9786058572218
572752
https://www.turkishbooks.com/books/arap-bahari-ve-turkiye-modeli-tartismalari-p572752.html
Arap Baharı ve Türkiye Modeli Tartışmaları
5.556
Arap Baharı ve Türkiye Modeli Tartışmaları, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde 2010 Aralık ayında başlayan ve henüz nihayete ermemiş olan bu dönüşüm sürecine Türkiye'nin demokratik tecrübelerinin ne anlam ifade ettiğini ve ne tür katkılar sunabileceğini incelemek üzere düşünülmüş bir çalışmadır.
Yirmi birinci yüzyılın ilk on yılının ardından Arapça konuşulan coğrafyada büyük halk hareketlerinin başlaması birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu coğrafya I. Dünya Savaşı sonrası kurgulanan modellerle demokrasiye uzak toplumlar arasında gösterilirken, aniden ortaya çıkan demokrasi ve daha insani yaşam standardı talepleri ile bütün dünyanın gündemine yeniden oturdu.v Yıllardır tarihin akışından dışlanmış bir görüntü veren Orta Doğu coğrafyası İsrail ve Arap devletleri arasındaki çatışmalar nedeniyle, güvenliği önceleyen, insan hakları ve demokrasiyi öteleyen bir ön kabulle yönetildi. İslam'la demokrasinin uyum sağlamadığı, genelde Müslümanların özelde Arapların demokratik yönetim tarzını içselleştiremedikleri eleştirileri, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında sürekli tekrarlandı. Arap toplumlarından gelen demokrasi taleplerine kendi yönetimlerinin ve gelişmiş dünyanın nasıl bir tepki vereceği doğal olarak bu sürecin kaderini de belirleyecek çok önemli bir konuydu.
Aralık 2010'da gösteriler ilk olarak Tunus'ta başladığında bu protestoların ne kadar devam edeceğini ve evrileceği yönü kimse öngöremiyordu. İsyanlar Batı'ya mı yoksa Batı'nın desteklediği rejimlere mi karşıydı? Protestocuların ortak bir ilham kaynağı, ortak bir hedefi var mıydı? Daha da önemlisi eski rejimlerin devrilmesi durumunda yerlerine nasıl yönetimler gelecekti? Bu isyanlarda İslamcılığın rolü neydi ve ne kadar derindi? Gösteri ve isyanlara katılanların bu süreçte bir sonraki adımları düşünerek hareket ettiklerini iddia etmek mümkün değildi.
Yirmi birinci yüzyılın ilk on yılının ardından Arapça konuşulan coğrafyada büyük halk hareketlerinin başlaması birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu coğrafya I. Dünya Savaşı sonrası kurgulanan modellerle demokrasiye uzak toplumlar arasında gösterilirken, aniden ortaya çıkan demokrasi ve daha insani yaşam standardı talepleri ile bütün dünyanın gündemine yeniden oturdu.v Yıllardır tarihin akışından dışlanmış bir görüntü veren Orta Doğu coğrafyası İsrail ve Arap devletleri arasındaki çatışmalar nedeniyle, güvenliği önceleyen, insan hakları ve demokrasiyi öteleyen bir ön kabulle yönetildi. İslam'la demokrasinin uyum sağlamadığı, genelde Müslümanların özelde Arapların demokratik yönetim tarzını içselleştiremedikleri eleştirileri, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında sürekli tekrarlandı. Arap toplumlarından gelen demokrasi taleplerine kendi yönetimlerinin ve gelişmiş dünyanın nasıl bir tepki vereceği doğal olarak bu sürecin kaderini de belirleyecek çok önemli bir konuydu.
Aralık 2010'da gösteriler ilk olarak Tunus'ta başladığında bu protestoların ne kadar devam edeceğini ve evrileceği yönü kimse öngöremiyordu. İsyanlar Batı'ya mı yoksa Batı'nın desteklediği rejimlere mi karşıydı? Protestocuların ortak bir ilham kaynağı, ortak bir hedefi var mıydı? Daha da önemlisi eski rejimlerin devrilmesi durumunda yerlerine nasıl yönetimler gelecekti? Bu isyanlarda İslamcılığın rolü neydi ve ne kadar derindi? Gösteri ve isyanlara katılanların bu süreçte bir sonraki adımları düşünerek hareket ettiklerini iddia etmek mümkün değildi.
Arap Baharı ve Türkiye Modeli Tartışmaları, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde 2010 Aralık ayında başlayan ve henüz nihayete ermemiş olan bu dönüşüm sürecine Türkiye'nin demokratik tecrübelerinin ne anlam ifade ettiğini ve ne tür katkılar sunabileceğini incelemek üzere düşünülmüş bir çalışmadır.
Yirmi birinci yüzyılın ilk on yılının ardından Arapça konuşulan coğrafyada büyük halk hareketlerinin başlaması birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu coğrafya I. Dünya Savaşı sonrası kurgulanan modellerle demokrasiye uzak toplumlar arasında gösterilirken, aniden ortaya çıkan demokrasi ve daha insani yaşam standardı talepleri ile bütün dünyanın gündemine yeniden oturdu.v Yıllardır tarihin akışından dışlanmış bir görüntü veren Orta Doğu coğrafyası İsrail ve Arap devletleri arasındaki çatışmalar nedeniyle, güvenliği önceleyen, insan hakları ve demokrasiyi öteleyen bir ön kabulle yönetildi. İslam'la demokrasinin uyum sağlamadığı, genelde Müslümanların özelde Arapların demokratik yönetim tarzını içselleştiremedikleri eleştirileri, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında sürekli tekrarlandı. Arap toplumlarından gelen demokrasi taleplerine kendi yönetimlerinin ve gelişmiş dünyanın nasıl bir tepki vereceği doğal olarak bu sürecin kaderini de belirleyecek çok önemli bir konuydu.
Aralık 2010'da gösteriler ilk olarak Tunus'ta başladığında bu protestoların ne kadar devam edeceğini ve evrileceği yönü kimse öngöremiyordu. İsyanlar Batı'ya mı yoksa Batı'nın desteklediği rejimlere mi karşıydı? Protestocuların ortak bir ilham kaynağı, ortak bir hedefi var mıydı? Daha da önemlisi eski rejimlerin devrilmesi durumunda yerlerine nasıl yönetimler gelecekti? Bu isyanlarda İslamcılığın rolü neydi ve ne kadar derindi? Gösteri ve isyanlara katılanların bu süreçte bir sonraki adımları düşünerek hareket ettiklerini iddia etmek mümkün değildi.
Yirmi birinci yüzyılın ilk on yılının ardından Arapça konuşulan coğrafyada büyük halk hareketlerinin başlaması birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu coğrafya I. Dünya Savaşı sonrası kurgulanan modellerle demokrasiye uzak toplumlar arasında gösterilirken, aniden ortaya çıkan demokrasi ve daha insani yaşam standardı talepleri ile bütün dünyanın gündemine yeniden oturdu.v Yıllardır tarihin akışından dışlanmış bir görüntü veren Orta Doğu coğrafyası İsrail ve Arap devletleri arasındaki çatışmalar nedeniyle, güvenliği önceleyen, insan hakları ve demokrasiyi öteleyen bir ön kabulle yönetildi. İslam'la demokrasinin uyum sağlamadığı, genelde Müslümanların özelde Arapların demokratik yönetim tarzını içselleştiremedikleri eleştirileri, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında sürekli tekrarlandı. Arap toplumlarından gelen demokrasi taleplerine kendi yönetimlerinin ve gelişmiş dünyanın nasıl bir tepki vereceği doğal olarak bu sürecin kaderini de belirleyecek çok önemli bir konuydu.
Aralık 2010'da gösteriler ilk olarak Tunus'ta başladığında bu protestoların ne kadar devam edeceğini ve evrileceği yönü kimse öngöremiyordu. İsyanlar Batı'ya mı yoksa Batı'nın desteklediği rejimlere mi karşıydı? Protestocuların ortak bir ilham kaynağı, ortak bir hedefi var mıydı? Daha da önemlisi eski rejimlerin devrilmesi durumunda yerlerine nasıl yönetimler gelecekti? Bu isyanlarda İslamcılığın rolü neydi ve ne kadar derindi? Gösteri ve isyanlara katılanların bu süreçte bir sonraki adımları düşünerek hareket ettiklerini iddia etmek mümkün değildi.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.