2789788615344
563859
https://www.turkishbooks.com/books/bahcecilik-seti-3-kitap-takim-p563859.html
Bahçecilik Seti (3 Kitap Takım)
25.92
Gerçek Gıda Setinde dört kitap bulunmakta. Abdullah Aysu'nun "Kooperatifler: Yemek Yemek Politik Bir İştir", Gürkan Akgüneş'in "Organik Gerçeği", Carlo Petrini'nin "Terra Madre" ve Tayfun Özkaya'nın "Nasıl Bir Organik Tarım?" kitapları güncellediğimiz sette yer alıyor. Gıdanın ticarileşmesi artık gıda güvenliğini tehdit ediyor. Özellikle gıda ithalatı başlı başına öncelikle çiftçiyi sonrasında tüketiciyi dört bir yanından çevirip sarmalıyor. Artık market raflarında cicili bicili ambalajlarla kaplanmış, içinde ne barındırdığı belirsiz, farklı kıtalardan dev gemilerle taşınmış ürünlerle karşı karşıyayız. Gıda ithalatı bir tek mevzuya odaklanmış durumdadır; düşük maliyetler. Kayıplarımız ve geri döndürülemez varlıklarımız için tek bir can simidi kaldı; şehirli tüketicilerin seçimleri ve tüketmekten ileri gelen güçleri. Ticaretin serbestliğiyle, yerel gıda üretiminin varoluşu birbirine taban tabana zıt. İpin ucu tüketicilerin ellerinde.
Terra Madre
Terra Madre "arabanın arka tekeri" olarak nitelendirilen mütevazı ve marjinal bir kesimin kendi önemini anlayıp birlik olma hayalinin sayfalara dökülmüş halidir. Bu insanların önemi hep göz ardı edildi. Bu insanlar zamanın gerisinde kalan, dünyanın geri kalmış bir parçası, hatta "az gelişmiş" olarak görüldü. Küçük çiftçiler ve sürdürülebilir gıda üreticileri neredeyse serseri olarak kabul edildi. Ama bu olumsuz yargı, temelinde ciddi bir hatayı barındırır, üstelik dünya ekonomik ve politik sistemi için ölümcül bir hata olma riskini taşır. Onlar ömürlerini mücadele içinde geçiren, hiç boş vakti olmayan insanlar. Bulundukları yerden uzaklaşamazlar, hak ettiklerini her zaman kazanamazlar, didinirler, çabalarlar ve doğayla konuşurlar, onu üretken kılarlar, kendi toplumları ve diğerleri için gıda üretirler. Bu insanlarla farklı ve değerli bir biçimde yeniden ilişki kuran gıda toplulukları kırsal ve kentsel ilişkinin yeniden tanımlanması için iyi birer laboratuvardır. Belki de böylece tekrar "satmak" için değil, "yemek" için gıda üretimine başlanabilir. Hatta yeniden gerçek gıda nicelikten, verimlilikten, homojenlikten, taşınabilir olmaktan daha önemli hale gelebilir. Gıda toplulukları yerel ağlardan oluşan bir sistem oluşturmanın ilk adımıdır. Gıdanın yeniden "lezzetli, temiz ve adil" olduğu insani ve sürdürülebilir bir sistem. Ancak bu yolla hayatlarımıza yeniden "egemen" olabiliriz. Gıda, hayatlarımızı geri almanın anahtarıdır. Bütün dünyaya yayılan bu hareketin "çocukça" olduğunu düşünenler Slow Food'a bakıp dillerini ısırsınlar. Bu uzun bir yol ancak yavaşlık değeri bize bir kerede elde edemeyeceğimizi, daha önemli olan şeyin niyetler, açılmaya olan uyum, hafıza ve bakım olduğunu anlatır. Carlo Petrini'nin çağrısına milyonlar el veriyor. Bir el de sen uzat.
Organik Gerçeği
"Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun..." Hipokrat'ın çağlar öncesi dile getirdiği bu söz bu kitabı özetleyecek en doğru ifade olsa gerek. Çünkü açlığa çare olarak lanse edilen "yeşil devrim"le endüstrileşerek pakete giren gıdalar doğallığını yitirdi. Artık neredeyse her öğünde tarım ilaçları, kimyasal gübreler, katkı maddeleri, hormonlar, antibiyotikler ve GDO ile bulaşık ürünler tüketiyoruz. Soframıza gelen hemen hemen her üründe türlü hilelerle karşılaşıyoruz. Zeytini zehirli tekstil boyasıyla anar olduk, balı mısır şurubuyla. Çilek yerken "hormon"dan korkar hale geldik, bebek maması alırken GDO'dan. Her gün birilerinin daha kansere yakalandığını duyduğumuz bu günlerde herkes ne yiyip ne içtiği konusunda diken üstünde. Peki tehlikenin ne kadar farkındayız? Hekimler bile artık, doğallığını kaybeden ürünler için kötü kalpli cadının Pamuk Prenses'e verdiği "zehirli elma" benzetmesini yapıyorken, 'Cadı'nın tuzağına düşmemek için organik dünyanın kapılarını aralayalım dedik... Organiğe dair tüm soruların yanıtları elinizin altında...
Kooperatifler
Kooperatifler ve kooperatifçilik, dayanışma içinde üreteceğimiz bir yaşamın anahtarıdır. Bu nedenle, bilinçli olarak engellenir, unutturulur, içi boşaltılır ve karalanır. Soframıza gelen gıdalar da dayanışma içinde üreteceğimiz ve tüketeceğimiz doğanın armağanlarıdır. Onlar da aynı nedenlerle, kirletilir, aracılar üzerinden ulaştırılarak yabancılaştırılır ve yine bilinçli olarak endüstrileştirilir. Bilge köylü üretiminin engellenmesi için kapalı kapılar ardında binbir türlü tezgâh kurulur. Yemek yemek de kooperatif kurmak da politik bir iştir. Abdullah Aysu, ülkemizin kooperatif geçmişini çok iyi çözümlemiş ve okur için püf noktası diyeceğimiz, açılım anlarını gayet net bir biçimde yazıya dökmüştür. Okurken şaşıracak, sinirlenecek ve başka türlü olsaydı, gerçekten başka bir hayat yaşayacağımızı içselleştireceksiniz. Tohumdan çatala alternatif bir sistemin yolu, üretirken de tüketirken de kooperatifler üzerinden dayanışmaktan geçiyor. Köylü ve kentli kurdukları hiyerarşi içermeyen yapılarla bunu mümkün kılabilirler. Abdullah Aysu, elinizdeki kitapta, ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanmış deneyimleri özetledikten sonra, ne yapmalı, nasıl yapmalı başlığı altında önerilerini de tek tek sıralıyor. Bugün kırsal üretim ya da kentsel gıda tüketimi üzerine düşünen, harekete geçen, kitap yazan, söz söyleyen her bireyi bu öneriler üzerine tartışmaya ve el birliği ile başka bir dünyanın mümkün olduğunu ispatlamaya davet ediyoruz.
Nasıl Bir Organik Tarım ?
Nasıl bir organik tarım istiyoruz ? Organik tarıma tamamıyla geçiş üzerine düşünürken, önümüze organik olduğu ileri sürülen, oysa düpedüz endrüstriyel olan bir tarımsal üretim şekli çıktı. Bu aşamada durup düşünmek ve tartışmak gerekiyor; nasıl bir organik tarım istiyoruz? Her birimizi yakından ilgilendiren, sağlığımızı ve geleceğimizi etkileyen tarım yöntemleri üzerine daha çok yoğunlaşmalı ve kamuoyu oluşturmalıyız. Bu düşünceden yola çıkan bir grup bilim insanı, küçük çiftçi, kooperatifçi, sendikacı ve meraklı 16 Mayıs 2011'de Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde bir çalıştay düzenledi.
Terra Madre
Terra Madre "arabanın arka tekeri" olarak nitelendirilen mütevazı ve marjinal bir kesimin kendi önemini anlayıp birlik olma hayalinin sayfalara dökülmüş halidir. Bu insanların önemi hep göz ardı edildi. Bu insanlar zamanın gerisinde kalan, dünyanın geri kalmış bir parçası, hatta "az gelişmiş" olarak görüldü. Küçük çiftçiler ve sürdürülebilir gıda üreticileri neredeyse serseri olarak kabul edildi. Ama bu olumsuz yargı, temelinde ciddi bir hatayı barındırır, üstelik dünya ekonomik ve politik sistemi için ölümcül bir hata olma riskini taşır. Onlar ömürlerini mücadele içinde geçiren, hiç boş vakti olmayan insanlar. Bulundukları yerden uzaklaşamazlar, hak ettiklerini her zaman kazanamazlar, didinirler, çabalarlar ve doğayla konuşurlar, onu üretken kılarlar, kendi toplumları ve diğerleri için gıda üretirler. Bu insanlarla farklı ve değerli bir biçimde yeniden ilişki kuran gıda toplulukları kırsal ve kentsel ilişkinin yeniden tanımlanması için iyi birer laboratuvardır. Belki de böylece tekrar "satmak" için değil, "yemek" için gıda üretimine başlanabilir. Hatta yeniden gerçek gıda nicelikten, verimlilikten, homojenlikten, taşınabilir olmaktan daha önemli hale gelebilir. Gıda toplulukları yerel ağlardan oluşan bir sistem oluşturmanın ilk adımıdır. Gıdanın yeniden "lezzetli, temiz ve adil" olduğu insani ve sürdürülebilir bir sistem. Ancak bu yolla hayatlarımıza yeniden "egemen" olabiliriz. Gıda, hayatlarımızı geri almanın anahtarıdır. Bütün dünyaya yayılan bu hareketin "çocukça" olduğunu düşünenler Slow Food'a bakıp dillerini ısırsınlar. Bu uzun bir yol ancak yavaşlık değeri bize bir kerede elde edemeyeceğimizi, daha önemli olan şeyin niyetler, açılmaya olan uyum, hafıza ve bakım olduğunu anlatır. Carlo Petrini'nin çağrısına milyonlar el veriyor. Bir el de sen uzat.
Organik Gerçeği
"Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun..." Hipokrat'ın çağlar öncesi dile getirdiği bu söz bu kitabı özetleyecek en doğru ifade olsa gerek. Çünkü açlığa çare olarak lanse edilen "yeşil devrim"le endüstrileşerek pakete giren gıdalar doğallığını yitirdi. Artık neredeyse her öğünde tarım ilaçları, kimyasal gübreler, katkı maddeleri, hormonlar, antibiyotikler ve GDO ile bulaşık ürünler tüketiyoruz. Soframıza gelen hemen hemen her üründe türlü hilelerle karşılaşıyoruz. Zeytini zehirli tekstil boyasıyla anar olduk, balı mısır şurubuyla. Çilek yerken "hormon"dan korkar hale geldik, bebek maması alırken GDO'dan. Her gün birilerinin daha kansere yakalandığını duyduğumuz bu günlerde herkes ne yiyip ne içtiği konusunda diken üstünde. Peki tehlikenin ne kadar farkındayız? Hekimler bile artık, doğallığını kaybeden ürünler için kötü kalpli cadının Pamuk Prenses'e verdiği "zehirli elma" benzetmesini yapıyorken, 'Cadı'nın tuzağına düşmemek için organik dünyanın kapılarını aralayalım dedik... Organiğe dair tüm soruların yanıtları elinizin altında...
Kooperatifler
Kooperatifler ve kooperatifçilik, dayanışma içinde üreteceğimiz bir yaşamın anahtarıdır. Bu nedenle, bilinçli olarak engellenir, unutturulur, içi boşaltılır ve karalanır. Soframıza gelen gıdalar da dayanışma içinde üreteceğimiz ve tüketeceğimiz doğanın armağanlarıdır. Onlar da aynı nedenlerle, kirletilir, aracılar üzerinden ulaştırılarak yabancılaştırılır ve yine bilinçli olarak endüstrileştirilir. Bilge köylü üretiminin engellenmesi için kapalı kapılar ardında binbir türlü tezgâh kurulur. Yemek yemek de kooperatif kurmak da politik bir iştir. Abdullah Aysu, ülkemizin kooperatif geçmişini çok iyi çözümlemiş ve okur için püf noktası diyeceğimiz, açılım anlarını gayet net bir biçimde yazıya dökmüştür. Okurken şaşıracak, sinirlenecek ve başka türlü olsaydı, gerçekten başka bir hayat yaşayacağımızı içselleştireceksiniz. Tohumdan çatala alternatif bir sistemin yolu, üretirken de tüketirken de kooperatifler üzerinden dayanışmaktan geçiyor. Köylü ve kentli kurdukları hiyerarşi içermeyen yapılarla bunu mümkün kılabilirler. Abdullah Aysu, elinizdeki kitapta, ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanmış deneyimleri özetledikten sonra, ne yapmalı, nasıl yapmalı başlığı altında önerilerini de tek tek sıralıyor. Bugün kırsal üretim ya da kentsel gıda tüketimi üzerine düşünen, harekete geçen, kitap yazan, söz söyleyen her bireyi bu öneriler üzerine tartışmaya ve el birliği ile başka bir dünyanın mümkün olduğunu ispatlamaya davet ediyoruz.
Nasıl Bir Organik Tarım ?
Nasıl bir organik tarım istiyoruz ? Organik tarıma tamamıyla geçiş üzerine düşünürken, önümüze organik olduğu ileri sürülen, oysa düpedüz endrüstriyel olan bir tarımsal üretim şekli çıktı. Bu aşamada durup düşünmek ve tartışmak gerekiyor; nasıl bir organik tarım istiyoruz? Her birimizi yakından ilgilendiren, sağlığımızı ve geleceğimizi etkileyen tarım yöntemleri üzerine daha çok yoğunlaşmalı ve kamuoyu oluşturmalıyız. Bu düşünceden yola çıkan bir grup bilim insanı, küçük çiftçi, kooperatifçi, sendikacı ve meraklı 16 Mayıs 2011'de Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde bir çalıştay düzenledi.
Gerçek Gıda Setinde dört kitap bulunmakta. Abdullah Aysu'nun "Kooperatifler: Yemek Yemek Politik Bir İştir", Gürkan Akgüneş'in "Organik Gerçeği", Carlo Petrini'nin "Terra Madre" ve Tayfun Özkaya'nın "Nasıl Bir Organik Tarım?" kitapları güncellediğimiz sette yer alıyor. Gıdanın ticarileşmesi artık gıda güvenliğini tehdit ediyor. Özellikle gıda ithalatı başlı başına öncelikle çiftçiyi sonrasında tüketiciyi dört bir yanından çevirip sarmalıyor. Artık market raflarında cicili bicili ambalajlarla kaplanmış, içinde ne barındırdığı belirsiz, farklı kıtalardan dev gemilerle taşınmış ürünlerle karşı karşıyayız. Gıda ithalatı bir tek mevzuya odaklanmış durumdadır; düşük maliyetler. Kayıplarımız ve geri döndürülemez varlıklarımız için tek bir can simidi kaldı; şehirli tüketicilerin seçimleri ve tüketmekten ileri gelen güçleri. Ticaretin serbestliğiyle, yerel gıda üretiminin varoluşu birbirine taban tabana zıt. İpin ucu tüketicilerin ellerinde.
Terra Madre
Terra Madre "arabanın arka tekeri" olarak nitelendirilen mütevazı ve marjinal bir kesimin kendi önemini anlayıp birlik olma hayalinin sayfalara dökülmüş halidir. Bu insanların önemi hep göz ardı edildi. Bu insanlar zamanın gerisinde kalan, dünyanın geri kalmış bir parçası, hatta "az gelişmiş" olarak görüldü. Küçük çiftçiler ve sürdürülebilir gıda üreticileri neredeyse serseri olarak kabul edildi. Ama bu olumsuz yargı, temelinde ciddi bir hatayı barındırır, üstelik dünya ekonomik ve politik sistemi için ölümcül bir hata olma riskini taşır. Onlar ömürlerini mücadele içinde geçiren, hiç boş vakti olmayan insanlar. Bulundukları yerden uzaklaşamazlar, hak ettiklerini her zaman kazanamazlar, didinirler, çabalarlar ve doğayla konuşurlar, onu üretken kılarlar, kendi toplumları ve diğerleri için gıda üretirler. Bu insanlarla farklı ve değerli bir biçimde yeniden ilişki kuran gıda toplulukları kırsal ve kentsel ilişkinin yeniden tanımlanması için iyi birer laboratuvardır. Belki de böylece tekrar "satmak" için değil, "yemek" için gıda üretimine başlanabilir. Hatta yeniden gerçek gıda nicelikten, verimlilikten, homojenlikten, taşınabilir olmaktan daha önemli hale gelebilir. Gıda toplulukları yerel ağlardan oluşan bir sistem oluşturmanın ilk adımıdır. Gıdanın yeniden "lezzetli, temiz ve adil" olduğu insani ve sürdürülebilir bir sistem. Ancak bu yolla hayatlarımıza yeniden "egemen" olabiliriz. Gıda, hayatlarımızı geri almanın anahtarıdır. Bütün dünyaya yayılan bu hareketin "çocukça" olduğunu düşünenler Slow Food'a bakıp dillerini ısırsınlar. Bu uzun bir yol ancak yavaşlık değeri bize bir kerede elde edemeyeceğimizi, daha önemli olan şeyin niyetler, açılmaya olan uyum, hafıza ve bakım olduğunu anlatır. Carlo Petrini'nin çağrısına milyonlar el veriyor. Bir el de sen uzat.
Organik Gerçeği
"Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun..." Hipokrat'ın çağlar öncesi dile getirdiği bu söz bu kitabı özetleyecek en doğru ifade olsa gerek. Çünkü açlığa çare olarak lanse edilen "yeşil devrim"le endüstrileşerek pakete giren gıdalar doğallığını yitirdi. Artık neredeyse her öğünde tarım ilaçları, kimyasal gübreler, katkı maddeleri, hormonlar, antibiyotikler ve GDO ile bulaşık ürünler tüketiyoruz. Soframıza gelen hemen hemen her üründe türlü hilelerle karşılaşıyoruz. Zeytini zehirli tekstil boyasıyla anar olduk, balı mısır şurubuyla. Çilek yerken "hormon"dan korkar hale geldik, bebek maması alırken GDO'dan. Her gün birilerinin daha kansere yakalandığını duyduğumuz bu günlerde herkes ne yiyip ne içtiği konusunda diken üstünde. Peki tehlikenin ne kadar farkındayız? Hekimler bile artık, doğallığını kaybeden ürünler için kötü kalpli cadının Pamuk Prenses'e verdiği "zehirli elma" benzetmesini yapıyorken, 'Cadı'nın tuzağına düşmemek için organik dünyanın kapılarını aralayalım dedik... Organiğe dair tüm soruların yanıtları elinizin altında...
Kooperatifler
Kooperatifler ve kooperatifçilik, dayanışma içinde üreteceğimiz bir yaşamın anahtarıdır. Bu nedenle, bilinçli olarak engellenir, unutturulur, içi boşaltılır ve karalanır. Soframıza gelen gıdalar da dayanışma içinde üreteceğimiz ve tüketeceğimiz doğanın armağanlarıdır. Onlar da aynı nedenlerle, kirletilir, aracılar üzerinden ulaştırılarak yabancılaştırılır ve yine bilinçli olarak endüstrileştirilir. Bilge köylü üretiminin engellenmesi için kapalı kapılar ardında binbir türlü tezgâh kurulur. Yemek yemek de kooperatif kurmak da politik bir iştir. Abdullah Aysu, ülkemizin kooperatif geçmişini çok iyi çözümlemiş ve okur için püf noktası diyeceğimiz, açılım anlarını gayet net bir biçimde yazıya dökmüştür. Okurken şaşıracak, sinirlenecek ve başka türlü olsaydı, gerçekten başka bir hayat yaşayacağımızı içselleştireceksiniz. Tohumdan çatala alternatif bir sistemin yolu, üretirken de tüketirken de kooperatifler üzerinden dayanışmaktan geçiyor. Köylü ve kentli kurdukları hiyerarşi içermeyen yapılarla bunu mümkün kılabilirler. Abdullah Aysu, elinizdeki kitapta, ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanmış deneyimleri özetledikten sonra, ne yapmalı, nasıl yapmalı başlığı altında önerilerini de tek tek sıralıyor. Bugün kırsal üretim ya da kentsel gıda tüketimi üzerine düşünen, harekete geçen, kitap yazan, söz söyleyen her bireyi bu öneriler üzerine tartışmaya ve el birliği ile başka bir dünyanın mümkün olduğunu ispatlamaya davet ediyoruz.
Nasıl Bir Organik Tarım ?
Nasıl bir organik tarım istiyoruz ? Organik tarıma tamamıyla geçiş üzerine düşünürken, önümüze organik olduğu ileri sürülen, oysa düpedüz endrüstriyel olan bir tarımsal üretim şekli çıktı. Bu aşamada durup düşünmek ve tartışmak gerekiyor; nasıl bir organik tarım istiyoruz? Her birimizi yakından ilgilendiren, sağlığımızı ve geleceğimizi etkileyen tarım yöntemleri üzerine daha çok yoğunlaşmalı ve kamuoyu oluşturmalıyız. Bu düşünceden yola çıkan bir grup bilim insanı, küçük çiftçi, kooperatifçi, sendikacı ve meraklı 16 Mayıs 2011'de Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde bir çalıştay düzenledi.
Terra Madre
Terra Madre "arabanın arka tekeri" olarak nitelendirilen mütevazı ve marjinal bir kesimin kendi önemini anlayıp birlik olma hayalinin sayfalara dökülmüş halidir. Bu insanların önemi hep göz ardı edildi. Bu insanlar zamanın gerisinde kalan, dünyanın geri kalmış bir parçası, hatta "az gelişmiş" olarak görüldü. Küçük çiftçiler ve sürdürülebilir gıda üreticileri neredeyse serseri olarak kabul edildi. Ama bu olumsuz yargı, temelinde ciddi bir hatayı barındırır, üstelik dünya ekonomik ve politik sistemi için ölümcül bir hata olma riskini taşır. Onlar ömürlerini mücadele içinde geçiren, hiç boş vakti olmayan insanlar. Bulundukları yerden uzaklaşamazlar, hak ettiklerini her zaman kazanamazlar, didinirler, çabalarlar ve doğayla konuşurlar, onu üretken kılarlar, kendi toplumları ve diğerleri için gıda üretirler. Bu insanlarla farklı ve değerli bir biçimde yeniden ilişki kuran gıda toplulukları kırsal ve kentsel ilişkinin yeniden tanımlanması için iyi birer laboratuvardır. Belki de böylece tekrar "satmak" için değil, "yemek" için gıda üretimine başlanabilir. Hatta yeniden gerçek gıda nicelikten, verimlilikten, homojenlikten, taşınabilir olmaktan daha önemli hale gelebilir. Gıda toplulukları yerel ağlardan oluşan bir sistem oluşturmanın ilk adımıdır. Gıdanın yeniden "lezzetli, temiz ve adil" olduğu insani ve sürdürülebilir bir sistem. Ancak bu yolla hayatlarımıza yeniden "egemen" olabiliriz. Gıda, hayatlarımızı geri almanın anahtarıdır. Bütün dünyaya yayılan bu hareketin "çocukça" olduğunu düşünenler Slow Food'a bakıp dillerini ısırsınlar. Bu uzun bir yol ancak yavaşlık değeri bize bir kerede elde edemeyeceğimizi, daha önemli olan şeyin niyetler, açılmaya olan uyum, hafıza ve bakım olduğunu anlatır. Carlo Petrini'nin çağrısına milyonlar el veriyor. Bir el de sen uzat.
Organik Gerçeği
"Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun..." Hipokrat'ın çağlar öncesi dile getirdiği bu söz bu kitabı özetleyecek en doğru ifade olsa gerek. Çünkü açlığa çare olarak lanse edilen "yeşil devrim"le endüstrileşerek pakete giren gıdalar doğallığını yitirdi. Artık neredeyse her öğünde tarım ilaçları, kimyasal gübreler, katkı maddeleri, hormonlar, antibiyotikler ve GDO ile bulaşık ürünler tüketiyoruz. Soframıza gelen hemen hemen her üründe türlü hilelerle karşılaşıyoruz. Zeytini zehirli tekstil boyasıyla anar olduk, balı mısır şurubuyla. Çilek yerken "hormon"dan korkar hale geldik, bebek maması alırken GDO'dan. Her gün birilerinin daha kansere yakalandığını duyduğumuz bu günlerde herkes ne yiyip ne içtiği konusunda diken üstünde. Peki tehlikenin ne kadar farkındayız? Hekimler bile artık, doğallığını kaybeden ürünler için kötü kalpli cadının Pamuk Prenses'e verdiği "zehirli elma" benzetmesini yapıyorken, 'Cadı'nın tuzağına düşmemek için organik dünyanın kapılarını aralayalım dedik... Organiğe dair tüm soruların yanıtları elinizin altında...
Kooperatifler
Kooperatifler ve kooperatifçilik, dayanışma içinde üreteceğimiz bir yaşamın anahtarıdır. Bu nedenle, bilinçli olarak engellenir, unutturulur, içi boşaltılır ve karalanır. Soframıza gelen gıdalar da dayanışma içinde üreteceğimiz ve tüketeceğimiz doğanın armağanlarıdır. Onlar da aynı nedenlerle, kirletilir, aracılar üzerinden ulaştırılarak yabancılaştırılır ve yine bilinçli olarak endüstrileştirilir. Bilge köylü üretiminin engellenmesi için kapalı kapılar ardında binbir türlü tezgâh kurulur. Yemek yemek de kooperatif kurmak da politik bir iştir. Abdullah Aysu, ülkemizin kooperatif geçmişini çok iyi çözümlemiş ve okur için püf noktası diyeceğimiz, açılım anlarını gayet net bir biçimde yazıya dökmüştür. Okurken şaşıracak, sinirlenecek ve başka türlü olsaydı, gerçekten başka bir hayat yaşayacağımızı içselleştireceksiniz. Tohumdan çatala alternatif bir sistemin yolu, üretirken de tüketirken de kooperatifler üzerinden dayanışmaktan geçiyor. Köylü ve kentli kurdukları hiyerarşi içermeyen yapılarla bunu mümkün kılabilirler. Abdullah Aysu, elinizdeki kitapta, ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanmış deneyimleri özetledikten sonra, ne yapmalı, nasıl yapmalı başlığı altında önerilerini de tek tek sıralıyor. Bugün kırsal üretim ya da kentsel gıda tüketimi üzerine düşünen, harekete geçen, kitap yazan, söz söyleyen her bireyi bu öneriler üzerine tartışmaya ve el birliği ile başka bir dünyanın mümkün olduğunu ispatlamaya davet ediyoruz.
Nasıl Bir Organik Tarım ?
Nasıl bir organik tarım istiyoruz ? Organik tarıma tamamıyla geçiş üzerine düşünürken, önümüze organik olduğu ileri sürülen, oysa düpedüz endrüstriyel olan bir tarımsal üretim şekli çıktı. Bu aşamada durup düşünmek ve tartışmak gerekiyor; nasıl bir organik tarım istiyoruz? Her birimizi yakından ilgilendiren, sağlığımızı ve geleceğimizi etkileyen tarım yöntemleri üzerine daha çok yoğunlaşmalı ve kamuoyu oluşturmalıyız. Bu düşünceden yola çıkan bir grup bilim insanı, küçük çiftçi, kooperatifçi, sendikacı ve meraklı 16 Mayıs 2011'de Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde bir çalıştay düzenledi.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.