9786052010334
563339
https://www.turkishbooks.com/books/bilim-kurgu-oykuleri-p563339.html
Bilim Kurgu Öyküleri
3.111
Işınlanmadan zaman yolculuğuna, yapay zekadan paralel evrenlere, bilim kurgunun klasik konularını zaman zaman felsefi, bazen de insani yönden ele alan kısa öyküler...
Elektronik bir kartın üzerine, sırlarının çözülebildiği kadarıyla, insan beynini birebir simüle eden bir yazılımın konmasıyla oluşturulan yapay bir beyin, yeni ölen bir insanın kafatasının içine kondu. Bir insan bedeninde yapay bir beyin... Bedenine konan insanın beyin ölümü gerçekleşmeden hemen önce, tüm hafızası da bu yapay beyne yüklenmişti.
Çok çok uzun bir zaman önce, her şey birdi ve bir her şeydi. Ne zaman vardı ne de mekan. Sadece huzurlu bir karanlık vardı. Karanlık, büyük bir patlamayla aydınlığa dönüştü.
Dünyada sadece siyah ve beyaz yoktu. Yaz ve kışla beraber bahar, sıcak ve soğukla beraber ılık, genç ve yaşlıyla beraber orta yaşlar, büyükle küçük arasında, hafifle ağır arasında sayılamayacak kadar çok seviye... Her şeyin gri tonları vardı. Peki ya yasam ve ölüm? Bu ikisi neden bu kadar birbirinden yalıtıktı? Bu ikisinin arasında gri tonlar olabilir miydi? Olursa nasıl bir şey olurdu bu durum? Bu sorunun cevabı belki de yaşam ve ölümün sırlarını verebilecekti ona.
Hayat beni avukat olmaya zorladı. Ama mesleğimin daha ilk günlerinde mesleğimden de insanlardan da iyice soğudum. İyi bir insan olmak ise yaramıyordu, kötü biri de olamıyordum. İnsanlardan uzaklaşmak istedim. Dedelerimin köyüne geldim ve şimdi bir çoban olarak daha mutluyum.
"Babanne, denizi anlatsana" dedi, Mustafa. "Gözünün görebildiği yere kadar bir maviliktir o", dedi babannesi. "İçinde balık dediğimiz canlılar da yaşarlardı" diye devam etti. Mustafa her defasında denizi soruyordu ve babannesinin cevaplarını hep abartılı buluyordu. O kadar su nasıl olacaktı? Bir de su mavi değildi ki.
Elektronik bir kartın üzerine, sırlarının çözülebildiği kadarıyla, insan beynini birebir simüle eden bir yazılımın konmasıyla oluşturulan yapay bir beyin, yeni ölen bir insanın kafatasının içine kondu. Bir insan bedeninde yapay bir beyin... Bedenine konan insanın beyin ölümü gerçekleşmeden hemen önce, tüm hafızası da bu yapay beyne yüklenmişti.
Çok çok uzun bir zaman önce, her şey birdi ve bir her şeydi. Ne zaman vardı ne de mekan. Sadece huzurlu bir karanlık vardı. Karanlık, büyük bir patlamayla aydınlığa dönüştü.
Dünyada sadece siyah ve beyaz yoktu. Yaz ve kışla beraber bahar, sıcak ve soğukla beraber ılık, genç ve yaşlıyla beraber orta yaşlar, büyükle küçük arasında, hafifle ağır arasında sayılamayacak kadar çok seviye... Her şeyin gri tonları vardı. Peki ya yasam ve ölüm? Bu ikisi neden bu kadar birbirinden yalıtıktı? Bu ikisinin arasında gri tonlar olabilir miydi? Olursa nasıl bir şey olurdu bu durum? Bu sorunun cevabı belki de yaşam ve ölümün sırlarını verebilecekti ona.
Hayat beni avukat olmaya zorladı. Ama mesleğimin daha ilk günlerinde mesleğimden de insanlardan da iyice soğudum. İyi bir insan olmak ise yaramıyordu, kötü biri de olamıyordum. İnsanlardan uzaklaşmak istedim. Dedelerimin köyüne geldim ve şimdi bir çoban olarak daha mutluyum.
"Babanne, denizi anlatsana" dedi, Mustafa. "Gözünün görebildiği yere kadar bir maviliktir o", dedi babannesi. "İçinde balık dediğimiz canlılar da yaşarlardı" diye devam etti. Mustafa her defasında denizi soruyordu ve babannesinin cevaplarını hep abartılı buluyordu. O kadar su nasıl olacaktı? Bir de su mavi değildi ki.
Işınlanmadan zaman yolculuğuna, yapay zekadan paralel evrenlere, bilim kurgunun klasik konularını zaman zaman felsefi, bazen de insani yönden ele alan kısa öyküler...
Elektronik bir kartın üzerine, sırlarının çözülebildiği kadarıyla, insan beynini birebir simüle eden bir yazılımın konmasıyla oluşturulan yapay bir beyin, yeni ölen bir insanın kafatasının içine kondu. Bir insan bedeninde yapay bir beyin... Bedenine konan insanın beyin ölümü gerçekleşmeden hemen önce, tüm hafızası da bu yapay beyne yüklenmişti.
Çok çok uzun bir zaman önce, her şey birdi ve bir her şeydi. Ne zaman vardı ne de mekan. Sadece huzurlu bir karanlık vardı. Karanlık, büyük bir patlamayla aydınlığa dönüştü.
Dünyada sadece siyah ve beyaz yoktu. Yaz ve kışla beraber bahar, sıcak ve soğukla beraber ılık, genç ve yaşlıyla beraber orta yaşlar, büyükle küçük arasında, hafifle ağır arasında sayılamayacak kadar çok seviye... Her şeyin gri tonları vardı. Peki ya yasam ve ölüm? Bu ikisi neden bu kadar birbirinden yalıtıktı? Bu ikisinin arasında gri tonlar olabilir miydi? Olursa nasıl bir şey olurdu bu durum? Bu sorunun cevabı belki de yaşam ve ölümün sırlarını verebilecekti ona.
Hayat beni avukat olmaya zorladı. Ama mesleğimin daha ilk günlerinde mesleğimden de insanlardan da iyice soğudum. İyi bir insan olmak ise yaramıyordu, kötü biri de olamıyordum. İnsanlardan uzaklaşmak istedim. Dedelerimin köyüne geldim ve şimdi bir çoban olarak daha mutluyum.
"Babanne, denizi anlatsana" dedi, Mustafa. "Gözünün görebildiği yere kadar bir maviliktir o", dedi babannesi. "İçinde balık dediğimiz canlılar da yaşarlardı" diye devam etti. Mustafa her defasında denizi soruyordu ve babannesinin cevaplarını hep abartılı buluyordu. O kadar su nasıl olacaktı? Bir de su mavi değildi ki.
Elektronik bir kartın üzerine, sırlarının çözülebildiği kadarıyla, insan beynini birebir simüle eden bir yazılımın konmasıyla oluşturulan yapay bir beyin, yeni ölen bir insanın kafatasının içine kondu. Bir insan bedeninde yapay bir beyin... Bedenine konan insanın beyin ölümü gerçekleşmeden hemen önce, tüm hafızası da bu yapay beyne yüklenmişti.
Çok çok uzun bir zaman önce, her şey birdi ve bir her şeydi. Ne zaman vardı ne de mekan. Sadece huzurlu bir karanlık vardı. Karanlık, büyük bir patlamayla aydınlığa dönüştü.
Dünyada sadece siyah ve beyaz yoktu. Yaz ve kışla beraber bahar, sıcak ve soğukla beraber ılık, genç ve yaşlıyla beraber orta yaşlar, büyükle küçük arasında, hafifle ağır arasında sayılamayacak kadar çok seviye... Her şeyin gri tonları vardı. Peki ya yasam ve ölüm? Bu ikisi neden bu kadar birbirinden yalıtıktı? Bu ikisinin arasında gri tonlar olabilir miydi? Olursa nasıl bir şey olurdu bu durum? Bu sorunun cevabı belki de yaşam ve ölümün sırlarını verebilecekti ona.
Hayat beni avukat olmaya zorladı. Ama mesleğimin daha ilk günlerinde mesleğimden de insanlardan da iyice soğudum. İyi bir insan olmak ise yaramıyordu, kötü biri de olamıyordum. İnsanlardan uzaklaşmak istedim. Dedelerimin köyüne geldim ve şimdi bir çoban olarak daha mutluyum.
"Babanne, denizi anlatsana" dedi, Mustafa. "Gözünün görebildiği yere kadar bir maviliktir o", dedi babannesi. "İçinde balık dediğimiz canlılar da yaşarlardı" diye devam etti. Mustafa her defasında denizi soruyordu ve babannesinin cevaplarını hep abartılı buluyordu. O kadar su nasıl olacaktı? Bir de su mavi değildi ki.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.