9786058693395
389836
https://www.turkishbooks.com/books/tunceli-kanunu-1935-ve-dersim-jenosidi-p389836.html
Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi Bilim Yöntemi Türkiye'deki Uygulama - 4
7.68
Dersim Jenosidi, devletin inkara gücünün yetmediği kadar açık olan bir icraatıdır. Bunun en bariz kanıtı bir bölgeye özgü çıkardıkları ve "Tunceli kanunu" diye tanımladıkları belgelerdir. Zira buraya özgü çıkarılan kanun, diğer katliamların "Jenosid olmadığı" anlamına gelmez.
Kürdistan'da diğer tüm direniş alanlarını dağıttıktan sonra, kendilerinin tanımladıkları "Dersimçıbanı söküp atmak" için kanunlar hazırladılar. Özel vali ve müfettişlik tayin ettiler. Kara ve hava harekatı planladılar. Mecburu iskan, kız çocuklarını zorla ailelerinden alarak hizmetçi yaptılar yada zorla evlendirdiler. Türk yetiştirme yurtlarına yerleştirerek kendilerini, kültürlerini yaşamalarına engel oldular. Kendilerine yabancılaştırmak ve Türklüğe özendirmek için program hazırlayıp uyguladılar. Dersim'in 130 bin olan nufusu 50 bine düşürüldü. Bu nufusun 50-60 bini toplu katledildi, telef edildi. 20-30 bin insan sürgüne gönderildi. Tüm plan ve yaşananlara rağmen, olgunun, zamanında bilimin kavramlarıyla tartışılmaması düşündürücüdür.
İsmail Beşikci'nin bu incelemeyi, 1977 yılında hazırlamış olması, ilk kez "Dersim jenosidi" kavramı ile tanımlaması dikkate değerdir.
"Jenosid/soykırım" kavramının 1990'lardan sonra, Kürd ve Türk çevrelerinde tartışmaya geç dönemde başlaması, tüm sorunları ele almada geciktiğimizi ve devletin resmi ideolojisinin bu boşluğu ve gecikmişliğiçok muazzam lehine kullanarak bilgi kirliliği ve yanılsamalar yarattığı, mağdurları bile kendi "portresi" haline getirip, politikasına araç ettiğini gözlemlemekteyiz.
"Tunceli kanunu (1935)" ve uygulaması, Türk sömürgeciliğinin boyutlarını, cüretini, Kürd ulusuna meydan okumasını göstermesi bakımındanda son derece önemli bir olgudur. Öte yandan, "Tunceli kanunu" ve uygulamalarının, insanlar tarafından nasıl algılandığının ve kavranıldığının araştırılması da önemlidir. Bu konudaki inceleme, Türk üniversitesinin, Türk profesörlerinin, Türk yazarlarının, kısaca Türk düşüncesinin bilimsizliğini, olgulardan kopukluğunu, bilimsel düşünce sürecinedarbeler vurmada ne kadar ileri gittiğini, ışıksızlığını, resmi ideoloji karşısındaki dalkavukluğunu göstermesi bakımından ayrıca önemlidir.
Araştırmada, kanunla ilgili meclis görüşmeleri, kanunun gerekçesi verildikten sonra, bu olguya ilişkin olarak, Türk üniversitesinin, profesörlerinin, düşünürlerinin ve yazarlarının Türk solunun görüşleri, olguyu nasıl algıladıkları ve kavradıkları ele alınıp eleştirilmiştir.
Bu arada, göç ile gelen (alaktonlar), yerel (otokton) halkları yok etmeye koyulduğu 'Jenosid Havzası' olan Yakın Doğu coğrafyası, Kürdistan'daki, özel olarak da Dersim'deki jenosid uygulamaları, çeşitli kaynaklardan yararlanılarak sergilemeye çalışılmıştır.
Kritik edilmesi dileğiyle!
İsmail Beşikçi'ye saygı, okura dostlukla...
Kürdistan'da diğer tüm direniş alanlarını dağıttıktan sonra, kendilerinin tanımladıkları "Dersimçıbanı söküp atmak" için kanunlar hazırladılar. Özel vali ve müfettişlik tayin ettiler. Kara ve hava harekatı planladılar. Mecburu iskan, kız çocuklarını zorla ailelerinden alarak hizmetçi yaptılar yada zorla evlendirdiler. Türk yetiştirme yurtlarına yerleştirerek kendilerini, kültürlerini yaşamalarına engel oldular. Kendilerine yabancılaştırmak ve Türklüğe özendirmek için program hazırlayıp uyguladılar. Dersim'in 130 bin olan nufusu 50 bine düşürüldü. Bu nufusun 50-60 bini toplu katledildi, telef edildi. 20-30 bin insan sürgüne gönderildi. Tüm plan ve yaşananlara rağmen, olgunun, zamanında bilimin kavramlarıyla tartışılmaması düşündürücüdür.
İsmail Beşikci'nin bu incelemeyi, 1977 yılında hazırlamış olması, ilk kez "Dersim jenosidi" kavramı ile tanımlaması dikkate değerdir.
"Jenosid/soykırım" kavramının 1990'lardan sonra, Kürd ve Türk çevrelerinde tartışmaya geç dönemde başlaması, tüm sorunları ele almada geciktiğimizi ve devletin resmi ideolojisinin bu boşluğu ve gecikmişliğiçok muazzam lehine kullanarak bilgi kirliliği ve yanılsamalar yarattığı, mağdurları bile kendi "portresi" haline getirip, politikasına araç ettiğini gözlemlemekteyiz.
"Tunceli kanunu (1935)" ve uygulaması, Türk sömürgeciliğinin boyutlarını, cüretini, Kürd ulusuna meydan okumasını göstermesi bakımındanda son derece önemli bir olgudur. Öte yandan, "Tunceli kanunu" ve uygulamalarının, insanlar tarafından nasıl algılandığının ve kavranıldığının araştırılması da önemlidir. Bu konudaki inceleme, Türk üniversitesinin, Türk profesörlerinin, Türk yazarlarının, kısaca Türk düşüncesinin bilimsizliğini, olgulardan kopukluğunu, bilimsel düşünce sürecinedarbeler vurmada ne kadar ileri gittiğini, ışıksızlığını, resmi ideoloji karşısındaki dalkavukluğunu göstermesi bakımından ayrıca önemlidir.
Araştırmada, kanunla ilgili meclis görüşmeleri, kanunun gerekçesi verildikten sonra, bu olguya ilişkin olarak, Türk üniversitesinin, profesörlerinin, düşünürlerinin ve yazarlarının Türk solunun görüşleri, olguyu nasıl algıladıkları ve kavradıkları ele alınıp eleştirilmiştir.
Bu arada, göç ile gelen (alaktonlar), yerel (otokton) halkları yok etmeye koyulduğu 'Jenosid Havzası' olan Yakın Doğu coğrafyası, Kürdistan'daki, özel olarak da Dersim'deki jenosid uygulamaları, çeşitli kaynaklardan yararlanılarak sergilemeye çalışılmıştır.
Kritik edilmesi dileğiyle!
İsmail Beşikçi'ye saygı, okura dostlukla...
Dersim Jenosidi, devletin inkara gücünün yetmediği kadar açık olan bir icraatıdır. Bunun en bariz kanıtı bir bölgeye özgü çıkardıkları ve "Tunceli kanunu" diye tanımladıkları belgelerdir. Zira buraya özgü çıkarılan kanun, diğer katliamların "Jenosid olmadığı" anlamına gelmez.
Kürdistan'da diğer tüm direniş alanlarını dağıttıktan sonra, kendilerinin tanımladıkları "Dersimçıbanı söküp atmak" için kanunlar hazırladılar. Özel vali ve müfettişlik tayin ettiler. Kara ve hava harekatı planladılar. Mecburu iskan, kız çocuklarını zorla ailelerinden alarak hizmetçi yaptılar yada zorla evlendirdiler. Türk yetiştirme yurtlarına yerleştirerek kendilerini, kültürlerini yaşamalarına engel oldular. Kendilerine yabancılaştırmak ve Türklüğe özendirmek için program hazırlayıp uyguladılar. Dersim'in 130 bin olan nufusu 50 bine düşürüldü. Bu nufusun 50-60 bini toplu katledildi, telef edildi. 20-30 bin insan sürgüne gönderildi. Tüm plan ve yaşananlara rağmen, olgunun, zamanında bilimin kavramlarıyla tartışılmaması düşündürücüdür.
İsmail Beşikci'nin bu incelemeyi, 1977 yılında hazırlamış olması, ilk kez "Dersim jenosidi" kavramı ile tanımlaması dikkate değerdir.
"Jenosid/soykırım" kavramının 1990'lardan sonra, Kürd ve Türk çevrelerinde tartışmaya geç dönemde başlaması, tüm sorunları ele almada geciktiğimizi ve devletin resmi ideolojisinin bu boşluğu ve gecikmişliğiçok muazzam lehine kullanarak bilgi kirliliği ve yanılsamalar yarattığı, mağdurları bile kendi "portresi" haline getirip, politikasına araç ettiğini gözlemlemekteyiz.
"Tunceli kanunu (1935)" ve uygulaması, Türk sömürgeciliğinin boyutlarını, cüretini, Kürd ulusuna meydan okumasını göstermesi bakımındanda son derece önemli bir olgudur. Öte yandan, "Tunceli kanunu" ve uygulamalarının, insanlar tarafından nasıl algılandığının ve kavranıldığının araştırılması da önemlidir. Bu konudaki inceleme, Türk üniversitesinin, Türk profesörlerinin, Türk yazarlarının, kısaca Türk düşüncesinin bilimsizliğini, olgulardan kopukluğunu, bilimsel düşünce sürecinedarbeler vurmada ne kadar ileri gittiğini, ışıksızlığını, resmi ideoloji karşısındaki dalkavukluğunu göstermesi bakımından ayrıca önemlidir.
Araştırmada, kanunla ilgili meclis görüşmeleri, kanunun gerekçesi verildikten sonra, bu olguya ilişkin olarak, Türk üniversitesinin, profesörlerinin, düşünürlerinin ve yazarlarının Türk solunun görüşleri, olguyu nasıl algıladıkları ve kavradıkları ele alınıp eleştirilmiştir.
Bu arada, göç ile gelen (alaktonlar), yerel (otokton) halkları yok etmeye koyulduğu 'Jenosid Havzası' olan Yakın Doğu coğrafyası, Kürdistan'daki, özel olarak da Dersim'deki jenosid uygulamaları, çeşitli kaynaklardan yararlanılarak sergilemeye çalışılmıştır.
Kritik edilmesi dileğiyle!
İsmail Beşikçi'ye saygı, okura dostlukla...
Kürdistan'da diğer tüm direniş alanlarını dağıttıktan sonra, kendilerinin tanımladıkları "Dersimçıbanı söküp atmak" için kanunlar hazırladılar. Özel vali ve müfettişlik tayin ettiler. Kara ve hava harekatı planladılar. Mecburu iskan, kız çocuklarını zorla ailelerinden alarak hizmetçi yaptılar yada zorla evlendirdiler. Türk yetiştirme yurtlarına yerleştirerek kendilerini, kültürlerini yaşamalarına engel oldular. Kendilerine yabancılaştırmak ve Türklüğe özendirmek için program hazırlayıp uyguladılar. Dersim'in 130 bin olan nufusu 50 bine düşürüldü. Bu nufusun 50-60 bini toplu katledildi, telef edildi. 20-30 bin insan sürgüne gönderildi. Tüm plan ve yaşananlara rağmen, olgunun, zamanında bilimin kavramlarıyla tartışılmaması düşündürücüdür.
İsmail Beşikci'nin bu incelemeyi, 1977 yılında hazırlamış olması, ilk kez "Dersim jenosidi" kavramı ile tanımlaması dikkate değerdir.
"Jenosid/soykırım" kavramının 1990'lardan sonra, Kürd ve Türk çevrelerinde tartışmaya geç dönemde başlaması, tüm sorunları ele almada geciktiğimizi ve devletin resmi ideolojisinin bu boşluğu ve gecikmişliğiçok muazzam lehine kullanarak bilgi kirliliği ve yanılsamalar yarattığı, mağdurları bile kendi "portresi" haline getirip, politikasına araç ettiğini gözlemlemekteyiz.
"Tunceli kanunu (1935)" ve uygulaması, Türk sömürgeciliğinin boyutlarını, cüretini, Kürd ulusuna meydan okumasını göstermesi bakımındanda son derece önemli bir olgudur. Öte yandan, "Tunceli kanunu" ve uygulamalarının, insanlar tarafından nasıl algılandığının ve kavranıldığının araştırılması da önemlidir. Bu konudaki inceleme, Türk üniversitesinin, Türk profesörlerinin, Türk yazarlarının, kısaca Türk düşüncesinin bilimsizliğini, olgulardan kopukluğunu, bilimsel düşünce sürecinedarbeler vurmada ne kadar ileri gittiğini, ışıksızlığını, resmi ideoloji karşısındaki dalkavukluğunu göstermesi bakımından ayrıca önemlidir.
Araştırmada, kanunla ilgili meclis görüşmeleri, kanunun gerekçesi verildikten sonra, bu olguya ilişkin olarak, Türk üniversitesinin, profesörlerinin, düşünürlerinin ve yazarlarının Türk solunun görüşleri, olguyu nasıl algıladıkları ve kavradıkları ele alınıp eleştirilmiştir.
Bu arada, göç ile gelen (alaktonlar), yerel (otokton) halkları yok etmeye koyulduğu 'Jenosid Havzası' olan Yakın Doğu coğrafyası, Kürdistan'daki, özel olarak da Dersim'deki jenosid uygulamaları, çeşitli kaynaklardan yararlanılarak sergilemeye çalışılmıştır.
Kritik edilmesi dileğiyle!
İsmail Beşikçi'ye saygı, okura dostlukla...
Yorumlar (0)
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.