9786054816446
405103
https://www.turkishbooks.com/books/ana-kaynaklariyla-islam-felsefesi-p405103.html
Ana Kaynaklarıyla İslam Felsefesi
4.8
İslâm Felsefesi, İslâm Hakîmleri'nin ortaya koydukları felsefî düşüncenin genel adıdır. İslâm Felsefesi'nin ?Ana Kaynakları": Kur'an-ı Ker'îm ve Hz. Peygamber'in mübarek sözleri-Hadîs-i Şerîflerdir. Müslüman filozoflar, kendi aklî yetenekler ölçüsünde bu iki kaynağa dayanarak felsefe yapmışlardır.
Kur'an-ı Kerîm, Yüce Allah'ın Kelâmı'dır. İslâmiyet'in ana Kitabı'dır. Dinin esasıdır, Ümmül Kitap'tır. O'nun derinliği ve genişliği sonsuz bir deniz gibidir. Bu nimetten herkes istifade edebilir. O sûretle Kur'an, bütün insanlığa gönderilmiştir.
Kur'an'ın mukaddes metni, hiç şüphesiz ki, bütün fikir hareketlerinin fikir kaynağıdır. Buna Dîn, Dil, Felsefe, Tıp... ve diğer konular da dahildir.
İslâm Dünyası'nda tamamen aklı temel alan bir felsefe olmamış, vahyin bildirdiklerine uygun tefekkür olmuştur; böylece akıl, vahyi (Kur'an'ı) anlama yerine kullanılmıştır.
Biz, İslâm Felsefesi'nin İslâm düşüncesi içindeki yerini elimizden geldiği kadar, ?Ana Kaynakları"na inerek araştırma ve değerlendirme gayretinde bulunduk: Çalışmamızda ?Hakîm ve Hikmet" ile ?Filozof ve Felsefe"nin kaynaklarına dair tafsilatlı açıklamalarda bulunduk...
Yüce Allah: ?Hakk'ı bâtıla karıştırmayın" (Bakara: 2/42) ikazını yaparken, bunun benzeri diğer bir âyette de şöyle buyuruyor: ?Ey Ehl-i Kitap! Neden Hakk'ı bâtıl'a (doğruyu eğriye) karıştırıyor ve bile bile hakkı (gerçeği) gizliyorsunuz?" (Âl-i İmran: 3/71)
Hak: Rab katından gelen ve Res'ûller'in haber verdikleridir;
Bâtıl ise: Rab katından geleni değiştirip hak gibi göstermektir, Allah'ın Kelâmı'na insan sözlerini katmaktır/karıştırmaktır...
Bu âyetler, Batı felsefesinde hak ile bâtıl'ın karıştırılmış olduğunu göstermektedir: İslâm'ın tertemiz/saf tevhîd inancına karşılık, Hıristiyanlığın uydurma ve bâtıl teslis inancı, Batılıların dinlerindeki karışıklığı gösterir.
İslâm Felsefesi, akla ve nakde istinad ederken Batı felsefesi yalnız akla dayanır; onlara göre insanlar isterlerse her şeyi yapabilirler, insan aklı her şeyi çözebilir!
Akıl, bilgiye ulaşmada hatasız ve yeterli bir kaynak değildir. Eğer yeterli olsaydı, Peygamberler gönderilmez ve kendilerine Semavî Kitaplar indirilmezdi. ?Allah'ın ilmi her şeyi kuşatırken" (A'raf: 7/89) beşerin ilmi ise yarın başına ne geleceğinden bile habersizdir... Bu konuda da Batılının aklı karışık görülüyor!
İslâm Felsefesi'nin en büyük önderleri (Hakîmleri), Kur'an-ı Kerîm'de haklarında bilgi verilen ilk insan ve ilk Peygamber Hz. Âdem'den, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'e kadar gönderilen bütün Peygamberler'dir. İslâmiyet, bütün Enbiya'nın Allah'tan getirdiği dinlerin ortak adıdır.
Batı felsefesinde ?Peygamberlik Müessesesi" yoktur; Resûller'in ve Nebîler'in makamına mütenebbîler (yalancı peygamberler) getirilmiştir; Batı filozoflarına göre onlara ?Yunan Bilgeleri" isminin verdiği görülüyor! (Başka ulusların ermişleri (Enbiya'sı) varsa Yunanlıların da bilgeleri (filozofları) vardır!)
Batı filozofları, eğer iyi bir araştırma yaparlarsa ?bilge" kelimesinin kökeninin de ?Kur'an Kaynaklı" bir terim olduğunu göreceklerdir...
Bu sebeple, İslâm düşünürleri: ?İslâm Felsefesi bilinmeden, Batı felsefesinin tarihi ve doktrinal gelişimi kavranamaz. Batı felsefelerini iyi bilmek için, İslâm Felsefesi'ni iyi bilmek gerekir" demişlerdir...
Buna ilâveten: ?İslâm dışı kültür ve anlayışlar özellikle son iki yüz yıl içinde İslâm Dünyası'nı hedef alırken, herhalde ne sadece askerî, ne iktisâdî ve ne de politik olarak almışlardır. Bu üç unsurun tabanını kültür hakimiyeti oluşturmaktadır.
Durum böyle olunca, her şeye rağmen, kendimize dönmek, tarih ve insanlık içinde varlığımızı ortaya koymak istiyorsak, düşünce ve değerler mimarımızı temelden ve esaslı bir şekilde ele alıp tanımak ve tanıtmak zorundayız, vurgusunu da yapmışlardır.
İSLÂM FELSEFESİ, sonsuz ve sınırsız İLİM ve HİKMET DENİZİ'ne benzetilebilir: Bizim bu mütevazî çalışmamız ise, insanlara, O HİKMET DENİZİ'nden sunulan bir damla su gibidir. Hiçbir eser, tek başına bir tek kişinin başarısı olamaz. Bizden sonraki nesiller, mutlaka daha iyilerini başaracaklardır.
Kur'an-ı Kerîm, Yüce Allah'ın Kelâmı'dır. İslâmiyet'in ana Kitabı'dır. Dinin esasıdır, Ümmül Kitap'tır. O'nun derinliği ve genişliği sonsuz bir deniz gibidir. Bu nimetten herkes istifade edebilir. O sûretle Kur'an, bütün insanlığa gönderilmiştir.
Kur'an'ın mukaddes metni, hiç şüphesiz ki, bütün fikir hareketlerinin fikir kaynağıdır. Buna Dîn, Dil, Felsefe, Tıp... ve diğer konular da dahildir.
İslâm Dünyası'nda tamamen aklı temel alan bir felsefe olmamış, vahyin bildirdiklerine uygun tefekkür olmuştur; böylece akıl, vahyi (Kur'an'ı) anlama yerine kullanılmıştır.
Biz, İslâm Felsefesi'nin İslâm düşüncesi içindeki yerini elimizden geldiği kadar, ?Ana Kaynakları"na inerek araştırma ve değerlendirme gayretinde bulunduk: Çalışmamızda ?Hakîm ve Hikmet" ile ?Filozof ve Felsefe"nin kaynaklarına dair tafsilatlı açıklamalarda bulunduk...
Yüce Allah: ?Hakk'ı bâtıla karıştırmayın" (Bakara: 2/42) ikazını yaparken, bunun benzeri diğer bir âyette de şöyle buyuruyor: ?Ey Ehl-i Kitap! Neden Hakk'ı bâtıl'a (doğruyu eğriye) karıştırıyor ve bile bile hakkı (gerçeği) gizliyorsunuz?" (Âl-i İmran: 3/71)
Hak: Rab katından gelen ve Res'ûller'in haber verdikleridir;
Bâtıl ise: Rab katından geleni değiştirip hak gibi göstermektir, Allah'ın Kelâmı'na insan sözlerini katmaktır/karıştırmaktır...
Bu âyetler, Batı felsefesinde hak ile bâtıl'ın karıştırılmış olduğunu göstermektedir: İslâm'ın tertemiz/saf tevhîd inancına karşılık, Hıristiyanlığın uydurma ve bâtıl teslis inancı, Batılıların dinlerindeki karışıklığı gösterir.
İslâm Felsefesi, akla ve nakde istinad ederken Batı felsefesi yalnız akla dayanır; onlara göre insanlar isterlerse her şeyi yapabilirler, insan aklı her şeyi çözebilir!
Akıl, bilgiye ulaşmada hatasız ve yeterli bir kaynak değildir. Eğer yeterli olsaydı, Peygamberler gönderilmez ve kendilerine Semavî Kitaplar indirilmezdi. ?Allah'ın ilmi her şeyi kuşatırken" (A'raf: 7/89) beşerin ilmi ise yarın başına ne geleceğinden bile habersizdir... Bu konuda da Batılının aklı karışık görülüyor!
İslâm Felsefesi'nin en büyük önderleri (Hakîmleri), Kur'an-ı Kerîm'de haklarında bilgi verilen ilk insan ve ilk Peygamber Hz. Âdem'den, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'e kadar gönderilen bütün Peygamberler'dir. İslâmiyet, bütün Enbiya'nın Allah'tan getirdiği dinlerin ortak adıdır.
Batı felsefesinde ?Peygamberlik Müessesesi" yoktur; Resûller'in ve Nebîler'in makamına mütenebbîler (yalancı peygamberler) getirilmiştir; Batı filozoflarına göre onlara ?Yunan Bilgeleri" isminin verdiği görülüyor! (Başka ulusların ermişleri (Enbiya'sı) varsa Yunanlıların da bilgeleri (filozofları) vardır!)
Batı filozofları, eğer iyi bir araştırma yaparlarsa ?bilge" kelimesinin kökeninin de ?Kur'an Kaynaklı" bir terim olduğunu göreceklerdir...
Bu sebeple, İslâm düşünürleri: ?İslâm Felsefesi bilinmeden, Batı felsefesinin tarihi ve doktrinal gelişimi kavranamaz. Batı felsefelerini iyi bilmek için, İslâm Felsefesi'ni iyi bilmek gerekir" demişlerdir...
Buna ilâveten: ?İslâm dışı kültür ve anlayışlar özellikle son iki yüz yıl içinde İslâm Dünyası'nı hedef alırken, herhalde ne sadece askerî, ne iktisâdî ve ne de politik olarak almışlardır. Bu üç unsurun tabanını kültür hakimiyeti oluşturmaktadır.
Durum böyle olunca, her şeye rağmen, kendimize dönmek, tarih ve insanlık içinde varlığımızı ortaya koymak istiyorsak, düşünce ve değerler mimarımızı temelden ve esaslı bir şekilde ele alıp tanımak ve tanıtmak zorundayız, vurgusunu da yapmışlardır.
İSLÂM FELSEFESİ, sonsuz ve sınırsız İLİM ve HİKMET DENİZİ'ne benzetilebilir: Bizim bu mütevazî çalışmamız ise, insanlara, O HİKMET DENİZİ'nden sunulan bir damla su gibidir. Hiçbir eser, tek başına bir tek kişinin başarısı olamaz. Bizden sonraki nesiller, mutlaka daha iyilerini başaracaklardır.
İslâm Felsefesi, İslâm Hakîmleri'nin ortaya koydukları felsefî düşüncenin genel adıdır. İslâm Felsefesi'nin ?Ana Kaynakları": Kur'an-ı Ker'îm ve Hz. Peygamber'in mübarek sözleri-Hadîs-i Şerîflerdir. Müslüman filozoflar, kendi aklî yetenekler ölçüsünde bu iki kaynağa dayanarak felsefe yapmışlardır.
Kur'an-ı Kerîm, Yüce Allah'ın Kelâmı'dır. İslâmiyet'in ana Kitabı'dır. Dinin esasıdır, Ümmül Kitap'tır. O'nun derinliği ve genişliği sonsuz bir deniz gibidir. Bu nimetten herkes istifade edebilir. O sûretle Kur'an, bütün insanlığa gönderilmiştir.
Kur'an'ın mukaddes metni, hiç şüphesiz ki, bütün fikir hareketlerinin fikir kaynağıdır. Buna Dîn, Dil, Felsefe, Tıp... ve diğer konular da dahildir.
İslâm Dünyası'nda tamamen aklı temel alan bir felsefe olmamış, vahyin bildirdiklerine uygun tefekkür olmuştur; böylece akıl, vahyi (Kur'an'ı) anlama yerine kullanılmıştır.
Biz, İslâm Felsefesi'nin İslâm düşüncesi içindeki yerini elimizden geldiği kadar, ?Ana Kaynakları"na inerek araştırma ve değerlendirme gayretinde bulunduk: Çalışmamızda ?Hakîm ve Hikmet" ile ?Filozof ve Felsefe"nin kaynaklarına dair tafsilatlı açıklamalarda bulunduk...
Yüce Allah: ?Hakk'ı bâtıla karıştırmayın" (Bakara: 2/42) ikazını yaparken, bunun benzeri diğer bir âyette de şöyle buyuruyor: ?Ey Ehl-i Kitap! Neden Hakk'ı bâtıl'a (doğruyu eğriye) karıştırıyor ve bile bile hakkı (gerçeği) gizliyorsunuz?" (Âl-i İmran: 3/71)
Hak: Rab katından gelen ve Res'ûller'in haber verdikleridir;
Bâtıl ise: Rab katından geleni değiştirip hak gibi göstermektir, Allah'ın Kelâmı'na insan sözlerini katmaktır/karıştırmaktır...
Bu âyetler, Batı felsefesinde hak ile bâtıl'ın karıştırılmış olduğunu göstermektedir: İslâm'ın tertemiz/saf tevhîd inancına karşılık, Hıristiyanlığın uydurma ve bâtıl teslis inancı, Batılıların dinlerindeki karışıklığı gösterir.
İslâm Felsefesi, akla ve nakde istinad ederken Batı felsefesi yalnız akla dayanır; onlara göre insanlar isterlerse her şeyi yapabilirler, insan aklı her şeyi çözebilir!
Akıl, bilgiye ulaşmada hatasız ve yeterli bir kaynak değildir. Eğer yeterli olsaydı, Peygamberler gönderilmez ve kendilerine Semavî Kitaplar indirilmezdi. ?Allah'ın ilmi her şeyi kuşatırken" (A'raf: 7/89) beşerin ilmi ise yarın başına ne geleceğinden bile habersizdir... Bu konuda da Batılının aklı karışık görülüyor!
İslâm Felsefesi'nin en büyük önderleri (Hakîmleri), Kur'an-ı Kerîm'de haklarında bilgi verilen ilk insan ve ilk Peygamber Hz. Âdem'den, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'e kadar gönderilen bütün Peygamberler'dir. İslâmiyet, bütün Enbiya'nın Allah'tan getirdiği dinlerin ortak adıdır.
Batı felsefesinde ?Peygamberlik Müessesesi" yoktur; Resûller'in ve Nebîler'in makamına mütenebbîler (yalancı peygamberler) getirilmiştir; Batı filozoflarına göre onlara ?Yunan Bilgeleri" isminin verdiği görülüyor! (Başka ulusların ermişleri (Enbiya'sı) varsa Yunanlıların da bilgeleri (filozofları) vardır!)
Batı filozofları, eğer iyi bir araştırma yaparlarsa ?bilge" kelimesinin kökeninin de ?Kur'an Kaynaklı" bir terim olduğunu göreceklerdir...
Bu sebeple, İslâm düşünürleri: ?İslâm Felsefesi bilinmeden, Batı felsefesinin tarihi ve doktrinal gelişimi kavranamaz. Batı felsefelerini iyi bilmek için, İslâm Felsefesi'ni iyi bilmek gerekir" demişlerdir...
Buna ilâveten: ?İslâm dışı kültür ve anlayışlar özellikle son iki yüz yıl içinde İslâm Dünyası'nı hedef alırken, herhalde ne sadece askerî, ne iktisâdî ve ne de politik olarak almışlardır. Bu üç unsurun tabanını kültür hakimiyeti oluşturmaktadır.
Durum böyle olunca, her şeye rağmen, kendimize dönmek, tarih ve insanlık içinde varlığımızı ortaya koymak istiyorsak, düşünce ve değerler mimarımızı temelden ve esaslı bir şekilde ele alıp tanımak ve tanıtmak zorundayız, vurgusunu da yapmışlardır.
İSLÂM FELSEFESİ, sonsuz ve sınırsız İLİM ve HİKMET DENİZİ'ne benzetilebilir: Bizim bu mütevazî çalışmamız ise, insanlara, O HİKMET DENİZİ'nden sunulan bir damla su gibidir. Hiçbir eser, tek başına bir tek kişinin başarısı olamaz. Bizden sonraki nesiller, mutlaka daha iyilerini başaracaklardır.
Kur'an-ı Kerîm, Yüce Allah'ın Kelâmı'dır. İslâmiyet'in ana Kitabı'dır. Dinin esasıdır, Ümmül Kitap'tır. O'nun derinliği ve genişliği sonsuz bir deniz gibidir. Bu nimetten herkes istifade edebilir. O sûretle Kur'an, bütün insanlığa gönderilmiştir.
Kur'an'ın mukaddes metni, hiç şüphesiz ki, bütün fikir hareketlerinin fikir kaynağıdır. Buna Dîn, Dil, Felsefe, Tıp... ve diğer konular da dahildir.
İslâm Dünyası'nda tamamen aklı temel alan bir felsefe olmamış, vahyin bildirdiklerine uygun tefekkür olmuştur; böylece akıl, vahyi (Kur'an'ı) anlama yerine kullanılmıştır.
Biz, İslâm Felsefesi'nin İslâm düşüncesi içindeki yerini elimizden geldiği kadar, ?Ana Kaynakları"na inerek araştırma ve değerlendirme gayretinde bulunduk: Çalışmamızda ?Hakîm ve Hikmet" ile ?Filozof ve Felsefe"nin kaynaklarına dair tafsilatlı açıklamalarda bulunduk...
Yüce Allah: ?Hakk'ı bâtıla karıştırmayın" (Bakara: 2/42) ikazını yaparken, bunun benzeri diğer bir âyette de şöyle buyuruyor: ?Ey Ehl-i Kitap! Neden Hakk'ı bâtıl'a (doğruyu eğriye) karıştırıyor ve bile bile hakkı (gerçeği) gizliyorsunuz?" (Âl-i İmran: 3/71)
Hak: Rab katından gelen ve Res'ûller'in haber verdikleridir;
Bâtıl ise: Rab katından geleni değiştirip hak gibi göstermektir, Allah'ın Kelâmı'na insan sözlerini katmaktır/karıştırmaktır...
Bu âyetler, Batı felsefesinde hak ile bâtıl'ın karıştırılmış olduğunu göstermektedir: İslâm'ın tertemiz/saf tevhîd inancına karşılık, Hıristiyanlığın uydurma ve bâtıl teslis inancı, Batılıların dinlerindeki karışıklığı gösterir.
İslâm Felsefesi, akla ve nakde istinad ederken Batı felsefesi yalnız akla dayanır; onlara göre insanlar isterlerse her şeyi yapabilirler, insan aklı her şeyi çözebilir!
Akıl, bilgiye ulaşmada hatasız ve yeterli bir kaynak değildir. Eğer yeterli olsaydı, Peygamberler gönderilmez ve kendilerine Semavî Kitaplar indirilmezdi. ?Allah'ın ilmi her şeyi kuşatırken" (A'raf: 7/89) beşerin ilmi ise yarın başına ne geleceğinden bile habersizdir... Bu konuda da Batılının aklı karışık görülüyor!
İslâm Felsefesi'nin en büyük önderleri (Hakîmleri), Kur'an-ı Kerîm'de haklarında bilgi verilen ilk insan ve ilk Peygamber Hz. Âdem'den, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)'e kadar gönderilen bütün Peygamberler'dir. İslâmiyet, bütün Enbiya'nın Allah'tan getirdiği dinlerin ortak adıdır.
Batı felsefesinde ?Peygamberlik Müessesesi" yoktur; Resûller'in ve Nebîler'in makamına mütenebbîler (yalancı peygamberler) getirilmiştir; Batı filozoflarına göre onlara ?Yunan Bilgeleri" isminin verdiği görülüyor! (Başka ulusların ermişleri (Enbiya'sı) varsa Yunanlıların da bilgeleri (filozofları) vardır!)
Batı filozofları, eğer iyi bir araştırma yaparlarsa ?bilge" kelimesinin kökeninin de ?Kur'an Kaynaklı" bir terim olduğunu göreceklerdir...
Bu sebeple, İslâm düşünürleri: ?İslâm Felsefesi bilinmeden, Batı felsefesinin tarihi ve doktrinal gelişimi kavranamaz. Batı felsefelerini iyi bilmek için, İslâm Felsefesi'ni iyi bilmek gerekir" demişlerdir...
Buna ilâveten: ?İslâm dışı kültür ve anlayışlar özellikle son iki yüz yıl içinde İslâm Dünyası'nı hedef alırken, herhalde ne sadece askerî, ne iktisâdî ve ne de politik olarak almışlardır. Bu üç unsurun tabanını kültür hakimiyeti oluşturmaktadır.
Durum böyle olunca, her şeye rağmen, kendimize dönmek, tarih ve insanlık içinde varlığımızı ortaya koymak istiyorsak, düşünce ve değerler mimarımızı temelden ve esaslı bir şekilde ele alıp tanımak ve tanıtmak zorundayız, vurgusunu da yapmışlardır.
İSLÂM FELSEFESİ, sonsuz ve sınırsız İLİM ve HİKMET DENİZİ'ne benzetilebilir: Bizim bu mütevazî çalışmamız ise, insanlara, O HİKMET DENİZİ'nden sunulan bir damla su gibidir. Hiçbir eser, tek başına bir tek kişinin başarısı olamaz. Bizden sonraki nesiller, mutlaka daha iyilerini başaracaklardır.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.