Wittgenstein'ın Maşası: İki Büyük Filozof Arasındaki On Dakikalık Tartışmanın

Stok Kodu:
9789750807640
Boyut:
135-195
Sayfa Sayısı:
273
Baskı:
3
Basım Tarihi:
2018-04
Çeviren:
Aslı Biçen
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
2.Hamur
Dili:
Türkçe
%20 indirimli
5.56
4.45
9789750807640
9082
Wittgenstein'ın Maşası:
Wittgenstein'ın Maşası: İki Büyük Filozof Arasındaki On Dakikalık Tartışmanın
4.446
25 Ekim 1946 günü, Cambridge Üniversitesi'nde, yirminci yüzyılın en büyük düşünürlerinden Ludwig Wittgenstein ve Karl Popper, ilk ve son kez karşı karşıya geldi. Bertrand Russell'ın da tanıkları arasında bulunduğu bu karşılaşma yalnızca on dakika sürdü ve pek de iyi gitmedi, ama çıkan kavga derhal bir efsaneye dönüştü. Kitapta iki büyük filozof arasındaki on dakikalık tartışmanın hikayesini bulacaksınız. Tadımlık 1 Maşa Tarih gelecekte yapacağımız keşiflerle değişir. POPPER 25 Ekim 1946, Cuma gününün akşamı Cambridge Ahlak Bilimi Kulübü mutat toplantılarından birini yapıyordu üniversitedeki filozoflar ve felsefe öğrencileri haftada bir toplanıp tartışırlardı. Üyeler her zamanki gibi saat 8.30'da King's College'daki Gibbs Binası'nın bir odasında toplanmışlardı H katındaki 3 numaralı odada. O akşam konuk konuşmacı, kulağa zararsız gelen Felsefi Sorunlar Var mıdır' başlıklı bildirisini sunmak üzere Londra'dan gelen Dr. Karl Popper'di. Dinleyicileri arasında, pek çoklarının devrin en parlak filozofu olarak gördüğü, kulüp başkanı Profesör Ludwig Wittgenstein da vardı. Ayrıca yirmi otuz yıldır filozofluğu ve radikal eylemleriyle nam salmış Bertrand Russell da toplantıda mevcuttu. Popper kısa süre önce London School of Economics'de (LSE) Mantık ve Bilimsel Yöntem dalında doçentliğe tayin edilmişti. Avusturya Yahudisi bir aileden geliyordu; savaş yıllarını Yeni Zelanda'da konferanslar vererek geçirmiş, Britanya'ya yeni gelmişti. Nazilerin Avusturya'ya girdiği gün yazmaya başladığı ve savaş sona ermeye yüz tuttuğunda bitirdiği, totalitarizmi amansızca yerin dibine batıran Açık Toplum ve Düşmanları İngiltere'de yeni yayımlanmıştı. Bu kitap sayesinde kısa sürede seçkin bir hayran grubu edindi aralarında Bertrand Russell da vardı. Bu üç büyük filozof Russell, Wittgenstein ve Popper sadece o gün bir araya geldiler. Ama o gün neler olduğuna dair fikirler bugün bile muhteliftir. Açık olan bir şey varsa, o da Popper ve Wittgenstein'ın felsefenin temel doğası gerçekten felsefi sorunlar mı var (Popper) yoksa bunlar sadece bilmeceler mi (Wittgenstein) konusunda hararetli bir tartışmaya girdiğidir. Bu tartışma anında efsane malzemesi yapıldı. İlk dedikodulara bakılırsa Popper ve Wittgenstein, birbirlerine karşı üstünlük elde etmek için korlaşmış maşalarla kapışmışlardı. Popper'in de daha sonra anımsadığı gibi, Olaydan şaşırtıcı ölçüde kısa bir zaman sonra Yeni Zelanda'dan gelen bir mektupta, Wittgenstein'la benim maşalarla birbirimize saldırdığımızın doğru olup olmadığı soruluyordu. 25 Ekim 1946 günü yaşanan o on küsur dakika üzerinde hâlâ şiddetli fikir ayrılığı mevcuttur. Dahası halen canlılığını koruyan bir ihtilaf da vardır: Karl Popper sonradan yayımladığı bir yazıda olayları yanlış mı aksettirdi' Yalan mı söyledi' Yalan söylemişse, bu gerçekleri rasgele süsleyip püslemekten ibaret değildi. Yalan söylemişse, bunun hayatının merkezindeki iki ihtirasla doğrudan alakası vardı: çok moda olan yirminci yüzyıl dil felsefesini teorik bir düzeyde alt etmek ve kişisel düzeyde, kariyerini gölgeleyen büyücü Wittgenstein'a karşı zafer kazanmak. Popper olayı kendi ifadesiyle, 1974'te yayımladığı entelektüel otobiyografisi, Bitmeyen Arayış'ta aktarmıştır. Olayın bu versiyonuna göre, Popper gerçek felsefi sorunlar olduğunda ısrar ettiği bir dizi sorun ortaya koymuştu. Wittgenstein bunların hepsini aceleyle geçiştirmişti. Popper'in hatırladığı kadarıyla Wittgenstein sinirli sinirli maşayla oynuyordu, maşayı kendi iddialarını vurgulamak için bir orkestra şefinin sopası gibi kullanıyordu ve etiğin statüsü üzerine bir soru sorulduğunda Wittgenstein, bir ahlaki kural örneği vermesini söyleyerek Popper'e meydan okumuştu. Ona şöyle karşılık verdim: Konuk konuşmacıları maşalarla tehdit etmemek. Bunun üzerine Wittgenstein öfkeyle elindeki maşayı yere attı ve hışımla odadan çıkıp kapıyı çarptı. Popper 1994'te öldüğünde, gazetede onun anısına yazı yazanlar, hikayeyi kelimesi kelimesine onun anlattığı şekilde aktardılar (karşılaşma tarihini de 25'i değil 26'sı olarak yazmışlardı). Derken Popper'in ölümünden üç yıl sonra, Britanya'nın en önde gelen ilim irfan kurumlarından British Academy bünyesinde, olayları temelde aynı şekilde anlatan bir anma yazısı yayımlandı. Ancak yazı, Popper'in LSE'deki halefi olan, yazarı Profesör John Watkins'e karşı bir itiraz yağmuruna ve London Times Literary Supplement'te karşılıklı haşin mektupların uçuşmasına neden oldu. Toplantıya bizzat katılmış olan ateşli Wittgenstein taraftarı Profesör Peter Geach, Popper'in hikayesini baştan sona yanlış ilan etti. Profesör Geach'in bu iddiayı ilk öne sürüşü değildi bu. Başka şahitlerin ve kahramanların diğer taraftarlarının akın akın arbedeye katılmasıyla mektuplaşma çığ gibi büyüdü. Birbiriyle çelişen tanıklıklarda enfes bir ironi vardı. Profesyonel olarak epistemoloji (bilginin temelleri), kavrayış ve hakikat kuramlarıyla ilintili insanlardan geliyordu bu tanıklıklar. Ancak, itiraz edenler çok hayati gerçeklere görgü tanıklığı etmişlerdi. Bu hikaye pek çok yazarın hayalgücüne de hitap etmişti: bu iki adamın herhangi biri hakkındaki bütün biyografilerde, felsefi açıklamalarda ya da romanlarda hikayenin bir versiyonu mutlaka yer alıyordu. Bir şehir efsanesi olmamışsa bile en azından fildişi kule masalı olmuştu. Peki yarım küsur yüzyıl önce, mütevazı bir üniversite kulübünün mutat toplantılarından birinde, küçük bir odada, esrarengiz bir konu üzerine yapılan bir tartışma esnasında olup bitenler herkesi neden bu kadar öfkelendirmişti' O akşamın anıları onlarca yıl taze kalmış, ancak karmaşık bir felsefi kuram ya da ideolojiler çatışması üzerinde durmak yerine nükteli bir cevap ve kısa bir madeni çubuğun sallanması üzerine odaklanmıştı. Bu olay ve sonrasında olanlar bize Wittgenstein ve Popper hakkında, takdire şayan klikleri, ilişkileri ve inançları hakkında neler söylüyor' İkisinin de fin de siècle Viyanasından gelmeleri, asimile olmuş Yahudi ailelerin çocukları olmaları, aralarında büyük bir zenginlik ve nüfuz uçurumu olması ne derece önemli' Peki ya o akşamki tartışmanın en can alıcı noktası neydi: felsefi ayrılık mı' Wittgenstein'la Popper'in, uygarlık, bilim ve kültür gibi temel meseleleri
25 Ekim 1946 günü, Cambridge Üniversitesi'nde, yirminci yüzyılın en büyük düşünürlerinden Ludwig Wittgenstein ve Karl Popper, ilk ve son kez karşı karşıya geldi. Bertrand Russell'ın da tanıkları arasında bulunduğu bu karşılaşma yalnızca on dakika sürdü ve pek de iyi gitmedi, ama çıkan kavga derhal bir efsaneye dönüştü. Kitapta iki büyük filozof arasındaki on dakikalık tartışmanın hikayesini bulacaksınız. Tadımlık 1 Maşa Tarih gelecekte yapacağımız keşiflerle değişir. POPPER 25 Ekim 1946, Cuma gününün akşamı Cambridge Ahlak Bilimi Kulübü mutat toplantılarından birini yapıyordu üniversitedeki filozoflar ve felsefe öğrencileri haftada bir toplanıp tartışırlardı. Üyeler her zamanki gibi saat 8.30'da King's College'daki Gibbs Binası'nın bir odasında toplanmışlardı H katındaki 3 numaralı odada. O akşam konuk konuşmacı, kulağa zararsız gelen Felsefi Sorunlar Var mıdır' başlıklı bildirisini sunmak üzere Londra'dan gelen Dr. Karl Popper'di. Dinleyicileri arasında, pek çoklarının devrin en parlak filozofu olarak gördüğü, kulüp başkanı Profesör Ludwig Wittgenstein da vardı. Ayrıca yirmi otuz yıldır filozofluğu ve radikal eylemleriyle nam salmış Bertrand Russell da toplantıda mevcuttu. Popper kısa süre önce London School of Economics'de (LSE) Mantık ve Bilimsel Yöntem dalında doçentliğe tayin edilmişti. Avusturya Yahudisi bir aileden geliyordu; savaş yıllarını Yeni Zelanda'da konferanslar vererek geçirmiş, Britanya'ya yeni gelmişti. Nazilerin Avusturya'ya girdiği gün yazmaya başladığı ve savaş sona ermeye yüz tuttuğunda bitirdiği, totalitarizmi amansızca yerin dibine batıran Açık Toplum ve Düşmanları İngiltere'de yeni yayımlanmıştı. Bu kitap sayesinde kısa sürede seçkin bir hayran grubu edindi aralarında Bertrand Russell da vardı. Bu üç büyük filozof Russell, Wittgenstein ve Popper sadece o gün bir araya geldiler. Ama o gün neler olduğuna dair fikirler bugün bile muhteliftir. Açık olan bir şey varsa, o da Popper ve Wittgenstein'ın felsefenin temel doğası gerçekten felsefi sorunlar mı var (Popper) yoksa bunlar sadece bilmeceler mi (Wittgenstein) konusunda hararetli bir tartışmaya girdiğidir. Bu tartışma anında efsane malzemesi yapıldı. İlk dedikodulara bakılırsa Popper ve Wittgenstein, birbirlerine karşı üstünlük elde etmek için korlaşmış maşalarla kapışmışlardı. Popper'in de daha sonra anımsadığı gibi, Olaydan şaşırtıcı ölçüde kısa bir zaman sonra Yeni Zelanda'dan gelen bir mektupta, Wittgenstein'la benim maşalarla birbirimize saldırdığımızın doğru olup olmadığı soruluyordu. 25 Ekim 1946 günü yaşanan o on küsur dakika üzerinde hâlâ şiddetli fikir ayrılığı mevcuttur. Dahası halen canlılığını koruyan bir ihtilaf da vardır: Karl Popper sonradan yayımladığı bir yazıda olayları yanlış mı aksettirdi' Yalan mı söyledi' Yalan söylemişse, bu gerçekleri rasgele süsleyip püslemekten ibaret değildi. Yalan söylemişse, bunun hayatının merkezindeki iki ihtirasla doğrudan alakası vardı: çok moda olan yirminci yüzyıl dil felsefesini teorik bir düzeyde alt etmek ve kişisel düzeyde, kariyerini gölgeleyen büyücü Wittgenstein'a karşı zafer kazanmak. Popper olayı kendi ifadesiyle, 1974'te yayımladığı entelektüel otobiyografisi, Bitmeyen Arayış'ta aktarmıştır. Olayın bu versiyonuna göre, Popper gerçek felsefi sorunlar olduğunda ısrar ettiği bir dizi sorun ortaya koymuştu. Wittgenstein bunların hepsini aceleyle geçiştirmişti. Popper'in hatırladığı kadarıyla Wittgenstein sinirli sinirli maşayla oynuyordu, maşayı kendi iddialarını vurgulamak için bir orkestra şefinin sopası gibi kullanıyordu ve etiğin statüsü üzerine bir soru sorulduğunda Wittgenstein, bir ahlaki kural örneği vermesini söyleyerek Popper'e meydan okumuştu. Ona şöyle karşılık verdim: Konuk konuşmacıları maşalarla tehdit etmemek. Bunun üzerine Wittgenstein öfkeyle elindeki maşayı yere attı ve hışımla odadan çıkıp kapıyı çarptı. Popper 1994'te öldüğünde, gazetede onun anısına yazı yazanlar, hikayeyi kelimesi kelimesine onun anlattığı şekilde aktardılar (karşılaşma tarihini de 25'i değil 26'sı olarak yazmışlardı). Derken Popper'in ölümünden üç yıl sonra, Britanya'nın en önde gelen ilim irfan kurumlarından British Academy bünyesinde, olayları temelde aynı şekilde anlatan bir anma yazısı yayımlandı. Ancak yazı, Popper'in LSE'deki halefi olan, yazarı Profesör John Watkins'e karşı bir itiraz yağmuruna ve London Times Literary Supplement'te karşılıklı haşin mektupların uçuşmasına neden oldu. Toplantıya bizzat katılmış olan ateşli Wittgenstein taraftarı Profesör Peter Geach, Popper'in hikayesini baştan sona yanlış ilan etti. Profesör Geach'in bu iddiayı ilk öne sürüşü değildi bu. Başka şahitlerin ve kahramanların diğer taraftarlarının akın akın arbedeye katılmasıyla mektuplaşma çığ gibi büyüdü. Birbiriyle çelişen tanıklıklarda enfes bir ironi vardı. Profesyonel olarak epistemoloji (bilginin temelleri), kavrayış ve hakikat kuramlarıyla ilintili insanlardan geliyordu bu tanıklıklar. Ancak, itiraz edenler çok hayati gerçeklere görgü tanıklığı etmişlerdi. Bu hikaye pek çok yazarın hayalgücüne de hitap etmişti: bu iki adamın herhangi biri hakkındaki bütün biyografilerde, felsefi açıklamalarda ya da romanlarda hikayenin bir versiyonu mutlaka yer alıyordu. Bir şehir efsanesi olmamışsa bile en azından fildişi kule masalı olmuştu. Peki yarım küsur yüzyıl önce, mütevazı bir üniversite kulübünün mutat toplantılarından birinde, küçük bir odada, esrarengiz bir konu üzerine yapılan bir tartışma esnasında olup bitenler herkesi neden bu kadar öfkelendirmişti' O akşamın anıları onlarca yıl taze kalmış, ancak karmaşık bir felsefi kuram ya da ideolojiler çatışması üzerinde durmak yerine nükteli bir cevap ve kısa bir madeni çubuğun sallanması üzerine odaklanmıştı. Bu olay ve sonrasında olanlar bize Wittgenstein ve Popper hakkında, takdire şayan klikleri, ilişkileri ve inançları hakkında neler söylüyor' İkisinin de fin de siècle Viyanasından gelmeleri, asimile olmuş Yahudi ailelerin çocukları olmaları, aralarında büyük bir zenginlik ve nüfuz uçurumu olması ne derece önemli' Peki ya o akşamki tartışmanın en can alıcı noktası neydi: felsefi ayrılık mı' Wittgenstein'la Popper'in, uygarlık, bilim ve kültür gibi temel meseleleri
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat