9786056468001
384560
https://www.turkishbooks.com/books/7-inci-p384560.html
7 İnci
4.446
Eylem SALMAN YILMAZ, 7 İnci adlı romanında kahramanları aracılığıyla insanoğlunun gönül bahçesine, o gönülde neler olup bittiğine, hatta aşklarına değinmiş; sonunda da yedi benlik mertebesini anlatarak farklı bir bakış açısıyla insan denen varlığı bütün benlikleriyle ve gönül yapısıyla ortaya koymaya çalışmıştır.
Yazar romanını uzun bir araştırma ve ciddi bir çalışma sürecinden sonra -ele aldığı konuyu Kuran-ı Kerim ayetleriyle de destekleyerek- tamamlamış; roman Nisan, 2014te yayınevimizden çıkmıştır.
7 İNCİ
..
Bardağı bırakıp inciyi eline aldı. İncinin ne olduğunu hatırlıyor musun?
Elbette. dedi Mert, sakin bir sesle. Evin içinde, kapalı olan odanın tam ortasında duran, sandığın içini tamamıyla kaplayan hazine.
Aynen öyle. dedi Pervin Hanım. İçinizdeki inci tanesi, en değerli hazineniz. diyen Mevlana, bu sözleriyle, en iç kalplerimizde saklı olan sandığın içindeki hazineye dikkat çekmiş; yine, Bir ben var, benden içeri. diyen Yunus Emre de, bunu kastetmiştir. Ne var ki bu hazineye ulaşmak, sanıldığı gibi kolay değil; son zamanlarda kitaplara konu olan içsel yolculuk, kutsal yolculuk gibi safsatalarla olacak iş, hiç değildir. Doğal olarak iç sesini dinle, kalbinin sesine kulak ver, kalbin ne diyorsa onu yap gibi söylemlerin de ne denli yanlış ve saçma olduğu bilinmemektedir. Çünkü insanoğlunun, gerçek anlamda insan olabilmesi için yedi benlik mertebesini geçmesi gerekir. Öyle her dileyen de ulaşamaz o makamlara. Sanıldığı gibi kolay olsaydı herkes eren, evliya olurdu. Onu da bırak, birkaç mertebe dahi
geçilmiş olsaydı, en azından insanlar bencilliklerinden kurtulurdu. Küçük inciyi alıp bardağın içine attı. Bardağın yarısına kadar su koydu. Bu bardak, daha önce de söylediğim gibi bahçemizi yani sinelerimizi temsil ediyor. Bu benlik mertebesinde bulunan birinin yaşam alanı bahçesidir. Bir de bu bahçeye verilen bir isim vardır. Zalim benlik! En alt kademedeki benlik mertebemizdir. En belirgin özellikleri kibirli olma, gücü sevme, övülmeye ihtiyaç duyma ve övünmedir. Avucuna bir miktar granül kahve aldı. Şimdi bu belirgin özelliklerin her biri için suyun içine granül kahve atacağım. diyerek dediğini yaptı. Su bulanmaya, hatta kararmaya başlamıştı. Daha bitmedi. diye ekledi, ciddi bir sesle. Ayrıca bu bilinç düzeyinde kendini önemseme, küstahlık, başkalarını küçümseme, bencillik, haset, yalan, riya, kapris, hırsızlık, iftira, dedikodu, ahlaki değerleri hiçe sayacak derecede zevke düşkünlük, arzularını karşılamada acelecilik ve atılganlık, keyfi ve güvenilmez davranışlar, öfke, küfür, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları diye sayıyor, saydıkça da suya tane tane granül kahve atmaya devam ediyordu. Su kapkara olmuş, içindeki inci görünmez hale gelmişti.
Peki, bu benlik mertebesinde hiç mi iyi huyumuz yok? diye sordu Mert.
Olmaz mı, var elbette. dedi Pervin Hanım, kahvesinden bir yudum alarak. Sevgi, şefkat, nezaket, cömertlik gibi iyi huylarımız da var. Bunların yanında diğer iyi yanlarımız da görülüyor ve nadiren de olsa bunlar davranışlarımıza yansıyor. İşte, şimdi bütün bunlar için cömert davranarak bardağın geri kalanına gereğinden fazla su ilave edeceğim. Bakalım iyi huylarımız bahçemizi temizlemeye ve aydınlatmaya yetecek mi? diyerek dediğini yaptı. Ne var ki suyun renginde en ufak bir açılma söz konusu olmadı.
Şimdi söyle bana, dedi Pervin Hanım, arkasına yaslanarak. Bu benlik mertebesindeki bir kişinin bahçesinin yani göğsünün nasıl olabileceğini tahmin edebiliyor musun?
Kahvesini bitiren Mert, önce fincanın dibini kalın bir tabaka halinde kaplayan kahve telvelerine baktı. Kendi içinin de bu şekilde olabileceğini düşününce bu durumdan rahatsızlık duydu. Huzursuz bir ifadeyle fincanı eline alarak Pervin Hanıma gösterdi. Bunun gibi kapkara. dedi, zayıf bir sesle.
Pervin Hanım onun tedirgin olduğunu anlamıştı. Olabildiğince yumuşak bir ses ve ifadeyle: Bu benlik mertebesindeki kişi, iç sesini dinlediğinde, neyin sesini duyar sence? diye sordu.
Kişinin içindekiler neyse kişi onun sesini duyacaktır. diye cevap verdi Mert.
Aynen öyle. dedi Pervin Hanım, üzgün bir sesle. Hepimiz insanız, her bir benlik mertebesinden bir şeyler taşıyoruz. Önemli olan bunun farkında olmak, bunun bilinciyle yaşamak ve kendimizi denetleyebilmektir. Yalnız bu arada bir şeye dikkatini çekmek isterim. Her daim öfkeli olmayız ya da yalan söylemeyiz. Kısacası her an kötü huylarımızın egemenliği altında olduğumuzu söyleyemeyiz; ama o huyların etkisi altına girmeye başladığımızda bil ki alt benlik bilinç düzeyindeyizdir ve kalplerimizi karartmışızdır. Doğal olarak o anlarda hiçbir şekilde kalbimizden destek alamayız. Dolayısıyla içimizden gelen ses kalbimizin değil, o benlik mertebesindeki kötü huyların hangisi ya da hangileri baskınsa onların sesidir. Bu konuyu diğer mertebeleri gördükçe daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Şimdi ikinci bardağa yani ikinci benlik mertebesine geçelim. Pervin Hanım anlatmaya geçmeden önce soğuyan kahvesini bitirdi. Zarif hareketlerle ağzını peçeteye sildi. Bir yudum su içerek anlatmaya devam etti.
Yazar romanını uzun bir araştırma ve ciddi bir çalışma sürecinden sonra -ele aldığı konuyu Kuran-ı Kerim ayetleriyle de destekleyerek- tamamlamış; roman Nisan, 2014te yayınevimizden çıkmıştır.
7 İNCİ
..
Bardağı bırakıp inciyi eline aldı. İncinin ne olduğunu hatırlıyor musun?
Elbette. dedi Mert, sakin bir sesle. Evin içinde, kapalı olan odanın tam ortasında duran, sandığın içini tamamıyla kaplayan hazine.
Aynen öyle. dedi Pervin Hanım. İçinizdeki inci tanesi, en değerli hazineniz. diyen Mevlana, bu sözleriyle, en iç kalplerimizde saklı olan sandığın içindeki hazineye dikkat çekmiş; yine, Bir ben var, benden içeri. diyen Yunus Emre de, bunu kastetmiştir. Ne var ki bu hazineye ulaşmak, sanıldığı gibi kolay değil; son zamanlarda kitaplara konu olan içsel yolculuk, kutsal yolculuk gibi safsatalarla olacak iş, hiç değildir. Doğal olarak iç sesini dinle, kalbinin sesine kulak ver, kalbin ne diyorsa onu yap gibi söylemlerin de ne denli yanlış ve saçma olduğu bilinmemektedir. Çünkü insanoğlunun, gerçek anlamda insan olabilmesi için yedi benlik mertebesini geçmesi gerekir. Öyle her dileyen de ulaşamaz o makamlara. Sanıldığı gibi kolay olsaydı herkes eren, evliya olurdu. Onu da bırak, birkaç mertebe dahi
geçilmiş olsaydı, en azından insanlar bencilliklerinden kurtulurdu. Küçük inciyi alıp bardağın içine attı. Bardağın yarısına kadar su koydu. Bu bardak, daha önce de söylediğim gibi bahçemizi yani sinelerimizi temsil ediyor. Bu benlik mertebesinde bulunan birinin yaşam alanı bahçesidir. Bir de bu bahçeye verilen bir isim vardır. Zalim benlik! En alt kademedeki benlik mertebemizdir. En belirgin özellikleri kibirli olma, gücü sevme, övülmeye ihtiyaç duyma ve övünmedir. Avucuna bir miktar granül kahve aldı. Şimdi bu belirgin özelliklerin her biri için suyun içine granül kahve atacağım. diyerek dediğini yaptı. Su bulanmaya, hatta kararmaya başlamıştı. Daha bitmedi. diye ekledi, ciddi bir sesle. Ayrıca bu bilinç düzeyinde kendini önemseme, küstahlık, başkalarını küçümseme, bencillik, haset, yalan, riya, kapris, hırsızlık, iftira, dedikodu, ahlaki değerleri hiçe sayacak derecede zevke düşkünlük, arzularını karşılamada acelecilik ve atılganlık, keyfi ve güvenilmez davranışlar, öfke, küfür, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları diye sayıyor, saydıkça da suya tane tane granül kahve atmaya devam ediyordu. Su kapkara olmuş, içindeki inci görünmez hale gelmişti.
Peki, bu benlik mertebesinde hiç mi iyi huyumuz yok? diye sordu Mert.
Olmaz mı, var elbette. dedi Pervin Hanım, kahvesinden bir yudum alarak. Sevgi, şefkat, nezaket, cömertlik gibi iyi huylarımız da var. Bunların yanında diğer iyi yanlarımız da görülüyor ve nadiren de olsa bunlar davranışlarımıza yansıyor. İşte, şimdi bütün bunlar için cömert davranarak bardağın geri kalanına gereğinden fazla su ilave edeceğim. Bakalım iyi huylarımız bahçemizi temizlemeye ve aydınlatmaya yetecek mi? diyerek dediğini yaptı. Ne var ki suyun renginde en ufak bir açılma söz konusu olmadı.
Şimdi söyle bana, dedi Pervin Hanım, arkasına yaslanarak. Bu benlik mertebesindeki bir kişinin bahçesinin yani göğsünün nasıl olabileceğini tahmin edebiliyor musun?
Kahvesini bitiren Mert, önce fincanın dibini kalın bir tabaka halinde kaplayan kahve telvelerine baktı. Kendi içinin de bu şekilde olabileceğini düşününce bu durumdan rahatsızlık duydu. Huzursuz bir ifadeyle fincanı eline alarak Pervin Hanıma gösterdi. Bunun gibi kapkara. dedi, zayıf bir sesle.
Pervin Hanım onun tedirgin olduğunu anlamıştı. Olabildiğince yumuşak bir ses ve ifadeyle: Bu benlik mertebesindeki kişi, iç sesini dinlediğinde, neyin sesini duyar sence? diye sordu.
Kişinin içindekiler neyse kişi onun sesini duyacaktır. diye cevap verdi Mert.
Aynen öyle. dedi Pervin Hanım, üzgün bir sesle. Hepimiz insanız, her bir benlik mertebesinden bir şeyler taşıyoruz. Önemli olan bunun farkında olmak, bunun bilinciyle yaşamak ve kendimizi denetleyebilmektir. Yalnız bu arada bir şeye dikkatini çekmek isterim. Her daim öfkeli olmayız ya da yalan söylemeyiz. Kısacası her an kötü huylarımızın egemenliği altında olduğumuzu söyleyemeyiz; ama o huyların etkisi altına girmeye başladığımızda bil ki alt benlik bilinç düzeyindeyizdir ve kalplerimizi karartmışızdır. Doğal olarak o anlarda hiçbir şekilde kalbimizden destek alamayız. Dolayısıyla içimizden gelen ses kalbimizin değil, o benlik mertebesindeki kötü huyların hangisi ya da hangileri baskınsa onların sesidir. Bu konuyu diğer mertebeleri gördükçe daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Şimdi ikinci bardağa yani ikinci benlik mertebesine geçelim. Pervin Hanım anlatmaya geçmeden önce soğuyan kahvesini bitirdi. Zarif hareketlerle ağzını peçeteye sildi. Bir yudum su içerek anlatmaya devam etti.
Eylem SALMAN YILMAZ, 7 İnci adlı romanında kahramanları aracılığıyla insanoğlunun gönül bahçesine, o gönülde neler olup bittiğine, hatta aşklarına değinmiş; sonunda da yedi benlik mertebesini anlatarak farklı bir bakış açısıyla insan denen varlığı bütün benlikleriyle ve gönül yapısıyla ortaya koymaya çalışmıştır.
Yazar romanını uzun bir araştırma ve ciddi bir çalışma sürecinden sonra -ele aldığı konuyu Kuran-ı Kerim ayetleriyle de destekleyerek- tamamlamış; roman Nisan, 2014te yayınevimizden çıkmıştır.
7 İNCİ
..
Bardağı bırakıp inciyi eline aldı. İncinin ne olduğunu hatırlıyor musun?
Elbette. dedi Mert, sakin bir sesle. Evin içinde, kapalı olan odanın tam ortasında duran, sandığın içini tamamıyla kaplayan hazine.
Aynen öyle. dedi Pervin Hanım. İçinizdeki inci tanesi, en değerli hazineniz. diyen Mevlana, bu sözleriyle, en iç kalplerimizde saklı olan sandığın içindeki hazineye dikkat çekmiş; yine, Bir ben var, benden içeri. diyen Yunus Emre de, bunu kastetmiştir. Ne var ki bu hazineye ulaşmak, sanıldığı gibi kolay değil; son zamanlarda kitaplara konu olan içsel yolculuk, kutsal yolculuk gibi safsatalarla olacak iş, hiç değildir. Doğal olarak iç sesini dinle, kalbinin sesine kulak ver, kalbin ne diyorsa onu yap gibi söylemlerin de ne denli yanlış ve saçma olduğu bilinmemektedir. Çünkü insanoğlunun, gerçek anlamda insan olabilmesi için yedi benlik mertebesini geçmesi gerekir. Öyle her dileyen de ulaşamaz o makamlara. Sanıldığı gibi kolay olsaydı herkes eren, evliya olurdu. Onu da bırak, birkaç mertebe dahi
geçilmiş olsaydı, en azından insanlar bencilliklerinden kurtulurdu. Küçük inciyi alıp bardağın içine attı. Bardağın yarısına kadar su koydu. Bu bardak, daha önce de söylediğim gibi bahçemizi yani sinelerimizi temsil ediyor. Bu benlik mertebesinde bulunan birinin yaşam alanı bahçesidir. Bir de bu bahçeye verilen bir isim vardır. Zalim benlik! En alt kademedeki benlik mertebemizdir. En belirgin özellikleri kibirli olma, gücü sevme, övülmeye ihtiyaç duyma ve övünmedir. Avucuna bir miktar granül kahve aldı. Şimdi bu belirgin özelliklerin her biri için suyun içine granül kahve atacağım. diyerek dediğini yaptı. Su bulanmaya, hatta kararmaya başlamıştı. Daha bitmedi. diye ekledi, ciddi bir sesle. Ayrıca bu bilinç düzeyinde kendini önemseme, küstahlık, başkalarını küçümseme, bencillik, haset, yalan, riya, kapris, hırsızlık, iftira, dedikodu, ahlaki değerleri hiçe sayacak derecede zevke düşkünlük, arzularını karşılamada acelecilik ve atılganlık, keyfi ve güvenilmez davranışlar, öfke, küfür, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları diye sayıyor, saydıkça da suya tane tane granül kahve atmaya devam ediyordu. Su kapkara olmuş, içindeki inci görünmez hale gelmişti.
Peki, bu benlik mertebesinde hiç mi iyi huyumuz yok? diye sordu Mert.
Olmaz mı, var elbette. dedi Pervin Hanım, kahvesinden bir yudum alarak. Sevgi, şefkat, nezaket, cömertlik gibi iyi huylarımız da var. Bunların yanında diğer iyi yanlarımız da görülüyor ve nadiren de olsa bunlar davranışlarımıza yansıyor. İşte, şimdi bütün bunlar için cömert davranarak bardağın geri kalanına gereğinden fazla su ilave edeceğim. Bakalım iyi huylarımız bahçemizi temizlemeye ve aydınlatmaya yetecek mi? diyerek dediğini yaptı. Ne var ki suyun renginde en ufak bir açılma söz konusu olmadı.
Şimdi söyle bana, dedi Pervin Hanım, arkasına yaslanarak. Bu benlik mertebesindeki bir kişinin bahçesinin yani göğsünün nasıl olabileceğini tahmin edebiliyor musun?
Kahvesini bitiren Mert, önce fincanın dibini kalın bir tabaka halinde kaplayan kahve telvelerine baktı. Kendi içinin de bu şekilde olabileceğini düşününce bu durumdan rahatsızlık duydu. Huzursuz bir ifadeyle fincanı eline alarak Pervin Hanıma gösterdi. Bunun gibi kapkara. dedi, zayıf bir sesle.
Pervin Hanım onun tedirgin olduğunu anlamıştı. Olabildiğince yumuşak bir ses ve ifadeyle: Bu benlik mertebesindeki kişi, iç sesini dinlediğinde, neyin sesini duyar sence? diye sordu.
Kişinin içindekiler neyse kişi onun sesini duyacaktır. diye cevap verdi Mert.
Aynen öyle. dedi Pervin Hanım, üzgün bir sesle. Hepimiz insanız, her bir benlik mertebesinden bir şeyler taşıyoruz. Önemli olan bunun farkında olmak, bunun bilinciyle yaşamak ve kendimizi denetleyebilmektir. Yalnız bu arada bir şeye dikkatini çekmek isterim. Her daim öfkeli olmayız ya da yalan söylemeyiz. Kısacası her an kötü huylarımızın egemenliği altında olduğumuzu söyleyemeyiz; ama o huyların etkisi altına girmeye başladığımızda bil ki alt benlik bilinç düzeyindeyizdir ve kalplerimizi karartmışızdır. Doğal olarak o anlarda hiçbir şekilde kalbimizden destek alamayız. Dolayısıyla içimizden gelen ses kalbimizin değil, o benlik mertebesindeki kötü huyların hangisi ya da hangileri baskınsa onların sesidir. Bu konuyu diğer mertebeleri gördükçe daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Şimdi ikinci bardağa yani ikinci benlik mertebesine geçelim. Pervin Hanım anlatmaya geçmeden önce soğuyan kahvesini bitirdi. Zarif hareketlerle ağzını peçeteye sildi. Bir yudum su içerek anlatmaya devam etti.
Yazar romanını uzun bir araştırma ve ciddi bir çalışma sürecinden sonra -ele aldığı konuyu Kuran-ı Kerim ayetleriyle de destekleyerek- tamamlamış; roman Nisan, 2014te yayınevimizden çıkmıştır.
7 İNCİ
..
Bardağı bırakıp inciyi eline aldı. İncinin ne olduğunu hatırlıyor musun?
Elbette. dedi Mert, sakin bir sesle. Evin içinde, kapalı olan odanın tam ortasında duran, sandığın içini tamamıyla kaplayan hazine.
Aynen öyle. dedi Pervin Hanım. İçinizdeki inci tanesi, en değerli hazineniz. diyen Mevlana, bu sözleriyle, en iç kalplerimizde saklı olan sandığın içindeki hazineye dikkat çekmiş; yine, Bir ben var, benden içeri. diyen Yunus Emre de, bunu kastetmiştir. Ne var ki bu hazineye ulaşmak, sanıldığı gibi kolay değil; son zamanlarda kitaplara konu olan içsel yolculuk, kutsal yolculuk gibi safsatalarla olacak iş, hiç değildir. Doğal olarak iç sesini dinle, kalbinin sesine kulak ver, kalbin ne diyorsa onu yap gibi söylemlerin de ne denli yanlış ve saçma olduğu bilinmemektedir. Çünkü insanoğlunun, gerçek anlamda insan olabilmesi için yedi benlik mertebesini geçmesi gerekir. Öyle her dileyen de ulaşamaz o makamlara. Sanıldığı gibi kolay olsaydı herkes eren, evliya olurdu. Onu da bırak, birkaç mertebe dahi
geçilmiş olsaydı, en azından insanlar bencilliklerinden kurtulurdu. Küçük inciyi alıp bardağın içine attı. Bardağın yarısına kadar su koydu. Bu bardak, daha önce de söylediğim gibi bahçemizi yani sinelerimizi temsil ediyor. Bu benlik mertebesinde bulunan birinin yaşam alanı bahçesidir. Bir de bu bahçeye verilen bir isim vardır. Zalim benlik! En alt kademedeki benlik mertebemizdir. En belirgin özellikleri kibirli olma, gücü sevme, övülmeye ihtiyaç duyma ve övünmedir. Avucuna bir miktar granül kahve aldı. Şimdi bu belirgin özelliklerin her biri için suyun içine granül kahve atacağım. diyerek dediğini yaptı. Su bulanmaya, hatta kararmaya başlamıştı. Daha bitmedi. diye ekledi, ciddi bir sesle. Ayrıca bu bilinç düzeyinde kendini önemseme, küstahlık, başkalarını küçümseme, bencillik, haset, yalan, riya, kapris, hırsızlık, iftira, dedikodu, ahlaki değerleri hiçe sayacak derecede zevke düşkünlük, arzularını karşılamada acelecilik ve atılganlık, keyfi ve güvenilmez davranışlar, öfke, küfür, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları diye sayıyor, saydıkça da suya tane tane granül kahve atmaya devam ediyordu. Su kapkara olmuş, içindeki inci görünmez hale gelmişti.
Peki, bu benlik mertebesinde hiç mi iyi huyumuz yok? diye sordu Mert.
Olmaz mı, var elbette. dedi Pervin Hanım, kahvesinden bir yudum alarak. Sevgi, şefkat, nezaket, cömertlik gibi iyi huylarımız da var. Bunların yanında diğer iyi yanlarımız da görülüyor ve nadiren de olsa bunlar davranışlarımıza yansıyor. İşte, şimdi bütün bunlar için cömert davranarak bardağın geri kalanına gereğinden fazla su ilave edeceğim. Bakalım iyi huylarımız bahçemizi temizlemeye ve aydınlatmaya yetecek mi? diyerek dediğini yaptı. Ne var ki suyun renginde en ufak bir açılma söz konusu olmadı.
Şimdi söyle bana, dedi Pervin Hanım, arkasına yaslanarak. Bu benlik mertebesindeki bir kişinin bahçesinin yani göğsünün nasıl olabileceğini tahmin edebiliyor musun?
Kahvesini bitiren Mert, önce fincanın dibini kalın bir tabaka halinde kaplayan kahve telvelerine baktı. Kendi içinin de bu şekilde olabileceğini düşününce bu durumdan rahatsızlık duydu. Huzursuz bir ifadeyle fincanı eline alarak Pervin Hanıma gösterdi. Bunun gibi kapkara. dedi, zayıf bir sesle.
Pervin Hanım onun tedirgin olduğunu anlamıştı. Olabildiğince yumuşak bir ses ve ifadeyle: Bu benlik mertebesindeki kişi, iç sesini dinlediğinde, neyin sesini duyar sence? diye sordu.
Kişinin içindekiler neyse kişi onun sesini duyacaktır. diye cevap verdi Mert.
Aynen öyle. dedi Pervin Hanım, üzgün bir sesle. Hepimiz insanız, her bir benlik mertebesinden bir şeyler taşıyoruz. Önemli olan bunun farkında olmak, bunun bilinciyle yaşamak ve kendimizi denetleyebilmektir. Yalnız bu arada bir şeye dikkatini çekmek isterim. Her daim öfkeli olmayız ya da yalan söylemeyiz. Kısacası her an kötü huylarımızın egemenliği altında olduğumuzu söyleyemeyiz; ama o huyların etkisi altına girmeye başladığımızda bil ki alt benlik bilinç düzeyindeyizdir ve kalplerimizi karartmışızdır. Doğal olarak o anlarda hiçbir şekilde kalbimizden destek alamayız. Dolayısıyla içimizden gelen ses kalbimizin değil, o benlik mertebesindeki kötü huyların hangisi ya da hangileri baskınsa onların sesidir. Bu konuyu diğer mertebeleri gördükçe daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Şimdi ikinci bardağa yani ikinci benlik mertebesine geçelim. Pervin Hanım anlatmaya geçmeden önce soğuyan kahvesini bitirdi. Zarif hareketlerle ağzını peçeteye sildi. Bir yudum su içerek anlatmaya devam etti.
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.