9786057749604
480104
https://www.turkishbooks.com/books/altayda-yanan-isik-p480104.html
Altayda Yanan Işık
7.812
En az bin yıl önce ayrıldığımız Ata topraklarında bir hayalin peşindeydik.
Ne kalmıştı o günlerden geriye? Dilden, gönülden, ilden?
Ne kaldı buzullar çağından kopup, Akdeniz sahillerinde güneşlenenlere?
Bunca zaman, ayrılıklar, siyasi, etnik ve dini baskılar, araya giren binlerce kilometrelik mesafe, aşiret kavgaları,
yenilgiler, zaferler ile geçen bin yıl.
Kurganlara altın ve mücevherleri ile gömülüp öbür dünyada saltanat bekleyenler. Altın takılarla süslü sevgililerin
birlikte gömüldüğü Kağanlar... Pazırık Halıları, İskit Altınları. Kamlar, Şamanlar... Atları ile gömülüp öbür
dünyada aynı atlarla zafer kazanacağına inananlar.
"Nerde kaldı benim Ural-Altay Dağlarım" diye ağıtlar yakan batı Türkleri? Rüzgârla yarışan atlarla gidip, çelik
kanatlı kartallarla geri dönen hasretliler. Çekik gözlü gidip, sarışın mavi gözlü dönenler.
Kurt sesleri ile uyanıp, ezan sesleri ile ibadet edenler. Islık çalan oklarla savaşıp, mitralyözlerle geri dönenler. Yabani
hayvan kürkleri ile gidip, ipek, pamuk ve sentetik elbiselerle geri dönenler. Gök Türk alfabesi ile okuyup yazarken,
Arap elifbası ve Latin alfabesi ile yazanlar. Üç vakit Gök Tanrıya dua ederken, İslam'a girip beş vakit namaz
kılanlar. Yenisey Irmağı, Altay Dağları kıyılarında üzerine taş babalar balbal dikilip, mezar taşına:
"Bayna Sangun'un oğlu Külüğ Çur,
Kedersiz büyüdüm, kader bu imiş." diye yazılanlar.
Bin kilometre uzaktaki Ötüken Yış'tan atlar ve kılıçlarla çıkıp bir kış gecesi kargı batımı karlarla kaplı Sayan
Dağlarının Köğmen Ormanını aşıp kardeş Kırgız obasını basarak, beyini öldürüp onunla övünenler.
"Siz buradan gidip Araplaştınız!" diyen Kamlardan azar işitenler. İşte bu kitapta bunlar ve daha fazlası var.
Ne mutlu ki bunları görüp yazıya, kaleme döktük.
İyi okumalar.
Ne kalmıştı o günlerden geriye? Dilden, gönülden, ilden?
Ne kaldı buzullar çağından kopup, Akdeniz sahillerinde güneşlenenlere?
Bunca zaman, ayrılıklar, siyasi, etnik ve dini baskılar, araya giren binlerce kilometrelik mesafe, aşiret kavgaları,
yenilgiler, zaferler ile geçen bin yıl.
Kurganlara altın ve mücevherleri ile gömülüp öbür dünyada saltanat bekleyenler. Altın takılarla süslü sevgililerin
birlikte gömüldüğü Kağanlar... Pazırık Halıları, İskit Altınları. Kamlar, Şamanlar... Atları ile gömülüp öbür
dünyada aynı atlarla zafer kazanacağına inananlar.
"Nerde kaldı benim Ural-Altay Dağlarım" diye ağıtlar yakan batı Türkleri? Rüzgârla yarışan atlarla gidip, çelik
kanatlı kartallarla geri dönen hasretliler. Çekik gözlü gidip, sarışın mavi gözlü dönenler.
Kurt sesleri ile uyanıp, ezan sesleri ile ibadet edenler. Islık çalan oklarla savaşıp, mitralyözlerle geri dönenler. Yabani
hayvan kürkleri ile gidip, ipek, pamuk ve sentetik elbiselerle geri dönenler. Gök Türk alfabesi ile okuyup yazarken,
Arap elifbası ve Latin alfabesi ile yazanlar. Üç vakit Gök Tanrıya dua ederken, İslam'a girip beş vakit namaz
kılanlar. Yenisey Irmağı, Altay Dağları kıyılarında üzerine taş babalar balbal dikilip, mezar taşına:
"Bayna Sangun'un oğlu Külüğ Çur,
Kedersiz büyüdüm, kader bu imiş." diye yazılanlar.
Bin kilometre uzaktaki Ötüken Yış'tan atlar ve kılıçlarla çıkıp bir kış gecesi kargı batımı karlarla kaplı Sayan
Dağlarının Köğmen Ormanını aşıp kardeş Kırgız obasını basarak, beyini öldürüp onunla övünenler.
"Siz buradan gidip Araplaştınız!" diyen Kamlardan azar işitenler. İşte bu kitapta bunlar ve daha fazlası var.
Ne mutlu ki bunları görüp yazıya, kaleme döktük.
İyi okumalar.
En az bin yıl önce ayrıldığımız Ata topraklarında bir hayalin peşindeydik.
Ne kalmıştı o günlerden geriye? Dilden, gönülden, ilden?
Ne kaldı buzullar çağından kopup, Akdeniz sahillerinde güneşlenenlere?
Bunca zaman, ayrılıklar, siyasi, etnik ve dini baskılar, araya giren binlerce kilometrelik mesafe, aşiret kavgaları,
yenilgiler, zaferler ile geçen bin yıl.
Kurganlara altın ve mücevherleri ile gömülüp öbür dünyada saltanat bekleyenler. Altın takılarla süslü sevgililerin
birlikte gömüldüğü Kağanlar... Pazırık Halıları, İskit Altınları. Kamlar, Şamanlar... Atları ile gömülüp öbür
dünyada aynı atlarla zafer kazanacağına inananlar.
"Nerde kaldı benim Ural-Altay Dağlarım" diye ağıtlar yakan batı Türkleri? Rüzgârla yarışan atlarla gidip, çelik
kanatlı kartallarla geri dönen hasretliler. Çekik gözlü gidip, sarışın mavi gözlü dönenler.
Kurt sesleri ile uyanıp, ezan sesleri ile ibadet edenler. Islık çalan oklarla savaşıp, mitralyözlerle geri dönenler. Yabani
hayvan kürkleri ile gidip, ipek, pamuk ve sentetik elbiselerle geri dönenler. Gök Türk alfabesi ile okuyup yazarken,
Arap elifbası ve Latin alfabesi ile yazanlar. Üç vakit Gök Tanrıya dua ederken, İslam'a girip beş vakit namaz
kılanlar. Yenisey Irmağı, Altay Dağları kıyılarında üzerine taş babalar balbal dikilip, mezar taşına:
"Bayna Sangun'un oğlu Külüğ Çur,
Kedersiz büyüdüm, kader bu imiş." diye yazılanlar.
Bin kilometre uzaktaki Ötüken Yış'tan atlar ve kılıçlarla çıkıp bir kış gecesi kargı batımı karlarla kaplı Sayan
Dağlarının Köğmen Ormanını aşıp kardeş Kırgız obasını basarak, beyini öldürüp onunla övünenler.
"Siz buradan gidip Araplaştınız!" diyen Kamlardan azar işitenler. İşte bu kitapta bunlar ve daha fazlası var.
Ne mutlu ki bunları görüp yazıya, kaleme döktük.
İyi okumalar.
Ne kalmıştı o günlerden geriye? Dilden, gönülden, ilden?
Ne kaldı buzullar çağından kopup, Akdeniz sahillerinde güneşlenenlere?
Bunca zaman, ayrılıklar, siyasi, etnik ve dini baskılar, araya giren binlerce kilometrelik mesafe, aşiret kavgaları,
yenilgiler, zaferler ile geçen bin yıl.
Kurganlara altın ve mücevherleri ile gömülüp öbür dünyada saltanat bekleyenler. Altın takılarla süslü sevgililerin
birlikte gömüldüğü Kağanlar... Pazırık Halıları, İskit Altınları. Kamlar, Şamanlar... Atları ile gömülüp öbür
dünyada aynı atlarla zafer kazanacağına inananlar.
"Nerde kaldı benim Ural-Altay Dağlarım" diye ağıtlar yakan batı Türkleri? Rüzgârla yarışan atlarla gidip, çelik
kanatlı kartallarla geri dönen hasretliler. Çekik gözlü gidip, sarışın mavi gözlü dönenler.
Kurt sesleri ile uyanıp, ezan sesleri ile ibadet edenler. Islık çalan oklarla savaşıp, mitralyözlerle geri dönenler. Yabani
hayvan kürkleri ile gidip, ipek, pamuk ve sentetik elbiselerle geri dönenler. Gök Türk alfabesi ile okuyup yazarken,
Arap elifbası ve Latin alfabesi ile yazanlar. Üç vakit Gök Tanrıya dua ederken, İslam'a girip beş vakit namaz
kılanlar. Yenisey Irmağı, Altay Dağları kıyılarında üzerine taş babalar balbal dikilip, mezar taşına:
"Bayna Sangun'un oğlu Külüğ Çur,
Kedersiz büyüdüm, kader bu imiş." diye yazılanlar.
Bin kilometre uzaktaki Ötüken Yış'tan atlar ve kılıçlarla çıkıp bir kış gecesi kargı batımı karlarla kaplı Sayan
Dağlarının Köğmen Ormanını aşıp kardeş Kırgız obasını basarak, beyini öldürüp onunla övünenler.
"Siz buradan gidip Araplaştınız!" diyen Kamlardan azar işitenler. İşte bu kitapta bunlar ve daha fazlası var.
Ne mutlu ki bunları görüp yazıya, kaleme döktük.
İyi okumalar.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.