9786052019979
501671
https://www.turkishbooks.com/books/anilardaki-pegir-p501671.html
Anılardaki Pegir Sıra Konak
6
Bir gün sabah güneşinin dut dallarının arasından süzülerek camii önündeki havuzun başına vurduğu saatlerde
Eğin'e gitmeye hazırlanan komşumuz atın üstüne heybeyi atmış düzeltiyordu. O sırada Osman amcamız
(avukat) bana bakarak şu dizeleri okudu:
Sabahtan kalktım ki güneş parlıyor
Ağam atın terkisini bağlıyor
Yüzüne baktım ki ağam ağlıyor.
Atın terkisinin bağlanması demek o kişinin gurbete gitmesi demekti.
Ve gurbete giderken de istisnasız hep ağlanır. Ama usul usul, gözyaşları gösterilmeden.
Güneşin ilk ışıklarının düştüğü anlar, atın terkisinin bağlandığı anlar ve usulca ağlandığı anlar çok gerilerde
kaldı... Ama unutulmadı. Halen "yeşil kurbağalar" dedikçe bu anlar bir damla gözyaşı şeklinde de olsa
hatırlanmakta.
Çocukluğumda "gurbete çıkış" aynen dizelerdeki gibiydi. Sonra köyden gidişin şekli değişti. Atın yerini
otomobiller aldı.
Ama gidiş hep sürdü. Hiç bitmedi. Ne zaman ki köyde yetişen kalmadı işte o zaman gidiş de sona erdi. Çünkü
kaynak bitmişti. En son gurbete gitmeyen birkaç yaşlı kalmıştı ki onlar da Hak vaki olunca gitmişlerdi. Onlar, son
Osmanlılar, onlar da "beyaz atlarına binip" ebediyen gitmişlerdi.
Şimdi ise herkes "sılaya dönüş" hasretliği içinde. "Bahar gelse de köye gitsek" hayalleri kurmaya başladı.
Bu hayalleri kuranlardan birisi de benim.
Eğin'e gitmeye hazırlanan komşumuz atın üstüne heybeyi atmış düzeltiyordu. O sırada Osman amcamız
(avukat) bana bakarak şu dizeleri okudu:
Sabahtan kalktım ki güneş parlıyor
Ağam atın terkisini bağlıyor
Yüzüne baktım ki ağam ağlıyor.
Atın terkisinin bağlanması demek o kişinin gurbete gitmesi demekti.
Ve gurbete giderken de istisnasız hep ağlanır. Ama usul usul, gözyaşları gösterilmeden.
Güneşin ilk ışıklarının düştüğü anlar, atın terkisinin bağlandığı anlar ve usulca ağlandığı anlar çok gerilerde
kaldı... Ama unutulmadı. Halen "yeşil kurbağalar" dedikçe bu anlar bir damla gözyaşı şeklinde de olsa
hatırlanmakta.
Çocukluğumda "gurbete çıkış" aynen dizelerdeki gibiydi. Sonra köyden gidişin şekli değişti. Atın yerini
otomobiller aldı.
Ama gidiş hep sürdü. Hiç bitmedi. Ne zaman ki köyde yetişen kalmadı işte o zaman gidiş de sona erdi. Çünkü
kaynak bitmişti. En son gurbete gitmeyen birkaç yaşlı kalmıştı ki onlar da Hak vaki olunca gitmişlerdi. Onlar, son
Osmanlılar, onlar da "beyaz atlarına binip" ebediyen gitmişlerdi.
Şimdi ise herkes "sılaya dönüş" hasretliği içinde. "Bahar gelse de köye gitsek" hayalleri kurmaya başladı.
Bu hayalleri kuranlardan birisi de benim.
Bir gün sabah güneşinin dut dallarının arasından süzülerek camii önündeki havuzun başına vurduğu saatlerde
Eğin'e gitmeye hazırlanan komşumuz atın üstüne heybeyi atmış düzeltiyordu. O sırada Osman amcamız
(avukat) bana bakarak şu dizeleri okudu:
Sabahtan kalktım ki güneş parlıyor
Ağam atın terkisini bağlıyor
Yüzüne baktım ki ağam ağlıyor.
Atın terkisinin bağlanması demek o kişinin gurbete gitmesi demekti.
Ve gurbete giderken de istisnasız hep ağlanır. Ama usul usul, gözyaşları gösterilmeden.
Güneşin ilk ışıklarının düştüğü anlar, atın terkisinin bağlandığı anlar ve usulca ağlandığı anlar çok gerilerde
kaldı... Ama unutulmadı. Halen "yeşil kurbağalar" dedikçe bu anlar bir damla gözyaşı şeklinde de olsa
hatırlanmakta.
Çocukluğumda "gurbete çıkış" aynen dizelerdeki gibiydi. Sonra köyden gidişin şekli değişti. Atın yerini
otomobiller aldı.
Ama gidiş hep sürdü. Hiç bitmedi. Ne zaman ki köyde yetişen kalmadı işte o zaman gidiş de sona erdi. Çünkü
kaynak bitmişti. En son gurbete gitmeyen birkaç yaşlı kalmıştı ki onlar da Hak vaki olunca gitmişlerdi. Onlar, son
Osmanlılar, onlar da "beyaz atlarına binip" ebediyen gitmişlerdi.
Şimdi ise herkes "sılaya dönüş" hasretliği içinde. "Bahar gelse de köye gitsek" hayalleri kurmaya başladı.
Bu hayalleri kuranlardan birisi de benim.
Eğin'e gitmeye hazırlanan komşumuz atın üstüne heybeyi atmış düzeltiyordu. O sırada Osman amcamız
(avukat) bana bakarak şu dizeleri okudu:
Sabahtan kalktım ki güneş parlıyor
Ağam atın terkisini bağlıyor
Yüzüne baktım ki ağam ağlıyor.
Atın terkisinin bağlanması demek o kişinin gurbete gitmesi demekti.
Ve gurbete giderken de istisnasız hep ağlanır. Ama usul usul, gözyaşları gösterilmeden.
Güneşin ilk ışıklarının düştüğü anlar, atın terkisinin bağlandığı anlar ve usulca ağlandığı anlar çok gerilerde
kaldı... Ama unutulmadı. Halen "yeşil kurbağalar" dedikçe bu anlar bir damla gözyaşı şeklinde de olsa
hatırlanmakta.
Çocukluğumda "gurbete çıkış" aynen dizelerdeki gibiydi. Sonra köyden gidişin şekli değişti. Atın yerini
otomobiller aldı.
Ama gidiş hep sürdü. Hiç bitmedi. Ne zaman ki köyde yetişen kalmadı işte o zaman gidiş de sona erdi. Çünkü
kaynak bitmişti. En son gurbete gitmeyen birkaç yaşlı kalmıştı ki onlar da Hak vaki olunca gitmişlerdi. Onlar, son
Osmanlılar, onlar da "beyaz atlarına binip" ebediyen gitmişlerdi.
Şimdi ise herkes "sılaya dönüş" hasretliği içinde. "Bahar gelse de köye gitsek" hayalleri kurmaya başladı.
Bu hayalleri kuranlardan birisi de benim.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.