Büyük Şifalı Bitkiler Ansiklopedisi Rusya'da Kullanılan 3000'in Üzerinde Bitki Reçetesi

Stok Kodu:
9789755401249
Boyut:
145-205
Sayfa Sayısı:
620
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2011-06
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
6.95
5.56
9789755401249
135924
Büyük Şifalı Bitkiler Ansiklopedisi
Büyük Şifalı Bitkiler Ansiklopedisi Rusya'da Kullanılan 3000'in Üzerinde Bitki Reçetesi
5.556
Bitkisel tedavinin kökleri insanlığın doğuşuna kadar uzanan bir zaman dilimine dayanmaktadır. Her canlı varlık acıyı hissetme duyusuna sahiptir ve hastalığa yakalanabilmektedir. Bu hiçbir canlının hoşuna gitmiyor. Eğer yaratık en az bir düşünce duyusuna sahip olursa, (eğer konu hayvanlarla ilgili ise bu durum içgüdü olarak bilinmektedir), bu duyu kendisini rahatsız eden durumu gidermeye çalışır. Uzun zaman evvelki ecdadımızın içgüdüsü hoş kokulu bir bitkinin karın acısını kaldıracağını, keskin kokulu başka bir bitkinin ise böcek ısırmasında yararlı olacağını, üçüncü bir bitki için hamile bir maymunun dünyanın öbür ucuna kadar gideceğini öncesinden söylemişlerdir. Daha sonra, içgüdü yerine, gözetleme ve analize etme kabiliyeti meydana gelmiştir. Küçük topluluktaki insanların kolektif hafızası, köpekleri yılan ısırdığında, yabani hayvanların fazla yediğinde veya atların yorulduğunda yediği bitkilerle ilgili bilgileri muhafaza etmiştir. Bazı bitkilerin adları onların yararlılık özelliklerini göstermektedir. Örneğin; kırlangıç otu, Andız otu, baldıran, herden taze çiçeği vb. Diğerlerine resmi tasnifte "tıbbi", "eczanelik" kelimeleri eklenmiştir. Demek oluyor ki; tedavide kullanılan bitkiler, tarih öncesi dönemden itibaren insana eşlik etmektedir. Fakat, bitkilere özel ilgi neden ancak günümüzde ortaya çıkmıştır'. Kısa bir dönem öncesine kadar, resmi tıp "bitki" kelimesine küçümsemeyle bakmıştır. Bitkiler tıbbın geçmişi sayılmıştır. İlmin gelişmemiş olmasından dolayı, önceki dönemlerde tedavide bitkilerin kullanıldığı düşünülmüştür. Şöyle bakınca çok basit gibi geliyor Mesela; hap yuttun mu, baş ağrısı kayboluveriyor, öksürük kayboluveriyor, ciltte meydana gelen bozuklukları gideriyor. Problem şu ki, onlar tüpte sentez yapılmıştır, bedenin bir yerini tedavi etse, başka yerine zarar vermektedir. Hemen her hap, özellikle hormon ve antibiyotikler karaciğere gönderiliyorlar. Bazı ilaçlar, böbrekleri olumsuz yönde etkilemektedir. Diğerleri dokularda birikip, metabolizmayı değiştirmektedir. Kimyasal farmakolojinin başarıları, XX. yüzyılın ortalarına doğru başlamıştır. Bizim büyükbabalarımız ve büyükannelerimiz (çoğu) sağlıklı insanlar olmuşlardır. Onlar çocuklarını bizim anne-babalarımızı yavaş-yavaş her türlü kimyasallarla beslemeye başlamışlar. Bunun doğuma olan gerçek etkisini daha kimse araştırmamıştır. Şimdiki nesiller yani halen anne-baba olabilecek yaşta olanlar veya olanlar, yakın geçmişte % 60'tan fazlası hastadırlar. Bizim çocuklarımızın hali daha da kötü olacak. Resmi kaynaklardan alınmış bilgilere göre, Moskova'da sadece okul öğrencilerinin % 10'u sağlıklıdır. Bundan sonraki durumumuz nasıl olacak'. Çünkü, zayıf bir çekirdekten sağlam meyve beklenmez. Fakat bu bitkisel yöntemlerle tedaviye dönmenin, sebeplerinden sadece biridir. İkincisi ise, günümüzdeki maddi problemde gizlidir. İthal edilen ilaçların fiyatı dolar kuru ile paralel olarak yükselmektedir. Hastalanmak bir iflas etmek anlamına gelmeye başlamıştır. Bitkiler ise, eczanelerde çok ucuz fiyattan satılmaktadır, eğer tembellik etmezsek, yaralarda kullanılan otları yazın kendimiz de toplayıp, ekonomi yapabiliriz. Ayrıca, Ruslar kendi kendini tedavi etmeye çoktan alışmışlardır. Hap almak, poliklinikte sıra beklemekten kolay ya. Bu yüzden hap almaya devam ediyoruz ve doktora danışmadan aldığımız hapların sonucu, çoğu zamanda olumsuz olmaktadır. Bitkilerde ise böyle bir özellik yoktur: çok az sayıdakileri haplar gibi bedene zararlı olabilir. Durum böyle olunca, en doğru seçim- bitki tedavisidir. Bunda yarar vardır. Kendi tecrübemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben meslek okulu doktoruyum. Bana tedaviyi hapla, merhemle, macunla, iğneyle yapmayı öğrettiler. Fakat ben, sadece kimyasallarla geçinilemeyeceğini daha işin başında anlamıştım. Basit bir örnek sunayım: hastanın diyetini bozması halinde ilaç tedavisinin etkisi yok oluyor veya etkisi azaltmaktadır. Hastalığın tedavisi için alınan ilacın hastada alerji meydana getirmesi daha çok rastlanan tehlikeli durumdur. Fayda ararken zarara uğruyorsunuz. Gitgide "sıradan" doktorların görüşlerinin doğruluğunda şüpheye düşülmektedir. Hap üretim miktarı yıldan yıla artırılmaktadır, fakat gereken sonucun elde edilebilmesi, ayrıca zararlı etkilerinin azaltılması için birkaç ilacın birlikte alınması gerekiyor. Hakikat çok yakında olmasına rağmen, ben düşünme şeklimden olsa gerek, bir türlü onu bulamıyorum. İşte böyle bir zamanda bitkilerle ilgili bilgiler benim tedavi metodlarımı altüst etti. Böyle bir çalışma yapmaya yöneltti.. İşte bu kitapta bu konular hakkında anlatacağım sizlere. Hastaya en çok yardım edebilecek bitkinin, onun doğduğu yerden toplanan bitkiler olduğu çoktan bilinmektedir. İstisnalar kaideyi bozmaz. Örneğin Sarısabırın bir Rus bitkisi olduğunu söyleyemezsiniz. Fakat, pencere kenarında yetiştirilen sarısabır suyunu kullanmayan aile, özellikle de çocuklu aile hemen hemen yoktur. Başka da bizim hayatımıza giren "yabancı ot" sayısı az değildir. Bu kitabın okuyucularını uyarmak istiyorum ki, hiçbir zaman kendi kendinize teşhis koymayın ! Bütün hastalıklar insanın düşünme kabiliyetini etkiler, bu yüzden hiçbir doktor kendi kendini tedavi etmez. Resmi tıbbın sunduğu imkanlardan yararlanınız. Hemen her bölümde hastalıkların esas semptomlarının belirtilmesine rağmen, sunulan teşhis doktordan öğreniniz, sonra ise kendinize tedavi çizelgesini seçiniz. Hastalıkların çoğunda aynı semptom görülmektedir ve bunları ancak uzmanlar ayırt edebilirler. Riske girmeyin: Çünkü Sağlık tüm yaşamınız boyunca dikkat etmeniz gereken en önemli değerdir!. Kitabın hazırlanmasında İ. V. Zevin, N. Altman, L. Vasilevna'nın Rusya'da Bitkilerle Tedavi ve Kathia, A. Yine Rusya'da Bitkilerle Tedavi Ansiklopedisi kitaplarından yararlanılmıştır.
Bitkisel tedavinin kökleri insanlığın doğuşuna kadar uzanan bir zaman dilimine dayanmaktadır. Her canlı varlık acıyı hissetme duyusuna sahiptir ve hastalığa yakalanabilmektedir. Bu hiçbir canlının hoşuna gitmiyor. Eğer yaratık en az bir düşünce duyusuna sahip olursa, (eğer konu hayvanlarla ilgili ise bu durum içgüdü olarak bilinmektedir), bu duyu kendisini rahatsız eden durumu gidermeye çalışır. Uzun zaman evvelki ecdadımızın içgüdüsü hoş kokulu bir bitkinin karın acısını kaldıracağını, keskin kokulu başka bir bitkinin ise böcek ısırmasında yararlı olacağını, üçüncü bir bitki için hamile bir maymunun dünyanın öbür ucuna kadar gideceğini öncesinden söylemişlerdir. Daha sonra, içgüdü yerine, gözetleme ve analize etme kabiliyeti meydana gelmiştir. Küçük topluluktaki insanların kolektif hafızası, köpekleri yılan ısırdığında, yabani hayvanların fazla yediğinde veya atların yorulduğunda yediği bitkilerle ilgili bilgileri muhafaza etmiştir. Bazı bitkilerin adları onların yararlılık özelliklerini göstermektedir. Örneğin; kırlangıç otu, Andız otu, baldıran, herden taze çiçeği vb. Diğerlerine resmi tasnifte "tıbbi", "eczanelik" kelimeleri eklenmiştir. Demek oluyor ki; tedavide kullanılan bitkiler, tarih öncesi dönemden itibaren insana eşlik etmektedir. Fakat, bitkilere özel ilgi neden ancak günümüzde ortaya çıkmıştır'. Kısa bir dönem öncesine kadar, resmi tıp "bitki" kelimesine küçümsemeyle bakmıştır. Bitkiler tıbbın geçmişi sayılmıştır. İlmin gelişmemiş olmasından dolayı, önceki dönemlerde tedavide bitkilerin kullanıldığı düşünülmüştür. Şöyle bakınca çok basit gibi geliyor Mesela; hap yuttun mu, baş ağrısı kayboluveriyor, öksürük kayboluveriyor, ciltte meydana gelen bozuklukları gideriyor. Problem şu ki, onlar tüpte sentez yapılmıştır, bedenin bir yerini tedavi etse, başka yerine zarar vermektedir. Hemen her hap, özellikle hormon ve antibiyotikler karaciğere gönderiliyorlar. Bazı ilaçlar, böbrekleri olumsuz yönde etkilemektedir. Diğerleri dokularda birikip, metabolizmayı değiştirmektedir. Kimyasal farmakolojinin başarıları, XX. yüzyılın ortalarına doğru başlamıştır. Bizim büyükbabalarımız ve büyükannelerimiz (çoğu) sağlıklı insanlar olmuşlardır. Onlar çocuklarını bizim anne-babalarımızı yavaş-yavaş her türlü kimyasallarla beslemeye başlamışlar. Bunun doğuma olan gerçek etkisini daha kimse araştırmamıştır. Şimdiki nesiller yani halen anne-baba olabilecek yaşta olanlar veya olanlar, yakın geçmişte % 60'tan fazlası hastadırlar. Bizim çocuklarımızın hali daha da kötü olacak. Resmi kaynaklardan alınmış bilgilere göre, Moskova'da sadece okul öğrencilerinin % 10'u sağlıklıdır. Bundan sonraki durumumuz nasıl olacak'. Çünkü, zayıf bir çekirdekten sağlam meyve beklenmez. Fakat bu bitkisel yöntemlerle tedaviye dönmenin, sebeplerinden sadece biridir. İkincisi ise, günümüzdeki maddi problemde gizlidir. İthal edilen ilaçların fiyatı dolar kuru ile paralel olarak yükselmektedir. Hastalanmak bir iflas etmek anlamına gelmeye başlamıştır. Bitkiler ise, eczanelerde çok ucuz fiyattan satılmaktadır, eğer tembellik etmezsek, yaralarda kullanılan otları yazın kendimiz de toplayıp, ekonomi yapabiliriz. Ayrıca, Ruslar kendi kendini tedavi etmeye çoktan alışmışlardır. Hap almak, poliklinikte sıra beklemekten kolay ya. Bu yüzden hap almaya devam ediyoruz ve doktora danışmadan aldığımız hapların sonucu, çoğu zamanda olumsuz olmaktadır. Bitkilerde ise böyle bir özellik yoktur: çok az sayıdakileri haplar gibi bedene zararlı olabilir. Durum böyle olunca, en doğru seçim- bitki tedavisidir. Bunda yarar vardır. Kendi tecrübemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben meslek okulu doktoruyum. Bana tedaviyi hapla, merhemle, macunla, iğneyle yapmayı öğrettiler. Fakat ben, sadece kimyasallarla geçinilemeyeceğini daha işin başında anlamıştım. Basit bir örnek sunayım: hastanın diyetini bozması halinde ilaç tedavisinin etkisi yok oluyor veya etkisi azaltmaktadır. Hastalığın tedavisi için alınan ilacın hastada alerji meydana getirmesi daha çok rastlanan tehlikeli durumdur. Fayda ararken zarara uğruyorsunuz. Gitgide "sıradan" doktorların görüşlerinin doğruluğunda şüpheye düşülmektedir. Hap üretim miktarı yıldan yıla artırılmaktadır, fakat gereken sonucun elde edilebilmesi, ayrıca zararlı etkilerinin azaltılması için birkaç ilacın birlikte alınması gerekiyor. Hakikat çok yakında olmasına rağmen, ben düşünme şeklimden olsa gerek, bir türlü onu bulamıyorum. İşte böyle bir zamanda bitkilerle ilgili bilgiler benim tedavi metodlarımı altüst etti. Böyle bir çalışma yapmaya yöneltti.. İşte bu kitapta bu konular hakkında anlatacağım sizlere. Hastaya en çok yardım edebilecek bitkinin, onun doğduğu yerden toplanan bitkiler olduğu çoktan bilinmektedir. İstisnalar kaideyi bozmaz. Örneğin Sarısabırın bir Rus bitkisi olduğunu söyleyemezsiniz. Fakat, pencere kenarında yetiştirilen sarısabır suyunu kullanmayan aile, özellikle de çocuklu aile hemen hemen yoktur. Başka da bizim hayatımıza giren "yabancı ot" sayısı az değildir. Bu kitabın okuyucularını uyarmak istiyorum ki, hiçbir zaman kendi kendinize teşhis koymayın ! Bütün hastalıklar insanın düşünme kabiliyetini etkiler, bu yüzden hiçbir doktor kendi kendini tedavi etmez. Resmi tıbbın sunduğu imkanlardan yararlanınız. Hemen her bölümde hastalıkların esas semptomlarının belirtilmesine rağmen, sunulan teşhis doktordan öğreniniz, sonra ise kendinize tedavi çizelgesini seçiniz. Hastalıkların çoğunda aynı semptom görülmektedir ve bunları ancak uzmanlar ayırt edebilirler. Riske girmeyin: Çünkü Sağlık tüm yaşamınız boyunca dikkat etmeniz gereken en önemli değerdir!. Kitabın hazırlanmasında İ. V. Zevin, N. Altman, L. Vasilevna'nın Rusya'da Bitkilerle Tedavi ve Kathia, A. Yine Rusya'da Bitkilerle Tedavi Ansiklopedisi kitaplarından yararlanılmıştır.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat