanın taraflarında değişiklikler olabileceği her zaman göz önünde bulundurulmalıdır . Zira bir hak veya mala sahip olan bir kimse, davanın açılmasından önce olduğu gibi, davanın açılmasından sonra da, bir ihtiyati tedbir olmadığı sürece bu sahip olduğu hak veya mal üzerinde serbest bir şekilde tasarruf edebilir . Fakat söz konusu edilen bu hak veya mal bir davanın tarafları arasında bir çekişmeye (davaya) konu teşkil ederek, dava sırasında davanın taraflarından birisince devredilirse, bu devir ile maddi hukukta ortaya çıkan değişikliğin açılmış olan dava üzerindeki usuli etkisi medenî usul hukukunda dava konusunun devri kurumu ile çözülmesi gereken bir sorun olarak ortaya çıkar . Zira, böyle bir durumda, devreden tarafın dava konusu mal veya hak üzerindeki sıfatı üçüncü kişiye geçeceği için, davanın sıfat yokluğundan esastan reddedilmesi sonucunu doğurur ve davaya artık bu hâliyle devam edilemez . Ancak dava konusunun devrine rağmen davaya bir şekilde devam edilmesi gerekir; çünkü ortada bir uyuşmazlık vardır ve bu uyuşmazlığın mutlak surette çözümlenmesi gerekir.

Dava konusunun devri kurumu medenî usul hukukunun en zor ve karmaşık konularından birisidir; bununla birlikte özel hukukla ilgilenen her hukukçunun da bu kurumun yapısını ve kurallarını genel hatlarıyla bilmesi gerekir . Çünkü, dava konusunun devri, maddi hukuk düzeyinde ortaya çıkan değişikliklerin usul hukuku düzeyinde nasıl değerlendirilmesi gerektiğini belirleyen bir kurumdur. Ayrıca bu kurum, usul hukukunun diğer merkezi alanları olan, özellikle kesin hüküm, dava takip yetkisi sıfat, dava taraf değişikliği gibi kurumlarla da yakın ilişki içindedir . Zaten bu sebeplerden ötürü, dava konusunun devri, kurum olarak varlığının gerekliliğini ve güncelliğini Roma hukukundan günümüze kadar devam ettirmiştir.

Roma ve Müşterek hukukunun hâkim olduğu zamanlarda, dava sırasında dava konusunun devri sorunsalı maddi hukuk hükümleri ile çözülmeye çalışılmıştı. Bugün ise, artık, Fransa'nın dışında, diğer kıta Avrupası ülkelerinde genellikle dava konusunun devri sorunsalı, medenî usul (yargılama) hukuku hükümleri ile çözülmeye çalışılmışdır. Bu bakımdan, birçok ülkenin medenî usul hukukunu düzenleyen kanunlarında böyle bir durum ile karşı karşıya kalındığı hallerde, ne şekilde hareket edileceği hususunda birbirinden farklı veya birbirine paralel olan hukuki düzenlemelere yer verilmiştir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat