9786058268630
576860
https://www.turkishbooks.com/books/ask-i-kabristan-p576860.html
Aşk-ı Kabristan
5.334
Onunla birlikte sanki her şey antika kesilmişti bana. Bir eski zaman gibi esiyordu rüzgâr. Eşyalar, yollar, kaldırımlar, mezar taşları antika. Birkaç yüzyıl ardına konmuştu âdeta zaman. Yaşanası bir zamâna... Sanki süslü faytonlar geziniyordu sokaklarda. Sokaklarda şerbetler dağıtılıyordu. Gül kokuyordu ortalık. Sanki arabaların arkasında, kısa etek çağrıştıran, şehvet çağrıştıran "Liselim" değil de, asaletli bir "Medreselim" yazıyordu. Kapılarda çift tokmak mı vardı? Erkek misâfir gelirse kalın tokmağa vuracak ve evin erkeği açacak kapıyı, ince tokmak vurulursa bilinir ki gelen misafir kadındır ve kapıyı evin hanımı açacaktı?
Onun hallerinde kapılar nâmahrem bir zamâna vuruyor, kapılar bir eski zamâna tıklıyordu.
Yoksa ben, cumbalı, kafesli, pâyandalı ahşap bir evde mi oturuyordum? Kapımın üzerinde geniş bir saçak mı vardı, yoldan geçenleri yazın güneşten, kışın yağmurdan koruyacak? Saçağın altında duran misâfirlere yazın soğuk ayranım, kışın sıcak çayım mı vardı? Güzel temennîler, hoş sözler mi vardı ağızlarda? İki kelimenin biri küfür olmaktan firar mı etmişti? Güven mi veriyordu en ıssız en kuytu yerler bile? Kapılar sâdece bir mandalla mı tutturulmuştu? Mal, ırz, nâmus o kadar güvende miydi? Bir kandilin ışığında sohbet ederken mi dinleniyordu İnsanlar? Boyunlarına Mushafları asmışlar da Kur'an öğrenmeye mi koşuyordu çocuklar? Ferâceli kadınlar mı dolaşıyordu sokaklarda? Kadınlara bir kere olsun bakmaya hayâ mı ediyordu erkekler? Her şeyden bir sâdelik mi akıyordu? Sadaka taşları dolmuş taşmış da akçeler yerlere mi düşüyordu? Zekât verilecek İnsan bulunmuyor muydu? Kıraathânelerde kitaplar mı okunuyordu? Mescitler genç, yaşlı dolup dolup boşalıyor muydu? Her mekân ismine lâyık mı yaşıyordu? Huzurevleri henüz açılmamış, yaşlıların yeri çocuklarının torunlarının yanı mıydı? Leyleklere kadar vakıflar, han kâhlar, kervansaraylar mı kurulmuştu? Sürre alayları mı düzenleniyordu Hicaz'a?
Bir eski âlem esiyordu onun nâmahrem bakışlarından.
Onun hallerinde kapılar nâmahrem bir zamâna vuruyor, kapılar bir eski zamâna tıklıyordu.
Yoksa ben, cumbalı, kafesli, pâyandalı ahşap bir evde mi oturuyordum? Kapımın üzerinde geniş bir saçak mı vardı, yoldan geçenleri yazın güneşten, kışın yağmurdan koruyacak? Saçağın altında duran misâfirlere yazın soğuk ayranım, kışın sıcak çayım mı vardı? Güzel temennîler, hoş sözler mi vardı ağızlarda? İki kelimenin biri küfür olmaktan firar mı etmişti? Güven mi veriyordu en ıssız en kuytu yerler bile? Kapılar sâdece bir mandalla mı tutturulmuştu? Mal, ırz, nâmus o kadar güvende miydi? Bir kandilin ışığında sohbet ederken mi dinleniyordu İnsanlar? Boyunlarına Mushafları asmışlar da Kur'an öğrenmeye mi koşuyordu çocuklar? Ferâceli kadınlar mı dolaşıyordu sokaklarda? Kadınlara bir kere olsun bakmaya hayâ mı ediyordu erkekler? Her şeyden bir sâdelik mi akıyordu? Sadaka taşları dolmuş taşmış da akçeler yerlere mi düşüyordu? Zekât verilecek İnsan bulunmuyor muydu? Kıraathânelerde kitaplar mı okunuyordu? Mescitler genç, yaşlı dolup dolup boşalıyor muydu? Her mekân ismine lâyık mı yaşıyordu? Huzurevleri henüz açılmamış, yaşlıların yeri çocuklarının torunlarının yanı mıydı? Leyleklere kadar vakıflar, han kâhlar, kervansaraylar mı kurulmuştu? Sürre alayları mı düzenleniyordu Hicaz'a?
Bir eski âlem esiyordu onun nâmahrem bakışlarından.
Onunla birlikte sanki her şey antika kesilmişti bana. Bir eski zaman gibi esiyordu rüzgâr. Eşyalar, yollar, kaldırımlar, mezar taşları antika. Birkaç yüzyıl ardına konmuştu âdeta zaman. Yaşanası bir zamâna... Sanki süslü faytonlar geziniyordu sokaklarda. Sokaklarda şerbetler dağıtılıyordu. Gül kokuyordu ortalık. Sanki arabaların arkasında, kısa etek çağrıştıran, şehvet çağrıştıran "Liselim" değil de, asaletli bir "Medreselim" yazıyordu. Kapılarda çift tokmak mı vardı? Erkek misâfir gelirse kalın tokmağa vuracak ve evin erkeği açacak kapıyı, ince tokmak vurulursa bilinir ki gelen misafir kadındır ve kapıyı evin hanımı açacaktı?
Onun hallerinde kapılar nâmahrem bir zamâna vuruyor, kapılar bir eski zamâna tıklıyordu.
Yoksa ben, cumbalı, kafesli, pâyandalı ahşap bir evde mi oturuyordum? Kapımın üzerinde geniş bir saçak mı vardı, yoldan geçenleri yazın güneşten, kışın yağmurdan koruyacak? Saçağın altında duran misâfirlere yazın soğuk ayranım, kışın sıcak çayım mı vardı? Güzel temennîler, hoş sözler mi vardı ağızlarda? İki kelimenin biri küfür olmaktan firar mı etmişti? Güven mi veriyordu en ıssız en kuytu yerler bile? Kapılar sâdece bir mandalla mı tutturulmuştu? Mal, ırz, nâmus o kadar güvende miydi? Bir kandilin ışığında sohbet ederken mi dinleniyordu İnsanlar? Boyunlarına Mushafları asmışlar da Kur'an öğrenmeye mi koşuyordu çocuklar? Ferâceli kadınlar mı dolaşıyordu sokaklarda? Kadınlara bir kere olsun bakmaya hayâ mı ediyordu erkekler? Her şeyden bir sâdelik mi akıyordu? Sadaka taşları dolmuş taşmış da akçeler yerlere mi düşüyordu? Zekât verilecek İnsan bulunmuyor muydu? Kıraathânelerde kitaplar mı okunuyordu? Mescitler genç, yaşlı dolup dolup boşalıyor muydu? Her mekân ismine lâyık mı yaşıyordu? Huzurevleri henüz açılmamış, yaşlıların yeri çocuklarının torunlarının yanı mıydı? Leyleklere kadar vakıflar, han kâhlar, kervansaraylar mı kurulmuştu? Sürre alayları mı düzenleniyordu Hicaz'a?
Bir eski âlem esiyordu onun nâmahrem bakışlarından.
Onun hallerinde kapılar nâmahrem bir zamâna vuruyor, kapılar bir eski zamâna tıklıyordu.
Yoksa ben, cumbalı, kafesli, pâyandalı ahşap bir evde mi oturuyordum? Kapımın üzerinde geniş bir saçak mı vardı, yoldan geçenleri yazın güneşten, kışın yağmurdan koruyacak? Saçağın altında duran misâfirlere yazın soğuk ayranım, kışın sıcak çayım mı vardı? Güzel temennîler, hoş sözler mi vardı ağızlarda? İki kelimenin biri küfür olmaktan firar mı etmişti? Güven mi veriyordu en ıssız en kuytu yerler bile? Kapılar sâdece bir mandalla mı tutturulmuştu? Mal, ırz, nâmus o kadar güvende miydi? Bir kandilin ışığında sohbet ederken mi dinleniyordu İnsanlar? Boyunlarına Mushafları asmışlar da Kur'an öğrenmeye mi koşuyordu çocuklar? Ferâceli kadınlar mı dolaşıyordu sokaklarda? Kadınlara bir kere olsun bakmaya hayâ mı ediyordu erkekler? Her şeyden bir sâdelik mi akıyordu? Sadaka taşları dolmuş taşmış da akçeler yerlere mi düşüyordu? Zekât verilecek İnsan bulunmuyor muydu? Kıraathânelerde kitaplar mı okunuyordu? Mescitler genç, yaşlı dolup dolup boşalıyor muydu? Her mekân ismine lâyık mı yaşıyordu? Huzurevleri henüz açılmamış, yaşlıların yeri çocuklarının torunlarının yanı mıydı? Leyleklere kadar vakıflar, han kâhlar, kervansaraylar mı kurulmuştu? Sürre alayları mı düzenleniyordu Hicaz'a?
Bir eski âlem esiyordu onun nâmahrem bakışlarından.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.